YAZARLAR

Kültür-sanatta 2022: 'Kültürel iktidar' değil kurulan kültürel cezaevi

Türkiye’de hiçbir zaman sanatın gerektirdiği özgürlüğe erişememiş olan sanatçılar, geride bıraktığımız yıl bambaşka bir şiddette sınandılar. Ancak yıla havasını veren, bu yılla birlikte anılacak olan yasaklardan ziyade sanatçıların cesareti oldu. Popüler sanatçıların, anaakım olmanın avantajlarından feragat etmemek adına gündeme, siyasete, baskıya dair eleştirel laflar etmelerine, eleştirel eserler ortaya koymalarına pek alışık değiliz ancak 2022 bu açıdan neredeyse bir milat.

Türkiye’de hiçbir zaman sanatın gerektirdiği özgürlüğe erişememiş olan sanatçılar, geride bıraktığımız yıl bambaşka bir şiddette sınandılar. Ancak yıla havasını veren, gelecekte kültür ve sanat bağlamında bu yılla birlikte anılacak olan yasaklardan ziyade sanatçıların cesareti oldu.

Sanatçının gericilikle, yobazlıkla, tabularla, faşizmle mücadelesi kadim bir mücadele. Özgürlüğe, yaratma arzusuna, söz söyleme, anlatma, dışavurma; üretme, inşa etme, kimi zaman bozma, yıkma itkisine dayalı sınırları sevmeyen bir alandan söz ediyoruz. İnsanoğlunun varoluş tarihinin en muhteşem şeyinden…

Kişisel bir uğraş olarak sanat, insan duygusunun, beyninin en derinlerinden en şahsi şeyleri alıp onları inanılmaz bir toplumsal etkisi olabilen eserlere çeviriyor. Bundan dolayıdır ki sizin hikâyeniz, sanat yoluyla anlatıldığında bir anda milyonların hikâyesine dönüşebiliyor. Aynı şekilde isyanınız da tabii. Statükonun, hegemonik konumunun, yoruma ve tartışmaya kapalı dogmalarının şüpheyle karşılanmamasını isteyen herkes, her yapı bu nedenle sanatın özgürlük alanını sevmez; kendisini bu yapılara karşı savunan sanatçıdan da hazzetmez. Ancak tarihin tuhaf bir dengesi var. Elindeki tüm güce, kimi örneklerde aldığı kitlesel desteğe rağmen siyasetin suni aktörleri ne zaman sanatı karşılarına alsa kendileri açısından hayırsız bir sürece girmiş olur.

Anadolu’nun binlerce gelenekle, inançla yahut inançsızlıkla, sayısız etnik renkle ve tabii her zaman mücadele ve isyanla oluşmuş sanat iklimi, tek renge, “tek adam”a, yani esasen “tek”e duyulan siyasi özlemle çok kere yaralanmış, çok kere gizlenmiş, yok sayılmıştır. Yine de sel gitmiş, geride insanın özüne seslenen sanat kalmıştır. Sağda solda kulaktan dolma bir iki sözü dolaşan, ölümlü “muktedir”in sözüne karşılık işte binlerce deyiş, türkü, masal, öykü…

2022 SINAV YILIYDI

Milliyetçi-muhafazakâr iktidar anlayışının sanatla ilişkisine dair ders niteliğinde bir yıl geçirdik. 2022 sanki bu açıdan birileri tarafından “pilot yıl” olarak seçilmiş gibi başladı, öyle de bitti. Bir deneme belki, bir çaba. Bu çabanın arkasında iktidarın epeycedir dile getirilen kültürel iktidar kurma girişimini görmek mümkün. Öte yandan yok etmek istediği gücün büyümesi karşısında kendisini saldırganlıkla savunmak zorunda hisseden her organizma gibi gerici yapıların yoğun bir uğraşına sahne oldu bu yıl. E tabii malum seçim ortamının getirdiği popülist girişimler de cabası.

Nedeni ne olursa olsun bu yıldan sanat galip çıktı.

Ocak ayından itibaren sanatçılara, konserlere, sergilere, filmlere yönelik bir kampanyaya tanık olduk. Sezen Aksu’nun eski bir şarkısındaki sözler nedeniyle iktidar yandaşları ve malum medya tarafından hedef gösterilmesiyle başladı bu kampanya. Derken Cumhurbaşkanı bir camide “Hazreti Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” cümlelerini kurunca kıyamet koptu. Aksu gibi çok güçlü, kültürel etkisi çok büyük bir isme yapılan saldırılar, nihayetinde Cumhurbaşkanı’nın geri adım atarak “Benim açıklamalarım Sezen Aksu’ya değildi. Sezen Aksu, Türk müziğinin önemli bir ismidir” demek zorunda kaldı.

