Moskova Yazıları | Dünyaya ait kurtuluş mesajı, bir kenti nasıl şekillendirdi?
Ekim Devrimi’nin açtığı ufuk ne Şablovski’ye, ne Şuhov’a ne Moskova’ya ne de sadece mimariye has. Sınıfsız, sınırsız bir dünyaya doğru yola çıkan bir deneyimin hayatın ve dünyanın her alanına nüfuz etmesi şaşırtıcı değil; şaşırtıcı olan bu deneyimin sıra dışı izlerini bir kentin sokaklarında takip edebiliyor oluşumuz.
Kentlerin iskeletleri önce coğrafya tarafından şekillenir. Engebe, su yolları, deniz, toprağın bereketi, bataklıklar… Daha sonra ise bu iskelete göre başta ekonomik olmak üzere beşeri eklemler dahil olur: Liman, tarım, ticaret rotaları, sanayi, hayvancılık, madencilik. Yollar ya da mahalleler hep bu iskelet ve eklemler üzerinde inşa edilir. Geriye kalan tali unsurlar ise kentlerin eti olur. Zaman içerisinde çarşıların pazarların yerleri değişir, mahalleler yıkılır, mahalleler yapılır… Fakat kent kabuk değiştirse de iskeleti ve eklemleri büyük ölçüde sabit kalır.
Fakat öyle bir kent var ki eti diğer tüm kentlerden farklı bir şekilde yoğrulmuştur. Rusya’nın başkenti Moskova bu anlamda eşsiz bir kent. Öyle ki Ekim Devrimi ile birlikte Moskova’nın sırtına bir başkentten çok daha fazlası yüklenir: Burası artık sadece bir nehrin şekil verdiği bir kent değildir; aynı zamanda tüm dünya için alternatif sunan yeni bir uygarlık kurma iddiasında bir başkenttir. İşte sırf bu yüzden bile Moskova, başlı başına gezmeye, tanımaya değer bir kent.
Moskova denince akla hep Kremlin ya da Aziz Basil Katedrali gelir. Ancak bugün kentin turistik kısımlarını pas geçerek, Moskova’yı sıra dışı kılan yerleri gezelim.
DEVRİMİN İLK YAPISI, İLK MESAJI
Geçtiğimiz yüzyılda Moskova’yı şekillendiren her ne kadar devrimin yenilikçi ruhu olsa da burası aslında uzun yıllar Rusya’nın Ortaçağını temsil eden bir kenttir. Şehirle aynı ismi taşıyan nehir kenarında kurulan ve Rusya’nın ortaçağ tarihi boyunca önemli rol oynamış Moskova’nın pabucu, 18. yüzyılın başında Baltık Denizi kıyısında Çar I. Petro’nun sıfırdan Petersburg’u inşa ettirmesiyle birlikte dama atılır. Yıllar içerisinde siyasi ve ekonomik önemini kaybetmemiştir tabii. Ancak 1917 yılındaki Ekim Devrimi ile birlikte kent yeni bir çehre kazanır. Bolşevikler iktidarı ele geçirdikten bir yıl sonra Lenin başkenti Petrograd’dan Moskova’ya taşır. Artık Moskova, Sovyet yönetiminin kalesidir. Ve göndereceği sınıfsız, sınırsız bir dünya için mücadele mesajı sadece kendi sınırlarına değil tüm dünyaya ulaşacaktır.
İşte bu dönüşümün izini sürmek üzere kentin güneyinde son derece sembolik bir yapıyla karşılaşıyoruz. Karşı devrimci güçlerle savaş halinde olan Sovyet yönetiminin inşa emri verdiği ilk büyük proje, bir radyo kulesine aittir. Lenin’in emriyle 1919 yılında yapımına başlanan kuleyle birlikte diğer bölgelerle iletişim hedeflenir. Ayrıca bu kuleden yapılacak yayınla devrim mesajının dünyaya yayılması amaçlanır.
Rus mühendis Vladimir Şuhov tarafından tasarlanan ve 1919-1922 yılları arasında inşa edilen heybetli yapı, birçok avangart sanatçıyı etkileyen modern malzemelerin keşfiyle tanımlanan bir hareketin simgesidir. Yaklaşık 160 metre boyunda olan kule, toprağa monte edilir ve daha sonra kasnaklar ve vinçler kullanılarak yerine oturtulmuş bölümler halinde inşa edilir. Yapı, Şuhov tarafından icat edilen bir yöntem olan dairesel bir dönüşle oluşturulmuş kafes çelik bir kabuktan oluşur.
Bugün kulenin yanına geldiğimizde belki yüksek binalara alışmış gözlerimiz için Şuhov Kulesi alelade bir yapıdır. Onu asıl özel kılansa devrimci mimarisiyle zamanında tüm dünyaya taşıdığı devrimci mesajların uyumudur. Proletaryanın inşa edeceği yeni bir dünyanın müjdesi, ancak böyle bir kuleden dünyaya görünmez dalgalar halinde yayılabilirdi. Nitekim dönemin Sovyet konstrüktivist sanatçıları da Şuhov kulesine büyük bir heyecanla yaklaşır. Aleksandr Rodçenko’nun 1929 yılına ait fotoğrafları, bu mesaj-mimari uyumunu gözle görülür hale getiriyor.
