YAZARLAR

Koyun postu giyen kurtlar ve bugünün Fabius Cuntactor’ları

Günümüzde burjuva liberal masallar gittikçe daha da bayat bir hale geliyor. Kendi ülkelerindeki işçi sınıfının çıkarlarına engelin başka bir ülkenin otoriter rejimi olduğunu öne sürmek ve çözüm olarak bu rejime karşı diğer otoriter rejimlerle birlikte bir ulusal savaş vermeyi sunmak sadece gülünç. Gerçi ‘işçi sınıfının çıkarları’ sözlerini son bir yıl içerisinde telaffuz etmiş kaç sosyal demokrat parti yetkilisi var, bu da ayrı bir soru işareti…

Geçtiğimiz günlerde İngiltere İşçi Partisi, Ukrayna’da yaşanan savaşta Kiev yönetimine daha fazla askeri fon verilmesi yönünde bir karara imza attı. Kabul edilen önergelere göre İngiltere, Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’ya daha fazla askeri yardım sağlayabilmek adına ‘savunma’ sanayine daha fazla bütçe ayırmasını destekleyecek.

İşçi Partisi konferansında söz konusu önergelere dair karşı yönde söz alan sadece bir kişi oldu: Leicester delegesi Angelo Sanchez, kürsüden şu sözleri dile getirdi: “Gelecek İşçi Partisi hükümeti, kendi ülkesindeki solu baskı altında tutan Ukrayna hükümetine para gönderecek demek. Sosyalist partileri yasadışı ilan edip aktivistlerini cezaevine atan bir hükümete… Siz işçi düşmanı yasaları geçirerek Ukraynalı işçilerin toplu haklarını elinden alan bir hükümeti destekleyeceksiniz. Bu Ukrayna hakkında Önerge 13’ü desteklerseniz siz Ukrayna halkını destekliyor olmayacaksınız, sadece ABD'yi destekleyeceksiniz, neoliberalizmi destekleyeceksiniz, emperyalizmi destekleyeceksiniz. ABD tarafından işlenen savaş suçlarına ortak olacaksınız. NATO, sadece ABD hegemonyasını savunmak için bir araçtır. Bu sebeple NATO’yu savunarak Ukrayna halkını değil ABD hegemonyasını savunuyorsunuz.”

İfadeleri yuhalamalarla kesilince konferans moderatörü diğer delegeleri “Bu bir münazara, her görüşü dinlemek durumundasınız” ifadeleriyle uyardı. Gelgelelim konuşmanın ardından İşçi Partisi'nde 'farklı görüşlere duyulan anlayış’ son bulmuş olacak ki Sanchez ışık hızıyla partisi tarafından açığa alındı.

**

Ukrayna üzerinde Rusya ve ABD’nin giriştiği mücadelede burjuva liberallerin ‘sosyal demokrasi’ cephesi, atalarından yadigâr olduğu üzere savaşı kışkırtmaya devam ediyor. Aslında bir süredir görmeye alıştığımız haberler bunlar. Ancak dünyayı bekleyen yıkımın boyutu gerek emekçiler gerekse bizzat gezegenin ta kendisi için artık daha da tedirgin edici bir hal alıyor. Nükleer savaş ihtimali gittikçe sıradan bir konu haline gelirken yaşananların biraz daha üzerinde durmak gerekiyor.

Fakat şimdilik İngiltere İşçi Partisi’nin savaş çığırtkanlığını fazlasıyla çıplak bir şekilde bize anlatan bu haber küpürünü kesip şimdilik bir kenara iliştirelim ve farklı bir döneme doğru seyahat edelim…

Roma İmparatorluğu’nun en ünlü generallerinden Fabius Maximus Verrucosus Quintus, İkinci Pön Savaşı’nda Hannibal’ın ordularına karşı izlediği taktik nedeniyle Latince ‘tereddüt eden’ gibi bir anlamı olan ‘Cunctator’ lakabıyla tanınır. Hannibal birbiri ardına kazandığı zaferlerle İtalya’da ilerlerken Fabius, kendinden önceki generallerden daha farklı bir strateji izler ve Kartaca güçleriyle göğüs göğüse çarpışmaktan kaçınır. Sürekli yıpratma taktiğini kullanışı Roma’da ‘korkakça’ bulunup hoşnutsuzluk yaratsa da bu taktik ile Kartacalılara karşı kimi önemli başarılar kazanır. Belki de böylece ‘korkak’ sıfatı biraz yumuşayarak ‘Cunctator’ olur.

