YAZARLAR

ÖTV, festival iptalleri, Gülşen ve kültürel hegemonya

Anlaşılıyor ki bir süredir Gülşen özelinde bir operasyon yürütülüyor. Zamansız ve bağlamı çarpıtılmış şekilde sosyal medyaya sürülen videolar üzerinden ciddi bir ayar çekme operasyonu bu. Melek Mosso, Aleyna Tilki, Tarkan, Cem Yılmaz gibi popüler figürleri de radarlarına almışlardı bir süre. Gülşen’se diğerlerinden farklı olarak galiba iki şeye dokundu. Birincisi kadınların memelerini serbest bırakın dedi, ikincisi LGBT+ bayrağını dalgalandırdı.

İçki ve yemek konusunda şikemperver bir insan olsam da şöyle rahatça arkama yaslanıp, misal babagannuşu, topiği, lakerdayı öven yazılar yazamıyorum. Memleket kadehime ve kalemime ağırlık yapıyor sürekli. Elbette her şey gibi içkinin de yemeğin de politik olduğuna inanıyorum lakin işin politikasında değil siyasetinde debelenip duruyoruz. Bu debelenme de körlük demeyeyim ama en azından şaşılığa sebep oluyor. Zaviyemizi düzeltemiyoruz.

AKP’nin bizzat Erdoğan tarafından dillendirilen kültürel alandaki iktidar olamama hali, seküler cephede belli belirsiz bir hazza neden oluyor. Edebiyat, sinema, müzik gibi alanlardaki belirleyiciliğin bu zümrenin elinde olduğuna dair yanılsama beraberinde anlamsız bir rahatlığı da getiriyor. Bence şaşılık da burada başlıyor. Buyurun birkaç örnek.

İÇKİYE ZAM GELECEK Mİ?

İçkiye gelen zamlar açıklandığında kısa ve kesik sesli bir isyan dalgasını yaşıyoruz yıllardan beri. ‘Hazineyi içki içenler dolduruyor, biz olmasak memleket aç, ÖTV değil soygun, yeter artık daha fazla zam yapmayın’ vb. söylemlerle yapılan itirazlar elbette bir işe yaramıyor. Hala şunu anlamadık, içkideki ÖTV bir vergi değil cezalandırma aracıdır. Sistematiktir, her yıl iki kere zam yapılması kanuna bağlanmıştır. Bu yönüyle şeri bir hüküm gibidir.

Filmi biraz geri sarıp kadrajını da genişleterek anlatayım. Türkiye, AB müktesebatına uyum sürecine resmi olarak 2005 yılında girdi. 35 başlık altında fasıllar açıldı. 16. Fasıl alkollü içkiler ve tütün mamullerindeki vergilendirme sistemini de içeriyordu. AB mevzuatına göre özellikle yüksek alkollü içkilerdeki vergi oranlarının, önce AB ile yakınlaştırılması sonra da eşitlenmesi gerekmekteydi. Türkiye rakıdaki vergiyi yükseltip viskidekini düşürecek ve eşitlik sağlayacak bir eylem planı sundu. Plana göre 2009, 2012, 2015 ve 2018 yıllarında vergilendirme farkı kademeli olarak azaltılacak ve 2018’de de fark ortadan kaldırılacaktı. Rotayı AB’den uzaklaştıran AKP’nin sadık kaldığı ender planlardan birisi bu oldu.

Bu çıpanın yarattığı fırsatı iyi değerlendiren AKP, Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 12. Maddesinde 2016 ve 2018 yıllarında yaptığı değişikliklerle, her yılın Ocak ve Temmuz aylarında otomatik fiyat yükseltmesini garanti altına aldı. Yürürlükte olan vergi miktar ve oranı, altı ayda bir TUİK’in tüketici fiyat endeksindeki altı aylık değişiklik oranında yeniden belirlenmiş sayılıyor. Her şey kanuni ve istemeseler bile yapmak zorundalar. Zam yapılmasını engelleyecek tek unsur Erdoğan’ın icazet ve inayeti.

Dolayısıyla sadece içki ve tütün mamullerine uygulanan bu otomatik oranlama bir vergi olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde benzer bir örneğin olmadığını işin uzmanları söylüyor. İşte bundan dolayı şeri bir hüküm nezdinde. Bir cezalandırma aracı. 1920 yılında Trabzon vekili Ali Şükrü Bey’in önderliğinde geçirilen Meni Muskirat Kanunu (İçki Yasağı) 3. Maddesi aynen şöyleydi; ‘’İşret ettiği (içki içtiği) görülenler, ya, haddi şeri ile tedib olunur (şeriat kanunlarıyla terbiye edilir) veyahut elli liradan iki yüz elli liraya kadar cezayi nakdiye mahkum edilir.’’

AKP’ye rağmen hala içki içtiğiyle övünen, avurtlarını şişirerek içkisine dokunulamayacağını söyleyip, düşünenlerin şaşılığı tam da bu noktayı görememelerinden kaynaklanıyor kanımca. Kırbaç atamadıkları için her yudumda cezayi nakdiye ödüyoruz.

