Mehmet Şimşek dönemi: Ekonomide daha büyük krizler olabilir

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in sicilinin emekçiler açısından çok da iç açıcı olmadığını söyleyen çalışma ekonomisti Dr. Erkan Aydoğanoğlu, “Zorlu bir dönem bizi bekliyor” dedi.

Google Haberlere Abone ol

Emirhan Durmaz

İZMİR - Seçim sonrası gündemdeki en büyük merak konusu yeni dönem kabinesinde kimlerin yer alacağı oldu. Öyle ki, iktidar noktasında yeniden yeterli desteği almasına karşın geçmiş dönemlere kıyasla bir güç kaybı yaşayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarının adı sıklıkla Mehmet Şimşek ile anılıyor, bu isim kimi çevrelerce bir “kurtarıcı” olarak görülüyordu.

Beklenen oldu ve 3 Haziran tarihinde Mehmet Şimşek, yeni Hazine ve Maliye Bakanı olarak göreve atandı. Peki, liberal çevrelerin “arkasında durmalıyız” dediği ve kimi çevrelerce “kurtarıcı” olarak lanse edilen Şimşek, geçmiş döneminde işçi ve emekçiler cephesinde nasıl bir iz bıraktı ve mevcut ekonomik girdaptan çıkış noktasında bir çözüm geliştirebilir mi? Konuyu çalışma ekonomisti Dr. Erkan Aydoğanoğlu ile konuştuk.

‘EMEKÇİLERİN HAFIZASINDA OLUMSUZ İZLER BIRAKMIŞ BİRİSİ’

Seçim sonrası göreve gelen Mehmet Şimşek kimi çevrelerce hayli “liyakatli” bulundu. Peki Şimşek’in emekçiler adına sicili nasıldı?

Türkiye’nin uzun süredir içinde olduğu ekonomik kriz sürecinin yarattığı hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon en çok ücretli emekçileri olumsuz etkiledi. Uzun süredir kötü olan ekonomik göstergeler, seçim ekonomisi uygulamaları sonrasında ekonomiyi adeta çöküşe doğru sürüklemeye başlayınca kurtarıcı aranmaya başlandı. Seçim sürecinde uluslararası sermayenin güven duyduğu bir isim olarak Mehmet Şimşek’in ekonominin başına geçeceği ve bütün sorunları çözeceği propagandası yapıldı.

Şimşek seçim sonrasında Hazine ve Maliye Bakanı olarak açıklandığında, yıllardır iktidarın ekonomi yönetimini eleştiren kesimler başta olmak üzere, toplumun önemli bir bölümünde olumlu ve iyimser bir hava oluştu. Bu durumun temel nedeni olarak yıllardır ekonomi yönetiminde liyakatsiz ve beceriksiz insanların görev alması nedeniyle ülke ekonomisinin göz göre göre çöküşün eşiğine getirilmiş olması gösterilebilir.

Adı ilk açıklandığında hakkında olumlu açıklamalar yapılan Şimşek’in sicili özellikle emekçilerin hakları söz konusu olduğunda hiç de iç açıcı değil. Şimşek, 2007'den 2018'e kadar ekonomi yönetiminin içinde yer almış, politika ve uygulamalarıyla özellikle işçi ve emekçilerin hafızasında olumsuz izler bırakmış birisi. Görevde olduğu dönem boyunca asgari ücret başta olmak üzere, maaş artışlarının sınırlı ölçülerde yapılmasını savundu. Ancak diğer taraftan istihdam yaratma bahanesiyle sermayeye kaynak aktaran emekçileri düşük ücret, esnek ve güvencesiz istihdama yönelten politikaların en kararlı uygulayıcısı oldu.

Şimşek’in ekonomi politikasının özünü IMF tipi ‘kemer sıkma’ politikaları oluşturuyor. Geçmiş yıllardaki deneyimlerimizden kemer sıkma politikalarının kimleri kapsayacağını tahmin edebiliyoruz. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde özellikle ücretli emekçiler ve küçük üreticiler için çok zor bir dönem olacak. Gelir dağılımının daha da bozulması ve yoksulluğun yaygınlaşarak büyümesi sürerken, itibardan ve sermaye yanlısı politikalardan herhangi bir taviz verilmesi beklenmemeli.

Mehmet Şimşek

‘MEVCUT KOŞULLARDA İŞİ HİÇ KOLAY GÖRÜNMÜYOR’

Mehmet Şimşek mevcut enflasyonist ortama dur diyebilir mi ya da enflasyonla büyüme modeline devam edilebilir mi? 

