Orta sınıfın ithal giyim markalarıyla imtihanı: Bakan çok, alabilen yok

Hazır giyim sektöründeki zamlar nedeniyle tüketiciler bazı markaları alışveriş listesinden çıkardı. Sosyolog Barış Erdoğan ve ekonomist Oğuz Demir, orta sınıfın alım gücünün nasıl düştüğünü anlattı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İstiklal Caddesi’nde bir akşamüstü... Kış ayına inat yumuşak bir hava var. Cadde kalabalık. Elinde alışveriş poşetleriyle mağaza mağaza dolaşanlar, vitrin camlarına bakanlar ya da bir yerden bir yere gitme telaşı içinde olanlar… İstiklal Caddesi her zamanki gibi çok çeşitli bir insan trafiğine sahip.

Beklenen kış soğuğu henüz kendini hissettirmedi, çoğu kişi kombiyi bile açmadı. Ancak kışa hazırlık için kazak, mont, bot gibi giyim alışverişi çoktan başladı. İstiklal Caddesi’nde sıralanan giyim mağazalarının vitrinleri, kış sezonunun gelişinin habercisi olan siyah, kahverengi ve gri tonlarının hakim olduğu ürünlerle kaplı.

İspanyol markası olan Zara ve Mango mağazalarının yolunu tutuyoruz. TL’nin euro karşısında değer kaybetmesiyle, bu iki marka pek çok kişinin alışveriş listesinden çıktı. İlk durak Mango… Mağazanın içi kalabalık değilse de ‘hareketli’ olarak tarif edilebilir. Bir yanda yeni sezon ürünlerini deneyenler bir yanda da sadece etiketlere bakanlar… Uzun, şifon bir elbisenin etiketine bakan bir kadın “Bu kadar da olmaz” diyerek isyan etse de yanındaki genç kadına “Merak etme, nişan için uygun fiyatlı bir şey bulacağız” diyerek bakınmaya devam ediyor. İçerde yabancı ve Türk müşteri sayısı neredeyse yarı yarıya ancak iş satın almaya gelince ödeme noktasındaki kuyrukta daha çok yabancılar göze çarpıyor.

Bazı ürünlerin üstünde euro etiketi bulunuyor.

Galatasaray Lisesi’nin az aşağısında bulunan Zara mağazasında ise müşteri profili biraz daha farklı. Mağazada Türkçe konuşana rastlamak zor. Arapça, İngilizce ve Rusça kelimler duyuluyor daha çok. Mağazadaki bazı ürünlerin euro etiketi üstünde. Kışlık bir montun euro fiyatı 69,95 iken TL fiyatı ise 1399. TL, euro paritesi göz önüne alındığında montun TL bazındaki karşılığı ‘normal.’ Peki ya alım gücü açısından durum ‘normal’ mi? 

Kabanın İspanya'daki online alışveriş sitesindeki fiyatı 99,99 euro.

‘YERLİ MÜŞTERİNİN ALIM GÜCÜ DÜŞTÜ’

Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Sinan Öncel, yaz sezonunda yaptığı açıklamayla kış sezonundaki zamlara işaret etmişti. Öncel, "Kış sezonu ürünlerinde yıllık bazda yüzde 100’e varan fiyat artışları şaşırtıcı olmayacak" ifadelerini kullanmıştı. Öncel bir başka açıklamasında ise BMD üyeleri arasında geçtiğimiz haziran ayında yapılan anket sonuçlarını paylaşarak dernek üyesi markaların cirolarında geçen yıla göre ortalama yüzde 80 artış olduğunu ancak bunun ürün adedindeki artıştan dolayı değil, fiyatlardaki artıştan kaynaklandığını belirtmişti. Farklı tarihli bir başka açıklamasında Öncel, TL’deki değer kaybının yabancılar için alışverişi ülkemizde çok cazip hale getirdiğini, bazı lüks markalarda cironun yüzde 60-70’nin yabancılardan elde edildiğini, yerli müşterinin alım gücünün düştüğünü de söyledi.

