YAZARLAR

Parti kurucularından iktidar korucularına!

Erbakan’a birlikte isyan edip onu 28 Şubat’la baş başa bırakarak, partiyi ve ilk hükümetleri birlikte kurduğu iki “arkadaş”ın yerinde yeller esiyor. Partiyi birlikte kurduğun dostlar içinden silinmiş… Partine bin laf etmiş Kurtulmuşlar, Soylular içine sindirilmiş!

Ayakta durabilmek için, bir zamanlar “onurlu çıkışlar” yaptıkları devletlerle, saraylarla “onuru boşvermiş dostluk” bile yapıyorlar…
Ama kendi halkının bir kısmına nefret ve düşmanlıktan vaz geçmiyorlar.

Farklılıklara saygı filan diyerek geldikleri iktidarın son bölümünü, tüm farklılıklara, bir dizi mağdura, ötekileştirilmişe saldırarak idrak ediyorlar, idrak yoksunluğuyla. Cumartesi Anneleri’ne de, “Onur Yürüyüşü”ne de.

“Bu işleri iyi bilen” bir kaçak, isim isim uyuşturucu ve benzeri kombinasyonları, iktidara uzanan yanlarını iddia iddia sıralıyor ve bu kokuşmuşluğa, bu kanlı, paslı pisliklere karşı tek adım atamazken, kapı kapı insan toplamaya devam ediyorlar.

Kendi kurucularını tasfiye etmiş parti, devletten medyaya, çoğu “devşirme” korucularıyla iktidara yapışmaya çabalıyor, itibara değil.

AKP’nin yolculuğunun son virajları, çürümenin ve mütemmim cüzü olan nefret-hiddet seferberliğinin süfli örnekleriyle dolup taşıyor artık.
Hikmet-hükümet-hükmet derken… “Tahakküm-et” sisteminden enerji almaya çalışan bir ampul yanıp sönüyor işte!

YA O NEREDE, BU NEREDE?

Masal bu ya, şöyle oluyor mesela:
Cumhurbaşkanı, iktidarın 20’nci yılında Bakanlar Kurulu’na başkanlık ediyor.
Gözünün önünden yıllar bilfiil, bir fiil, bir fil, bir film gibi geçiyor.
İlk kabinesini hatırlıyor:
CHP’nin de desteği sayesinde, saçma siyasi yasağı kaldırılmış, ara seçimde Siirt’ten seçilmiş, emaneti Gül’den alıp başbakan olmuş.
14 Mart 2003.
Ama Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül nerede?
Suya düştü!
Fakat Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener nerede?
İnek içti!

Erbakan’a birlikte isyan edip onu 28 Şubat’la baş başa bırakarak, partiyi ve ilk hükümetleri birlikte kurduğu iki “arkadaş”ın yerinde yeller esiyor.
Onların yerinde misal Numan Kurtulmuş oturuyor.
Öyle tuhaf ki, Kurtulmuş’a bakınca, o günlerde iktidarını “yolsuzluk”la suçlamış birini görüyor.
Öyle tuhaf ki, Şener’in boş koltuğuna baktığında, iktidarını “yolsuzlukla” suçlamış birinin hayaletini görüyor.


Nostalji öyle tuhaf bir şey ki…
Beraber yürüyorsun bu yollarda…
Beraber ıslanıyorsun yağan yağmurda…
Beraber yuvarlanıyorsun karda, çamurda…
Ama partiyi birlikte kurduğun dostlar içinden silinmiş…
Partine bin laf etmiş Kurtulmuşlar, Soylular içine sindirilmiş!

Öyle tuhaf bir şey ki nostalji…
Kimi göremesen, “yolsuzluk” görüyorsun…
Kimi görsen, “yolsuzluk” görüyorsun!


Tam “devşirme” kültü ve kültürü.
Yoksul halktan oy isterken zenginlerin aşkına mazhar olma…
Bir lokma bir hırka derken zenginliğe aşık olma…
Bir isyan partisiyken yola çıktığın nicesini çöpe atıp tabandan değil, tepeden inme, diz çökmüş devşirmelerden yeniçeri ordusu kurma!

“Mahalleden arkadaşı, belediyeden arkadaşı, çocukluk arkadaşı ve şoförlerinden başka hiç kimse milletvekili olamayacak bir gün…
Yasama, Emniyet, yargı, TSK hep özelleşmiş olacak.
Karunlaştılar, Firavunlaştılar.
Edebinizi takının, inin şu kibir kulelerinden aşağı. Musa gibi gelip firavunlaştınız. İnin halkın arasına, fakir fukaranın önünde diz çökün.”
Şimdi bunları söyleyecek ve sonra gidip hitap ettiğin, artık her kimse, onun önünde diz çökeceksin.

“Türkiye’yi yolsuzluk çukuruna batırdılar. Rantın babasını getirdi. Paçalarından yolsuzluk akıyor.
AKP mensupları onu, o da kendisini padişah görmek istiyor.”
Şimdi bunları söyleyecek ve sonra gidip hitap ettiğin “Padişah” önünde boyanacak, attan düşecek, çukurda oynayacak, paçalar önünde eğileceksin.
O da kendisine bunları demiş “aynı adam”ı alıp bağrına basacak.

İLK ERDOĞAN HÜKÜMETİYLE DOĞMUŞTU

Bundan 7 sene önce, partinin tözünün tükenmesine, özünün erimesine, gözünün seğirmesine, dair yazının sonunda, artık kimsenin ismini hatırlamadığı Nihat Kazanhan’ı da anmıştım. Yine onunla bitireyim:

Cumhurbaşkanı, başbakan olarak ilk kabinesini kurduğunda, 14 Mart 2003’tü ya…
Nihat Kazanhan isimli bebek yeni doğmuştu.
Nihat’a “230667283374” numaralı kimliği verdi Cumhuriyet!
Böyle uzun numaraları var devletin…
Çocukların ömrü ise numaradan kısa kalıyor!
Cumhurbaşkanı’nın başbakan olarak ilk kabinesinde doğmuş Nihat, Cumhurbaşkanı’nın Cumhurbaşkanı olarak ilk kabinesine yetişemedi, 12 yaşında, oyun oynarken polis amcadan mermi yedi!
Nihat’ı o gün o yaşında vuran polis de, bugün Pınar Gültekin’i boğup varile koyup yakan ve üzerine beton döken gibi “haksız tahrik” indiriminden yararlanmıştı.

Çünkü hava kurşun gibi ağır…
Kurşun da yiyebilsin diye çocuklar!
Her köşede, Nihatlar’ın, Yasinler’in, Berkinler’in, Uğurlar’ın upuzun “TC nosu” oldu da, bir yudum “nostaljisi” olamadı Nazım!

Çürümenin son günlerini biliyoruz, fakat o yıllar da böyle geçmişti çocukların üzerinden!


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.