Nil’in antik bir kolu piramitlerin inşasına yardım etmiş olabilir

Araştırmalar, Gize’yle kesişen ve artık kurumuş olan bir kanalın, geçmişte Mısır'da piramit inşaatçılarının malzemeleri taşımak için kullanabileceği akan bir suyolu olduğunu gösteriyor.

Google Haberlere Abone ol

Jennifer Schmidt

Antik dünyanın belki de en ünlü harikası olan Khufu piramidi, bugünkü haliyle Nil Nehri’nin yaklaşık 7 kilometre batısında, şu anda Mısır’ın Gize kentinin bulunduğu yerde inşa edildi. Gize, 26 bin kilometrekarelik verimli bir toprak alanı olan Nil Nehri deltası içinde kuruldu. Fransa’da bulunan Aix-Marseille Üniversitesi’nde bir fiziki coğrafyacı olan Hader Sheisha, bu kompleksin “çöl ile taşkın yatağı arasındaki sınırda” bulunduğunu belirtiyor. Nil ve Gize piramit kompleksi arasındaki uzaklık, araştırmacıları, uzun zamandan beridir devasa taş blokların şantiyeye nasıl taşındığını sorgulamaya itti.

ABD Ulusal Bilimler Akademisi Bildirimler Bülteni’nde yayınlanan yeni araştırma, Nil’e bağlı -‘Khufu kolu’ diye adlandırılan- terk edilmiş bir kanalın, geçmişte Gize’nin yanından özgürce aktığını öne sürüyor. Araştırmanın yazarları, antik mühendislerin ve işçilerin, yapı malzemelerini akıntı yardımıyla taş ocaklarından aşağıda kalan delta nekropolisine zahmetsizce taşımak amacıyla bu suyolundan faydalandıklarını dile getiriyorlar.

Bir doktora öğrencisi ve makalenin başyazarı olan Sheisha ve meslektaşları, Gize’deki sokakların, kamusal alanların ve bahçelerin yaklaşık 9 metre altında sondajlar yaptılar ve 8 bin yıllık tarihi belgeleyen tortu örnekleri topladılar. Sheisha, şüpheci yerel halkın ve kazıları izleyenlerin, araştırmacıların hazine aradığını düşündüğünü aktarıyor. İnsanların yanlarına gelip “Ne arıyorsunuz?” diye sorduklarını hatırlıyor. Ne var ki ekip, binlerce yıl süresince tortulaşan mikroskobik polen taneleri gibi farklı türden bir ‘hazine’ arıyordu.

Antik Nil manzarasını kaplayan bitkiler ve süpürdükleri polenler, bugünkünden farklı değildi. Papirüsler akarsu kıyılarında büyüyor ve eğrelti otları ile otlar sudan daha uzakta kök salıyordu. Gize’de toplanan tortu çekirdekleri, farklılık gösteren polen türlerinin katmanlaşmış haldeki tarihini açığa çıkardı. Bu geçmiş, buralarda büyüyen bitkilerin ve onlarla bağlantılı biçimde tortuların ıslaklığının zaman içerisinde değiştiğini gösterdi. Khufu kanalındaki nehir seviyesinin yükselişi ve düşüşü, en sonunda çoğu kısmı kurumuş bir dere yatağı ile son buldu.

KÜÇÜK TEKNELER KANALDA YÜK TAŞIYABİLİYORDU

Gize piramit kompleksinin inşa edildiği dönemde -M.Ö. 2670 ile 2500 yılları arasında- kanal, 1000 yılı aşkın bir süre önce en yoğun ıslak dönem olan Afrika Nemli Dönemi’ndeki kadar, yaklaşık yüzde 40 oranında daha yüksekti. Bu erken zaman dilimi, Kuzey Afrika’da kısmen nemli koşullar ve genellikle yeşil olan bir Sahra Çölü barındırıyordu. Araştırmacıların aktardığı kadarıyla, ulaştıkları temel veriler Khufu kolunda tam kanal derinliğini ortaya koymasa da küçük boyutlardaki teknelerin Gize’ye gidebileceği bollukta su barındırdığını ortaya koyuyor.

Diğer bilim insanları ise nehir seviyesini kesin olarak tespit etme hususunda daha şüpheciler. Lincoln Üniversitesi’nde bir jeomorfolog olarak görev yapan Mark Macklin, “Bu ilgi çekici bir yaklaşım olsa da çalışma spekülatif” diyor. Sonuçları aşırı yorumlamamak bağlamında, çekirdeklerde ulaşılan tarihlerle ilgili sınırlı kesinliği bir sebep olarak ortaya koyuyor. “Aslında bunu, bölgede var olan tortu ve jeoloji temelli bilgi birikimiyle ilişkilendirmek isabetli olurdu” diye ekliyor.

Şayet doğruysa, bulgu, Gize piramit kompleksinin, inşaat işçilerinin çöl boyunca 2.3 tonluk taş blokları taşımak zorunda kalmaktansa su üzerinden malzeme taşımak amacıyla kullandıkları bir limana ev sahipliği yaptığına ilişkin arkeolojik kanıtları da destekleyecek. Khufu kolunda çalışan inşaatçılar, yapı kompleksinin temeline ulaşmak için kısa bir kanaldan ilerleyebilirlerdi.

Tortu çekirdekleri, bununla birlikte, Gize’nin neden 16 kilometre uzaktaki Memphis şehrinde yaşayan Mısır hükümdarları tarafından mezar alanı olarak tercih edildiğine de işaret ediyor. Sheisha, Khufu kolundaki istikrarlı su seviyelerinin, Gize’yi anıtsal inşaat projeleri söz konusu olduğunda cazip bir alan haline getirdiğini belirtiyor. Araştırmaya dahil olmayan ve Almanya’daki Würzburg Üniversitesi’nde bir Mısırbilimci olarak görev yapan Eva Lange-Athinodorou, “İnşaatçılar ve mühendisler açısından burayı seçmelerinde bu mühim bir etkendi; çünkü ihtiyaçlarını karşılamalarına uygun gibi görünüyor” diyor.

COĞRAFYA KADERDİR

Bin yıllık bir zaman zarfında, Nil Nehri, etrafındaki ovaları ve kıyıları süsleyen çalışkan medeniyetleri besleyen bir besin çözeltisiyle sular altında bıraktı. Doğu Sahra Çölü’nün tezatlık gösteren kurak arazisinde, topluluklar tarımı devam ettirmek ve ürünleri taşımak için yıllık sel seviyelerinin öngörülebilirliğine bel bağlıyorlardı.

Yeni tortu araştırmasıyla da belgelenen dalgalı Nil, pek çok Mısırbilimci bir sonuca ulaşmada kararsız kalsa da, Eski Krallık dönemi Mısır’ındaki dalgalı bir sosyal ve siyasal sisteme karşılık geliyor. Dördüncü Hanedan’ın sonrasında firavunlar piramitlerini Gize’den uzaklarda inşa etmeye başladılar. (Khufu, Dördüncü Hanedan’ın ikinci firavunuydu ve Gize’deki üç piramidin en büyüğüne gömüldü.) Ardından gelen dönemde, firavunlar hakimiyetlerinin büyük kısmını yerel valilere kaptırdılar. Arkeolojik kayıtlar, Mısır’da yaşanan çalkantılara, kuzeydoğu Afrika ve Mezopotamya ile İndus Vadisi’ne varıncaya kadar doğuda yaşanan yaygın kıtlık ve çatışmaların da eşlik ettiğini ortaya koyuyor.

Lange-Athinodorou, mezar inşası bağlamında Gize’den uzaklaşmanın, liderlerin kesintisiz aile silsilesini öne çıkaran bir kültür söz konusu olduğunda tuhaf bir davranış olduğunu dile getiriyor. Yaşanan değişime ilişkin daha eski açıklamalar, kraliyetteki kan davalarını ya da dini inançlarda yaşanan değişimleri içermekteydi. “Zaman çizelgesi kısmen bulanık” diyor fakat ulaşılan yeni temel veriler, Dördüncü Hanedan’ın bitişine doğru Khufu kolundaki su seviyelerinde düşüş yaşandığını ve büyük ihtimalle Gize’de sürmekte olan inşaatı güçleştirdiğini gösteriyor. Lange-Athinodorou, “Çevresel değişimin [piramit inşasında] belirleyici bir etken olduğunu görmek büyüleyici” diyor.


Yazının orijinali eos.org sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)