YAZARLAR

Şarap ve medeniyet

İçki içmek ya da içmemek bireysel bir tercihtir. Bireysel bir tercihin politik bir mesele haline gelmesi, yasa ya da yönetmelik konusu olması, yasaklanması ise medeniyet fikrinin özüne aykırıdır.

Türkçe “şarap” kelimesi Arapça “şrb” kökünden gelir ve "her türlü içecek, içki" anlamındadır. Kelimenin herhangi bir Türkî dilde kayıtlara geçmiş en eski kullanımı 1069 yılına tarihlenen Kutadgu Bilig’de yer alır. Ancak kelime burada genel içki manasında kullanılmıştır. Bugün kullanılan anlamıyla ilk kullanım 1303'e tarihlenen Codex Cumanicus eserinde tespit edilmiştir. Türkçede yaygın olarak kullanılan maşrapa, meşrep, meşrubat, şerbet ve şurup kelimeleri de aynı kökten gelmektedir. Türkçede içki anlamına gelen diğer bir kelime olan “mey” ise Farsça "mayalanmış içki, şarap" manasında olan “may”dan gelir.

Şarap üretiminin binlerce yıllık bir tarihi vardır. Bugünkü Gürcistan genellikle şarap üretiminin başladığı yer olarak kabul edilir. Yapılan arkeolojik çalışmalar şarabın tarihinin MÖ 6000–5800 yıllarına kadar gittiğini göstermektedir. Şarap üretimi bu bölgeden öncelikle Anadolu’ya ve İran’a, ardından da diğer coğrafyalara doğru yayılmıştır. İran'da MÖ 5000'de, Sicilya’da MÖ 4000’de şarabın varlığı tespit edilmiştir. Günümüze dek saptanmış en eski şaraphane Ermenistan sınırları içinde bulunan Areni-1 mağarasında bulunmaktadır. Şarap kültürünün Avrupa’ya yayılmasında Fenikelilerin önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir.

Şarabın önemli bir kültür fenomeni haline gelmesi Hitit ve Kadim Yunan çağlarında olmuştur. Hitit dilinde şaraba "Vino" denildiği ve bütün Latince temelli dillerde şarabın isminin buradan geldiği bilinmektedir. Şarabın Yunan ve Roma mitolojisindeki yerini ayrıca belirtmeye gerek bile yoktur. Semavi dinlerin kutsal kitapları içinde şaraptan bahseden ilk kitap ise Tevrat’tır. Tevrat şöyle der: "Fakat Nuh çiftçi idi, toprağı işledi, bir bağ kurdu ve şarap yaptı."

Günümüzde hâlâ geçerliliğini koruyan şarap zanaatının/teknolojisinin temelleri on altıncı yüzyılda Avrupa'da gelişmeye başlamıştır. Bu anlamda fıçılama ve şişelemenin yaygınlaşması bu süreç içinde ortaya çıkmıştır. Anadolu’da ise asma kültürü her zaman yaygın olmuştur. Günümüzde Türkiye'de üretilen üzümlerin yüzde 40’ı sofralık, yüzde 35’i kurutmalık, yüzde 23’ü pekmez, pestil, şıra gibi ürünler için kullanılmaktadır. Yüzde 2’i ise şarap olarak işlenmektedir. Ancak Trakya ve Orta Anadolu bölgelerinde şarap olarak işlenen üzüm oranı yüzde 40’a kadar yükselebilmektedir. Türkiye’de tüketilen alkollü içki miktarının yüzde 5’i şaraptır.

Şarabın tarihine bakıldığında Anadolu’nun yerinin önemli olduğu aşikârdır. Özellikle şarabın Hititler’deki yeri ve şarap kelimesinin bütün Hint-Avrupa dillerinde Hititçeden geliyor olması bunu kanıtlamaya yeter. Ancak günümüzde şarap genellikle “bu topraklar”a ya da “bu memleket”e ait bir içki olarak tasavvur edilmez. Şarap genellikle Batılı hayat tarzının simgelerinden biri olarak kabul edilir. Üstelik bu kabul hem şarap tüketenler hem de tüketmeyenler için geçerlidir. İlk grup için olumlu, ikinci grup için olumsuz anlamıyla!

Bu açıdan bakıldığında örneğin rakı şaraba göre çok daha “yerli” bir içkidir toplumsal tasavvurda. Bu yorumun içenler ve içmeyenler için benzer olduğunu da tekrar vurgulamak gerekir belki. Meseleye sınıfsal olarak bakıldığında da, şarap en azından rakıya göre daha üst tabakaların tükettiği bir içkidir.

