'50 yıldır görmediğimiz kötülükte bir durum'

Türkiye ile Hollanda arasındaki krizi eski dışişleri bakanları Murat Karayalçın, Hikmet Çetin, Şükrü Sina Gürel ve Yaşar Yakış değerlendirdirdi. Eski bakanlar, ‘Hollanda’nın yaptığı kabul edilemez’ dediler ama AK Parti hükümetini de eleştirdiler.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Hollanda'yla yaşanan diplomatik kriz nedeniyle Türkiye 4 yaptırım kararı alırken, eski Dışişleri bakanları mevcut durumu ve bundan sonra atılması gereken adımları değerlendirdi. 4 eski bakan, Hollanda'nın tavrını eleştirmekle birlikte, Türkiye'nin de hataları olduğunu anlattı.

AK Parti Hükümeti’nin ilk Dışişleri Bakanı, tecrübeli büyükelçi Yaşar Yakış krizi şu sözlerle değerlendirdi; “Hollanda’nın yaptığını savunmak mümkün değil. Türkiye’nin de bakanlarını onların polislerinin karşısına dikmemesi lazımdı.”

Süleyman Demirel tarafından kurulan DYP-SHP Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı, 2004-2006 yılları arasında NATO’nun Afganistan’daki Kıdemli Temsilcisi, tecrübeli siyasetçi Hikmet Çetin, ‘Tüm dünyanın bir demokrasi krizi yaşadığını ve değerlerin popülizm uğruna feda edildiğini’ belirtti.

AB ve Kıbrıs’tan ayrıca yurt dışındaki Türk vatandaşlarından sorumlu devlet bakanlıkları görevinde bulunan, Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı yapan Şükrü Sina Gürel, “Evet cephesini güçlendirmek için bir milli hamleye ihtiyaç vardı, o da böyle sağlandı” yorumunu yaptı.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin eski başkanı, DYP-SHP koalisyonunun Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanı ve Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın, "Türkiye-AB ilişkileri tarihin en olumsuz dönemini yaşıyor" dedi ve ekledi, “Hollanda’nın seçimine Türkiye’nin referandumuna Türkiye-AB ilişkileri kurban ediliyor.”

'SORUN SESSİZ DİPLOMASİYLE ÇÖZÜLEBİLİRDİ'

Bir ülkeye karşı takındığınız tavır kendisiyle muhatap dahi olmadığınız bir ülkede yankı bulabiliyor. Bu, bizim uluslararası ilişkilerde seçeneklerimizi azaltır. Bu, bizim uluslararası ilişkilerde seçeneklerimizi azaltır... Bundan her iki taraf da zarar gördü.

Yaşar Yakış (19.11.2002-14.03.2003 tarihleri arasında Dışişleri Bakanı):

Hollanda’nın yaptığını savunmak mümkün değil. Türkiye’nin de bakanlarını onların polislerinin karşısına dikmesi doğru olmadı. Bakanı mızı polisle muhatap haline getirmemiz lazımdı. Türkiye’nin son derece başarılı diplomatları vardır. Onlar bu işi sessiz diplomasiyle çözebilirdi. İlişkiler de şu anki duruma gelmezdi

İsviçre ile hiçbir sorunumuz olmadığı halde diğer Avrupa ülkelerinde yaptıklarımızdan yola çıkarak İsviçre’de bir gazete Türkçe bir başlık atıp İsviçre’deki Türkleri referandumda evet oyu vermemeleri yönünde yönlendirmeye çalışıyor. Batı ülkelerinin pek tabii ki kendi aralarında birçok istişare mekanizmaları vardır. Belli bir ülkeye karşı izlenecek politika konusunda istişare ettiklerini düşünmek lazım. Bu nedenle bir ülkeye karşı takındığınız tavır kendisiyle muhatap dahi olmadığınız bir ülkede yankı bulabiliyor. Bu, bizim uluslararası ilişkilerde seçeneklerimizi azaltır. O ülkeden destek istediğimizde o ülke yan çizer. Türkiye’nin bu duruma düşürülmemesi lazımdır.

Sorunun şimdi soğutulması lazım. Hiç kimsenin bu konuda ağzını açmayıp ‘ilgili makamlar kendi aralarında görüşüyor’ demek suretiyle tansiyonu yükseltici beyanlardan kaçınmak ve bu işi profesyonellerine havale etmek gerekir. Onlar sessiz diplomasiyle ne gerekiyorsa yaparlar.

'DEĞERLER, POPÜLİZM UĞRUNA FEDA EDİLİYOR'

 Bütün bu noktada aslında sağduyuya, ortak akla ihtiyaç var. Diplomasinin devreye girmesinin gerekli olduğu bir dönemden geçiyoruz. Sağduyuya, ortak akla ihtiyaç var. Diplomasinin devreye girmesinin gerekli olduğu bir dönem.

Hikmet Çetin (21 Kasım 1991-27 Temmuz 1994 tarihleri arasında Dışişleri Bakanı):

Bu, demokrasi krizidir. Dünya bir demokrasi krizi yaşıyor. Değerler, her şey popülizm uğruna yok ediliyor. Donald Trump da öyle geldi. Bilinen Avrupa değerleri açısından bakıldığında bir demokrasi krizi yaşanıyor ve artık bu, seçim meydanlarına tümüyle yansıyor.

