YAZARLAR

Eğitimin anayasası müfredat iktidarın ganimeti değildir

Müfredat değişikliğinin kökten zarar verici niteliği hak ettiği ölçüde anlaşılmamış görünüyor. AKP zihniyeti gücü azalırken bir ganimet fırsatını kaçırmak istemediğini düşündürecek şeklide yıllardır çalıştıkları görülen çeşitli planları gecikmeden sahaya sürüyor.

Son genel seçimlerin öncesinde özetle “eğer sandıkta bu iktidarı değiştiremezsek yerel seçimlerden sonra atacağı birkaç adımla, ülkenin akıbeti dini diktatörlük” diyordum. Çünkü o atacağı birkaç adımın altyapısını, yıllardır döşüyordu. Bu ve benzeri görüşlerim nedeniyle çok eleştiri aldım. Sağdan, soldan, dinden gelen bu eleştiriler arasında en fütursuz olanı -ki tek örnek değil- hemen 2023 Mayıs seçimlerinin ertesi günü başlamıştı. Yaklaşık bir özetle söylersem ‘hani Afganistan olacaktık, çok abartıyor, korku iklimi yaratıyorsun’ şeklindeydi. Trajikomik soru ve yorumlara cevap vermedim çünkü bugünün geleceğini biliyordum. Neyse ki yerel seçim sonuçları, bu ürkütücü akıbeti hep birlikte durdurma şansı tanıdı bizlere. Ama iktidar ‘boynumuzun borcu’ diyerek kurguladığı planlarından vazgeçmedi. Fakat şunu yaşayarak öğrendik: Halisane duygular ve sağlam, ölçülüp biçilmiş düşüncelerle verilen hiçbir emek boşa gitmiyormuş. Tam istediğimiz zamanda olmasa bile vakti saati gelip sonuç veriyormuş. Niyet hayır, akıbet hayır imiş gerçekten. O günlerin siyasileri bugün birbirlerini hırpalıyor olsa da şu an elimizde olan mücadele umuduna kapı aralamış insanların her birinin emeğini hatırda tutmak gerekir. Siyasettir gelir geçer. Kalıcı olan iyi işleri yükseltme gayreti bize düşen.

Yaşamın şaşmaz gerçeğini, geçiciliğini, hele siyasetin yaşamdan çok daha kısa ömürlü olduğunu görmezden gelen AKP iktidarı, Erdoğan ve ona tutunarak kendi küçük iktidarlarını yaratan tufeyliler aymazlık çukurunda hâlâ. Meşum planlarını hayata geçirmek için yerel seçimden sonra bir ay bile beklemediler görüldüğü üzere. Görülmüştür görülmesine de ne kadar anlaşılmıştır, önemi kavranmış mıdır, muamma.

Dilimize yerleşmiş, yaygın olarak kullanılan müfredat kavramını içeriğini bilmeden tekrar edegeldik şimdiye kadar. Dolayısıyla müfredat değişikliğinin kökten zarar verici niteliği hak ettiği ölçüde anlaşılmamış görünüyor. Konunun uzmanları eğitimciler ve onlardan görüş alan gazeteciler arasında sınırlı da olsa şükür ki bir tartışma ortamı yaratıldı. Değişiklik, tüm ülkenin bugününü ve geleceğini, akarsuyun yatağını değiştirmek misali başka yöne kanalize etmek anlamı taşıyor. Uzmanların eğitimin anayasası olarak tanımladığı müfredat değişikliği elbette ki politiktir. Hangi bilim alanlarının, nasıl bir çerçevede ve ne tür yöntemlerle eğitim çağındaki çocuklara sunulacağı; öğrenmenin aşamalarının yani ölçme değerlendirmenin hangi kriterlerle gerçekleştirileceği belirlenir. Çocuk ve gençlerin öğrenme kapasiteleri, kavrama ve kavrayışına göre çıkarımlarla kendisine yeni öğrenme alanı açma becerisi, soyut düşünme ve analiz yeteneği kazandırma, olaylara ve olgulara eleştirel bakarak akıl yürütme yoluyla sorunlara yeni çözümler üretme potansiyelini geliştirmek ve yükseltmek hedeflenir.

