Semavi Eyice'nin ardından... 'Bunu da bilirsen geçtin yoksa kaldın!'

Hoca yanındaki torbadan bir resim çıkarıp yazılı kısmı kapatıyor anlat bakalım diyordu. Bu minvalde sözlü sınavım iki saate yakın sürdü, ne sorduysa yanıtladım; sonunda bir resmin altını kapatıp sordu. "Bunu da bilirsen geçtin yoksa kaldın" demişti. Resim M.S II. yüzyıla ait Anadolu’nun birçok yerinde olan Sidemara tipi lahitlerden biriydi. "II. yüzyıl Roma dönemi Sidemara tipi lahit" dedim. Bu sefer "Hangi müzede?" diye sormaz mı? Bilmiyordum...

Google Haberlere Abone ol

Erdem Yücel

Bizans ve Türk sanatının dünya çapındaki hocalarından Prof. Dr. Semavi Eyice’yi 28 Mayıs'ta yitirmenin üzüntüsü içerisindeyiz. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü'nde iki yıl boyunca kendisinden ders almamın yanı sıra sonraki yıllardaki görevlerimde kendisiyle ilişki içerisinde bulunmuş, sormak istediklerimi telefonla veya yüz yüze her zaman öğrenme olanağı yakalamıştım. Bu nedenle de kendisiyle pek çok anım olmuştu ve yeri gelmişken onlardan yalnızca birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.

İstanbul Üniversitesi Arkeoloji bölümüne 1959-1960 döneminde girmiştim. O günkü yönetmeliklere göre 3-4 sömestr sonunda diğer bölümlerden iki sertifika alma zorunluluğu vardı. Arkeoloji bölümündeki arkadaşlarımızın çoğu arkeolojiye yakınlığından ötürü Grekçe, nümizmatik ve Ön Asya kültürlerine yönelmişlerdi. O yıllarda; biraz da restoratör mimar olan babamdan ötürü ileride Osmanlı ve Bizans sanatları üzerinde yoğunlaşmayı istediğimden sanat tarihi bölümünde Bizans sanatı ile Türk sanatı sertifikalarını almıştım. Oysa bizden önceki sınıflardaki arkadaşlar o yıllarda Doçent Dr. olan Semavi Eyice’nin sertifikasını alma; çok zor hocadır, geçmek adeta mucizedir, demişlerdi. Buna rağmen etki altında kalmadan Bizans sanatını almış ve hocanın derslerine başlamıştım. Onun derslerini izlerken ne kadar doğru bir karar verdiğimi anlamıştım. Konularına son derece hâkim, iyi bir eğitim veren hocaydı ama gerçekten sınıf geçme yönünden çok zor, biraz da kaprisli bir hocaydı…

O sıralarda yurt dışından dışı yeni dönmüş, Bizans sanatının ünlü hocalarından Schweinfurh, Erdmann’ın yazılarını Türkçeye çevirmiş, aynı zamanda asistanlığını yapmıştı. Bir ara Prof. Dr.Oktay Aslanapa’nın yurt dışına gitmesi üzerine Türk-İslam sanatı derslerine de girmeye başlamış ve bizim ufkumuzun daha da açılmasını sağlamıştı. Türk sanatında o güne kadar Sasani, Emevi, Abbasi, Ahameniş ve Memluk sanatı bize anlatılmıştı. Oysa asıl bilmemiz gereken Türk mimarisi konusunda hiç bilgimiz yoktu. Semavi Hoca bizlere erken Osmanlı mimarisini, özellikle kendi tezi olan zaviyeli camileri (yan mekanlı-ters t) anlatarak bu konudaki boşluğumuzu doldurmuştu. Onun derslerinin yanı sıra klasik ve geç dönem Osmanlı mimarisini yeterli sayıda yayın olmamasına rağmen kendimizce öğrenmeye çalışmıştık. Böyle olunca da Bizans, erken Osmanlı ve klasik dönemi birbiri üzerine oturtmayı başarmış, ilerideki yıllarda yapacağım çalışmaların temellerini atmıştım. Bu arada hocadan kaynak taramalarını, yararlanılan eserlerin dipnotlarının nasıl yazılacağını da öğrenmiştim.

