Duvar Arkası: 'Hayır'cılar neden sonuçtan emin?

Hayırcılar referandum sonucundan emin! Trump'ın başkanlık referandumuna etkisi nasıl olacak? 'Hayır'da birleşenler... 10 Ekim davasında avukat etkisi... Koğuşta niye kamera var? Hepsi Duvar Arkası'nda...

Google Haberlere Abone ol

‘HAYIR’CILAR REFERANDUM SONUCUNDAN EMİN!

CHP ve HDP referandum sandığından ‘hayır’ çıkacağından emin. MHP’nin ‘hayır’cıları ise olası provokasyonlarla milliyetçi seçmene ‘evet’ dedirtilebileceğinden yana endişelerini dile getiriyorlar. ‘Hayır’ için şimdiden çalışmaya başlayan bazı siyasetçilere göre ise bu endişe yersiz; onlar, “Toplumda öyle bir ruh hali var ki, terör saldırılarıyla kimseyi ‘evet’e ikna edemezler. Bu tip provokasyonlar beklenenin aksine tam tersi bir etki yapabilir, hayır oyu artabilir” diyorlar.

Hayır’cılara göre siyasi iktidar OHAL koşullarını kullanarak ‘hayır’ın sesini kısmaya çalışacak. “Fiili durum zaten böyle” diyen ‘hayır’cılar, Türkiye’nin birçok yerinde hayır demek için sokağa çıkanların polis tarafından darp edildiğine, gözaltına alındığına işaret ediyor ve buna rağmen insanların sokağa çıkmaktan vazgeçmediğini belirtiyorlar. Deneyimli siyasetçiler, “anketlerde hayır’ın evet’ten daha fazla çıkmasının bir nedeni de baskılara rağmen bu kararlı ve ısrarcı tutum” diyorlar.

Hayır’cılara göre Hükümet’in en önemli kozu ‘ekonomik vaatler’ olacak. Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın ‘3 ay boyunca beyaz eşyadan ÖTV alınmayacağı, konut alıcısı ve satıcısı arasındaki sözleşmelerde binde 9.48 olan verginin kaldırılması ve konut teslimlerinde yüzde 8’e düşürülen KDV’nin eylül sonuna kadar uzatılması’ yönündeki açıklamaları, ‘referandum yatırımı’ olarak yorumlanıyor. Siyasi kulislerde Hükümet’in ekonomiyi rahatlatacak ve canlandıracak yeni sürpriz paketler üzerinde çalıştığı konuşuluyor.

TRUMP’IN İCRAATLARININ TÜRKİYE’DEKİ REFERANDUMA ETKİSİ

Türkiye’deki ‘hayırcılar’ büyük bir ilgiyle Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın tüm dünyaya verdiği “kuvvetler ayrılığı” dersini(!) takip ediyor.

Trump, 27 Ocak tarihli Başkanlık Kararnamesi ile nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan 7 ülkenin (Irak, İran, Suriye, Sudan, Libya, Somali, Yemen) vatandaşlarına 3 aylık vize yasağı getirdi. Milyonlarca insanın sokaklara dökülerek Trump’ı protesto ettiği kararname, Seattle’daki bir federal yargıç tarafından askıya alındı. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı seyahatleri serbest bıraktığını, Yurt Güvenliği Birimi de yasakçı uygulamadan vazgeçildiğini açıkladı. Kararın reddi için temyize başvuran Trump’a bir tokat da oradan geldi, mahkeme Trump’ın başvurusunu reddetti.

Türkiye’deki ‘hayır’cı siyasetçiler, “İşte kötü bir başkanın neler yapabileceğinin örneği. Ancak orada kuvvetler ayrılığı olduğu için bu çılgınlığa izin verilmiyor. Bizdeki başkanlık sistemini düşünün. Yasama-yürütme-yargı tek kişiye bağlanınca kim karşı çıkabilir ona?” diye soruyorlar. Anlaşılan, referandum kampanyasında Trump ve Amerikan yargısı örneği meydanlarda çok sık dillendirilecek.

'EVET KUTUPLAŞTIRIR, HAYIR BİRLEŞTİRİR'

Son zamanlarda kahvehanelerden toplu taşıma duraklarına, metrodan otobüslere pek çok yerde ‘niçin hayır demeliyiz’ konuşması yapan gençleri görüyoruz. Kimi zaman polis tarafından darp edilerek gözaltına alınıyorlar kimi zaman siyasi iktidara yakın hesaplar tarafından sosyal medyadan hedef gösteriliyorlar. Halkevciler ısrarcı eylemlerini şu sözlerle savunuyorlar, “Amacımız, sokağa çıkmanın ve hayır demenin normal bir durum olduğunu, ‘hayır’ın birleştiriciliğini insanlara göstermek. Her siyasetten insan bize olumlu yaklaşıyor. Bu bile referandumun sonucuna ilişkin ipucu veriyor.”

Kolay kolay anlaşamayan politik sol grupların bile, ‘hayır’ kampanyası sırasında adeta 'sessiz bir sulh' yapmış gibi çalıştığına tanık oluyoruz. Hatta bu gruplardan birinin ‘Hayır’ afişini asarken rastladığımız bir kadın şunları söylüyor, “Hayırcı MHP’lilerle de aramızda gerilim yaşanmıyor. Tam da bu yüzden, ‘evet kutuplaştırır, hayır birleştirir’ diyoruz.”

