Özel okul öğretmenlerine layık görülen çok özel muamele

Özel okul öğretmenlerinin mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik düzenlemelerin ne düzeyde bir teftişe tabi tutulduğu, aykırı hareket edenlerin nasıl bir yaptırıma uğratıldığı önemli bir soru.

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Fatih Kayan*

Ekrem ve Halit Anadolu’nun birbirinden yüzlerce kilometre uzaklığındaki iki farklı kasabada aynı yıl eğitime başladılar. Aynı yıl ilkokuldan, aynı yıl ortaokuldan ve doğal olarak aynı yıl liseden mezun oldular. Birbirini tanımayan bu iki genç benzer hedeflere ve benzer seviyede çalışma azmine ve motivasyona sahiptiler. Üniversite sınavında da birbirine çok yakın iki puan alarak tercihlerini yaptılar ve yolları Anadolu’nun bir başka şehrinin Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünde kesişti. Tanıştılar, dost oldular, dört yıl boyunca aynı sıralara oturdular, birlikte vakit geçirdiler.

Üniversite yıllarında da benzer sayılabilecek bir performans sergilediler, birbirine yakın not ortalamalarıyla mezun oldular. Şimdiki temennileri, hikayelerinin bundan sonra da benzer şekilde devam etmesiydi. Bunun için önlerinde duran son engel olan KPSS’ye sıkı bir şekilde çalıştılar.

Ekrem sınavdan 81,14 puan alarak atandı. Halit ise 78,42’de kaldı ve atanamadı. Sonraki üç yıl daha şansını denedi Halit. Ama ne yazık ki bir türlü atanabilecek puana erişemedi. Sınava girdiği her yıl bir önceki sene aldığı puanın üzerine birkaç puan eklemeyi başarabildi ama atanma puanları da aynı oranda yükselince eklenen puanlar bir işe yaramadı. Nihayet pes edip özel bir okulda çalışmaya karar verdi.

Şimdi Ekrem Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir ortaokulda Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak çalışıyor. Aylık 23.000 TL maaş alıyor ve haftalık 15 saatin üzerinde girdiği her bir ders için 63 TL ek ders ücreti ödeniyor kendisine. Yaz tatili dışında her ay ek ders ve nöbetlerle birlikte eline ortalama 27.000 TL civarı bir para geçiyor. Günümüz şartlarında bunun çok da ideal bir rakam olmadığının farkında ama şu an için ulaşabileceği en iyi yerde olduğu için de mutlu. Evlenmeye karar verirse bir miktar aile yardımı alacağını, çocuk sahibi olursa bunun için de ayrıca bir ödeme alacağını da biliyor.  

Halit ise şu an özel bir okulda çalışıyor. Sözleşmesinde haftalık 20 saat derse gireceği yazsa da okul yönetimi daha ilk günden bunun formaliteden ibaret bir beyan olduğunu aslında gireceği ders saatinin 35 olduğunu kendisine bildirmiş. Hafta sonları sınavlara hazırlık kursları ve etütler de işin içine girince toplamda 45 saatlik bir ders yükünü sırtlamak zorunda kalıyor ve tüm bunlar için kendisine aylık 11.500 TL ödeniyor.

Halit’i rahatsız eden tek şey uğradığı haksız muamele değil. Başkaca çirkinliklere de şahit oluyor ve hayalini kurduğu mesleği çok zor şartlar altında, sıfıra yakın bir motivasyonla icra etmek zorunda kalıyor.  

Okuldaki tek Sosyal Bilgiler öğretmeni olduğu için sigortası olması gereken şekilde yatıyor ama üç İngilizce öğretmeninden resmiyette sadece birinin gösterildiğini ve sigortasının yatırıldığını diğer ikisinin ise sigortasız bir şekilde çalışmaya mecbur bırakıldığını görüyor.

Koridorda denk geldiği Resim öğretmeninden, göreve başlarken yaptığı sözlü anlaşmaya göre aldığı 11.500 TL’nin 2.500’ünü her ay okul idaresine iade ettiğini işitiyor.  

Başlangıçta gördüklerini, duyduklarını, kendisine layık görülen muameleyi anlamlandırmakta zorlansa da zamanla çok daha acımasızlarına şahit oluyor, şaşırma hissinin her geçen gün daha bir törpülendiğini fark ediyor. 