Meseleye tarihsel bir perspektiften bakıldığında bira da, rakı da, şarap da gelenekseldir. Ve bu anlamda antropolojik kültürün birer öğesidirler. Antropolojik kültürü burada seçmediğimiz, içine doğduğumuz kültür manasında kullanıyorum. Avrupa’da, örneğin Fransa’da şarap asla modernliğin ya da medeniyetin bir simgesi değildir. İnsanlar, içine doğdukları kültürün vazgeçilmez bir parçası olarak algılarlar şarabı. Alışkanlıklar öncelikle kültüreldir. Dolayısıyla DNA biyolojik anlamda genetik ise, alışkanlıklar da kültürel genetiktir. Ortalama bir Fransız’ın şarapla olan ilişkisi işte bu çerçevede oluşur.

Türkiye gibi modernleşme toplumlarında ise modernlik de, medeniyet de başlangıçta kendiliğin dışında bir yerde farkına varılan bir şeydir. Dışarıdan alınması ya da öyle olunması gereken bir nitelik gibi farz edilmiştir. Medeniyet bizatihi üretilmesi, inşa edilmesi gereken olarak değil; alınması gereken, hızla dönüşülmesi gereken bir hâl olarak düşünülmüştür. Böyle bir zihniyet dünyası için medeniyetin şekilleşmesi ise kaçınılmazdır. Çünkü bu zihniyette medeniyet bir içerik değil, öncelikle bir form olarak algılanır.

Medeniyet ise antropolojik kültürden azade değildir. Hiç de olmamıştır. Üstelik medeniyeti bizatihi üreten, onun öznesi olan toplumların antropolojik kültürlerinin medeniyetin kültürel gökkuşağında daha fazla temsil imkânı bulması da aslında eşyanın tabiatına uygundur. Medeni olmak için sandık, demokrasi, insan hakları vb. esastır. Ama şarap içmek değildir. Şarap, tüm olumlu ve olumsuz yanlarıyla medeniyetin oluşmasına daha fazla katkı veren toplumların antropolojik kültürlerinin bir parçasıdır sadece.

Medeniyetin oluşmasına pek fazla katkı verememiş modernleşme toplumlarında ise medeni esaslar ile antropolojik kültürel öğeler sıklıkla birbirlerine karıştırılır. Hatta bazen antropolojik kültürel renkler, esasların önüne bile geçer. Daha önce belirttiğim formun esasın önüne geçmesinin tipik tezahürlerinden biridir. Şarabı medeniyetin bir timsali görmekle, onu Batı hayranlığının bir işareti olarak algılamak aslında aynı madalyanın iki yüzüdür. Ve her ikisi de tipik bir birer modernleşme sendromudur.

İçki içmenin tek başına medeni olmak ya da olmamakla ilgisi yoktur. Mevcut içki seçeneklerinden birinin bu konuda diğerlerine göre daha fazla simgesel anlamlar içermesi ise tamamen kültüreldir. Çünkü eninde sonunda içki içmek ya da içmemek bireysel bir tercihtir. Bireysel bir tercihin politik bir mesele haline gelmesi, yasa ya da yönetmelik konusu olması, yasaklanması ise medeniyet fikrinin özüne aykırıdır.


Besim F. Dellaloğlu Kimdir?

1965’de İstanbul’da doğdu. 1984’de Galatasaray Lisesi’ni, 1990’da Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Yüksek Lisans ve Doktorasını Mimar Sinan Üniversitesi’nde Sosyoloji alanında hocası felsefeci Ömer Naci Soykan danışmanlığında yaptı. Lisans ve lisansüstü eğitimi esnasında uzun süre Fransızca turist rehberliği yaptı. Memleketin büyük bir bölümünü gezdi. Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde (1998), Paris VIII Üniversitesi’nde (2002), Lizbon Üniversitesi’nde (2014), Strasbourg Üniversitesi’nde (2017-2018), Mainz Gutenberg Üniversitesi’nde (2018-2019) doktora sonrası araştırmalarda bulundu ve dersler verdi. Bu vesileler sayesinde dönem dönem Frankfurt, Paris, Lizbon, Strasbourg ve Mainz’da yaşadı. Türkiye’de Mimar Sinan, Marmara, İstanbul Bilgi, Yıldız Teknik, Galatasaray, Kırklareli, İstanbul ve Sakarya Üniversitelerinde dersler verdi. 2019’da üniversiteden emekli oldu. Okuryazarlığa devam ediyor. Mevcudu bulunan kitapları şöyledir: Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum (Say), Romantik Muamma (Timaş), Benjamin (Derleme-Say), Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya (Ayrıntı), Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi (Timaş), Zamanın İçinden Zamanın Dışından (Heretik), Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi (Timaş).