Mehmet Şimşek göreve gelir gelmez yaptığı açıklamada ilk hedefin enflasyonla mücadele olacağını açıkladı. Ancak tek adam rejiminin kapitalist ekonominin en temel ilkelerini reddederek uyguladığı ‘Yeni Ekonomi Modeli’ yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı sorununu bu kadar büyüttüğü ve kontrolden çıkardığı koşullarda bunu gerçekleştirmek hiç kolay görünmüyor. Enflasyonla büyüme modelinin devamı daha yüksek enflasyon, cari açık, bütçe açığı gibi başka dengesizlikleri beraberinde getirdiğinden sürdürülebilmesi mümkün görünmüyor.

2023 başından itibaren TÜİK’in enflasyonu önce ‘baz etkisi’, sonra ‘doğalgaz etkisi’ ile gerilemiş gibi görünse de özellikle döviz kurlarındaki artışın önümüzdeki aylarda enflasyonu yeniden hızlı bir şekilde arttıracağını göreceğiz. Enflasyonu kontrol altına almak için faizler artınca ekonomide yaşanacak daralma nedeniyle kaçınılmaz olarak işsizlik artacak. Ekonominin mevcut yapısıyla enflasyon, işsizlik ve büyüme konularında iyimser olmamızı gerektiren hiçbir neden yok.

Normal bir ekonomide, gerçek anlamda büyümeden bahsedilebilmesi için ilk bakılması gereken yer ne kadar üretim yapıldığı ve ne kadar istihdam artışı sağlandığıdır. Gerçekten büyüyen bir ekonomide yeni istihdam alanları yaratılır, iş arayanların iş bulma olanakları artar. Dünyanın her yerinde geçerli olan bu kural, söz konusu Türkiye ekonomisi olunca bütün anlamını yitiriyor. Türkiye’de uzun yıllardır büyüme rakamlarında temel belirleyici olan krediler (borçlanma) ve tüketim harcamaları oldu. Hane halkının borç yükü artıp ekonomisi küçülürken ülke ekonomisinin teknik olarak büyümesine katkı sundular. İstihdam yaratmayan, sermaye lehine kaynak ve servet transferi yapan bir büyüme modelinin halkın yaşam koşullarını iyileştirmesi beklenemez.

Erkan Aydoğanoğlu

‘FATURA HALKIN SIRTINA YIKILACAK’

Şimşek göreve gelir gelmez “Rasyonel zemine döneceğiz” açıklamasında bulundu. Bununla birlikte ise “Vergiyi tabana yaymalıyız” söylemi geldi. Gelecek dönem ekonomi politikaları açısından işçi ve emekçileri ne bekliyor?

Şimşek’in ekonominin başına getirilmesiyle Türkiye ekonomisinin temel yapısal sorunlarının kısa süre içinde çözüleceği ve ekonominin istikrara kavuşacağı propagandası yapıldı. Ancak gerek ülke ekonomisinin bugün içinde bulunduğu durum gerekse Erdoğan’ın faiz-enflasyon ilişkisini tersten kuran düşüncelerinin değişmediğini açıklaması ülke ekonomisinin önümüzdeki dönemde daha büyük krizlerle karşılaşma olasılığını arttırıyor.

Mehmet Şimşek’in IMF’ye bile rahmet okutması beklenen ‘rasyonel politika’ uygulamalarının yaratacağı fatura bir kez daha halkın sırtına yıkılacak. Dolayısıyla ülkenin sahip olduğu bütün doğal varlıkların sermayenin hizmetine sunulduğu, işçi haklarının, sendikal hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, ücret artışlarının sıkı kontrol altına alınacağı zorlu bir dönem bizi bekliyor.

Mehmet Şimşek’in "Vergiyi, tabana yayacağız" açıklamasının tek anlamı, kemer sıkma politikalarıyla krizin faturasını bir kez daha emekçilerin sırtına yıkacağız demek. İktidara geldikleri ilk günden bu yana emekçilere sırtını dönen, her ekonomik krizde tercihlerini sermaye sınıfından yana yapanların, önümüzdeki dönemde farklı bir politika izlemesi beklenmemeli.

Önümüzdeki dönemde işgücü maliyetlerini daha da azaltmak, ücret/maaş artış oranlarının sınırlandırılması, geçici ve güvencesiz istihdamın yaygınlaşması, kıdem tazminatı fonunun yeniden gündeme getirilmesi gibi tamamı patronların talepleri arasında yer alan adımların atılması şaşırtıcı olmayacaktır. Asgari ücret ve memur maaşlarına belli oranlarda artışlar yapılsa bile, kaşıkla verilen ücret/maaş artışlarının çok daha fazlasının kısa süre içinde kepçeyle geri alınması kaçınılmaz olacaktır.