YAZARLAR

‘Ne çabuk sevmeli, ne de…’

Romalı filozof Cicero, “ne çabuk sevmeli, ne de uygun olmayanı sevmeli” diyor. Sevilecek kişiyle önce dostluk kurmaktan söz ediyor. Amerikalı felsefe profesörü LaFollette de, sevmenin en iyi nedeninin kişinin karakter özellikleri olduğunu vurguluyor...

Bundan böyle fırsat buldukça pazar günleri, uzmanlık alanım (çalışma ekonomisi, siyaset, medya) dışındaki konulara da değinmek istiyorum. Daha çok insani konularda, insana ve hayata ilişkin düşüncelerimi, çeşitli kitaplardan edindiğim bilgileri ve yaşadıklarımdan çıkardığım sonuçları aktarmayı düşünüyorum.

Öncelikle Roma İmparatorluğu döneminde yaşayan hatip, siyaset adamı ve filozof Cicero’nun İ. Ö 44 yılında yazdığı “Yaşlılık ve Dostluk” isimli kitabından söz etmek isterim. Cicero, diyor ki, “ne çabuk sevmeli, ne de uygun olmayanları sevmeli. Sevilecek olan kimseler dostluk kurmaya uygun olmalı”.

Cicero, insanın hem kendisini sevmesi gerektiğini, hem de bir başkasını aradığını belirterek, “kişi, sanki iki ruhtan tek bir ruh yaratmak üzere ruhunu onunkiyle birleştirir. Dost, sevilen insan, sanki insanın ikinci bir kendisi gibidir” diyor.

Romalı filozof, sonucu da şöyle bağlıyor: “Bir kanıya vardıktan sonra sevmelisin, sevdikten sonra bir kanıya varmamalısın”.

Kuşkusuz burada, “ilk görüşte aşk” düşüncesini ya da kısa sürede fiziksel, cinsel, duygusal etkilenmeyi ikinci plana atan bir anlayış söz konusudur, diyebilirsiniz. “İnsan duygularına nasıl ket vurabilir” şeklinde itirazda bulunabilirsiniz.

Bunlara da yazı içinde cevap bulmaya çalışalım.

SEVMENİN EN İYİ NEDENİ

Sevgi, kişisel ilişkiler, dostluk ve ahlak üzerine çalışmaları olan Amerikalı felsefe profesörü Hugh LaFollette’nin de bu konulara ilişkin eserleri mevcut. LaFollette’nin “Kişisel İlişkiler” isimli kitabında, günümüzde yaşanan “hızlı hayat” karşısında insanların başkalarıyla sevgi, dürüstlük ve içtenliğe dayalı sağlıklı ve dengeli ilişkileri nasıl kurabileceği anlatılıyor.

LaFollette, bir insanı sevmenin en iyi nedenleri arasında kişinin karakter özellikleri olduğuna dikkati çekiyor. Felsefe profesörü diyor ki, “sevginin nedeni, sevilen kişinin en önemli karakter özelliklerine dayanmalıdır... para, ün, toplumsal mevki vb. sevgi için birer neden olamaz”.

Aslında LaFollette, “para, ün, statü”nün sevgi için önemli bir neden olmaması gerektiğini söylüyor. Çünkü içinde yaşadığımız kapitalist toplumda, bu değerler maalesef çok ön planda bulunuyor.

Kişinin karakter özellikleri de, mutlaka bir ilişkinin belli bir sürecinde ortaya çıkıyor. Başlangıçta insanlar, karşısındaki kişiye iyi taraflarını göstermeye çalışıyor ya da karşı tarafı elde edebilmek için onun beğenilerine uygun davranmayı yeğliyor.

Oysa kişiyi en iyi tanıtan durum, süreç içindeki davranışlarıdır. Davranışlar, duyguların da “turnusol kağıdı” gibidir. Eğer kişinin söyledikleriyle davranışları birbirine uymuyorsa o zaman o kişinin duyguları konusunda da kuşkuya düşmemiz normaldir.

