YAZARLAR

Kürtler için Arap, Türk, Fars ruleti!

Ankara baskı ve bağımlılık ilişkisiyle Kürdistan’ın özgül ve özerk siyasal alanlarını daraltıyor ya da kısmen felç ediyor. Yıllar içinde KDP üzerinde elde ettiği başarıyı, KYB üzerinde deniyor. KYB, İran’la ilişkiler ve Bağdat’taki bağlantılar sayesinde baskıdan kaçış kanalları bulabiliyor. Erbil-Süleymaniye arasındaki çatlaklar Ankara’nın iki tarafa da bölge politikasını dayatmasına olanak sağlıyor.

Süleymaniye ve Kerkük’ten Fırat’ın doğusuna uzanan tüm hatlarda farklı neden ve dinamiklerle Kürtlerin pozisyonlarını geriletebilecek bir dizi gelişme yaşanıyor.
Suriye’de Deyr el Zor’da aşiret unsurlarının Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı isyan bayrağı açması Kürt-Arap ortaklığını bitirmeye ve nihayetinde Şam lehine Fırat’ın doğusundaki statükoyu bozmaya ayarlıydı. SDG’nin bastırma operasyonuna paralel olarak ABD’nin aşiret desteğini temin eden müdahalesi ve huzursuzluğa sebep taleplerin karşılanması taahhüdüyle badire atlatıldı. Şimdilik! Tabii Türkiye’nin yönlendirdiği aşiretler ve milislerin Menbic, Ayn İsa ve Tel Temir hatlarına yönelik saldırıları sürüyor.
Irak’ın paylaşılamayan kenti Kerkük’te ise Kürtleri kaybettikleri pozisyonlara geri döndürme girişimi ters tepti. Geçen yıl Bağdat’ta hükümet kurulurken verilen sözler gereği Başbakan Muhammed Şiya el Sudani, Kerkük’teki Ortak Operasyonlar Komutanlığı’nın bulunduğu binanın Kürdistan Demokrat Parti’ye (KDP) iadesine karar verdi. Araplar, Türkmenler ve Haşd el Şaabi unsurları buna direndi. Kürtlerin karşı gösterileri 4 kişinin ölümü, 15 kişinin yaralanmasıyla sonuçlandı. Federal mahkeme yürütmeyi durdurdu. Hükümet meseleyi çıkmaz sokaktaki partiler arası komisyona havale etti.
Kürtler 2003’te Amerikan işgali sayesinde başlayıp IŞİD’in palazlandığı 2014’te katlanarak artan kazanımlarını 2017’te kaybetmişti. Kürdistan’daki bağımsızlık referandumuna karşı İran’ın orkestra şefliğinde Irak ordusu ve Haşd el Şaabi güçleri Kerkük’teki Kürt kontrolüne son vermişti. 2017 müdahalesi “Kerkük Kürdistan’ın kalbidir” ya da “Kerkük Kürtlerin Kudüs’üdür” diyen Kürtler için tarihsel fırsatın kaçırılmasıydı. Türkiye’nin tutumu bir kenara hem İran hem ABD bağımsızlık referandumuna karşıydı. Amerikan yönetimi, Bağdat’ta Şiileri dengeleyecek kartların açığa düşmesini ve iplerin İran’ın eline geçmesini önlemek için referandumun seçim sonrasına bırakılmasını istiyordu. Bu talebe karşılık şunu öneriyordu: Seçimin ardından Bağdat'ta bir yıl sürecek bir müzakere sürecine girilsin, eğer Irak hükümetinden kaynaklanan bir başarısızlık olursa Kürtler referandum hakkını kullansın. O vakit İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani de devredeydi. Tahran da referandumun iptal edilmesine karşılık bir ödül sunuyordu: Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması halinde tartışmalı bölgelerin Kürdistan'ın kontrolüne geçeceği bir süreç işletilsin. Kürdistan yönetimi aynı anda hem İran hem ABD’yi karşısına almıştı. Referandumdan sonra Kerkük’ü zapt etmek için düğmeye basıldı. İddia o ki Süleymani hem KYB hem KDP’yi kentten çekilmeye ikna eden kişiydi. KDP, Kerkük’ün düşüşünden Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (KYB) sorumlu tuttu. Kürdistan’ın iki yakası 2017 hezimetinden beri bir araya gelemedi.
Bugüne gelirsek Kürtlerin Bağdat’ta hükümet oluşumuna olumlu katkısı Kerkük’teki yeni statükoda restorasyonu gerektiriyor ama buna izin vermeyen yerel ve bölgesel aktörler meydanı boş bırakmıyor. 18 Aralık 2023’te yapılması öngörülen il meclisi seçimlerinde yeniden bir Kürt valinin seçilmesini imkânsız kılacak koşullar şimdiden oluşturuluyor. Yerelde Arap ve Türkmenler, bölgesel düzeyde Türkiye ve İran bu konuda ortaklaşıyor. KYB ve KDP arasındaki husumet de karşı blokun işini kolaylaştırıyor. Kürtler arası sorunlar ortak listeyle bu blokajı yarma şansını yok etti.
Parti binalarının faaliyete geçmesinden öte Peşmergenin dönüşünü simgeleyen Ortak Operasyonlar Karargahı’nın KDP’ye devri çok rahat maniple edilebilen hassasiyetler barındırıyor. Bu bina işgal sırasında Amerikan güçleri tarafından kullanıldı. 2011’de Irak ordusuna bırakıldı. 2014’te Irak ordusu IŞİD karşısında çözülürken binaya Peşmerge yerleşti. Bu süreç Kerkük’te güvenliğin tamamen Kürtlerin eline geçmesiyle sonuçlandı. Kentteki Kürt ağırlığı hızla arttı. Toprak, nüfus ve yetki transferleriyle kendini gösteren Araplaştırma siyasetinin olumsuz sonuçlarını giderme konusundaki normalleşme hedefi etnik bileşenler arasında potansiyel çatışma nedeni. Bu bakımdan Kürtler 2017 müdahalesini “Araplaştırma siyasetinin yani Baas zihniyetinin geri dönüşü”, karşı blok ise “Kürtleştirme çabalarının sonu” olarak görüyor. Ankara ise Araplaştırma siyasetinin sadece Türkmenler kısmıyla ilgileniyor.

