YAZARLAR

Muhalefet, ret cevabıyla seçim hesaplarını kendi lehine çevirdi

Teklif anayasa hükmü haline gelirse amir hüküm olacağı için ardından yeni kılık kıyafet yasa ve yönetmelikleri kaçınılmaz olacak, buna şüphe yok. Başörtülü kadınların haklarına güvence değil tüm kadınların kılık kıyafetini keyfince düzenleme yetkisi getiriyor. İnsan hakları hukukuna dayalı bir devlet ve toplum düzeni için yapılması gereken, muhalefetin attığı ret adımını tutarlı bir şekilde sürdürmesi ve teklifi durdurması.

Tek akıllı kendileri sanıyorlar. Dillerine doladıkları başörtüsü ile muhalefet partilerinin elini ayağını bağlayacaklarına inandılar. Yandaş medya da samimiyet ölçer icat etmiş. Manşette “samimi değillermiş” mesajı veriyor. İşin tuhafı manşete taşınan başlığın içerdiği haberin altına Mustafa Şentop’un sözlerini de eklemiş olmaları. Hani Meclis Başkanı olduğu için tarafsızlığı, İç Tüzük gereği olmasına rağmen Cumhur İttifakının Anayasa Değişiklik teklifini imzalayan vekillerden biri olan Mustafa Şentop’tan söz ediyorum. Değişiklik teklifini imzalayıp, diğer imzalarla birlikte kendisine sunan ve kendisi, kendi imzasını içeren metni Anayasa Komisyonuna sevk edecek olan Mustafa Şentop. Çelebi, böyle olur bizde tarafsızlık dediğin.

“Çözüm isteniyorsa, hukuki düzenleme gerekiyorsa…” şeklinde şart kipiyle konuşup sonra da iktidarın teklifini Meclis Başkanı olduğu halde imzalayan Mustafa Şentop, bu teklif oylama aşamasına gelebilirse eğer, başkanlıktan istifa edip, imzası gereğince oy kullanacak mı acaba, merak konusu. Neyse iktidarın sergilediği tek kurnazlık başkana da imzalatarak listedeki sayıyı yükseltmekten ibaret değil elbet. Özlem Zengin’in teklif için ikinci tur görüşmelerini ret eden üç büyük partinin cevabından sonra yaptığı açıklama da teklifin içine yerleştirilen tuzakları kurnazlıkla gizleyebildiklerine inandığını gösteriyor. “Ben normal şartlarda bu Anayasa değişikliğine evet diyeceklerini düşündüm ama acaba hayır demek için kendilerine bir zemin mi hazırlıyorlar diye düşünüyorum.” Neden olmasın? Keşke. Umarım.

Teklifi kamuoyuna sunarken döktüğü gözyaşının, teklifin içerdiği tuzakları perdeleyemediğini görmek biraz şaşırtmış olabilir. Anayasanın laiklik maddesinde kadınlar arasında örtülü-açık ayrımcılığına anayasal meşruiyet zemini kazandırmak istemeleri, kadınların dikkatinden kaçmamıştı. Aynı zamanda devlete, ayrımsız bütün kadınların kılık kıyafetine karışma yetkisi veren bir madde olduğunu da gizlemeye yetmedi göz yaşları. Örtülü açık ayrımcılığını anayasaya yerleştirmek isteyen madde, başörtülü kadınların kıyafetini de inanç parantezine alarak devlete, inanca dayalı kıyafet normu getirme yetkisi tanıma potansiyeli taşıdığı için ayrımsız tüm kadınların kılık kıyafeti için yeni düzenlemeler yapılması esasını içeriyor. Bu teklif anayasa hükmü haline gelirse amir hüküm olacağı için ardından yeni kılık kıyafet yasa ve yönetmelikleri kaçınılmaz olacak, buna şüphe yok. Başörtülü kadınların haklarına güvence değil tüm kadınların kılık kıyafetini keyfince düzenleme yetkisi getiriyor. Bu gerçeği kadınların başörtüsü ile örtemediklerini görmenin, siyasi akılda özgüven patlaması yaşayan iktidar mensuplarında şaşkınlık yaratması normal elbette.

Haklarını yemeyelim muhalefet de bir şaşırtma becerisi sergiliyor. Hem ikinci tur görüşmeleri ret etmekle en doğru kararı verdiler hem de sundukları gerekçe ile iktidarın “fail” konumunda olduğu, çok önemli diğer siyasi sorunlara dikkat çekmeyi tercih ettiler. HDP, hazine yardımına bloke kararını ve kapatma davasını gösterdi gerekçe olarak. Millet İttifakı ortak kararıyla CHP ve İYÎ Parti de birer milletvekillerinin karma komisyonda görüşülmek üzere olan dokunulmazlık fezlekelerini gösterdi, ret cevabına dayanak olarak. Bu ifadelerden biraz pazarlık kokusu da yayılır mı, mümkündür. Ancak görüşmenin ret edilmesi başlı başına kıymetli bir politik tutum. Ve EŞİK Platformu’nun geçen hafta yaptığı görüşmelerde dile getirdiği önerisiyle tam olarak örtüşen bir karar.

Sonrası için bu kararla uyumlu ve tutarlı bir net hayır politikasının sürdürülmesi beklenir çünkü mutlaka önlenmesi gereken bir teklif bu. Sadece siyasi partileri ve milletvekillerini değil aynı zamanda genel olarak bütün başörtülü kadınları suç ortağı yapmak niyetinde. Başörtülü kadınların haklarına güvence getirmiyor evet ama güvence gibi sunduğu tuzakla bir ön koşul dayatıyor. Gerekçesinde “sapkın akımlar” ifadesine yer vermekle nefret suçu işlediği yetmezmiş gibi sonuçta iki madde birlikte oylanacağı için LGBTİ+ hak ihlallerine onay verme koşulunu dayatıyor, başörtülü kadınların haklarına güvence isteyenlere. Anayasa sapkınlık kavramını içerdiği takdirde evde, sokakta her yerde LGBTİ+ların yaşam hakkı dahil tüm hakları ihlal edilir. Devlet onları koruma yükümlülüğünden azade olur. Ve sadece bu teklifi getiren iktidar değil, sadece evet diyenler değil önleyemeyen herkes bu suça ortak olur.

İnsan hakları hukukuna dayalı bir devlet ve toplum düzeni için yapılması gereken, muhalefetin attığı ret adımını tutarlı bir şekilde sürdürmesi ve teklifi durdurması. Duyuyoruz kimi partiler, değişiklik teklifi ile ilgili olarak sadece referandum sandığından çekiniyor. İçeriğini hatalı buldukları, ülke için ayıp saydıkları bu teklifin referandumda Erdoğan için bir seçim şansı daha sağlayacağını düşünüyorlar. Haksız değiller bence de ve hatta Erdoğan da sırf bu gerçeği gördüğü için CHP yasa teklifini reddedip Anayasa teklifi önerdi. Referandumla birlikte oylanma dışında bir seçim daha kazanma şansı olmadığını görüyor büyük ihtimalle. Kimi muhalefet partilerinin “ver kurtul” politikasını gerekli görüp CHP’yi, mecliste kabul yeter sayısı olan 400 evet oyuna meclis oylamasında ulaşmaya zorladığını duyuyoruz. Nitekim bu duyumlara dayanarak Erdoğan “400’ün üzerinde kabul oyu alacağını ümit” ediyor ama diğer yandan takvimi seçime ayarlamayı da ihmal etmiyor. Meclisteki kabulden sonra referandum için gerekli 60 günlük süreyi “birazcık öne çekilmiş (?) seçim tarihi” ile uyumlaştırma çabasını görmeyen bir siyasi akıl olamaz. Ve seçimi kazandıktan sonra “bu maddeleri kaldırırız” vaadine kanacak seçmen bulacaklarını zannetmeleri de inanılmaz. Seçim başarısının referandum şartına bağlı olduğunu bilen Erdoğan’ı m. 174’den doğan yetkisini kullanmaktan da hiçbir siyasi pazarlık alıkoyamaz. Muhalefetin tek şansı teklifin, referandum yeter sayısı olan 360’a ulaşmasını önlemek. İkinci tur görüşmeyi ret etmeleri hayır kararı alma yönünde harekete geçeceklerine dair bir işaret sayılır.

Siyasi gerekçeleri ne olursa olsun neticede kadınların önerileri ile uyumlu adım atmaları için EŞİK görüşleriyle uyumlu politika üretmelerini kolaylaştıracak bir anket var üstelik. Kadın seçmen davranışını ölçen bu anket muhalefet partileri açısından dikkatle izlenmeli. Kadın yoksa demokrasi yok, kadın seçmen davranışını dikkate almayan partiler için de seçim kazanma şansı yok, desek yeridir. Seçim hesaplarının yönünü lehine çeviren siyasetin bu ivmeyi sürdürmesi umulur.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.