Midnight Mass ya da tanrının unuttuğu yerde tövbe istiğfar

"Midnight Mass", Mike Flanagan'ın tarzından ödün vermezken dini motiflere daha fazla eğildiği bir yapım. Biraz 11 Eylül, biraz izole kasaba, biraz da şefin Amerikan mutfağında ne varsa!

Google Haberlere Abone ol

Yakın dönem Amerikan doğaüstü korku türünün önemli isimlerinden Mike Flanagan bu kez "Midnight Mass" (Gece Yarısı Ayini) ile çıkıyor karşımıza. Genellikle şehirden uzak köşkleri, konakları mekân tutan ve buralarda yaşayan ailelere cin-peri musallat eden yönetmen daha evvel de işlediği dini bu kez dolgu malzemesi olarak kullanmanın ötesine geçip anlatısının merkezine taşıyor. Mistik öykülerde, bilhassa bir standartlaşma üzerinden ilerleyen Amerikan doğaüstü anlatılarında dinin hali hazırda yaslanacak duvar işlevi gördüğünü öne sürebiliriz ancak Flanagan bu ittifakı bir adım öteye taşıyarak "Midnight Mass"i büsbütün kilise üzerinde yükseltiyor.

İZOLE BİR KASABADA DİNDAR VE KİNDAR BİR YAŞAM

Malum, Amerikan korku anlatıları genelde bir yabancının gelişiyle başlar ve doğrusu tür ayırt olmaksızın insanlık tarihi boyunca tüm öykülerin birkaç tetikleyici noktasından biridir “dâhil olan yabancının varlığı”... "Midnight Mass"te de şehre gelen kişi bir rahiptir. Bir rahatsızlık geçirdiği için tedavi gören emektar rahibin yerine gelir. Kasaba ana karadan yalıtık, yalnızca 128 kişinin barındığı, kilise, kültür merkezi ve okul gibi ufak tefek sosyalleşme olanakları dışında tüm geçimini balıkçılıktan sağlayan, fırtınalara açık, türlü çevre felaketlerinden mustarip bir adada.

Şehre sadece yeni rahip gelmez elbette. Gençliğinde rahip yardımcılığını bırakıp sıkıldığı adayı terk ederek kolay yollardan hızlı ve zengin bir yaşama dalan Riley Flynn da bir süre önce sarhoş olup lüks aracıyla bir kadını ezmiştir. Cezasını tamamlayan Riley (Zach Gilford) yaşadığı travmanın etkisiyle "aydınlanıp" doğduğu kasabaya, ailesinin yanına döner ve alkolizm problemini çözmeye çalışır. Riley, ailesi ve eski sevgilisi Erin (Kate Siegel) ile yeniden iletişime geçerken yeni rahip Paul de tek sosyalleşme fırsatı kilise ayinlerine katılmak olan kasaba halkı üzerinde hâkimiyet kurmaya başlar. En büyük yardımcısı ise dindar ve bir o kadar karanlık Bev Kean'dir. Bev (Samantha Sloyan) kasabada pek tutulan biri değildir ancak Paul (Hamish Linklater) bir mucize gerçekleştirip tekerlekli sandalyeye mahkûm Leeza'yı iyileştirince, Leeza'nın babası da belediye başkanı olunca bu hırslı ve dindar ikili planlarını devreye sokar. 

"Midnight Mass", politik gerilim ihtiyacını ise kasabanın Müslüman şerifinden karşılamakta... Şerif Hasan (Rahul Kohli) 11 Eylül sonrası yükselmesine rağmen büyük şehirlerdeki (dizide ülkenin geri kalanı ana kara biçiminde anılıyor) ırkçılığa ve ötekileştirmeye dayanamayarak suç dahi işlenmeyen bir kasabaya çekilmiş, oğlu Ali'yle yaşamaktadır. Oysa bu küçük kasabada dahi seveni kadar sevmeyeni vardır ve başta Bev olmak üzere aşırı dindarların sıkı gözetimi altındadır. "Midnight Mass" işte bu gerilimi sürekli kaşıyarak esas çatışmasının yanında bekletiyor. 