***

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kerkük’teki gelişmeler üzerine "Bu coğrafyanın huzur ve bütünlüğünün bozulmasına izin vermeyeceğiz” diye çıkıştı. Bu, komşuya açık bir müdahale tehdidi. Kerkük’e Erdoğan’la aynı zaviyeden bakanlar bu uyarıdan fena halde rahatsız. Peki Erdoğan’ın tehdidi sahada nasıl bir pratik karşılık buluyor ya da bulabilir? Müdahalede imkan ve imkansızlıklar nelerdir?
Bir kere Ankara baskı ve bağımlılık ilişkisiyle Kürdistan’ın özgül ve özerk siyasal alanlarını daraltıyor ya da kısmen felç ediyor. Yıllar içinde KDP üzerinde elde ettiği başarıyı, KYB üzerinde deniyor. KYB, İran’la ilişkiler ve Bağdat’taki bağlantılar sayesinde baskıdan kaçış kanalları bulabiliyor. Erbil-Süleymaniye arasındaki çatlaklar Ankara’nın iki tarafa da bölge politikasını dayatmasına olanak sağlıyor. Kerkük’te de Kürtlerin iki yakasının bir araya gelmemesi Ankara’nın stratejik önceliği olabilir. Bu konuları müzakere ettiğim Kürt kaynaklar, Ankara’nın Kerkük’te KDP’yi Sünni Arap ve Türkmenlerle ortak hareket etmeye ittiğini düşünüyor. Kerkük’teki çatışmadan PKK’yi sorumlu tutan söylem bir bakıma Ankara’nın istediği çerçevede bir Arap, Türkmen ve Kürt (KDP) uyumlaşmasını hedefliyor. Fakat KDP’yi potaya sokup KYB’yi yalnızlaştıran bir strateji nedeniyle bu, valinin Kürtlerden seçilmesi seçeneğini bertaraf etmeye matuf bir uyumlaştırma ameliyesine benziyor. Kürt kaynaklara göre KDP oyuna geliyor. Kerkük’te KYB öteden beri KDP’den daha güçlü. Son gerilimli süreçte KYB kendini tutarak kentteki pozisyonunu korumaya çalıştı. Ama en nihayetinde Kürtler açısından seçim başarısı iki partinin ortaklığını gerektiriyor. 2005’teki seçimde tek listeyle Kürtler 41 koltuktan 26’sını almış ve valiliği garantilemişti. Şimdi KDP’nin Kürdistan İslami Hareketi, Irak İslami Parti ve Türkmen Halk Partisi ile birlikte hareket ettiği görülüyor. KYB’nin yanında sadece Kürdistan Komünist Partisi var. Kürdistan İslami Birlik (Yekgırtu) ve Kürdistan Adalet Topluluğu (Komel) üçüncü listeyi oluşturuyor. Goran (Değişim), Yeni Nesil ve Sosyal Demokrat Parti tek başına yarışıyor. Araplar da beş parça. Türkmenlerin sekiz yakası bir araya gelebildi. Gelemeyenler de var.
Bunların ötesinde temel aktörler açısından tablo istenilen sonucu garantilemeyecek gibiyse 2019’daki senaryo devreye sokulabilir: Yani Kerkük’te seçimlerin yapılmaması ve merkezin tayin ettiği valiyle yola devam edilmesi. Bunun için biraz karmaşa yeterli. Karmaşa çıkarma imkan ve kabiliyeti olanlar da biliyor. Geçen sefer seçmen kütükleri üzerindeki uzlaşmazlık sandığı imkânsız kılmıştı. Kürtler 1970-1980’lerdeki Araplaştırma siyasetinin etkilerinin izale edilmesi yönündeki 140’ıncı maddeye sarılırken Araplar ve Türkmenler sahte belgelerle Kerküklü olmayan en az 250 bin Kürt’ün kütüklere yazıldığını öne sürüyordu.

