Her çizim farklı bir hikâye

Bir sanat eserinin sizin için özel olması için ne gerekir? Ne sizi o esere, onu yapan sanatçıya yakınlaştırır? Sabo Akdağ’ın işlerine baktığınızda bir hikaye görüyorsunuz. Hafızanızda bir hareketlenme oluyor, aklınızın köşesindekiler sizi alıp bir yerlere götürüp bırakıveriyor. Hayatınızdan bir kare, fi tarihinde izlediğiniz bir haber, okuduğunuz bir kitap... İlk kişisel sergisini bu yıl izleyici önüne çıkaran Sabo Akdağ ile fikirlerinin esin kaynaklarını, birlikte çalışmayı sevdiği arkadaşlarını, planlarını konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

Irmak Özer

Küçüklükten aklımızda kalan sahneler çok ilginçtir... O anları bütün detaylarıyla hatırlarsınız. Üzerinizde ne vardı, çevreniz nasıldı, yanınızda kimler vardı, ne demişlerdi... Böyle sahneler aklıma geldiğinde “Bu beni nasıl bu kadar etkilemiş de bu detayda hatırlıyorum!? Psikolojimi nasıl yönlendirmiş?” diye merak eder, çocuk büyütmenin nasıl da büyük sorumluluk olduğunu düşünürüm. Öylesine söylenen bir şey, yapılan bir hareket senelerce çocuk aklında asılı kalır. Eserlerini karma sergilerde izlediğim Sabo Akdağ, Versus Art Project’teki ilk kişisel sergisi Paracetamol’de çocukluğundan aklında kalan sahneleri tuvale aktarmıştı. Alıp sizi hafızanızda yolculuğa çıkaran bir sergi. Sanki sanatçı yakın arkadaşınız da, sergide sizinle iki dostun oturup masada konuşabileceği samimiyette aklından geçenleri anlatıyor... O anlattıkça da sizin de aklınızda kendi hayatınızdan kareler canlanıyor, siz de anlatmak istiyorsunuz.

Bir röportajda okumuştum, “İçimizden birini yansıtmak istemiyorum filmlerimde... Çünkü kimse kendisi gibi değil. İçimizden olmayan, o garipsediğimiz adam aslında biziz. Ben onu yansıtmak istiyorum işte,” diyordu yönetmen. Sabo Akdağ, o garip ama normal halimizi, hatıralarımızı, kafamızda yer edenleri, kendi iç dünyasını açarak tekrar hatırlatıyor bize. İşlerindeki, dilindeki samimiyeti seviveriyorsunuz, bir anda 5 yaşındaymışsınız da gizli bir sırdaş bulmuşsunuz gibi.

Sabo Akdağ

YAŞAYAN, ŞEKİL DEĞİŞTİREN DEFTERLER

Sabo’yu tanımaya atölyesindeki defterlerin sayfalarını çevirerek başladım. Eskiz defterleri, Sabo’nun sanat üretiminde çok önemli bir yerde. Bu zamana kadar sergilediği, sergilemediği her fikir bu defterlerde. Bu defterler öyle aklına gelen eskizlerin ardı ardına çizildiği defterler değil. Hepsinin bir konsepti var gibi bir his uyandırıyor, ama aslında kafasında bir konseptle başlamıyormuş sanatçı defterlere, zamanla bir bütün oluyor defterdekiler. Defterlerde biletler, yazılar, çizimler, boyamalar, kısacası Sabo’nun kafasında dönen her neyse o, farklı şekillerde yer alabiliyor. Sabo’nun elinden çıkmış, en çok sahip olmak isteyeceğim sanat eseri, o defterlerden biri olurdu diye düşündüm. Koca bir serginin fikirleri, çizimleri, alıntıları bir defterden çıkmış mesela. Sergisinin çok beğendiğim kataloğu da bu defter gibi kurgulanmıştı; arada yazılar, desenler, çizim kopyaları... Meğer bize sanatçının üç dünyası ilgili bir ipucu daha sunulmuş katalogda.

'YAŞANMIŞLIKLARLA DEFTER BÜYÜYOR'

“Defterin formunun değişmesi hissiyatını çok seviyorum” diyor Sabo. Mürekkeplerle defterin şişmesi, dağılması, bantlarla bir araya gelmesi, deftere boya sıçraması... Yaşanmışlıklarla defter büyüyor adeta. Genç sanatçının aklını kurcalayan başlıklar, eskiz defterine not aldıkları sergideki işlere dönüşmüş. O değişimi görmeyi sevdiğini anlatıyor bize; desenler gösteriyor sonradan farklı, kocaman tuval işlere dönüşen... Sorular, notlar, çizimler o deftere konup bırakılmıyorlar, sanki yaşamaya devam edip bir gün evirilecekleri yeri, sıralarını bekliyorlar.

Daha sonra işlemek istediği bir konunun başlığını kocaman yazmış defterlerden birine Sabo. İlk aklına gelen anılarından, annesinin uyurken korkmasın diye yanına koyduğu, tek oynadığı oyuncak olan dinozorla ilgili kareler. Dinozor, şu an yastık altında, bir defterde bekliyor... Bir gün büyüyecek, belki bir tuvale, bir videoya girecek ve zamanı geldiğinden defterden, atölyeden çıkıp dışarıya, bizlerle Sabo’nun karar verdiği şekilde paylaşıma gelecek.