Peki, mevcut ucube rejimin siyasi memuru olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in kamuoyuna duyurduğu “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlıklı müfredat -yani eğitimin anayasası- değişikliğini içeren politika belgesi yukarıdaki özellikleri taşıyor mu? Hayır. Eleştirel düşünme yolları hiç tanınmamış. Çünkü öğrenme aşamalarını sağlayacak olan öğretmenlere yönelik en çok seçili örneklerin ‘telkin edilmesi’ salık veriliyor. Akıl yürütmenin ‘a’sı yok. Her şeyden geçtim bu ikisi olmadan hazırlanan eğitimin anayasası, bir nesil sonra bu ülkede nasıl bir toplum oluşturmayı planlıyor olabilir sorusuna yöneldim. Örneğin bazı değerler sayılıp “telkin edilir” yazıp, utanmadan yayınlayabilenler değerler eğitimini olması gerektiği gibi çocuğun kendisine buldurma yöntemini seçmemiş demektir. Telkin etme emriyle yapılacak iş evrensel değer bilgisi kazandırmak değil küçük, dar bir çevrenin, marjinal bir grubun değer yargısını ülkenin tüm çocuklarına enjekte etmek hedefleniyor demektir.

Sosyolojik dokuda inançlı ve inançsız geniş bir kesimin seküler yaşam tarzına yöneldiği, akademik ve araştırmalara dayalı çalışmalarla ortaya konmuş halde. Ancak Erdoğan’ın, talimatıyla hazırlandığına şüphe olmayan -çünkü isimsiz ve imzasız- AKP iktidarının yaptığı değişiklikle oluşturulan eğitim politikası yoluyla bu toplumsal gerçekliği ters yüz etmek istediği açıkça görülüyor. Eğer istediklerine ulaşırlarsa bir nesil sonra bu toplum nasıl insanlardan oluşacak? Aslında kendileri gibi bir nesil yaratmak istediklerini anlamak için uzman olmak filan gerekmiyor. Kendileri ninelerinin, dedelerinin değer yargısıyla yetişmişlerdi şimdi torunlarını kendi değer yargılarıyla yetiştirmeyi hedefliyorlar. Kestirmeden söylersem bu müfredat, kendi itibarını saray, uçak, kortejindeki çakarlı araç sayısıyla, şatafatıyla ölçen; değerini vakıf malı yiyerek altına çekilmiş Audi A6 ile tartan; kendisine özel yasa yapılarak rektör olmayı afiyetle kabullenip topluma tepeden bakarak müstehzi edayla ‘hadi on güne çıkardım’ diyebilenlerin; toplum genelinin sırtında yükselmeyi kendi başarısı sayanların sayısını arttırır. Hak, hukuk, adalet hak getire. Saygı, dürüstlük, kadirşinaslık desen hiç arama. Dini olmayanın ahlakı olmaz derler ya külliyen yanlış. Asıl ahlakı olmayanın dini olmaz ki kutsal metinleri layıkıyla bilenlerin ilk öğrendiği budur. Yalandan, iki yüzlülükten, hak yemekten kaçınan ve karşıtının hakkını koruyarak yaşayan insanlardı peygamberler, peygamber olmadan önce de evrensel değerlere sahipti. Geçelim.