***

Senaryo çok ama Türkiye açısından açmazlar da yok değil. Türkmen kartı artık yekpare bir şekilde Ankara’nın avucunda durmuyor. IŞİD’le mücadele süreci İran’ın Kerkük hattındaki nüfuzunu Türkiye’nin aleyhine artırdı. Şii Türkmenler ağırlıklı olarak İran’la etkileşim içindeki kanatlarla hareket ediyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçen ayki temas trafiğine bakıldığında Türkmen siyasetine yön verebilmek için Koordinasyon Çerçevesi’ndeki Şii aktörlerle konuşma gereği duyduğu görülüyor. Bunların başında Bedir Hareketi lideri Hadi el Amiri geliyor. Türkiye’nin güdümündeki Irak Türkmen Cephesi bile artık tek parça değil. Türkmen siyasi haritasındaki artan bölünmüşlük Ankara’nın istikamet verme kapasitesinin altını oyuyor. Bu ortak liste oluşturma becerisinden daha derin bir konu.
Türkiye’nin askeri operasyonları ve genişleyen üsleri konusundaki rahatsızlıklara karşı Bağdat’tan PKK’nin terör örgütü ilan edilmesi ve örgütün Kerkük’ten temizlenmesi talebi yeni bir baskı stratejisini tanımlıyor. PKK gerekçesi, Ankara’nın Kerkük’teki dengelere müdahale imkanı bulma arayışını yansıtıyor.
Türkiye’nin Sünni Arap partileri yönlendirme kapasitesine gelince; bu alanda da gerileme var. Sünni aktörler Körfez ülkelerinin yanı sıra İran’la ilişkileri geliştirdi. Erdoğan, 2003’teki işgali takip eden dönemlerde ABD’nin yol haritasına uygun olarak İran’ın önünü kesmek için Sünni Araplar, Türkmenler ve Kürtleri (KDP kanadını) güdülemeye çalıştı. Buna karşı Şii partilerde oluşan alerji, İran’ın artan etkisi, IŞİD’in Musul’u düşürmesi ve nihayetinde Arap komşuların Bağdat’la barışması Ankara’nın yönlendirme kapasitesini daralttı.
Yıllardır Erdoğan’ın istediği Bağdat seferi için zemin bir türlü oluşturulamıyor. Sözünü ettiğim klasik kanallar artık Ankara’ya tutarlı bir oyun kuruculuk şansı sunmuyor. O yüzden müdahaleci çıkışlar ve cezalandırmaya dönük kozlar öne çıkıyor. Operasyonel tehditler, Dicle ve Fırat suyunun kesilmesi, petrol sevkiyatının yeniden başlaması konusunda ağır koşulların dayatılması vs.
Paris’teki uluslararası tahkimin Türkiye’yi mahkum eden kararının ardından petrol ihracatının durmasına ilaveten Bağdat’la bütçe yasası üzerindeki anlaşmazlıklar Kürdistan etrafındaki cendereyi büyütüyor. Kerkük’te gerilime koşut olarak Bağdat memur maaşları için öngörülen 940 milyar dinarlık bütçede yüzde 47 oranında kesintiye gitti. Mali baskı Kürtlerin Kerkük için el yükseltmesini de güçleştiriyor. Hem Bağdat hem Ankara’nın istediği bir sonuç.