'DURMADAN BÜYÜYEN BİR DÜNYA'

"Bir fikri, işi oluştururken birçok bağlantı var aslında," diyor sanatçı. Bunlar doğru zaman geldiğinde bağlanıyorlar. Eskiz ve oluşum süreci çok planlı olduğunda o tuvale, işlere yansıdığını düşünüyor, bu yüzden de çok planlı ilerlemenin samimiyeti biraz öldürdüğünü düşünüyor. Ufak ufak bağlantılar zamanla bir araya birçok fikrin arasından elenerek bir araya geldiğinde durmadan büyüyen bir dünyaya dönüşüyor.

OLUMSUZ ANILARIN PARLAK RENKLERİ

Sabo’nun işlerinde aktardığı anılarında mutlu zamanlardan olanlar olsa da, sanki daha çok olumsuz anılar anlatılmış. Bunu sanatçıya sorduğumda, psikolog bir arkadaşıyla bu olumsuz anıları anlattığı işleri üzerine konuştuğunu anlatıyor. Anıları, duyguları aktarmanın herhangi bir korkuyu, sıkıntıyı tedavi etmediğini söylemiş arkadaşı. Anıları anlatmak, sadece bir farkındalık. Sanatçı, bu farkındalıkla olumsuz anıları da olumluyor gibi bir nevi...

.

Olumsuz anılar, bir zıtlık içinde, tuvalde rengarenk. Kafadaki o olumsuz olaya, farklı bir bakış açısıyla bakıyor, güçlü anlatımı, başarılı tekniği ve dikkat çekici renkleriyle o olayı can sıkıcı bir anı olmaktan çıkarıyor sanki Sabo. Sadece kendi için değil, sizin için de... Doğal afetler, felaketler renkleniyor. Yazının başında anlattığım gibi, sizi de hikayesiyle alıp kendi gittiği gibi uzaklara götüren sanatçı, sizin anılarınızı da olumluyor. Paracetamol sergisinde beni en çok etkileyen Tak Tak resmi, başıma gelen tatsız bir anıya götürdü beni. Sonra o renkler, aslında eğlenceli bile denilecek Tak Tak ceketli yabancının kapıyı çalışı, kapıma bir yabancının dayanması, hala unutmadığım yabancının yüzünü biraz sildi... Şimdi tatsız hikayemin yarısı gerçek, yarısı Sabo’nun tablosu!

SIGNS OF TIME - BİRLİKTE DAHA GÜZEL

Sabo Akdağ’ın yakın gelecek planlarında, dahil olduğu Signs of Time (Burak Ata, Ecem Yüksel, Kerim Zapsu, Sena, HUO RF (Ümit Özdoğan)) ekibiyle bir proje yapmak var. Birlikte yaptıkları işlerden zevkle ve uzun uzun bahseden Sabo için, belli ki çok önemli bir yere sahip bu grup. Sabo Akdağ, çalıştığı ekibi öyle anlatıyor ki, kendisine solo çalışmaktan çok ekiple çalışmayı daha çok sevdiği hissiyatını uyandırdığını söylüyorum.

'MERAK VE BEĞENİYLE BİR ARAYA GELEN GRUP'

Ümit Özdoğan, Merve Morkoç ve Sena Galerist’te ilk sergilerini açtıklarında aynı zamanda Sabo, Burak Ata ve Burak Dak Art Sümer’de sergi açmışlar. İki grubun da ilk sergisiymiş. Sabo, Burak Ata ve Burak Dak, Galerist’teki sergiyi görüp işlerin sahiplerini merak edip aralarında konuşurken, Ümit onlara diğer grubun onlarla tanışmak istediğini söyleyen bir mesaj atmış. Yani birbirlerini hiç tanımayan, birbirlerinin işlerini beğenen 2 grup insan çift taraflı bir merak ve beğeniyle bir araya gelmiş. "Grubun bir manifestosu yok; tek söyleyebileceğimiz şey, birbirimizi, birbirimizin işlerini sevdiğimiz ve birbirimizden güç aldığımız," diyor genç sanatçı. Ekibin birbirine samimi olarak çok yardımcı olduğunu, beraber çok verimli üretimler yaptıklarını anlatıyor Sabo. “Herkesin işin farklı bir ucundan tuttuğu, çok organik bir grup,” diyor sanatçı.

Signs of Time ekibi, gelecek dönemde yeni projeler için bir araya gelecekmiş. Bir küratörle çalışmak ve onunla proje şekillendirmek istediklerini söylüyor Sabo. Türkiye’de sanat piyasasını biraz bilen herkesin farkında olduğu üzere, bizde önce konu seçilir, sonra küratörler gidip o konuyu çalışan sanatçıları keşfetmek yerine tanıdıklarına o konuyu (konuyla alakalı da olsalar, alakasız da olsalar) çalıştırıp paketler. Bu bildik yanlışları belli ki tekrarlamak istemeyen, genç sanatçılardan oluşan Signs of Time’ın beraber fikir geliştirme isteği, piyasa için umut verici bir vizyon. “Diğer türlü sergi yerleştirmesinin dışına çıkamıyor ortaya konulan iş,” diyor Sabo. Doğru bir proje olarak, projeyi baştan bol bol konu üzerine tartışarak, kafa yorarak, okumalar yaparak şekillendirdikleri, keyif aldığı sergilere örnek, Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi “Operation Room”daki Alper Turan’ın küratörlüğünü yaptığı Pozitif Alan sergisini ve Collective Çukurcuma'nın küratörlüğüyle gerçekleşen Red Bull Art Around Arnavutköy’ü gösteriyor.

Üzerinde kafa yorarak, okuyarak, deneyimleyerek, tartışarak hem kendi başına hem de ekibiyle yeni yeni işler yaratmak isteyen bu yetenekli hikaye anlatıcısını takipte kalın...