Bu mütereddit generalin ismi 19. yüzyılın İngiltere’sinde yine karşımıza çıkar. Sidney Webb ve Bernard Shaw gibi isimlerin de içerisinde bulunduğu bir kesim, Fabian Cunctator taktiğinin toplumsal mücadeleler için de geçerli olabileceğini öne sürer ve generalin ismiyle 1840’larda bir araya gelir. Fabianistler anayasal değişikliklerle evrimci sosyalizme ulaşılabilineceğini savunurlar. Sembolleri ise koyun postu giyen bir kurttur.

Oldukça farklı bir sosyalizm gayesi olan Fabianistler işçi sınıfının rolünü reddeden bir orta sınıf aydın hareket olmalarına karşın ülke siyaseti için önemli bir öznedir. Bir dönem üyeleri Liberal ve Muhafazakâr partide faaliyet göstermiş olsalar da bir süre sonra İşçi Temsilcileri Komitesi ismiyle kendi örgütlerini kurarlar. Nitekim bu örgüt ileride, 1906 yılında İngiliz İşçi Partisi’ne dönüşecektir. Fabiansitler de bu parti içerisinde bir kolu oluşturur.

Elbette Fabius Cuntactor’un izinden giden tek sosyal demokrat ekip İngiltere İşçi Partisi’nin Fabianist kanadı değildir. Savaş başlar başlamaz Avrupa’daki sosyal demokratlar şaşılacak bir hızla kendi ülkelerinin ‘ulusal’ çıkarlarını desteklemeyi tercih edince II. Enternasyonal’in nasıl kendi kongrelerine ihanet edip çöktüğünü biliyoruz. Ancak Fabianistler’in işçi sınıfının rolünü açıkça reddediyor oluşu, Cihan Harbi'nde yaşanan ihanetin konsantre hali gibidir -Lenin, Fabian topluluğunu ‘oportünizmin ve liberal emek politikalarının en mükemmel ifadesi’ diye tanımlıyor.

**

Bazıları “Kardeşim kaç yıl geçmiş, sen hâlâ yok ‘Roma’ diyorsun, yok ‘Cihan Harbi’ diyorsun, yok ‘Lenin’ diyorsun” diye düşünebilir. Ancak bu yorumu yapmadan önce tarihin bugünle ilişkisinin ne olduğunu, kabaca da olsa kavramak gerekiyor.  

Çok sık “Tarih gelecek için bir rehberdir” gibi ifadeleri işitiriz. Oysa bu, üzerine pek düşünülmeden ve tehlikeli bir şekilde basitleştirilerek söylenen bir iddiadır. Zira tarih, başına buyruk denebilecek bir ritme sahiptir ve E. Carr’ın dediği gibi, sürekli yeniden yaratılabilir oluşu nedeniyle ondan yön göstermesini beklemek imkansızdır.

Fakat tarih nereye gittiğimizi söyleyemese de, nerede olduğumuzu anlamamızı kolaylaştırabilir, geleceğin ipuçları da böylece açığa çıkar. Hele ki içerisinde bulunduğumuz puslu asrımızda böylesi bir yardıma her zamankinden çok ihtiyacımız var... O nedenle bugünün savaş iklimine benzer bir havanın estiği Birinci Paylaşım Savaşı’nda yazılanları daha fazla okumak verimlidir.

