YAZARLAR

Paramount Hotel’den Özbekistan’a: Bir suç otobanı

Belli ki “yonca kavşağını” Türkiye’nin oluşturduğu uluslararası bir suç otobanına bakıyoruz. Türkiye, 2000’lerden sonra vakum gibi etrafındaki pislikleri de kendine çekmiş anlaşılan.

Ölene dek iktidarda kalan İslam Kerimov, SSCB sonrası Özbekistan’ın ilk devlet başkanıydı. Afganistan’a müdahale esnasında ABD’ye verdiği üs karşılığında zorba siyasetine, Batı’dan cömert bir tolerans satın almıştı. Ta ki 2005’te Putin’siz iktidarda kalamayacağını anlayıp, dümen kırana dek. Tartışmalı referandumlarla görev süresini uzatarak 26 yıl hüküm süren Kerimov, cumhuriyetten tek adam rejimine uzanmış bir siyasi kariyerdi. Ardında Asya’nın en berbat rejimlerinden birisini miras bırakarak, 2016’da öldü. İşte o lanetli mirasın bir parçası, Türkiye’yi sarsan bir skandalın ortasında boy gösteriyor şimdi: Botır Rahimov.

Paramount Hotel’in şaşkınlık veren “çökme” hikayesini çoğunuz dinlemiş veya okumuşsunuzdur. Otelin ilk sahibi Atilla Uras’ın kızı Yasemin Uras ayrıntısıyla Zanka TV’ye anlattı. Uras’ın iddiası akıllara durgunluk vericiydi gerçekten. “Kırmızı bültenle aranan Rus mafyasının parasını aklayan Botır Rahimov otelimize çöktü… Bir de Rahimov’un yanında Cihan Ekşioğlu diye biri türedi. Ekşioğlu, babamın vefat ettiği gün otelimize tankla girdi” diyordu.

Hikayenin devamı daha da karmaşıklaştı.

Otelin sonradan Sezgin Baran Korkmaz’a geçtiği, orada hakimleri, gazetecileri ağırladığı ortaya çıktı. Böylece SBK Holding meselesinin içeride ve dışarıda bambaşka yerlere uzandığını, Peker’in videoları ile önümüze düşen kayaların sadece “yerli suç şebekesinden” kopmadığını öğrenmiş olduk.

Peker, ifşaatlarına belki bireysel bir hesaplaşma maksadıyla başladı ancak, iş giderek “Türkiye çamaşırhanesi”nin ana kolonlarını ortaya seren uluslararası bir boyuta evriliyor. Nasıl ki Yalıkavak Marina’nın aynasından, Azerbaycan oligarşisinin dahil olduğu aile fotoğrafını görmüşsek; Paramount Hotel’in serencamı da Dubai aktarmalı Özbekistan oligarşisinin bir resmini çiziyor bize.

Hadisenin bu yönüne odaklanalım biraz. Üzerinde az durulan “Rahimov kimdir ve Türkiye’nin gündemine nasıl girmiştir?” sorusunun yanıtını, Özbekistan’dan başlayıp biraz mafya, biraz turizm, biraz magazin sayfalarında gezinerek arayalım.

***

Şu sıralar Özbekistan da Kerimov ailesinin ortalığa saçtığı cerahatlerle meşgul. Kerimov’un ölümünden sonra devlet başkanı olan Şevket Miziyovev’in iktidar mimarisi de pek bir şeyi değiştirmedi. Her ne kadar Kerimov’un kızlarının yurtdışına kaçırdıkları milyarlarca dolar servet, yargı konusu yapılmış olsa da ülkedeki rejimle sembiyoz halindeki suç ekonomisi, yerli yerinde duruyor.

Botır Rahimov, Özbekistan sarayına yakın bir isim. Özelleştirme dalgasında alüminyum tekelini ele geçirmesinden dolayı, “Botır-Alüminyum” olarak anılıyor. Futbol kulübü, otel ve restoran zinciri sahibi. Bir ara ülkesinde ve İspanya’da mafya operasyonlarında gözaltına alınmış. ABD’nin kara para aklama suçlamasıyla karşı karşıya. 2006’da verdiği bir röportajda geniş ailesini, yoksulluğunu, yükselişini anlatırken, en yakın arkadaşı ve ortağı olarak bir ismi telaffuz ediyordu: Yuri Kuzmin.

Hikayenin Türkiye ayağı da burada başlıyor...

31 Mart 2017 günü, turizm haberlerine yer veren “turizmguncel.com” sitesinde yayınlanan röportajın konusu, PHR FZ-LLC ve Targets Investment Turizm AŞ’nin ortak işletecekleri Bodrum’daki Paramount Hotel’in, 6 Mayıs’ta yapılacak dünya prömiyeriydi. Konuşan iki kişi vardı. Biri PHR FZ-LLC adına CEO Thomas van Vliet, diğeri Target Investment Müdürü Yuri Kuzmin.