Klasik arkeoloji ve prehistorya ana derslerimizin yanı sıra Bizans sanatında iki yıllık eğitimi tamamlamış ve sıra sertifika sınavına gelmişti. Yazılı sınavını yanılmıyorsam iyi derece ile vermiştim sıra sözlüdeydi. İşin en zor yanı da oydu. Hocanın sözlü sınavı da hiç de kolay değildi. Sözlü sınavına girdiğimde yanında o zaman asistan olan Prof. Dr. Metin Sözen vardı. Hoca yanındaki torbadan bir resim çıkarıp yazılı kısmı kapatıyor anlat bakalım diyordu. Bu minvalde sözlü sınavım iki saate yakın sürdü, ne sorduysa yanıtladım; sonunda bir resmin altını kapatıp sordu. "Bunu da bilirsen geçtin yoksa kaldın" demişti. Resim M.S II. yüzyıl ait Anadolu’nun birçok yerinde olan Sidemara tipi lahitlerden biriydi. "II. yüzyıl Roma dönemi Sidemara tipi lahit" dedim. Bu sefer "Hangi müzede?" diye sormaz mı? Bilmiyordum. O sırada şansa bakın ki, bir görevli hocaya çay getirmişti; Metin Sözen ile göz göze geldim. Bilmediğimi hissettirdim. O anda nasıl olduysa oldu; Sözen hocanın koluna dokununca çay döküldü, ben de resmin altına baktım. Temizlenme faslı geçtikten sonra hoca yine sordu: "Hangi müzede?" Ben de biraz düşünür gibi yaparak "Berlin Müzesi" dedim. "O zaman çık" dedi ve Bizans sanatı sertifikasını Metin Sözen’in yardımıyla vermiştim.

Üniversiteyi bitirdikten sonra hoca ile ilişkimiz sürdü ve  her mesleki sorunumda kendisine ne zaman başvursam beni aydınlattı. Bu arada rahmetli Afif Süreyya Duruçay ile ancak bir sayı çıkarabildiğimiz Sanat Tarihi dergisine “Sanat Tarihi Bilimi, Sanat tarihçisi ve Yurdumuz” isimli bir makale verme lütfunda bulunmuştu.

Yıllar sonra Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi'nin bazı maddelerini yazmam için yönetime tavsiyede bulunmuş ve benim orada yazmamı sağlamıştı. Ayasofya Müzesi Müdürü olduğum sırada düzenlediğim konferans dizilerine katılarak Prost ile ilgili ilginç bir söyleşi yapmıştı. Bazı yazılarında kaynak olarak göstermesi ise benim için onur olmuştur.

Hoca Bizans dışında bazılarının ulu orta yazmasından hiç hoşlanmazdı. Hiç unutmam Avusturyalıların bir resepsiyonuna katılmıştım, hoca da oradaydı. Rastlantıya bakın ki o gün Ayasofya Mozaikleri isimli yabancı dilde bir kitabım yayınlanmıştı. Hocaya bunu söyledikten sonra "Bu kez beni hiç tenkit edemeyeceksiniz" demiştim. O her zamanki haliyle "Bir şey bulurum" demişti. Ben de "Hocam bulamayacaksınız, o kitabı sizin anlattıklarınızdan ve yazılarınıza dayanarak yazdım" deyince çok gülmüş, aramıza eşi Kamuran Hanım girmiş güzel bir akşam geçirmiştik.

Kısacası Semavi Hocanın kendine özgü özellikleri vardı, biraz kaprisli biraz da sevecendi. İstanbul’u çok iyi bilen Türk kültürüne büyük katkısı olan hocamız bizlerden kırgın ayrıldı. Türk Tarih Kurumu'ndan, Taksim’de cami yapılmasına karşı çıktığı için Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu'ndan uzaklaştırılmış olmasına çok üzülmüştü. Onu en çok etkileyen de emekli olduğunda kapısındaki isminin kaldırılmış olmasıydı. Her şeye rağmen profesör olarak gerçek bir profesördü…

Gerçekte onunla ilgili anlatılacak çok anım var; onları da Nezih Başgelen’in Arkeoloji ve Sanat Dergisi için istemek lütfunda bulunduğu makalemde ele alacağım.

21 yıl önce Taksim'e camii: Eyice'yi kapının önüne koydum!21 yıl önce Taksim'e camii: Eyice'yi kapının önüne koydum!