YAZARLAR

Nasıl bir şeydir, kendi sesini bile gömmek!

Temel sorumuz, cevabıyla bu ülkenin geleceğini umutlu kılabilecek soru şu: Gezi’de olmayan, hatta orada bulunanlarla aynı düşünceleri paylaşmayan binlerce, milyonlarca kadın ve genç kız, bu laflar için ne düşünüyor? Ne düşünüyorlar sahi, anne yüreğiyle, kadın kalbiyle, genç kız umutlarıyla, insan aklı ve vicdanıyla!

Daha önce de kişilere, topluluklara, kesimlere “hakaret” eden, had bildiren, hedef gösteren sözler epey olmuştu ama…
“Çürük ve sürtük” bu ülke tarihinde derin bir iz bırakacak.
Kendisine muhalif herhangi bir harekete; kadınların, kızların üzerinden bunları söyleyebilen bir üslup olarak kalacak!

Ve bu “erkek erkek… cinsiyetçi… kadını aşağılayan”, binlerce erkeğin bulunduğu bir ortamı kötülemek isterken dahi kadına vurmayı seçen bu lafların muhatapları “Geziciler”le kalmayacak.

Çünkü onların da anneleri var…
Onların teyzeleri, halaları, komşuları, yeğenleri, kuzenleri, arkadaşları, büyükanneleri, kız kardeşleri de var.
Onların da, merak ediyorsanız eğer, başörtülü-başörtüsüz yakınları, dostları, sevenleri, omuz omuza durdukları başkaları var.

Çünkü onlarla herhangi bir bağları olmasa da, “çürük ve sürtük”ün manasını bilen; bu “cinsiyetçi, aşağılayıcı” lafın kadınlara, genç kızlara her zaman nasıl saldırdığını yakından-uzaktan bilen milyonlarca kadın var.

Başka insanlara, kadınlara, çocuklara böyle yukarıdan yukarıdan hakaretlere her ahval ve şeraitte alkış tutabilen trolleşmiş, kötücülleşmiş kadın ve erkekler dışında; köylerden şehirlere, “kadın kalbi, kadın sağduyusu” diye bir şey var!

Çünkü orada olsunlar olmasınlar…
Milyonlarca erkeğin de o protestolarda bulunmuş-bulunmamış ama her an böyle tepeden ya da tırnaktan “kadın kadın aşağılanabilecek” anneleri, kardeşleri, yakınları, sevgilileri, eşleri var.

Bir ülkenin ruhunu bölmenin bin bir çeşidi var ve bu ülke ile insanlarının çoğunluğu, her şeye rağmen o uçurumları kapatmaya, o yaraları sarmaya, o ayrılıkları büyütmemeye çalışıp duruyor.
Sen gel… Hem de…

Yok, gerçekten çok kalıcı olacak bu.
Bunu bile gölgede bırakacak ne gelirse gelsin, ne olursa olsun!

Dünkü yazıda, bir kez daha, şimdi iktidar ortağı olarak her şeyi onaylayıp, saldırılan her hedefe kendi de saldıran Devlet Bahçeli’ye ve MHP’lilere sorar gibi olmuştum:
Orada, Gezi’de MHP’li erkekler, kadınlar, genç kızlar da vardı ve o gün siz, o meydandaki herkese, “haysiyetli itiraz” diyerek sahip çıkıp onları aşağılayan bugünkü ortağınıza neler neler söylüyordunuz…
Şimdi iktidar ortağısınız ve hadi başkaları bir yana, “sizin çocuklar”a da söylendi bu laflar.

Hani Berkin Elvan’ın ölüsüne hakaret yetmemişti de, annesine de meydanlarda hakaret edilip bir de oradaki (şimdi çoğu geçim sıkıntısıyla boğuşan) kitleye de yuhalattırılmıştı.
Bir kadın, bir anne, evladı öldürülmüş bir ana. Meydanda. Kitleye yuh çektirerek.
Sonra, ölü bir çocuğun annesi ve babasına dava açılmıştı, “hakaret”ten!

Hangi dinin, hangi inancın, hangi ahlakın, hangi merhametin, hangi devlet adamlığının, hakkaniyetin, adalet duygusunun, ana baba hissiyatının bir yerinde vardı bu?

Bakın, dünkü yazı üzerine birçok okur, Bahçeli’nin bu “Berkin Elvan serisi” üzerine o günler attığı “Tweet”leri “seri halde” iletti.

Bahçeli, 11 Mart 2014:
Üzüldüğüm bir başka önemli bir konu ise, henüz çocuk yaşta hayata gözlerini yuman Berkin Elvan’dır.

Bahçeli, 5 Aralık 2014:
Heyhat, böyle bir ortamda, 15 yaşındayken 16 kiloya düşerek hayatını kaybetmiş Berkin Elvan’a ve annesine hakaret de normal görülür.

Bahçeli, 2 Nisan 2015:
Berkin Elvan’a hakaret seansları düzenleyip kutuplaşmayı azdıranlar, kaybolan masum canların bedelini ödemelidir.

İnsan şimdi gerçekten merak ediyor?
Bu sözlerin sahibi Bahçeli, kendisine inanmış nice gencin de bulunduğu Gezi’yi selamlamış Bahçeli; şimdi o gençlere, çocuklara, kadınlara “çürük, sürtük” denmesini nasıl karşılıyor?
“Haysiyetli bir direniş” demişse Gezi için, o insanlar için; hayatta “haysiyetli istifa” diye bir şey de yok mu, haysiyetli bir veda, en azından bir çıkış zor mu? Nisyan daha mı kolaydır isyandan?
İnsanın kendini, kendi sesini, kendi kalbini bile unutması, ah!

İnsan şimdi gerçekten merak ediyor?
Yıllarca insan hakları (kadın-çocuk hakları) için mücadele vermiş Mehmet Uçum, insanların, kadınların böyle aşağılanması için ne düşünüyor? Hukuk, iktidar mıdır? Haysiyet, tabiiyet midir? İstifa, zor mudur? Nisyan daha mı kolaydır?
İnsanın kendi mücadelesini, kendi sesini, kendi kalbini bile unutması, ah!

İnsan şimdi gerçekten merak ediyor?
Yıllarca, iktidar öncesi ve ilk iktidar yıllarında, gazeteci-yazar olarak, insancıl “ipeksi isyankâr” yazıların müellifi olan Ömer Çelik, kadınların, genç kızların böyle aşağılanması için ne düşünüyor? Yürek, iktidar mıdır? İktidar mıdır vicdan? İpeksi isyan palavra mıdır? Taştan nisyan mıdır hakiki olan?
İnsanın kendinden, kendi sesinden, kendi kalbinden bile istifası, ah!

Ama temel sorumuz, cevabıyla bu ülkenin geleceğini umutlu kılabilecek soru şu:
Gezi’de olmayan, hatta orada bulunanlarla aynı düşünceleri paylaşmayan binlerce, milyonlarca kadın ve genç kız, bu laflar için ne düşünüyor?
Ne düşünüyorlar sahi, anne yüreğiyle, kadın kalbiyle, genç kız umutlarıyla, insan aklı ve vicdanıyla!


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.