Gelelim azıcık bu politika belgesinin içeriğine bakmaya. Tarih dersinde İslam öncesi Türk tarihinin, kültürünün, mitolojisinin esamisi yok. Eski müfredat yüzde 35 eksiltilirken ilk gözden çıkarılan Türk tarihi ise bunun hesabını gözü kapalı destekleyen MHP’den Bahçeli’den sormak gerekir: Hayırdır, ülkücüyüz derken türkücü mü oldu? Türk tarihinin yok edilip kültürünün Araplaştırılmasına rızanız varsa bu toplumun asli unsurlarından olan Kürt yurttaşlarımızla, kültürü ve diliyle alıp veremediğiniz nedir ki siyasal haklarına karşı çıkıp düşmanlık güdüyorsunuz? Ülkünüz iktidar nimetine dayanıp maddi manevi ranttan nasiplenmek miydi?

Anayasa konuşuyoruz ve anayasanın demokratik yapım usullerini tartışıyoruz. Anayasanın tamamlayıcı unsurları hükmündeki farklı formlarını gözden kaçırıyoruz. Bu farklı formlardan birisini biz kadınlar uzun zamandır Medeni Yasa toplumsal yaşamın anayasasıdır diyerek herkese duyurmaya çalışıyoruz. Bir diğerini eğitimciler müfredat, eğitimin anayasasıdır diyerek hatırlatıyor. Tarihsel gelişim sürecine bakılınca da Tevhid-i Tedrisat yasasının ilkin çıkarıldığını görürüz. Temel kanun hükmündedir. Anayasa yapılır onu Medeni Kanun takip eder. Ayrılmaz üçlü olduğunu görmek, yönetim sisteminin, devletin yönetim felsefesinin sacayağını oluşturur. Bu üçlünün dengesine dikkat etmek çok önemli. Sosyal mühendislik sevdasıyla toplumsal dokuyu bozarak kendisini de fikirlerini de kalıcı kılamayacağını bu iktidar bilmeli.

Şimdi sözün tam bu kısmında iktidar yanlılarının Cumhuriyet ideolojisinin de bir sosyal mühendislik olduğunu iddia edeceğinden adım gibi eminim ancak kesinlikle yanılıyorlar. Dedelerinin travmasını bugüne taşıyanlar ve tam da bu nedenle kültür savaşlarına girişip rövanşist politika izleyenler bunları söyler. Ancak dedelerinin travmasını bugünlere aktararak, onları yanlış yönlendirenlerin kurbanı olarak halkı düşman bellediklerinin, kendi halkına sömürge ahalisi muamelesi yaptıklarının farkında değiller. Çünkü o fesli, püsküllü tarihçileri ve onun yolundan gidenlerce ifsat edilmekteler. Güya yolundan gittikleri Abdülhamit bu müfredatı görse kalkıp hepsini sopayla kovalardı. Modern, bilimsel eğitimi Anadolu vilayetlerine yaygınlaştıran, Anadolu’da pek çok orta öğretim kurumu yani lise yaptıran, az sayıda da olsa Ankara Ziraat Mektebi gibi yüksek öğretim kurumları açtıran bir padişahtı çünkü. Tarihi şahsiyetleri doğruları ve yanlışlarıyla bir bütün olarak, içinde yaşadığı koşulları da gözeterek değerlendirme gereğini anlatmadı o püsküllü. Etkilediği kesimleri sadece Kurtuluş Savaşı'na, Cumhuriyet'e ve Cumhuriyet değerlerine düşmanlaştırdı ve bu müfredat onun izini taşıyor. Günümüz iktidarı da güttüğü düşmanlıkla geçmişten intikam almak için tüm değerli tarihi mirası yakıp yıkma peşinde sosyal mühendislik yapıyor.

O püsküllünün anlattıklarının tersine Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve devletin yönetim usul ve esasları bir sosyal mühendislik değildi. 1800’lerden bile önce başlayan Osmanlı modernleşmesinin sonucuydu. Cumhuriyetin ilanıyla daha hızlı adımlar atıldı modernleşme sürecinde ve bir aydınlanma yaşandı getirilen eğitim sistemi ile. Burada en önemli özellik cumhuriyetçilik sayesinde yurttaşlık bilinci kazanan herkesin eğitim alanında fırsat eşitliğine sahip olmasıydı.