***

Kürdistan etrafındaki baskı çemberi İran’ın bölgedeki İranlı Kürt grupların silahsızlandırılması ya da çıkartılması yönündeki talepleriyle tamamlanıyor. Geçen martta dönemin İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şamhani ile Irak Ulusal Güvenlik Sekreteri Kasım el Araci iki ülke arasındaki sınırın güvenliği konusunda bir anlaşmaya imza attı. 28 Ağustos’ta İran Dışişleri Sözcüsü Nasır Kenani, Irak hükümetinin 19 Eylül’e kadar İranlı Kürt grupların bulunduğu üsleri kapatma sözü verdiğini açıkladı. Kenani’ye göre son tarih uzatılmayacak. Irak hükümeti bunu ancak Kürdistan eliyle yapabilir. Bir ihtimal senaryosu olarak bölgeye tek taraflı hamleyle Irak ordusu ya da Haşd el Şaabi’nin sokulması Kürdistan’ın Bağdat’la birliktelik zeminini yok edebilir. Kürdistan’ın İranlı Kürtlere karşı harekete geçmesi de Kürtler arası düşmanlığı körükler ki ne Erbil ne de Süleymaniye tarafı buna yanaşır.
İran, Türkiye’nin PKK’ye karşı yıllardır istediği iş birliğini şimdi İranlı Kürt örgütlere karşı dayatıyor. İran iş birliğinden kaçması halinde Kürdistan’a doğrudan ve dolaylı faturalar kesebilir: Devrim Muhafızları bölgeyi işgal edebilir ya da füzelerle vurabilir. Zaten vuruyor. Bunun ötesinde fatura bütçe yasası ya da Kerkük dosyasında olduğu gibi Bağdat üzerinden kesilebilir.

***

Bağdat, Tahran ve Ankara zaviyesinden Kerkük’te çakışan ve çatışan çıkarlar söz konusu. Çakışmalarda genelde bedel Kürtlerin hesabına yazılıyor. Fakat seçim listelerine bakıldığında bile hatların birbirine karıştığı söylenebilir. Artık Türkmen, Arap ve Kürtleri üç ayrı kefeye koyup ahkam kesmek de zorlaşıyor. Velhasıl Kerkük’ü barışçıl bir seçim beklemiyor. Karargâhın KDP’ye verilmesi kararına karşı kopan fırtınada görüldüğü gibi. Seçime doğru kent hayli tuhaf müdahalelere sahne olabilir.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.