Bugün bu fotoğrafların açısıyla kuleye alttan bakmak istesek de maalesef yanına yaklaşmak mümkün değil. Hatta kısa bir süre önce Rusya’da artık atıl bir vaziyette duran Şuhov Kulesi’nin yıkılıp yıkılmaması gerektiğine dair ciddi bir tartışma yaşandı. Her ne kadar henüz yıkım kararı çıkmadıysa da restorasyona yönelik de bir adım atılmadı.
İLK TOPLU KONUTLAR: ŞABOLOVSKİ
Şuhov Kulesi’nden ayrılmadan önce en yakındaki metro durağını aramak üzere haritayı açıyoruz. Ancak kroki adeta dile geliyor ve mahalleyi terk etmeden önce uğramamız gereken bir yer olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor. Kulenin hemen yanında, kuşbakışı çarpıcı bir görüntüye sahip yapılara rastlıyoruz. Aslında bulunduğumuz konuma gelirken yolumuz bu yapıların yanından geçmişti, ancak özgünlüğünü fark edebilmek için yukarıdan bir görüntüye ihtiyaç varmış. Böylece ‘Şabolovski’ ismiyle bilinen bu mahallede gezintiye çıkıyoruz.
Zigzaglar çizen bu yapılar, konstrüktivist bir mimariye sahip olduğu için pek eskiymiş gibi durmuyor. Gelgelelim burası, Sovyetler Birliği’nin ilk büyük toplu konut projelerinden biridir. Ekim Devrimi ile birlikte barınma hakkı gerçek anlamda güvence altına alınır (Sovyetler Birliği’nde barınma hakkını daha önce işlemiştik). Ancak genç Sovyet yönetimi kaba bir şekilde bu hakkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda devrimci bir şehir plancılığına soyunur. Normal şartlarda kâr hırsı nedeniyle hesaba katılmayan pek çok insani ihtiyaç, avangart bir tasarımla buluşur. Tasarlanan konut planlarında mahalle sakinlerinin dışarıya hiç çıkmadan tüm ihtiyaçlarını içeride sağlayabilmeleri amaçlanır: Dükkanlar, okullar, enstitüler, yurtlar, fabrikalar ve hatta krematoryumlar… Tüm bu birimler aynı yerleşke içerisinde toplanır. Ancak ortada bir cümbüş hali yoktur, tersine binalar ana caddeye 45 derecelik açılarla konumlanır. Böylesi bir konumlandırma tüm binaların eşit derecede ve bol miktarda ışık almasını sağladığı gibi kapalı avlu bolca yeşil alan imkanı sunar. Şablovski Konutları bu anlamda 1920’lerin Sovyet toplu konut anlayışına dair harika bir örnek.
Şablovski Konutları’nın orta yerinde Avangart Merkezi bulunuyor. Sergi ve enstitü olarak kullanılan merkezde bir de mahalle hakkında bir müze yer alıyor. İçeride mahallenin erken dönem Sovyetler’inde nasıl bir devrimci model olduğunu gösteren pek çok bilgi yer alıyor. Böylece meselenin sadece radyo kulesi ve konutlarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda pek çok başka deneyimin de önce Şablovski’de vücut bulduğunu görüyoruz. Örneğin Bolşeviklerin bir dönem hayata geçirmeye çalıştıkları, ‘komünal evler’in Moskova’daki ilk örneğini de Şuhov Kulesi ile Şablovski Konutları arasında buluyoruz. ‘Yeni Sovyet insanına’ uygun bir komünal yaşam tarzı için tasarlanan bu bina yine bize hem mimari hem de içerik olarak devrimci bir bütünlük sunuyor.
*
Ekim Devrimi’nin açtığı ufuk ne Şablovski’ye, ne Şuhov’a ne Moskova’ya ne de sadece mimariye has. Sınıfsız, sınırsız bir dünyaya doğru yola çıkan bir deneyimin hayatın ve dünyanın her alanına nüfuz etmesi şaşırtıcı değil; şaşırtıcı olan bu deneyimin sıra dışı izlerini bir kentin sokaklarında takip edebiliyor oluşumuz. Bu şehri özel kılan yerleri keşfetmek üzere bir sonraki yazıda Moskova’nın daha farklı mahallelerine seyahat edeceğiz.
Kavel Alpaslan Kimdir?
1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
Aristokrat aileden Bolşevik önderliğe: Elena Stasova 30 Kasım 2024
NATO’nun Lenin ile savaşı 27 Kasım 2024
Metrobüs sırasında anlatılan bizim punk hikayemiz: Cebren 23 Kasım 2024
The Forbes köleliğin faydalarını sıraladı: Polyworking 20 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI