Neslihan Önderoğlu: Okumak, başka hayatlara konuk olmaktır

Yazar Neslihan Önderoğlu ile On8 Kitap tarafından yayımlanan 'Küçük Bir Mesele'yi konuştuk. Önderoğlu, "Dünyanın sadece bizim çevremizdekilerden ibaret olmadığını göstermek istiyorum" dedi.

Google Haberlere Abone ol

Ada Demir

DUVAR - 2012’de yayımlanan ilk öykü kitabı 'İçeri Girmez miydiniz ?' ile 2013 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanan yazar Neslihan Önderoğlu, Notos, Sarnıç, Kitap-lık, Sözcükler, Özgür Edebiyat, İzafi, Türk Dili, Öykü Teknesi, Ada gibi birçok dergide ve fanzinde öyküleriyle yer aldı. 

İlk romanı Günışığı Kitaplığı’nın Köprü Kitaplar koleksiyonu için yazdığı 'Bana Sesini Bırak' olan Önderoğlu ayrıca 'Filler ve Balıklar, 'Mutsuz Palyaçolar Örgütü', 'Ay Dolandı,' Yeryüzü Yorgunları', 'Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino' ve 'Yakınlık Korkusu' eserleriyle okurla buluştu. Yazarın yeni öyküleriyle birlikte, ON8 Blog’daki “Cin Atı” adlı köşesinde biriktirdiği öykülerinden oluşan son kitabı 'Küçük Bir Mesele', On8 Kitap tarafından yayımlandı.

Neslihan Önderoğlu ile 'Küçük Bir Mesele'yi konuştuk. 

Edebiyatımızda öykü türünde çok iyi eserler vermiş ustalar var. Çağdaş edebiyatta da son yıllarda giderek yükselen bir öykü trendi mevcut. Hem okurluk hem yazarlık anlamında… Siz de ilk öykü kitabınızla Haldun Taner gibi bir ustanın adını taşıyan bir ödülün sahibi ve öykücülüğümüzün bayrak taşıyıcılarındansınız. Öykünün serüveni, nereye doğru gittiğine dair sizin yorumunuzu almak isterim.

Öykü ülkemizde çok başarılı bir edebi tür. Bunun nedenlerini çok merak ediyorum ben de. Bizim geleneksel hikâye anlatıcılığımız, meddah geleneği vb. çeşitli açıklamaları vardır elbette. Yalnız bir şeyin nicelik olarak ayyuka çıktığı dönemlerde nitelikten de bahsetmek gerekir. Evet öykü çok yazılıyor ama ne yazık ki iyi ve kendine has bir üslup yakalamış öykücüler olduğu kadar son derece vasat yazan, popüler konuları tercih eden ve iyi bir okur olmadığı yazdıklarından belli olan kimseler de var. Burada iyi ile kötüyü ayıracak olan kalıcılık, yani zamandır.

'DÜNYANIN SADECE BİZİM ÇEVREMİZDEKİLERDEN İBARET OLMADIĞINI GÖSTERMEK İSTİYORUM'

Öykülerinizde farklı kültürlere, bakış açısına ve yaşam tarzlarına sahip gençler yer alıyor. Ayrıntılar da keza öyle… Bunu gözlem gücüne mi bağlamalıyız? Öykülerinizdeki bu zenginliği ve çeşitliliği nasıl yorumlarsınız?

Öyle diyorsanız ne mutlu bana. Çünkü yapmaya çalıştığım şey tam da bu. Ben gençlerle olan söyleşilerimde de bunun altını özellikle çiziyorum: Empati. Çünkü bizim hayatımız başkalarının hayatından geçer. Bu nedenle kendi kısıtlı dünyamız ve dar çevremizden çıkmanın, başka insanları, yaşam şekillerini ve kültürleri tanımanın en önemli yollarından biri okumaktır. Diğer bir deyişle, okumak, başka hayatlara konuk olmaktır. Ben de öykülerimi ve kahramanlarımı seçerken bu çeşitliliğe özen gösteriyorum. Dünyanın sadece bizim çevremizdekilerden ibaret olmadığını göstermek istiyorum. Bu anlamda beni besleyen en önemli şey gözlem. İyi bir gözlemci olduğumu düşünürüm, çevreme, dünyada neler olup bittiğine ilgi duyarım.

