YAZARLAR

Kuşku dersleri

“Elimden gelse kuşku dersleri koyardım okullara -hele bizimkilere,” diyor Nermi Uygur. Ülkede her alanda yaşanan besili erozyon kuşkuyu da beraberinde götürdü. Kuşkucuların sayısı giderek azalıyor. Alışılmış ve dayatılan doğruları bırakmaya hazırsanız kuşku derslerine girişe buyurun.

Meşhur sözdür: “Kitaplarda kaldı,” denir. Kaybedilen ve özlem duyulan değerleri gündelik hayat içinde bulamayınca söylenir. Söyleyenin sesinde tumturaklı bir sitem, kırgınlık vardır. Bu yakınmayı ne zaman duysam şaşarım. Kaybedilen şeyin madem yeri belli, ne diye gidip bulmayız onu! Kitaplarda olduğu için sanırım. Bizde neredeyse âdettir, kitaplardan destek almak uzak ihtimaldir.

Bu yazı, kitaplarda kaldı diyeceğimiz önemli bir duygunun, “kuşku”nun izini sürmek için. En çok da kuşkuyu ortalığa saçıp dökmek için. Ülkede her alanda yaşanan (toplumsal, kültürel, ekonomik, ahlaki) besili erozyon kuşkuyu da beraberinde götürdü. Kuşkucuların sayısı gitgide azalıyor. Nermi Uygur’un “Kuşku” adlı denemesinden feyiz alarak anlatayım. Uygur, kuşkunun her değdiği şeyi altüst etme yetisi olduğunun altını çizer. Böyle bir güçten kaçınan, kuşkuyu bünyesinde barındırmamayı tercih eden ilk alan ise tahmin edilebileceği gibi eğitim. “Elimden gelse kuşku dersleri koyardım okullara -hele bizimkilere,” diyor Nermi Uygur. Kuşkucuların yetişmediği eğitim sistemimizin konunun üstüne düşmeyişinin sebebi açık. Çünkü kuşku alışılmış ve dayatılan doğruları bırakabilmektir. Çünkü “(...) çekiciliğe direnmek, gözboyacılığa aldırmamak, baştançıkarıcılığa yüzvermemek erdemidir kuşku. Belbağladığım acaba doğru mu diye kuşkulanan, kuşkunun vardığı her sonucu göze almış durumdadır.”

Kuşkucunun en kıymetlisi önyargılarından ve genellemelerden sıyrılmış olanıdır.

Kuşkunun insanı sallantıda bırakmasından bahsediyor Nermi Uygur. “Olmak ya da olmamak” diyen Hamlet’i işaret ediyor. Sallantının duraksama olduğu saptamasını yapıyor. Duraksamanın “durma”yla aynı şey olmadığının da altını çiziyor. Çehov’un günlüğünde kuşkucunun üstünlüğünden bahsedişini hatırlayalım: “‘Tanrı vardır’ demekle ‘Tanrı yoktur’ demek arasında, gerçek bilgenin büyük bir zorlukla geçtiği geniş mi geniş bir alan uzanır.” Kuşkunun ortadan kalktığı yerde akıl törpülenir. Koşulsuzca inanarak yaşamak bekler bizi orada.

Herman Melville’in kuşkular içinde Bartleby’i yarattığına eminim. “Yapmamayı tercih ediyorum” düsturuyla sembol haline gelen bir karakterin yazarı kimbilir ne iflah olmaz bir kuşkucuydu. Dünyaya karşı derin bir ret duygusu taşıyan böylesi bir karakter başka nasıl yaratılır! Ya Raskolnikov. Hep aradadır. Duygu ile düşünce, akıl ile kalp, iyilik ile kötülük arasında kuşkularla yoğrulur. Dostoyevski, onun ikilikleriyle örer hikâyeyi. İnce Memed düzenin efsanevî kuşkucusudur. Zalimin karşısına dikilir, başkaldırır. Sevgi Soysal’ın Tante Rosa’sı dayatılan kadınlığa karşı hınzır, ezber bozan bir kuşkucudur. İki yüzlü topluma kuşkuyla yaklaşan Kafka işi o kadar ileri götürür ki yabancılaşmayı, aile ilişkilerinin ve iktidarın eziciliğini Gregor Samsa gibi bir karakter yaratarak anlatır. Bir sabah uyandığında hamamböceğine dönüşmüş bir roman kahramanı... Bugünün kuşkucularını bir hamamböceğini ezer gibi ezmek isteyen düzen güçlerinin bu unutulmaz alegoriyle ifşa edildiklerinden haberleri bile olmayabilir. Kafka okuduklarını hiç sanmıyorum.

Değerlere kuşkuyla yaklaşmayanın aydınlıkla işinin olmayacağı açıktır. Eğer aydınlık söz konusuysa da bilin ki orada kuşkucular çoğunluktadır. Kuşkuyu ortadan kaldırmak isteyenlere inat kuşku derslerine edebiyatla başlayalım. Çünkü artık adilce yaşamak için her zamankinden daha çok kuşkucuya ihtiyacımız var. 


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.