ÇİÇEKLERİ SULAMAYI UNUTAN

Ünlü Alman filozof Erich Fromm da, sevgiye dair söz ve davranış arasındaki ilişkiyi bir örnekle şöyle açıklıyor (Bakınız Sevme Sanatı):

“Bize çiçekleri sevdiğini söyleyen bir kadının çiçekleri sulamayı unuttuğunu görürsek, onun çiçek sevgisine inanmayız. Sevgi, sevdiğimiz şeyin büyümesi ve yaşaması için gösterdiğimiz etken ilgidir. Bu etken ilginin bulunmadığı yerde sevgi de yoktur”.

Görüldüğü gibi sevgide de, söz ve davranışın uyum içinde olması önem kazanıyor. O zaman Cicero’nun “tanıdıkça sevmeliyiz” sözüne bu çerçeveden de bakılabilir.

Burada yine Amerikalı felsefeci LaFollette’ye referans yapalım: “Davranış yalnızca duygunun bir sonucu ya da tesadüfen duyguya eşlik eden bir unsur değildir, bizzat duygunun yapısında bulunur. Yani, duygu sadece davranıştan ibaret değildir, onu ortaya koyan karakteristik davranış büyük ölçüde onun ne olduğunu belirler”.

ÇABUK KAZANILAN SEVGİ ÇABUK BİTER

Aşk ve sevgi konuları çok konuşulan, çok tartışılan kavramlardır. Aşkın, sevginin doruk noktası olduğu savunulur. Gerçekten öyle mi? Bu konuda yine Erich Fromm’a başvuralım. Fromm, “Erdem ve Mutluluk” isimli eserinde, şöyle diyor:

“Aşık olmak, sevginin doruk noktası olarak kabul edilmekle birlikte gerçekte sevginin başlangıcıdır ve sevgiye ulaşabilmek için bir fırsattan başka bir şey değildir… Gerçekten de insanın yalnızlığı ve cinsel istekleri onun aşık olmasını kolaylaştırmaktadır ve bunda da esrarlı bir taraf yoktur; şu var ki, böyle bir sevgi ne kadar çabuk kazanılırsa o kadar çabuk yitirilmektedir”.

Ercih Fromm, sevgide emek sarfetmenin gerekliliğine vurgu yaparak sevdiği insanın gelişmesi için çaba harcanmasına, ilgi, bakım ve sorumluluğa dikkat çekiyor.

Bu yazımız, biraz derleme oldu ama bu güzel sözlere, yaklaşımlara kişisel olarak daha ne ekleyebiliriz ki... Son sözü yine bizim “sakallıya” (Karl Marx’a) bırakalım:

“Erkekle kadın arasındaki ilişki, bir insanla başka bir insan arasındaki en doğal ilişkidir. Böyle bir ilişki bize, bu insanın ne derece doğal ve insancıl olduğunu, yani sonuçta bir insanın sahip olduğu özelliklerinin ne kadarının kendisinde bulunduğunu gösterecektir”. (Erich Fromm: Marx’ın İnsan Anlayışı) 


Atilla Özsever Kimdir?

1967 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirdi. 12 Mart (1971) döneminde piyade üsteğmeni iken siyasi görüşleri nedeniyle ordudan çıkarıldı. 2.5 yıl cezaevinde kaldı. Daha sonra iktisat öğrenimi gördü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı, doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladı. 1974 – 2002 yılları arasında gazetecilik yaptı. 2003- 2011 yılları arasında da Maltepe Üniversitesi’nde kadrolu öğretim üyeliği görevinde bulundu. 2011 yılından itibaren de çeşitli üniversitelerde çalışma ekonomisi ve medya alanında dışarıdan dersler veriyor. “Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci” ve “Mesele Teslim Olmamakta” isimli iki kitabı ile çeşitli kitap ve dergilerde yer alan makaleleri bulunuyor.