PHR FZ-LLC, 2012’de Dubai’de, Targets Investment ise 2014’te Suudi Arabistanlı Abdulaziz Abdulmhsen Alrowaised ile Vedat Dalkıran tarafından Bodrum’da kurulmuştu. 2015’te İstanbul’a taşındı ve hemen ardından hisselerin yarısı Sardor Rahimov’a satıldı. Aynı yılın sonunda bütün hisseler Yuri Kuzmin’e geçti.

Vedat Dalkıran ise turizm yatırımlarıyla bilinen birisi. Kariyeri Fettah Tamince’nin Rixos’unda CEO olarak parladı. Bazı başka turizm şirketlerinde yöneticilik, kurucu ortaklık yaptıktan sonra, en son Simit Sarayı ile duyduk adını. 22 Aralık 2019 günü Sözcü gazetesindeki köşesinde Serpil Yılmaz, Denizbank’a yüklü borcu olan Simit Sarayı'nın, Ziraat Girişim Sermayesi tarafından satın alınacağını ve tepkiler üzerine satıştan vazgeçildiğini yazıyordu. Yılmaz, batığın kaynağının Simit Sarayı’nın Londra’daki yatırımları olduğunu ifade ediyordu. Şirketin Avrupa yatırımlarını yöneten kişi Cüneyt Solak’tı ve Solak, VD Proporties Investment London’ın genel müdürüydü. Serpil Yılmaz köşesinde şirketin yüzde 49’unun Dalkıran’a, yüzde 51’inin Simit Sarayı’na ait göründüğünü aktarıyordu.

Dalkıran, gündemdeki otele marka taşımakla ünlüydü. Nitekim ilk Golden Savoy’u getirdi. 2015’te de Dubai Holding’e ait Jumeriah markasını. 2016’da Jumeriah’ın ayrılacağı haberleri üzerine, “15 senelik kontrat yaptık” diyordu. Ne var ki iki yıl sonra Paramount çıktı ortaya.

Sürekli el değiştiren hisseler, kağıt üzerinde kurulup kapanan şirketler tabloyu biraz anlatıyor aslında. Fakat haberlerde “mafyanın para aklayıcısı” denilerek şöyle bir değinilip geçen Rahimov ismi çok daha fazlasını vadediyor.

***

Paramount Hotel ile ilişkisinin başladığı 2016 yılında Rahimov, Türk vatandaşlığına geçip Bahtiyar İkramoğlu adını alıyor; İstanbul’da 100 TL sermayeli, “Bahtiyar İkramoğlu Alkaranfil Gayrimenkul AŞ” adlı bir şirket kuruyor; Özbekistan’da görkemli bir düğün yapıyordu. Ve bütün bunları nisan ayına sığdırabildi.

Kremlin’in has oligarklarından, Forbes’ın zenginler listesinde üst sıralarda bulunan Alisher Usmanov’un, trafik kazasında ölen yeğeninin eşi, aynı zamanda Özbekistan Devlet Başkanı’nın da yeğeni olan, Diyora Usmanova ile evlendi, Rahimov. Muazzam bir akrabalık bağıydı bu.

Zira, Alisher Usmanov özellikle İngiltere’nin daima gündemindeydi. Arsenal Futbol Kulübü’nün hisselerini alması olay olmuştu. O günden beri de Roman Abramovich ile birlikte Putin’e en yakın oligark olarak tartışmaların odağında duruyor. Rusya’nın en zengin üçüncü kişisi, hemen her yaz Bodrum’a demirlediği lüks yatı ve harcamasıyla Türkiye basınından da ilgi görüyor. Mesela; 2018’de Bodrum Yalıkavak Marina’ya demirleyip, 400 bin litre yakıt alması, “Resmen servet bıraktı” başlığıyla sürmanşetlerden verilmişti.

Dolayısıyla Rahimov, öylesine geçiştirilecek bir isim değil. Kendi ülkesinde yaşanan soygunların, kara para trafiğinin bir parçası. Bugün üzerimize çöken “dehşet koalisyonunun” uluslararası kaynaklarını işaret eden önemli ipuçlarından birisi.

Belli ki “yonca kavşağını” Türkiye’nin oluşturduğu, uluslararası bir suç otobanına bakıyoruz. Nereye el atılsa; ABD’den Singapur’a, Malta’dan Dubai’ye, Ukrayna’dan Suriye’ye, Balkanlar’a uzanan ilişkiler ağı beliriyor. Tarihi karanlık dehlizlerle dolu Türkiye, 2000’lerden sonra vakum gibi etrafındaki pislikleri de kendine çekmiş anlaşılan. Hangi ülkede yolsuzluk, uyuşturucu, kara para skandalı patlarsa direkt buralara bağlanıyor çünkü.

Dolayısıyla şu günlerde başımızı döndüren skandallar sadece içerideki karanlığın derinliğini göstermiyor; aynı zamanda birbirine benzeyen rejimlerin nasıl bir “akrabalık bağına” sahip olduğunu da netleştiriyor.