Derken yılın belki de en büyük tartışmalarından biri Tarkan’ın ‘Geççek’ adlı şarkısıyla başladı. Şarkının sözleri, milyonlarca insan tarafından mevcut iktidardan “kurtulmanın” yaratacağı duygulara tercüman olunca yine aynı iktidarın sorgusuz sualsiz tebaası olan yapılar ve isimler karşı saldırıya geçti. Sanatçıya karşı yürütülen linç kampanyaları, saldırı çağrıları, tabirimi maruz görün ama, vız geldi tırıs gitti ve nihayetinde Tarkan’ın şarkısı ardından yüz milyonlarca dinlemeyi ve dünya rekorunu bırakarak deli bir rüzgâr gibi esmiş oldu.

Bahar aylarıyla birlikte normal koşullarda konserler yoğunlaşır, festivallerin havası müzikseverleri ufaktan sarmaya başlar. Ancak bu yıl müzikten çok bu müziğin ve sanatçıların yasaklanması gerektiğini (yaptıkları kampanyalar ve arkalarına aldıkları iktidar merkezli desteklerle) çılgınca savunan gerici güçlerin icraatlarını konuşmak zorunda kaldık. Arka arkaya, içlerinde Melek Mosso, Aleyna Tilki gibi ana akım sanatçıların da olduğu çok sayıda sanatçının konseri kaymakamlıklar, valilikler yahut belediyeler tarafından ya iptal edildi yahut bu isimler festival programlarından alelacele çıkarıldı. Ardından Eskişehir Anadolu Festivali, Munzur Kültür ve Doğa Festivali, Zeytinli Rock Festivali, Zonguldak Kozlu Müzik Festivali, Kazdağı Ekoloji Festivali, Milyon Festivali gibi Türkiye’nin önemli festivalleri yine aynı yapıların yerel yönetimlerle ve muhtemelen kimi bakanlıklarla yakın ilişkileri kullanılarak yasaklandı.

Apolas Lermi, Mem Ararat, İlkay Akkaya, Niyazi Koyuncu, Metin-Kemal Kahraman gibi birçok isim, politik duruşlarından korkan yönetimlerin yasaklamaları nedeniyle arka arkaya konser yasaklarının mağduru oldu, birlikte çalıştıkları sayısız müzik emekçisinin ekmeği, tarikatlar ve ırkçı örgütler öyle istiyor diye kesildi.

Tüm bunlar olurken iktidarın resmi kanadından cılız ve geçiştirmeye yönelik birkaç söz dışında pek ses çıkmadı tabii ki.

GÜLŞEN VE GÜNÜMÜZÜN ENGİZİSYONLARI

Yaz aylarında yaşanan “Gülşen vakası” ise, bu odakların gerektiğinde ne kadar saldırganlaşabileceklerini bir kez daha ortaya döken bir olaydı. Gülşen’in halka açık olmayan bir sırada yaptığı İmam Hatiplilerle ilgili bir espri, videonun sosyal medyada yayınlanarak sanatçının hedef gösterilmesiyle bir cadı avı sürecine dönüştü. Gülşen apar topar gözaltına alındı, tutuklandı, ardından ev hapsiyle cezalandırıldı. Muhtemelen yine karşı tepkinin büyüklüğü nedeniyle geri adım atıldı ve ev hapsi kararı kaldırıldı. Ancak sanatçının yargılanma süreci, mahkeme önünde toplanan tarikatların da katılımıyla sürüyor.

Evrensel gazetesinden sevgili İsmail Afacan, 2022’nin kültür-sanat olayları bağlamında derli toplu bir özetini yapmış bu hafta. Onun hatırlatmasıyla bu yılın sinema sektörü açısından da sansür ve baskı yılı olduğunu söyleyelim: “Gezi davasında Sinemacılar Çiğdem Mater ve Mine Özerden ‘Hükümeti ortadan kaldırmaya yardım etmekle’ suçlandı ve hukuksuz bir biçimde 18 yıl hapse mahkum edildi. Boğaziçi Film Festivali’nde Karanlık Gece filmiyle en iyi yönetmen seçilen Özcan Alper, ödülünü TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya ithaf etmesi nedeniyle hedef gösterildi. Yine Türkiye’yi uluslararası alanda başarıyla temsil eden Kurak Günler Filminin Yönetmeni Emin Alper de hedef gösterilenler arasındaydı. Emin Alper linç edilmekle kalmadı Kültür Bakanlığı tarafından verilen yapım desteği faiziyle geri istendi.”