KİLİSEYİ RESTORE EDİP 11 EYLÜL TRAVMASINI AŞMAK

Sözü buradan sürdürebileceğimizi düşünüyorum. "Midnight Mass"i Flanagan'ın diğer doğaüstü öykülerinden ayıran noktaların altını çizmek isabet olacak. Yönetmen "Gece Yarısı Ayini"nde önceki yapımlarında vurguladığı ailevi sorunları, iletişim problemlerini bu kez tam manasıyla duygusal bir çerçeveye oturtmuş ve daha olgun işlemiş diyebiliriz. Üstelik baştan sona din eksenli ilerleyen, tüm ağırlığını kilise ve çevresine veren, söz gelimi okuldan veya toplumsal yaşamdan kayda değer bir yan öykü almayan bir dizide başarmış bunu. Muhtemelen dinin açtığı tinsel saha duygusal geçişlere de fırsat tanımış. Örnek verirsek ölüm anının tarif edildiği sahne duygu yoğunluğu oluşturuyor. Bununla beraber Flanagan işin ehli bir anlatıcı olduğundan dizinin finaline yakın ailevi ilişkilerin durağan havasını dağıtarak yeniden ayin psikolojisine sokabilmiş kasabayı ve öykünün gidişatını o yönde toparlamış. Tekrar alışageldik, "geçmişte yarım kalan aşk" gibi şematik bir duygusallığa dönen Flanagan olağanüstü koşulları ortadan kaldırarak sonlandırmış anlatısını. Öte yandan ise politik gerilim dikkat çekiyor. Nedir ki burada duygusal dokunuşları kadar başarılı bir Flanagan yok. İslamofobi eleştirisi ve dizideki elle tutulur tek okul sahnesinde -ki onda da sıkıcı veli toplantısını izliyoruz- karşımıza çıkan örtük laiklik ile inanç özgürlüğü söylemi esas gerilimin yanında sönük kalıyor. Biz diziyi izlediğimizde son yıllarda sıklıkla duyduğumuz bir duayı kazıyoruz aklımıza. "Dark" dizisinde de geçmişti: "Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır; değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret ve ikisi arasındaki farkı anlayabilmem için akıl ver."

Bu dua seyirciyi ayine ortak eden yaklaşımın ürünü olarak değerlendirilebilir. Tüm dünyaya, tüm dinlerin mensuplarına ve elbette dinsizlere seslenen dizi baştan sona İncil referansları ve Hristiyanlık adetleriyle bezense bile ortak bir mesaj sunuyor. Bu duayı tüm dinlere bir biçimde uyarlayabiliriz çünkü bir tür kanun, bir denge sağlayıcı vazifesi görmekte... İsyanı durduran, aklı belli bir forma sokup dizginleyen ve "değiştirilecek şeyler" vasıtasıyla mevcut düzeni ayakta tutmaya, yine cesareti evcilleştirmeye yarayan bir dua... Dizide defalarca işitiyoruz. "Midnight Mass", kiliseyi istismar eden, manipülasyona açık köktenci tutum karşısında seçimini, denetlenen bir dindarlık ve ilahi düzenin sorgulanamazlığı yönünde yapıyor. Fakat bu tercihi kafa karıştırıcı bulanlar çıkacaktır. "Midnight Mass" arka planda toplumsal kaynaşma (dayanışmayı değil) fikrini çalıştırırken nasıl baskın olanın propagandasına kayıyor? Yahut bir korku anlatısında dinin sınırları (dini söylemin, işleyişin esnetilmesi biçiminde değilse de anlatıya katılım bağlamında) çok önceden çizilmişken bu dizi nasıl tüm yükünü dinden devşirebiliyor? Biraz aşırı bir tutum değil mi? Bu sorunun cevabı şüphesiz Amerikan kültür endüstrisinin günümüzdeki tutumunda yatmakta...

