PISA'da Türkiye'nin başarısızlığı

Eğitimin karar süreçlerinde veriler esas alınır, paydaşların katılımı sağlanırsa her öğrencinin kaliteli eğitime ulaşması mümkün olur.

Google Haberlere Abone ol

Hasan Aydın*

Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA(Programme for İnternational Student Assessment) adıyla Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından 2OOO yılından itibaren üçer yıl arayla 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerilerin değerlendirmesine yönelik uygulama çalışmalarını sürdürmektedir.

PISA'da 15 yaşındaki öğrencilerin matematik okuryazarlığı, fen bilimleri okuryazarlığı ve okuma becerileri, konu alanları ile birlikte, öğrencilerin motivasyonları, kendilerine ilişkin görüşleri, öğrenme şekilleri, okul ortamları ve ailelerine ait veri toplanmaktadır. Bu araştırmada kullanılan "okuryazarlık" kavramı ile öğrencilerin kendi bilgi ve potansiyellerini geliştirmesi için yazılı kaynakları bulma, kullanma, kabul etme ve değerlendirmesi kast edilmiştir. Bu özelliği kazanan öğrencinin topluma daha etkili bir şekilde katkı sağlayacağı hedeflenmiştir.

MEB, yıllar yılı seçme sınav sayısını artırırken eldeki PISA sonuçlarına göre bir durum değerlendirmesi yapıp sistemin aksak yönlerini düzeltme yolunu seçmekte ısrarcı olmamıştır.

13 Kasım 2017' de Habertürk gazetesine konuşan PISA direktörü Andreas Schleicler Türk eğitim sisteminin dünyaya uyum sağlayamadığını ifade ederek konuşmasını şöyle sürdürmüştü: "Artık okuryazarlık bilgi bulup çıkarmak değil, bilgi inşa etmek. Geleceği şekillendirecek matematik, öğretilen matematikten farklı. Türkiye'de matematikte çok fazla cebir, geometri, hesap öğretiyorsunuz. Eğitim sisteminde değişiklikler yapılmalı, ama tutarlılık ve devamlılık önemli."

22 yıllık AKP iktidarında 9 Millî Eğitim Bakanı görev aldı. Gelen her Milli Eğitim Bakanı, uygulamaları ve müfredat değişiklikleri ile uğraşmaktan, din kültürü ve ahlak dersini artırmaktan okullara son zamanlarda dini "danışman" atamaktan bir türlü laik bilimsel eğitimi hayata geçiremedi.

PISA Direktörü Schleicler," Türk öğrenciler, yeni bir şeyi ezberleme ve onu kağıda dökme görevi verildiğinde çok iyi notlar alıyorlar. Fakat ellerindeki bilgileri yaratıcı bir şekilde uygulamaları istendiğinde zorlananlar var. Sorunun nedenini ve doğasını anlamak, formül ezberlemekten iyidir. Biyoloji ve fizikte içerik sorusu sorulduğunda Türk öğrenciler gayet iyi. İnternetten bulabileceğimiz bilgilere sahip olmanın anlamı ne ki? Türkiye' de matematik korkusunun nedeni öğrencilerin temelinin olmaması" açıklamasını ekliyor.

Bilgiye ulaşmanın çok hızlı olduğu günümüzde ülkelerin çoğunluğu eğitimde kendi ulusal değerlendirmelerini yaparken aynı zamanda uluslararası seviyede konumunu belirlemek için belli eğitim göstergelerine de ihtiyaç duymak zorundadır. Uluslararası eğitim alanında geçerli olan kriterlerin gerisinde olan bir ülke, eksiklerinin hangi düzeyde olduğunu tespit ettiğinde, PISA araştırmasına katılmayı artık zorunluluk olarak görmektedir. Ülkemiz de bu amaçla 2003 yılından itibaren bu araştırmaya dahil olmuştur.

OECD Eğitim Direktörlüğü'ne bağlı PISA Yönetim Kurulu'nun gözetiminde belirlenmiş olan bir konsorsiyum, çalışmalarda kullanılan test ve anketleri geliştirip analizini yaparken bu çalışmaları uluslararası bir rapor halinde sunabilmektedir.