YASAKLANABİLİR FESTİVALLER

Gereğinden fazla sıcak ve kavruk geçen bu yaza festival iptalleri damgasını vurdu. Gözleyebildiğim kadarıyla yerel düzeyde kitleselliği yakalayan, katılımcıları arasında ‘makbul sayılmayan’ sanatçıların ağırlıkta olduğu festivaller yasaklanıyor.

Öte yandan Deep Purple, Maneskin, Nick Cave gibi dünyaca ünlü grup ve starların konserleri hınca hınç doluyor. Bunlar biletleri bir servet değerinde konserler, dönen para büyük. Bir esnaf organizasyonu olan AKP şimdilik bunlara dokunmuyor. Çitlerle çevrili steril alanlarda ya da ağaç katliamıyla oluşturulmuş, belediye meclislerinde onaylanmış konser mekanlarında içkiye de izin veriliyor üstelik. Yani kültür alanı AKP tipi kapitalizmin dinamikleriyle işletiliyor ve arada üstüne helal sos dökülüyor.

GÜLŞEN VE POPÜLER FİGÜRLER

Anlaşılıyor ki bir süredir Gülşen özelinde bir operasyon yürütülüyor. Zamansız ve bağlamı çarpıtılmış şekilde sosyal medyaya sürülen videolar üzerinden ciddi bir ayar çekme operasyonu bu. Melek Mosso, Aleyna Tilki, Tarkan, Cem Yılmaz gibi popüler figürleri de radarlarına almışlardı bir süre. Gülşen’se diğerlerinden farklı olarak galiba iki şeye dokundu. Birincisi kadınların memelerini serbest bırakın dedi, ikincisi LGBT+ bayrağını dalgalandırdı. Kendilerinin yarattığı icazet düzeninde, kendi hassasiyetlerine bu kadar da halel getirmek olmazdı.

Bunun içindir ki; kültürel alanda muhteviyatla var olamayan AKP, maneviyat kozunu devreye sokarak iktidarın kimde olduğunu hatırlatıyor hepimize. Yıllardır ekonomi ve siyaset sahnesinde sürdürdüğü buldozer rolünü artık kültür, sanat alanında da çekinmeden sergiliyor. Kayyum atamalarına, yolsuzluklara, vahşi enflasyona, işsizliğe, her türden yoksunluğa sessiz kalan kitlelerin, popçuların içeriye atıldığı düzene de alışacağına güveniyorlar belli ki. Artık ezbere bildiğimiz formüllerine göre burada da mağduriyet var. Kendi tabanlarını konsolide etmenin beş şartından bir kaçını karşılayan bir malzeme.

Gülşen’in tutuklanmasına karşı ‘ama’ ile başlayan her cümle tutuklanmaya örtülü bir destek kanımca. Altılı masanın Gülşen’i savunurken amalarla yaptığı açıklamalar gibi. Üçüncü yol mitoz bölünmeyle uğraştığı için ne dedikleri pek duyulmuyor. Yurtlardaki erkek çocuklarına tecavüz edenlerin serbest kalması ama Gülşen’in tutuklanmasının adil olmadığı şeklindeki benzer itirazları da sinik buluyorum. Zalimin yaptığı zulümleri alt alta sıralayarak mazlum rolünü kanıksıyoruz. Oysa AKP kendi tabiatına uygun davranıyor. Kültürel alandaki hegemonyasını perçinleme derdinde.

Bu tabiatı değiştirecek en önemli şeyse karşı denge. Açık ve kuvvetli bir itiraz. İçki yasağı, müzik çalma saatlerinin kısıtlanması, festival iptalleri, Gülşen’in tutuklanması; diğer hak ihlallerinden bağımsız algılanmamalı. Her türden iradenin kısıtlanmasına, yaşam hakkı ve yaşam tarzı müdahalesine karşı berrak bir itiraz politikasına her zamankinden daha çok ihtiyaç var.

Bir gastronomi yazarı olarak, bu itirazın politikasını kimler nasıl kurar ya da kurabilir mi gibi konularda pek kalem oynatmak istemiyorum. Sadece zaviyeyi doğrultursak kültürel hegemonyanın kimin elinde olduğuna dair görüntünün de değişebileceğini söylüyorum. Bir de ‘politik olmayan topik’ yazmak, ‘politik olmayan rakı’ içmek istiyorum.


Grand Korçi Kimdir?

Grand Korçi İstanbul’da dünyaya geldi, haliyle birtakım okullarda okudu ve kimya mühendisi oldu. Akademiden kopmamak ve askerlik vecibesini ertelemek için iki ayrı yüksek lisans yaparak bir süre hem mühendislik yaptı hem de keyif çattı. O dönemlerde fotoğraf ve sinemaya olan ilgisi nedeniyle mühendisliği bıraktı ama bu alanlarda tutunamayarak eğitimini aldığı mesleğine geri döndü. Haliyle birtakım işlerde çalıştı. Alkollü içki sektörüne yönelik gerçekleştirdiği çalışmalar sırasında ve sonrasında alkolün üretimi, kültürü ve tarihine yönelik ilgisi giderek arttı. Hobileri arasında golf, modern dans, yoga hiçbir zaman yer almadı ancak ‘’kişisel gelişim yolculuğunu’’ bir çilingir müdavimi olarak sürdürüyor. Halihazırda bu çilingirlerde yeşerip hayata geçen işlerine cilingirsohbetleri.com adresinde yer veriyor.