2022 sanata, sanatçıya saldırılarla başlamıştı, öyle de bitiyor. Şimdilik son vaka, müziğimizin önemli ismi İlkay Akkaya’nın 31 Ekim’de Bursa’nın Nilüfer ilçesinde vereceği konserin yasaklanması rezaleti. Konser, 4 gün kala kaymakamlık tarafından yasaklandı. Gerekçenin ise Ülkü Ocakları Nilüfer İlçe Başkanlığı’nın verdiği “İlkay Akkaya’nın terör örgütleri ile ilişkisi olduğu”nu iddia eden dilekçe olduğu anlaşıldı. Sanat hayatı boyunca sansürle, baskıyla mücadele etmiş olan Akkaya ve sanat severler tepkilerini her kanaldan ortaya koydu, koymaya devam ediyor.

BU YILI DA CESUR SANATÇILARLA HATIRLAYACAĞIZ

Velhasıl, Türkiye’de hiçbir zaman sanatın gerektirdiği özgürlüğe erişememiş olan sanatçılar, geride bıraktığımız yıl bambaşka bir şiddette sınandılar. Ancak yıla havasını veren, gelecekte kültür ve sanat bağlamında bu yılla birlikte anılacak olan yasaklardan ziyade sanatçıların cesareti oldu. Popüler sanatçıların, anaakım olmanın avantajlarından feragat etmemek adına gündeme, siyasete, baskıya dair eleştirel laflar etmelerine, eleştirel eserler ortaya koymalarına pek alışık değiliz ancak 2022 bu açıdan neredeyse bir milat. Tarkan özelinde konuştuğumuz şeyin birçok farklı örneğine denk geldik. Bununla ilgili değerlendirmemi, kendimi tekrar etmemek için burada yayınlanan bir yazımdan alıntıyla yapmış olayım ve herkese iyi yıllar dileyeyim. Yasaklardan çok kültür ve sanat alanındaki bereketi, çok renkliliği, sayısız eseri konuşacağımız bir yıl olsun 2023:

“Çünkü toplumsal rahatsızlık ve mücadele artık o kadar güçlü ve açık ki, ‘direniş’ anlayışı kitleselleşiyor, popüler oluyor. Hâl böyle olunca temel kaygısı kitlesellik olan popüler kültür dünyası açısından hem korku duvarları aşılmış hem de zaten karşı çıkış çekici hale gelmiş oluyor (…) Özetle, toplumsal huzursuzluğun, devletin, ülkenin çok kötü yönetiliyor olmasının; her gün artan baskıların, yasakların, ayrımcılığın, resmi nefret dilinin tabii ki bir karşılığı olacaktı. Bunun toplumsal zirve noktası Gezi’dir belki ancak artık daha yaygın, daha farklı kodlarla işleyen bir direnişin de hayatımızda olacağını düşünebiliriz.”


Mahmut Çınar Kimdir?

Felsefe eğitimini son sınıfta bırakıp gazetecilik okudu. 2007-2016 yılları arasında İstanbul'da özel bir üniversitede Gazetecilik ve Yeni Medya bölümlerinde tam zamanlı öğretim elemanı olarak birçok alanda dersler verdi. 2009'dan başlayarak hem Türkiye'de hem de farklı uluslararası projelerde ayrımcılık ve nefret söylemi ile mücadele çalışmalarında yoğun olarak görev aldı. Hazırladığı 'Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar, Mecralar, Tartışmalar' isimli kitap 2013 yılında Hrant Dink Vakfı tarafından; proje koordinatörü olduğu 'Ayrımcı Dile Karşı Habercilik Kılavuzu' ise 2016'da P24 tarafından yayımlandı. 2016'da akademik kariyeri sona erdi. 2018’de, usta sanatçı Bülent Ortaçgil ile yaptığı nehir söyleşi ‘Bu Su Hiç Durmaz’ adıyla kitap olarak raflardaki yerini aldı. Uluslararası edebiyat ve sanat festivallerinde danışman ve editör olarak görevler üstlendi. 2017'de profesyonel müzik çalışmalarına başladı, ilk albümü 'Bul Beni' 2019'da Garaj Müzik etiketiyle yayınlandı. 2019'dan 2021 sonuna kadar Ezginin Günlüğü grubunun solistliğini üstlenen Çınar, müzik çalışmalarına solo olarak devam ediyor ve özellikle sanatsal ifade özgürlüğü üzerine çeşitli kültür-sanat projeleri yürütüyor.