Çoktan seçmeli, açık uçlu, kapalı uçlu ve karmaşık çoktan gibi değişik soru türlerinin kullanıldığı PISA'da okul ve öğrencilerin seçimi ise OECD tarafından rastgele bir yöntemle yapılmaktadır. Bu sınava örgün eğitimde seçilen öğrenciler katılmaktadır.

OECD, PISA sonuçlarını her ülkeye özgü öğrencilerin okul ve cinsiyet özelliklerine göre analiz yaparak yayınlamakta, elde edilen kazanımları da farklı ülke öğrencileri arasında karşılaştırabilmektedir.

Türkiye ilk kez katıldığı 2003 PISA'da 41 ülke arasında fende 36, matematikte 36, okuduğunu anlamada 33'üncü sırada yer almıştı. Daha sonraki yıllarda Türkiye'nin PISA başarısı inişli çıkışlı bir grafik izlemesine rağmen başarı ortalaması ne yazık ki hep OECD ülkelerinin başarı ortalamasının altında kaldı. Covid- 19 salgını nedeniyle ertelenen PISA 2022'ye Türkiye'nin farklı 60 ilinden 196 okulda okuyan 7 bin 250 öğrenci katıldı.

PISA 2022'de Türkiye 81 ülke arasında 39. sırada yer alırken 37 OECD ülkesi arasında 32. sırada yer aldı. 453.15 matematik puanı ile yine aynı ortalamanın altında yer alırken Fende 81 ülke içinde 475.95 ortalaması 34'üncü oldu. Okuma becerisinde ise 81 ülke içinde 456.08 puanla 30'uncu sırada yer alan Türkiye, diğer alanlarda olduğu gibi başarı açısından ne yazık ki ortalamanın altında kaldı.

Diğer yandan 2022   PISA  matematikte ilk beşte Singapur, Makao, Tayvan, Hong Kong, Japonya; Fen de  Singapur, Japonya, Makao, Tayvan, Güney Kore; okuma becerilerinde yine ilk beşte  Singapur, İrlanda, Güney Kore, Estonya ve Makao'nun yer alması dikkat çekiyor.

Ülkemiz deki 2012-2015 PISA düşüşlerinde 4+4+4 yasasının çıkarılıp imam hatip ortaokullarının yaygınlaştırılması etkili olmuştur.

MEB yetkilileri, her PISA sonucu açıklandığında hemen geçmiş yıllarla kıyaslama yoluna başvurmaktadırlar. Neden ilk beşlerde yer alınmadığını sorgulamaktan kaçınmaktadırlar. Uzak Doğu'dan pek çok ülkenin ilklerde yer almasının sırrını hiç mi merak etmiyorlar? Şu derslerde, şu alanda şu kadar sıra çıktık algısında ısrarcı olmak kimseye net bir yarar sağlamıyor. Eğitim, dar bir kadroyla devam ettirilemez. Eğitim, partiler üstü ve uzlaşmayı gerektiren bir sorundur.

Eğitimin yenilikçi programlar ve projelerle kalıcı hale gelmesi toplumun büyük bir kesiminin sahip çıkmasıyla mümkündür. Öğretmenler ne kadar donanımlı ise sistem de o kadar iyi olur ve çalışır. Eğitimin karar süreçlerinde veriler esas alınır, paydaşların katılımı sağlanırsa her öğrencinin kaliteli eğitime ulaşması mümkün olur.

Öğretmene yatırım yapmayan ülkeler her dönem böyle kötü sonuçlar almaya hazır olmalıdırlar. Öğretmenlerin, öğrencilerin takım kurarken olumlu algılar oluşturmaları gerekmektedir.

2022'de yapılan bir ankete bakılarak öğrencilerin yüzde 18'inin okula giderken, yüzde 13'ünün sınıfta, yüzde 20'sinin ise okulunun koridor, kafetarya, tuvalet gibi yerlerinde kendini güvende hissetmediği ortadayken Milli Eğitimin okulları ayrıca öncelikli olarak güvenli hale getirmesi de akıldan çıkarılmamalıdır.

*Eğitimci