Şairler de şiirler de alıkonamaz: İlhan Sami Çomak

Özgürlük, hayatımız kadar ciddidir bu nedenle şairler de şiirler de alıkonmazdır. Çomak’ın insanlık onuru ve yaşam etiğindeki ısrarı iyi ki var... Şairlerin dokunulmazlığı adına: Hayattayız nihayet!

Google Haberlere Abone ol

Sultan Gülsün

"Bodrumlar dedim Cizre’de Metin Altıok’a davranış biçimidir, Madımak’ın kavuran rüzgarıyla."
İlhan Sami Çomak, 'Hayattayız Nihayet'

Üç dilek hakkı olsa birinde mutlaka eşit yaşamı dileyecek bir insandan ve şiirlerinden bahsedeceğiz. 8 Mart 1973’te Bingöl’e bağlı Karlıova ilçesinde dünyaya gelen İlhan Sami Çomak’ın dizeleriyle yazıyorum bu satırları. 1994’ten bu zamana dek 28 yıldır cezaevinde tutsak. 2016 yılında "Gönderen: İlhan Sami Çomak" isimli belgesel ile adaletin unutulmamak olduğunu yineleyen Çomak, hatırlanacağı üzere 2019 yılında 'Geldim Sana' isimli dosyasıyla Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir Ödülü’ne değer görülmüştü. Şimdi ise 'Hayattayız Nihayet' ismini verdiği şiir kitabı ile bizlerle buluşuyor.

Nitekim “Engilo Şengilo deri vekin ez hatim” cümlesine sarılıp müjde a yaşamın dostları, gelmekler oluyor dememek için kendimizi zor tutacağımız aşikâr. Evet, onun sabrıyla yaşamak iyi bir fikir. Kenarından köşesinden insanlık ve doğa adına umut edebileceğiz biraz da olsa. Atwood’un 'biz yapamıyorsak, su yapar' misalini de unutturmayan dizeler, bize onun gibi cesur bir sesten ulaşabilirdi ancak ve ancak: “Sen su içtiğinde ben ıslık çalacağım.” Çoğu zaman şiir emekçilerine ve diğer sanatçılara kanal açmanın zorunluluğu dışında bunu yapmanın bir gereklilik değil içimizdeki gücü, cesareti ve bilgeliği serbest bırakma işi olduğunu düşünenlerimizden o. Bizim özgür tutsaklığımız ve İlhan Sami’nin tutsak özgürlüğü arasında da bu yüzden “hayat seni çok seviyorum” var.

"Suskunluk da bir görgü biçimidir/deneye yenile uzaklara karışan". Devin/devlerin omuzlarındayız ama olmamalıyız diyebilecek kadar ilkeli, tutarlı ve sarsılmaz bir bağlılığı duyuş aralıklarımıza göre ancak şiir emekçilerinin sesiyle ayırt edebiliriz. Hakim olan korku koşullarına rağmen hiçbir zaman bu durumun gerçek olmadığı hissini yansıtıyor ve yolu ustaca kat ediyor. Çocukların güvende olduğundan emin olmak için mücadele edenlerimize çevrilmeliyiz. Çevrilmişken bu sürdürüme dahiliyet gerek: “Urgandayım urgandasın urganda!” Özgürlüğün ne anlama geldiğini ve bunun için nasıl tartışacağımızı anlamak için geçmişin düşünürlerine güvenmekle kalmayıp şairleri dinlemeli derim çoğunca.

Hayattayız Nihayet, İlhan Sami Çomak, 96 syf., Manos Kitap, 2022.

“Ey tahtayı oyan nem!/Geçiyorum senden upuzun bir yağmur kokusuyla”. Varlık ve oluş arasında mahsup edilen hassas süreklilik, yaşamın dostlarıyla hasretleşmek için gün sayıyor keza bizler de özlemlerimizi biriktirdik ona ve direncine. 'Hayattayız Nihayet'in genelinde dikkatimi celbettiği gibi çokça da duyularımı şeffaf tutmamı sağlayan imgeler, su imgeleri. Sürekli akışından dolayı eyleme gücünü düşündürüyor. Bir nehirde odaklanmayı gösteriyor, tarihte yeniden doğuşu çağrıştırıyor örneğin. Bram Dijkstra'nın işaret ettiği gibi su yüzeyi ayna görevi de görüyor. Bu örnekleri birçok değinimle çoğaltabiliriz. Leonardo da Vinci, suyun "doğada ivmelendirici güç" olduğuna inanıyor. Thoreau da "İçimizdeki yaşam nehirdeki su gibidir. İnsanın hiç görmediği kadar yükseğe çıkabilir ve kavrulmuş yaylaları sular altında bırakabilir” diyor.

“Su nehirden yana ben atlardan/ öptürme ağzını!”. Su, nehri şimdiki zamanın sonsuz akışıyla eşitleyerek Fin de siècle sanatında ve edebiyatındaki gibi Çomak’ın dizelerinde de geleneksel olarak yaşam ve yeniden doğuş ile bağlı halde. Biz de yarı suyuz, eyleme gücümüzü buradan alıyoruzdur belki, bunu hatırlatıyor bize İlhan Sami Çomak. Suyun sabrı değil midir hem taşı aşındıran? “Ben söyledim sen tekrarla/Taş hatırlamaz sen hatırla! /Taş yürümez biz yürüyelim!”

Hayal gücü ve ifade özgürlüğüne bağlılık ruhunun derinlerine yerleşmiş ki basit ve zamansız: En nihayetinde özgür bir toplum, her bireyin hangi sanatı yaratmak istediğine -ya da istemediğine- karar verme hakkına sahip olduğu ilkesine dayanacaktır. “Bir çiçek ekmişsin ayaklarının dibine, sayarken çocukların dişlerini". Kadınların dünyada erkek yapımı savaşları yaşadığını söyleyen dilin bir yapılacaklar listesi var ki devlet vergi aldığına utanır. “Oysa her şey öyle güzel ki! /Devletin ağrına gidiyormuş bunlar/Devletin arzuları varmış/ kadınları öldüren erkekleri, evleri yıkan tankları varmış. Devletin önemsemediği çok zamanı varmış/Şiiri yokmuş/Oysa her şey öyle güzel ki!”

İfade özgürlüğünü içeren bir karar verildiğinde temel ilkeye bağlanır zihnimiz. Herhangi bir dinleyici, hatta bir topluluğun çoğunluğu içeriğinden rahatsız olduğu için ifadeyi sınırlayamaz. Sanat bağlamında bu ilke saldırgan, aşağılayıcı, aşırı ya da tamamen kötü bulabileceğimiz çalışmalara değil özgürlüğü öğrenmek anlamına gelir. Özgürlük, hayatımız kadar ciddidir bu nedenle şairler de şiirler de alıkonmazdır. Çomak’ın insanlık onuru ve yaşam etiğindeki ısrarı iyi ki var. “Mayhoş elmalar yiyorum dişleyerek senin ağzının tadıyla/ En eski eşkıyalar gibi düzeltiyorum gömleğimin yakasını”

Şairlerin dokunulmazlığı adına: Hayattayız nihayet!