POLİS VATANDAŞA SORDU: ÜZERİNİZDE BOMBA VAR MI?

Geçtiğimiz hafta sonu Kadıköy iskelesinde sivil polisler 'güvenlik' taraması yapıyordu. Sivil polisler iskeleden vapura binmek üzere bir yürüyen bir vatandaşı bu sırada durdurdu. İlk soru, Üzerinizde suç unsuru var mı?' oldu. Vatandaş soruyu garipsedi, bir 'suçlu' böyle bir soruya doğru yanıt verir mi? Belki de prosedür böyledi! Polise biraz takılmak istedi, 'Yok, ama ama alkol var!' Ama esprisine karşı taraftan sert yanıt geldi: 'Üzerinizde, silah, patlayıcı, bomba var mı?' Vatandaş suçlu değilse eğer bu sorulara yanıt vermesi gerektiğini anladı: Yok!

Çantası ve üzerini aradıktan sonra yoluna devam ederken aklında şu soru vardı: Prosedür icabı mı böyle sordu gerçekten?

10 EKİM DAVASININ KAHRAMANI AVUKATLAR

Türkiye’nin en büyük katliamının davasında ikinci duruşma bugün başlıyor ve cuma gününe kadar sürecek. Davanın 7 Kasım’daki ilk duruşmasında 100’e yakın avukatın hazır bulunması, hayatını kaybedenlerin aileleri ile yaralılara büyük moral vermişti. Kendilerine ‘10 Ekim Davası Avukat Komisyonu’ adını veren yaklaşık 25 avukat, Ankara’da buluşarak dosya üzerinde son çalışmaları yaptı.

İlk duruşmada sanıkları çapraz sorguyla sıkıştıran ve dava dosyasına önemli bilgiler girmesini sağlayan ‘10 Ekim Davası Avukat Komisyonu’, ikinci duruşmada, ilk duruşmada ifade vermeyen tutuklu ve tutuksuz sanıkların ifade vereceğini, ardından katliamda hayatını kaybedenlerin aileleri ile yaralıların söz alacağını belirterek tüm baroları, hukuk örgütlerini davayı takip etmeye çağırdı. İkinci duruşmayı da yine 100’e yakın avukatın izlemesi bekleniyor.

İlk duruşmada en büyük sorun, mahkeme salonunun yetersizliğiydi. İki salon birleştirilmiş, mahkeme heyetinin ve sanıkların bulunmadığı salondaki izleyiciler duruşmayı ekrandan takip etmişti. Ancak teknik sorunlar nedeniyle ses duyulamadı ve mağdur aileler mahkemenin özensizliğine haklı olarak tepki gösterdi. Avukatlar aynı sorunların yaşanmaması için geçtiğimiz hafta duruşma salonlarını ve teknik altyapıyı kontrol ettiler. Katliam mağdurlarının ön sıralara oturması kararlaştırıldı. Destek için gelenler diğer salona ya da arka sıralara yönlendirilecek.

KOĞUŞTA NİYE KAMERA VAR?

Türkiye’deki ceza ve infaz sisteminin cezaevi yönetimine tanıdığı keyfilik, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan ve bitirilmek istenmeyen OHAL’le yerleşik bir hal alıyor. İHD’nin 31 Ocak 2017 tarihli “Çankırı E Tipi Kapalı Cezaevi'nde Yaşandığı İddia Edilen Hak İhlalleri Raporu”na hükümlülerle görüşme şöyle yansıdı:

“Tek koğuşta 18 kişi kaldıklarını, koğuşun iki katlı olduğunu…yaklaşık 20 gün önce havalandırma bölümüne ve koğuşun alt katında giriş kapısının üstüne…iki adet kamera yerleştirildiğini, koğuşun toplam alanının 9 m2 olduğunu, alt kattaki banyo ve tuvalet alanının 1 m2 olduğunu, üst kattaki yatakhane bölümünden alt kattaki banyo tuvalete giriş çıkışların içerideki kamera tarafından görüntülendiğini, aynı zamanda havalandırmadaki kameranın da yine banyo ve tuvalet pencerelerinin karşısında olduğunu, cezaevi idaresi tarafından bu uygulamanın başlatılmasının gerekçesinin ‘güvenlik’ olarak söylendiğini…cezaevi tarafından şikâyetlerini dile getirdikleri mektupların İHD ve TİHV’e gönderilmediğini…”

İHD’nin suç duyurusunda bulunduğu, ilgili mercilere bildirdiği uygulamayla ilgili olarak İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan şunları söyledi, “Kameralar artık havalandırmaya ve hücrelerin içine konuluyor. Bu tacizdir. Hükümet, F tipi cezaevleriyle ‘yüksek güvenlikli, kimse kaçamaz’ diye övünüyordu. O zaman koğuşun içine niye kamera konuluyor? OHAL sadece avukat görüş yasağı ile görüntülü ve sesli kayıt getirdi ama cezaevlerindeki keyfi uygulamalar giderek yerleşik bir hal alıyor.”