Cumhuriyet değerlerine karşı çıkarken her yurttaşın kamusal, parasız eğitim hakkını eksilttiler. Devlet okullarını değersizleştirmek için özel okul sayısını kat be kat arttırırken devlet okullarını bakımsız bırakarak değersizleştirdiler. Eğitime ayrılan bütçe payını sistematik olarak düşürmekle sağladılar kamu eğitimini değersiz göstermeyi. Şimdi eğitimde değerler eğitimi verecekler öyle mi? Hayır. Bu eğitim politikasıyla sosyal sınıflar arasındaki ayrışmayı derinleştirip, yoksulu daha yoksul yaparak yurttaşlık haklarından yoksun bırakacak ve cumhuriyetçilik ilkesini bu yolla değersizleştirmeye çalışacaklar. Yandaşa verilen özel okul teşvikleriyle de zengin kıldıkları destekçi gruplarını güçlendirerek, bu güç aracılığıyla fikirlerini iktidarda tutacak sistem inşasını sosyal mühendislikle sağlamaya çalışıyorlar. Hepsi bu…. Yoksa ne diye ana sınıfı eğitim programında 5-6 yaş grubuna “inancına göre alış veriş; banka, faiz” gibi konular işlenecek? IŞİD’i veya hadi biraz günün ruhuna uyup yumuşayarak, Menzil’i çekirdekten yetiştirme müfredatı dersem çok mu abartmış sayılırım yine?

AKP zihniyeti gücü azalırken bir ganimet fırsatını kaçırmak istemediğini düşündürecek şekilde yıllardır çalıştıkları görülen çeşitli planları gecikmeden sahaya sürüyor. Zihniyetinin muhayyel takipçileri nezdinde kalıcı olma gayesi var. Ülkedeki tüm toplumsal, hukuki, siyasi sistemi ve ortak yaşam kültürümüzü yakıp yıkmadan gitmeye niyeti yok gibi. İdeolojik, partizan ve din dayatmacı müfredat değişikliğini, Medeni Kanun ve Aile Hukuku değişikliğini, Anayasa değişikliğini yıllardır toplumu düşman belleyen bu iktidara savaş ganimeti gibi sunmayı, değişiklikleri önlemek ve durdurmak için mücadele etmek yerine destek vermeyi düşünenler yoktur umarım. Bu arada itiraz, görüş, öneri süresini yarı oranında arttırmak lütfunda bulunsa da siyasi memurun yönetimindeki ilgili bakanlığın gerçekçi görüşleri dikkate alacağına hiç ihtimal vermiyorum. Ama dikkate alma ihtimali yüksek olan sipariş görüşler var kuşkusuz. Bir tane örnek vereyim: Görüş bildireceklerini belirten bir grup, 7-8 yaşlarından itibaren karma eğitime son vermek anlamına gelecek şekilde kız ve oğlan çocuklarının ayrı sınıflarda öğretim görmesini teklif edecekmiş. Sınıfları ayırsanız okul koridorlarını, okul bahçesini, okul yolunu nasıl ayıracaksınız? Bunları ayırma olanağı bulamayınca Taliban gibi kız çocuklarını eğitimden mi dışlayacaksınız?

Başlarken alıntılar yapmayı düşündüğüm ama yazının akışı fırsat vermeyince değinemediğim pek çok değerli eğitimci görüşleri var konumuzla ilgili. Bir tanesini daha etraflı bilgi edinmek isteyenlerce okunması dileğiyle buraya bırakıyorum. Prof. Dr. Nejla Kurul önceki dönem Eğitim-Sen başkanı, hem akademik hem sahadan bilgi ve deneyimiyle müfredat değişikliğine ilişkin değerlendirmelerini T24 sitesinde yayınladı. 


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.