Mesela dönemin Avrupa’sında ‘emperyalist savaşı iç savaşa çevirme’ gerekliliğini savunan örgütlerin sayısı bir elin parmağını geçmemektir. Bu az sayıdaki örgütten birine mensup olan Lenin şöyle yazıyor:

“Savaş, kuşku yok ki, şiddetli bir bunalım yaratmış, yığınların kaygısını beklenmedik ölçüde arttırmıştır. Bugünkü savaşın gerici niteliği ile bütün ülkelerin burjuvazisinin kendi yağmacılık amaçlarını ‘ulusal’ ideoloji sözü ardına gizleyerek söyledikleri hayasızca yalanlar, nesnel devrimci bir temele dayanarak, kuşkusuz, yığınlar arasında kıpırdanışlar yaratmaktadır. Bu duyguların bilinçli bir duruma gelmesi, bir derinleşmesi ve biçimlenmesinde yığınlara yardım etmek bizim görevimizdir. Bu görev ancak şu slogan ile doğru olarak ifade edilir: Emperyalist savaşı iç savaş durumuna çeviriniz ve savaş sırasındaki bütün tutarlı sınıf savaşımları, ciddi bir biçimde yürütülen bütün ‘yığın hareketleri’, eninde sonunda bu amaca yönelmelidir. Güçlü devrimci bir hareketin birinci mi, yoksa ikinci mi emperyalist savaş sırasında olacağını; savaştan önce mi, savaştan sonra mı patlak vereceğini şimdiden söyleyemeyiz, ama ne olursa olsun bizim görevimiz bu yönde sistemli olarak, yılmadan çalışmaktır.”

Lenin’in bu sözlerinde günümüze dair pek çok açıklayıcı nokta var. Mevcut savaşın niteliği ve bu savaşa verilen refleksler benzerlik gösteriyorsa doğru bir kaynağı eşeliyoruz demektir. O nedenle ‘kaç yıl geçmiş hep aynı saz hep aynı terane’ sözlerini yöneltmemiz gerekenler, dünün ve bugünün Fabianistleridir…

**

Artık günümüzde burjuva liberal masallar gittikçe daha da bayat bir hale geliyor. Bugün yürütülen paylaşım savaşında sosyal demokratların cephe alış hızı ve şekli Cihan Harbi’ne bile taş çıkartacak cinsten. Kendi ülkelerindeki işçi sınıfının çıkarlarına engelin başka bir ülkenin otoriter rejimi olduğunu öne sürmek ve çözüm olarak bu rejime karşı diğer otoriter rejimlerle birlikte bir ulusal savaş vermeyi sunmak sadece gülünç. Gerçi ‘işçi sınıfının çıkarları’ sözlerini son bir yıl içerisinde telaffuz etmiş kaç sosyal demokrat parti yetkilisi var, bu da ayrı bir soru işareti…

Ancak İngiltere İşçi Partisi’nde yaşanan bir örnekten yola çıkmış olsak da hedef tahtasına koymamız gereken, sadece NATO yanında saf tutan Avrupalı geleneksel sosyal demokrat partiler değil. Aynı zamanda Rusya’yı -ya da İran’ın molla rejimini- savunmanın uzun vadede sosyalizmin bekasına hizmet ettiğini düşünenler de Fabius Cunctator taktiğini kullanmaktadır.

Askeri olarak Fabius Cunctator’un izlediği yol başarılı bir yol olabilir. Ancak artık toplumların yolu daha fazla dolambaçlı hale getirecek zamanı yok. Hem toplumsal hem de çevresel anlamda burnumuzun dibinde olan şeyin adı eskiden ‘yıkım’ idi, şimdi ise ‘son’.

Sovyetlerin çöküşüyle birlikte moral bozukluğuna saplanan ve kendini reformist saflarda görenlerin de artık koyun postu altındaki kurtları görebiliyor olması gerekiyor. Doğru, nerede olduğumuzu anlamak için önümüzde sadece devrimci mücadele birikimi ve Sovyetler’in enkazı var. Ancak dağınık da olsa bu taşlar, burjuva liberallerin sunduğu iskambil kağıtlarından çok daha değerli. Toplumsal mücadelenin ekseni, demokratik alan mücadelesinin de devrimci mücadelenin de bu taşlarla nasıl inşa edilebileceği olmalı; cephenin o ya da bu tarafından gelen savaş kışkırtmaları değil. 

 

 

 


Kavel Alpaslan Kimdir?

1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.