Hollanda’da, İslam’a, azınlıklara, diğer ötekilere karşı çıkarak yükselen bir parti var. Hatta bir ara birinci sıradaydı. Hollanda Hükümeti sırf seçim nedeniyle onların yükselen oyunu acaba aşağı indirir miyim diye onların alanına girdi. ‘Ben de ona uyuyorum, bak bırakmadım onları’ dedi ama demokrasi, değerler bir tarafa itildi. Hollanda’nın yaptığı yanlış ve kesinlikle savunulamaz. Bütün bu noktada aslında sağduyuya, ortak akla ihtiyaç var. Diplomasinin devreye girmesinin gerekli olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu popülizm ortamında, dünyanın geçtiği bu süreçten, bu kadar gerginlikten aslında oradaki vatandaşlarımız da olumsuz etkilenebilir.

“SİYASİ İKTİDAR BU KRİZLE MORAL BULDU”

Şükrü Sina Gürel(12 Temmuz 2002-19 Kasım 2002 tarihleri arasında Dışişleri Bakanı):

Siyasi iktidar, bu krizle moral buldu. İçeride de ‘evet’ cephesini derleyip toparlamaya çalışıyor. Bu cepheyi güçlendirmek için bir milli hamleye ihtiyaç vardı, o da böyle sağlandı. Öbür taraftan bakıldığında da bütün bunlar, Türkiye ile Avrupa Birliği’nin bağlarını tamamen kesme projesinin bir parçası tabii. Avrupa’da yükselen sağ, İslamofobi…

Devletseniz bu tuzağa düşmeyeceksiniz? Almanya düştü mü? Hayır. Devletseniz bu tuzağa
düşmeyeceksiniz? Almanya düştü mü? Hayır.

Diplomasi meselesine gelince Hollanda’nın yaptığı tamamen Viyana Konvansiyonu(Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi) ’na aykırı bir iş. Devletin görevlisi, elinde kırmızı pasaportu olan bakan olsun olmasın, oraya girdikten sonra kendi temsilciliğine gitme özgürlüğü her zaman tanınmalı. Orada ciddi bir hata yapılıyor. Bu tarafta da bunu fırsat bilip bu krizin üzerine gidip bunu tırmandırıyorlar.

Türkiye Hollanda’nın hatasının üzerine gitmiş olsa bile eğer devletseniz bu tuzağa düşmeyeceksiniz? Almanya düştü mü? Hayır. Mevlüt Çavuşoğlu’nun konsoloslukta konuşmasına göz yumdu, onu engellemeye kalkmadı. İkisi arasındaki fark belli.

“TÜRKİYE-AB TARİHİNİN EN KÖTÜ DÖNEMİ YAŞANIYOR”

Murat Karayalçın (12.12.1994-27.03.1995 tarihleri arasında Dışişleri Bakanı):

Üzülerek görüyorum ki, sadece Türkiye’nin Hollanda ve Almanya ile ilişkileri değil Türkiye-AB ilişkileri, tarihimizin en olumsuz dönemini yaşıyor. Dışişleri Bakanı’nın uçağına iniş izni verilmemesini, bakanların konuşturulmamasını tarihimizde ne gördük ne yaşadık. Yine AKP iktidarında dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın uçağının Irak’a inmesine izin verilmemişti ama bunu AB ile ilk kez yaşıyoruz.

Günter Verheugen (Avrupa Komisyonu’nun 1999-2004 yılları arasında Genişlemeden Sorumlu Üyesi)’ın bir demecini okudum, “Bir İtalyan partisi Almanya’da bir siyasi çalışma yapacak olsaydı onu engeller miydiniz?” diyor. Gerçekten kabul edilebilir şeyler değil yapılanlar. Türkiye-AB ilişkileri maalesef Hollanda’nın seçimine, Türkiye’nin referandumuna kurban ediliyor. Ya cehalet var ya kötü niyet veya hepsi... Verhaugen diyor ki, ‘Söz konusu olan Recep Tayyip Erdoğan’ın AB’ye üyeliği

Gerçekten kabul edilebilir şeyler değil yapılanlar. Türkiye-AB ilişkileri maalesef Hollanda’nın seçimine, Türkiye’nin referandumuna kurban ediliyor. Türkiye-AB ilişkileri maalesef Hollanda’nın seçimine, Türkiye’nin referandumuna
kurban ediliyor.

değildir. Söz konusu olan çok büyük ve onurlu bir millet olan Türk milletinin AB’ye üyeliğidir ve biz bu milleti çeşitli gerekçelerle 60 yıldır oyalıyoruz.’ Çok doğru bir değerlendirme.

AB içinde de çok önemli gelişmeler yaşanıyor. AB’nin, 9-10 Mart’ta Brüksel’deki doruk toplantısında ‘çok vitesli AB yapısına geçme’ kararı alındı. Bu Türkiye için çok önemli bir gelişme. Çoğu kişinin bundan haberi yok ama bu arada çok vahim iki gelişme yaşandı.

AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi, ‘Türkiye’nin alacağı 4.5 milyar Avro’luk krediyi vermeyeceğiz çünkü Türkiye’nin hukuk devleti olması yönünde bir ilerlemede bulunmadığını görüyoruz’ dedi. AB Komisyonu’nun İnsan Kaynaklarından Sorumlu Üyesi, "Türkiye önümüzdeki 10 yıl içinde AB'ye üye olamayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarında üye olma olasılığı bulunmuyor” dedi. AB’ye ilk başvuruyu yaptığımız 1959’dan başlatırsak 50 küsur yıldır görmediğimiz kötülükte bir durumu gösteriyor bütün bunlar.