İstiklal Caddesi’ndeki uğradığımız mağazalardaki müşteri profili de Öncel’in açıklamalarıyla örtüşüyor.

Siyah pantolonun fiyatı Türkiye sitesinde 499,95 TL.

ÜÇ PARÇA ÜRÜN ORTALAMA GELİRİN NEREDEYSE YARISI

Türkiye’deki ve AB ülkeleri arasındaki alım gücünü kıyaslamak için kış dönemine uygun üç parça ürün seçtik. Bir palto, bir triko ve bir de pantolondan oluşan bu ürünlerin sepet fiyatının, euro ve TL kazanan birinin gelirinin kaçta kaçına denk geldiğine baktık. Bunun için Eurostat verilerini kullandık.

AB'de bir kişi, yaşadığı ülkede medyan gelirin 60'ından daha azına sahipse, yoksulluk riski altında veya yoksul olarak tanımlanıyor. Bu nedenle Eurostat’ın ‘çocuksuz, bekar kişi için ortalama gelir’ kategorisindeki yüzde 67’lik dilimi baz aldık. Buna göre AB içindeki 27 ülkenin yıllık ortalama geliri, 17 bin 941 euro. Türkiye için bu rakam 4 bin 156 euro. Aylık bazda AB içinde 27 ülkenin ortalama geliri, 1495 euroya, Türkiye’de ise 346 euroya denk düşüyor. Örneğin; Mango’dan bahse konu üç parça giyim eşyası İspanya’daki online mağazadan alındığında 159 euro, Türkiye’deki online mağazadan alındığında ise 3 bin 117 lira tutuyor. Bu rakam, Türkiye’de ortalama gelirin hemen hemen yarısına eşitken, euro bazında dokuzda birine denk geliyor. Benzer bir hesap Zara markası için de geçerli. Zara’nın İspanya’daki online sitesinden alınan benzer ürünler 123 euro, Türkiye’de ise 2 bin 349 lira ediyor.

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan

‘FAKİR OLDUĞUMUZUN FARKINA VARDIK’

Sosyal medyada etiket fiyatlarını paylaşarak durumdan şikayet eden bazı kullanıcıların paylaşımlarının altında ise ‘daha ucuza pazardan giyinebilirsin, yerli markaları tercih edebilirsin, illa oralardan alışveriş yapmak zorunda değilsin’ şeklinde yorumlar görmek mümkün.

Tam da bu noktada, birkaç yıl öncesine kadar ‘ortalama gelire sahip tüketicilerin alışveriş yapabildiği bu markaların neden şimdi alışveriş listelerinden çıktığı’ sorusu ortada duruyor. Buna ek olarak toplumların ekonomik kriz karşısında nasıl davrandığı, hayatı küçültmenin krizle başa çıkmada ne kadar etkili olduğu sorusu da yanıtını arıyor. 

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: “Düşük faiz ve bol üretimin olduğu dönemlerde kazancımızdan daha çoğunu ileride kazanacağımızı düşünerek borçlanıyor, satın alıyor ve tüketiyorduk. Özellikle orta sınıflar, üst sınıfların standartlarına yakın bir hayatı borçlanarak devam ettirmeye çalışıyordu. Kazanmadığımız ya da kazanacağımızı düşündüğümüz paralarla bunu yapıyorduk. Ancak yüksek enflasyon, erişimi zor, kısıtlı kredi zamanında artık bunları yapamayacağımızı anlayarak fakir olduğumuzun farkına vardık. Daha önce tükettiğimiz her lüks hak ederek aldığımız bir lüks müydü, bu bir soru işareti zaten. Bir de daha önce yaptığımız şeyleri yapamadığımız için kendimizi daha da fakir hissediyoruz.”