'Küçük Bir Mesele'nin büyük bir kısmı ON8 Blog'daki Cin Atı köşenizde yayınlanan öykülerden oluşuyor. Bu anlamda da öncü isimlerden birisiniz. Dijital ortamdaki bu öykü deneyimi nasıldı? Kitaplaşması için yazmakla her hafta dijitalde yeni öykü yayınlamanın hissi farklı olmalı…

ON8 Blog’da öykü yazma önerisi geldiğinde çok sevindim. Doğrusu bu öyküleri ileride kitaplaşır beklentisiyle de yazmadım. Gerçi hangi amaçla yazılmış olursa olsun öykü üzerinde çalışma süreci farklı olmazdı. Amacım, sürekli takip edilen bir blogda gençlerle düzenli bir iletişim kurarak öyküler aracılığıyla onlara seslenebilmekti. Bu anlamda iyi de oldu.

'GENÇ OKUR, BİR YAZAR OLARAK SİZİ BESLEYEN BİR OKUR KİTLESİ'

Gençler için öykülerinizin yanı sıra 3 tane de romanınız bulunuyor. Sizi genç okurlara yönlendiren, “Ben genç dünyalara da seslenmeliyim!” dediğiniz bir an var mı? Gençler için yazmaya nasıl karar verdiğinizi merak ediyorum açıkçası...

Her zaman heves edip cesaret edemeyeceğim bir şeydi gençlere yazmak. Günışığı Kitaplığı bünyesinde yayımlanan Köprü Kitaplar dizisinin editörü Semih Gümüş’ten böyle bir teklif geldi. Hiç roman yazmamıştım. Biraz tereddüt ettim ama sonra işe koyulunca çok keyif alarak çalıştım ve ortaya ilk romanım 'Bana Sesini Bırak' çıktı. Hem beni hem de yayınevimi memnun eden bir kitap oldu, gençler de sevdiler. Bu bana devam etme cesareti verdi ve sonrası kendiliğinden geldi. Öyle ki bundan sonra yazdıkça gençler için de bir şeyler üretmeye devam edeceğim. Genç okur, bir yazar olarak sizi daha dinamik kılan ve besleyen bir okur kitlesi.

Öykülerinizin sonunu genellikle ucu açık bırakıyorsunuz. Bu durum da haliyle okurun kafasında sayısız ihtimali doğuruyor. Okuru da öykünün kurgu sürecine dahil eden bu tarzınızın nedeni nedir?

Özellikle böyle yapıyorum. Öykülerde de romanlarda da. Bunun nedeni tembelliğe alışmış okurdan katılım beklemem. Kurgu zaten öyle bir şey ki bunu gerektirir benim açımdan. Söyleşilerde bundan yakınan ve “E sonra ne oldu?” diye soran okurlar oluyor. Ben de onlara her defasında aynı cevabı veriyorum: “Siz nasıl hayal ettiyseniz o oldu!”

Geçmişte ya da bugün… Yazarlık yolculuğunuzda sizi besleyen öykücüleri merak ediyorum.

İsim olarak tek tek saymak çok zor olur ama bir bütün olarak “50 kuşağı” öykücüleri benim için vazgeçilmez. Kimdir bunlar? Ferit Edgü, Vüs’at O. Bener, Demir Özlü, Orhan Duru, Leyla Erbil, Onat Kutlar, Bilge Karasu benim için en öne çıkanları. Bunun dışında Çehov, Amerikan kısa öyküsünün dev isimleri Raymond Carver, John Cheever, Flannery O’Connor gibi isimleri de ekleyebiliriz.