Amerika, 11 Eylül saldırıları sonrası uzun süre mücadele ettiği toplumsal sıkıntıyı atlatarak öfke, hayal kırıklığı gibi duygularla başa çıkmaya çalışıyor ve son yıllarda ardı ardına çocuk tacizi skandallarıyla itibarı sarsılan, bir anlamda popülerliği aşınan Hristiyanlık yeniden inşa ediliyor. Dolayısıyla dizide 11 Eylül göndermesinin İslam-Hristiyanlık zeminine basması sürpriz sayılmaz. Üstelik Amerikan korku anlatılarının büyük ölçüde kasaba kültüründen biçimlendiğini, filmlerdeki o meşhur katliamların kuş uçmaz kervan geçmez diyarlarda yaşandığını unutmayalım. Kasabanın ve temsil ettiği kültürün ise yabancı düşmanlığından beslendiği, insanların dine daha sıkı sarıldığı görülüyor. Zaten "Midnight Mass" de tek sosyalleşme mekânını kilise olarak çiziyor hatta kasabanın iki Müslümanını da çeşitli vesilelerle buraya sokabiliyor. Toparlarsak, Flanagan’ın bu son dizisinde kasabanın kültürel kodlarını hatırlamaya çalıştığını görüyoruz.

FİNALE DOĞRU ARTI VE EKSİLER

"Midnight Mass"te finale doğru yükselen tempoya karşın belirgin bir ivme kaybı söz konusu. Öykü "korku" niteliğine kavuşmak için dindar kasaba argümanına dayalı sosyal malzemesini basitleştirmek dahası gülünçleştirmek zorunda kaldığından merkez-taşra çatışmasını ve izole kasabanın ilişkilere yansıyan tüm o özgün dinamiklerini boşa düşürüyor. En başından itibaren ne görsellik ne metin açısından seyirciyi korkutamayan dizi bir anda vites yükseltince geriye haliyle sakatlanmış bir anlatı kalıyor. Gerilimin zirveye çıktığı gece yarısı ayininde son çare grotesk bir üsluba başvuruluyor. Ancak bu sahneyi olumlu bulmak mümkün. Kilise terörize edilmiş bir mekân olarak çıkıyor karşımıza ve fare zehrini kutsal şarap niyetine içen kasaba halkı kan kusarak dehşeti, ibreti yaşıyor. Ölenler kısa süre içinde tek tek ve adeta törensel bir edayla dirilirken bir bozukluğun parçası biçiminde işaretleniyorlar. Sabah güneşin ilk ışıklarıyla yanıp kül olmaları aynı zamanda toplumsal düzenin bozulmasını ve bu bozulmanın "kavmi felakete sürüklemesini" ifade ediyor. "Vampir mümin" fikri inandırıcı bir noktadan seslenmiyor fakat dinler tarihindeki lanetlenen "sapkın topluluk" profili de karşılanıyor. 

Dizinin artı-eksilerini değerlendirirken olay örgüsünde tuzağa düştüğünü ve işlediği temel malzemeye (dine) benzer şekilde, seyirciyi korkmaya zorlamakla serbest bırakmak arasında salınarak güç yitirdiğini söyleyebiliriz. Buna karşın ayin sahnesindeki çılgınlığın gerilim unsurundan bağımsız olarak ibreti teşkil etmekte başarı sağladığını ve zehre sembolik bir anlam verilişini artı haneye yazabileceğimizi düşünüyorum.

* *

"Midnight Mass", Mike Flanagan'ın özellikle "The Haunting" serisinde yer yer grup terapisini andıran tarzından ödün vermezken dini motiflere daha fazla eğildiği bir yapım olmuş. Tüm doğaüstü tarifini çarpık bir kilise yorumundan alan ve "vampir tarikat" gibi bir karikatüre rağbet edilen dizide törensel şiddet sahneleri öne çıkıyor. Tehlikeli dindarın vücut bulduğu Bev Kean gibi fanatik karakterler ise seyirciyi bir türlü korkutamayan dizinin tek kozu... Biraz 11 Eylül, biraz izole kasaba, biraz da şefin (Flanagan'ın) Amerikan mutfağında ne varsa!