‘KİMSE STANDARTLARININ DÜŞMESİNİ HIZLICA KABULLENEMEZ’

Erdoğan, ekonomik krizin hayatın gerçeklerinden biri olduğunu belirterek “Ne yapacaksınız? Standartlarınızı değiştireceksiniz. Yurt dışı tatilin yerine yurt içi tatili koyacaksınız. Daha önce ‘A’ markasından alışveriş yaparken şimdi ‘B’ de değil ‘C’ markasından alışveriş yaparak hayatta kalmaya çalışacaksınız. Bu, daha önce tüketebildiğimiz şeylere erişememe hali bir yoksunluk duygusu yaratıyor. Çünkü hiç kimse standartlarının düşmesini hızlıca kabullenemez” diye anlatıyor.

Yoksunluk duygusunun en fazla orta sınıf tarafından hissedildiğini ve bu nedenle de en mutsuz kesimin de orta sınıf olduğunu ifade eden Erdoğan, “Hayallerinin ellerinden çalındığını düşünüyorlar” diyor.

Ekonomist ve akademisyen Oğuz Demir
‘ENFLASYON ORTA SINIFIN SORUNU’

Ekonomist ve akademisyen Oğuz Demir de, Barış Erdoğan gibi orta sınıfa işaret ediyor ve orta sınıfın tüketim alışkanlıklarındaki değişimin ülke ekonomisindeki etkisinden bahsediyor. İthal marka ürünlerin genelde orta sınıfın alışveriş listesinde olduğunu vurgulayan Demir, TL’nin değer kaybetmesiyle bu markaların ‘lüks’ haline gelmediğini, artık bu ürünleri satın almanın lüks olduğunu anlatıyor. “Ortalama kalitede ürünlere lüks muamelesi yapmak zorunda kalmış bir orta sınıf ile karşı karşıyayız” diyen Demir, şöyle devam ediyor: “Ücretlerin fiyatlara yetişemediği bir ortamdan bahsediyoruz. Bu, daha çok orta sınıfın bir sorunu. Zaten enflasyon temel olarak orta sınıfın sorunudur.”

Orta sınıfın alım gücünün düşmesinin Türkiye ekonomisindeki büyüme temposuna da etki edeceğini söyleyen Demir, bunu şu şekilde ifade ediyor: “Türkiye ekonomisi tüketerek büyüyen bir ekonomi. Tüketmek aslında anlatıldığı kadar kötü bir şey değildir. Ne zaman kötüdür? Eğer siz o tüketime içerde üreterek cevap veremiyorsanız kötüdür. Orta sınıfın yok olması, tüketim canlığının ve talebin azalması, orta vadede Türkiye’nin büyüme temposunu yitirmesi anlamına geliyor.”

‘TÜM SEKTÖRLERDE CANLILIK AZALACAK’

İthal ürünlerden yerli ürünlere kayma olacağını belirten Demir’e göre, yerli üretim artacak. Ancak Demir, yerli üretimde yaşanacak artışı ‘başarı’ olarak görmek için alım gücüne vurgu yapıyor: “Bahsettiğiniz talep kayması ithal ürünlerden yerli ürünlere doğru ürünün kalitesi ya da farklı nitelikleri nedeniyle olsaydı, ‘çok güzel bir şey başardık’ derdik. Ama buradaki sorun, satın alma gücünün azalmasından kaynaklı talebin yön değiştirmesi... Orta sınıfın derdi, bu ürünleri alamamak değil. Yine güçleri yettiğince alacaklar. Orta sınıf eridi ama alışkanlıkları henüz ortadan kalkmış değil. Tüketimi devam ettiriyor ama daha sınırlı sayıda satın alarak yapıyor.

İyi tarafı şu, yerli ürünlerin fiyatı daha düşük olduğu için yerli üretim artabilir. Bunun kötü tarafı da durumun sadece tek bir sektöre özgü olmayışı… Toplumda tüketme gücüne sahip sınıfın eriyor olması, budan sonraki süreçte tüm sektörlerde canlılığın azalması anlamına gelecek. Yerli ürüne yönelmeyi olumlu bulmak için bunun satın alma gücüyle beraber yaşanıyor olması lazım. Ancak biz diğer ürünleri alamadığı için buna yönelen bir kitleden bahsediyoruz.”