YAZARLAR

MİT’ten daha MİT’çi üniversite olur mu?

KHK ile ihraçlar döneminin en çok öne çıkan kurumlarından biri Ankara Üniversitesi olmuştu. Tasfiyeler sırasında üniversite yönetimi gözünü iyice karartıp, bu kararları vermesinde ‘temel kaynak’ olarak gördüğü MİT fişlemelerini de üstelik yine MİT’in ‘hukuki delil olarak kullanılamaz’ uyarısına rağmen, mahkemelere savunma olarak göndermiş. Hatta akademisyene akademisyen hakkında bilgi toplattırarak- kendi istihbarat teşkilatını da kurmuş!

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında kamudan ihraçlarla ilgili olarak kurulan OHAL Komisyonu’na yönelik en sık dile getirilen eleştirilerden biri, ‘kendisini yargının yerine koyması’ oldu. Komisyon da bu konudan rahatsız olmuş olacak ki, Hacı Bişkin’e ay başında yaptıkları açıklamada, şöyle demişlerdi:

“Yargı mercileri tarafından haklarında adli soruşturma ve kovuşturma yapılan başvurucular bakımından örgüt üyeliği veya örgüte yardım etme vb. suçları yönünden ceza hukuku kapsamında yargılama yürütülmekte. Komisyon tarafından yapılan inceleme ise öncelikle idari bir incelemedir. Bu bağlamda başvurucuların örgüt üyeliği ve mensubiyetinin yanında örgütle iltisak ve irtibatının olup olmadığı değerlendirilmekte. Bu kapsamda kamu görevinden çıkarmada; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleriyle bağının kurulması yeterlidir. Bu değerlendirme, cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece kamu görevinde kalmanın uygun olup olmadığı yönünden yapılmakta.”

Anlaşılıyor ki, hakkında yargı kararı bulunmadan da insanların kamudaki görevlerinden atılarak işsizliğin, itibarsızlığın, hüküm giymeden mahkûmiyetin kucağına itilmesi ‘olağanüstü dönem’ kapsamında ‘normal’ karşılanıyor. Gelin görün ki, darbe girişiminin 6. yılı doldurmasına 18 gün kaldı. Ve bu 6 yıl boyunca OHAL Komisyonu’nda dosyaları halen görüşülmemiş 2 bin kişinin olduğunu biliyoruz.

6 yıl süren ‘normalleşmiş’ olağanüstü hal!

***

Bu normalleşmenin nelere kâdir olduğunu ise Serkan Alan’ın geçen hafta yayınlanan haberinden öğrendik. KHK ile ihraçlar döneminin en çok öne çıkan kurumlarından biri Ankara Üniversitesi olmuştu. Dönemin rektörü Erkan İbiş önderliğinde üniversite yönetiminin yaşama geçirdiği tasfiyeler, Türkiye’nin bu köklü üniversitesinde ‘muhalif tek ses kalmayacak’ hedefiyle uygulandı. Şimdi öğreniyoruz ki tasfiyeler sırasında üniversite yönetimi gözünü iyice karartıp, bu kararları vermesinde ‘temel kaynak’ olarak gördüğü MİT fişlemelerini de üstelik yine MİT’in ‘hukuki delil olarak kullanılamaz’ uyarısına rağmen, mahkemelere savunma olarak göndermiş. MİT’in uyarısında deniliyor ki, “benim istihbaratımdaki bilgiler ilgili kurumlara sorulup belgelenmelidir, üçüncü kişiler hakkında bilgi içerdiği için okunduktan sonra imha edilmelidir”.

Peki neden böyle diyor MİT? Çünkü ilgili yasalar böyle demesini gerektiriyor: Kanıtlanmamış istihbaratı devletin istihbarat kurumu bile gönderse hukuk önünde kullanamazsın. Ama ‘hukuki durum’a karşı MİT’in gösterdiği kadarcık bile dikkati, en eski hukuk fakültelerinden birini de bünyesinde barındıran Ankara Üniversitesi yönetimi gösterememiş!

Üstelik aynı haberden anlaşıldığı üzere kendi OHAL komisyonunu, -hatta akademisyene akademisyen hakkında bilgi toplattırarak- kendi istihbarat teşkilatını da kurmuş!

***

12 Eylül askeri darbesinin memlekete verdiği en büyük zararlardan biri olarak Yükseköğretim Kurulu (YÖK) eliyle üniversitede özerkliğin tamamen ortadan kaldırılmış olması gösterildi yıllarca. Üniversitelerin gerçek anlamda işlevlerini yerine getirebilmeleri için YÖK’ten kurtularak bilim kurumu olmalarının hakkını verecek bilimsel, idari ve mali özerkliğe kavuşmaları gerektiği söylendi. Geldiğimiz yerse MİT’in bile ‘kullanılamaz’ dediği MİT istihbaratları ile akademisyen avına çıkan üniversite oldu!

Devlet işleyişinde ‘içselleştirilen’ bu anlayışın faturasıdır işte 6 yıl boyunca haklarında bir tek yargı kararı olmadan ‘olağanüstü normal’in yaşatıldığı binlerce insana kesilen…