Haksızlığa karşı gelebilecek bir fıtrata sahip olsa da bunu yapanların derhal kapının önüne konduğunu biliyor ve sabretmeyi, göz yummayı yeğliyor. Çok fazla bir seçeneği olduğu da söylenemez zaten. Nitekim ihtiyacı var bu işe, buradan kazanacağı paraya.

***

Hikâye kurmaca olsa da fantastik değil. Hikâyenin kahramanları uydurma olsa da hikâyede yaşananlar gerçekdışı değil. Yüzbinlerce özel okul öğretmenini yakından ilgilendiren bir problemden, tamamının değilse bile büyük bir çoğunluğunun maruz kaldığı gerçeklerden bahsediyoruz.

Evet, benzer bir eğitim sürecinden geçip aynı mesleği icra eden bireylerin tamamının illaki benzer bir yaşam standartına da sahip olmaları gerekmiyor. Böyle değil dünyanın düzeni. Ama aradaki uçurum bu derece devasa boyutlarda mı olmalıydı? Daha iyi, daha adil bir formül geliştirilemez miydi?

Akıllara derhal, birlikte hareket ederlerse, metanetli bir duruş sergilerlerse onlara bu muameleleri layık görenleri yollarından çevirebilecekleri fikri gelebilir. Ne var ki tek gayesi evine ekmek götürmek olan sayısı iki yüz bine yakın bir topluluktan bahsediyoruz. Ve bu iki yüz bin insan onların yerinde olmak isteyen birkaç iki yüz bin kişinin varlığından haberdar. Tablo buyken hala onlardan hep birlikte “hakkımız olanı verin yoksa derhal istifa ederiz” demelerini bekleyebilir miyiz? Sanırım hayır.

Ama devletten onların haklarını daha metanetli bir şekilde savunmasını bekleyebiliriz. Devletin, eğer gerçekten isterse, bunu başarabileceğini ispat dahi edebiliriz…

Ülkemizdeki özel okul sistemini dünya genelindeki özel okul formatıyla kıyasladığımızda bir çelişkiye rastlıyoruz. Adları “özel” olan bu okulların aslında pek de bir “özel” olmadıklarını, Milli Eğitime adeta göbek bağıyla bağlı olan lüks okullar olduğunu görüyoruz.

Verilen dersler, müfredatlar, ders saatleri vb. her şey devlet okullarıyla neredeyse tıpa tıp aynı. Göründüğü kadarıyla devlet, özel okulların hemen her kararına, onlara herhangi bir seçme şansı tanımadan, bire bir müdahalede bulunuyor, bir standardizasyon sağlıyor. O zaman aynı okulların öğretmenlerinin şartları ve maaşları için de benzer bir müdahalede bulunmasını beklemek uçuk kaçık bir beklenti olmayacaktır.

Basında, özel okul öğretmenlerinin mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik birtakım düzenlemeler yapıldığına ilişkin haberlere yer yer rastlıyoruz. Kim bilir halihazırdaki yönetmelik onlara, devlet okullarında görev yapan öğretmenlerle aynı hakları dahi tanıyor olabilir.

Ama burada sorulması gereken soru, bu düzenlemelerin ne düzeyde bir teftişe tabi tutulduğu, düzenlemeye aykırı hareket edenlerin nasıl bir yaptırıma uğratıldığı. Görmeyi beklediğimiz tablo ise, “ben müfredatımdan İngilizce dersini çıkarıyorum, eğitimi haftada dört güne indiriyorum, rekabete dayalı bir öğrenme ortamından uzak durma adına öğrencileri bir değerlendirme sürecine tabi tutmuyorum, not ya da karne vermiyorum” diyen bir okula tanınan esneklikle, öğretmenine hak etmediği muameleyi gösterene tanınan esnekliğin aynı olması.

Tabii ki özel okulların tümünü aynı kefeye koyamayız. Öğretmenine, hakkı olanı layıkıyla veren özel okullar da vardır muhakkak. Ama gördüklerimiz, duyduklarımız Halit’e layık görülen muameleye maruz kalanların Ekrem’e layık görülene göre çok daha fazla olduğunu gösteriyor bize.

* Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü