İhmaller kıskacında Lübnan

Birçok yerleşim yerinin yanında, buğday gibi yaşamsal bir hammaddenin yüzde 90’ını bile ithal eden bir ülkenin en önemli limanlarından biri dümdüz oldu ve görüldüğü üzere Beyrut’taki patlama, Lübnan’nın siyasi sisteminin içinde var olan ihmaller zincirinin bir parçası.

Google Haberlere Abone ol

Zeynep Kurbanzade*

Kimi zaman Ortadoğu’nun Paris’i olarak anılan ve akıllardaki belli “Ortadoğu ülkesi” imgelerini kıran, kimi zamansa dinmeyen karmaşasıyla milyonlarca insanın acılar çektiği bir ülke: Lübnan. 4 Ağustos 2020 tarihinde, başkent Beyrut’ta şehir limanında meydana gelen patlama sonucu en az 100 kişi yaşamını yitirdi, 4 binin üzerinde kişi yaralandı (bu yazıyı yazarken artmakta) ve şehrin neredeyse yarısı bu patlamadan etkilendi. (1) 2 bin 700 ton amonyum nitratın patlaması, Kıbrıs’tan bile hissedildi. Ancak kimya mühendisi Gabriel da Silva’nın (Melbourne Üniversitesi) söylediği üzere amonyum nitrat kendiliğinden patlayan bir madde değil, bir yakıtla birleştiğinde yangını yoğunlaştıran bir maddedir (2). Yani aslında olağanüstü bir durum bu patlamaya neden olabilir ki yetkililerin 6 yıldır bu maddeyi limanda göz ardı ediyor olması ve hükümetin gereken önlemleri almıyor olması böyle bir felakete yol açan sebeplerden. Kimilerinin iddia ettiği gibi bir saldırı olsa da olmasa da hükümetin bunca seneki ihmallerini hiçbir sebep hafifletemez.

Lübnan’ın tarihine ve güncel siyasetine baktığımızda bu tarz felaketlerin ardındaki başlıca sebeplerden birinin oligarşik güç odaklarının ve siyasi elitin halka karşı sorumsuzluğu olduğu ortada. İç savaştan beri eski cazibesini yakalayamayan ve yıllarca sosyal ve ekonomik çıkmazlarla karşı karşıya kalan Lübnan, bugün hiperenflasyonun eşiğinde (bazı uzmanlara göre yaşamakta) ve korona virüs salgınıyla daha da ağır bir darbe yemiş durumda. Bu çifte krizin ve patlama olayı ışığında ülkenin kısaca geçmişindeki sistematikleşmiş ihmallerine bakalım.

Lübnan, Osmanlı döneminde, Fransız mandasıyken ve 1943’te bağımsızlığını kazandığından itibaren de kaotik bir ülke olmuştur ve güç odaklarından hiçbiri devletin işleyişinde ve bu işleyişin halka yansımasında mutlak bir ağırlık kuramamıştır. Böyle bir durumda protesto hakkını çokça kullanan bir halka rağmen devletin sistematik ihmalleri, devlet adına ağırlık kurabilen en önde gelen alanlardan biri. Hatta bu duruma, Ruşen Çakır’ın Medyascope kanalında yayınladığı bir röportajda bahsi geçen “kaotik özgürlük” ifadesi tam oturmakta. (3)

Bağımsızlığını kazandıktan sonra Lübnan’ın politik sistemi, var olan dinsel, mezhepsel ve etnik gruplara göre dengelenmeye çalışılsa bile her zaman hassas bir yapıda var olmuştur. Hatta o kadar hassas ki bazı Lübnanlı yurttaşların ülke sisteminin “yıkılamayacak kadar zayıf olmasıyla” biraz şaka kıvamında bir tespitleri vardır. Devlet kademelerinde ve mecliste bu çeşitlilik adına belli oranlar mevcut ve bu sistem görüntüde zengin bir demokratik sistem imgesi yaratsa bile hükümetin kendi iç çekişmeleri, halk nezdinde büyük ihmallere ve sorumsuzluklara sebep olmuştur.

Soğuk Savaş, İsrail'in kuruluşu ve Filistin’i işgali, Lübnan’ın siyasi ve sosyal gidişatını derinden etkiledi ve hepsi 1975-1990 yılları arasında yaşanan iç savaşı tetikleyen çok önemli etkenlerdir. Yoğun bir demografik değişim ve hareketlilik sonucunda hem dışarıdan gelen Filistinli mülteciler hem de ülke içinde göç eden vatandaşlar, ülkedeki tansiyonu yükseltmiş ve sürmekte olan silahlanmaya ivme kazandırmışlardır. FKÖ gibi gruplar örgütlenmeye başlamış ve gerilim hattı ülkeyi de aşarak özellikle Suriye ve İsrail’deki gruplara kadar uzanmıştır.(4)

Sonrasında ise Suriye ve İsrail ordularının varlığının Lübnan’da sürdürmeye devam ettiği tansiyonun yüksek olduğu bir diğer dönem ile karşılaşıyoruz. Çatışmalar 2006’ya kadar devam ediyor ve bu süreçte hükümetin üst düzeyinden insanlara bir suikast dalgası başlıyor. En geniş yankıyı getiren Refik Hariri’nin suikastı ile geniş gösteriler yer alıyor. 2011’de hükümetin dağılmasının önemli bir sebebi de Hizbullah’ın bu suikasttan sorumlu tutulmasıdır. Aradaki süreçte de militan gruplarla ordu arasında veya hükümet yanlısı gruplarla muhalif grupların çatışmaları siyaset sahnesinde de, insanların ekonomik sıkıntılarla boğuştuğu günlük hayatlarında da eksik olmuyor.

Yani 2019’da başlayan gösterilerde, hükümetin bu denli kişisel çekişmelerinden dolayı ihmal edilmekten ve gün geldiğinde bu hesaplaşmanın faturasını ödemekten bıkmış bir halk vardı. İç savaş, göç dalgaları, mezhepsel çatışmalar derken insanlar artık boğazından geçecek lokmanın derdinde, hem de hiç olmadığı kadar. Art arda gelen yeni vergilerle fitilin ucu yandı ve genel ekonomik ve sosyal sorulara çözüm isteyen halk protestoya başlayınca hükümetin eli kolu bağlı kaldı. Saad Hariri’nin reform paketi reddedilince Hariri yeni bir kabine kurmak istedi ancak güven kazanmış teknokratlardan oluşacağı vaat edilen hükümetin kurulması, sadece söylentide kaldı ve 2020 yazında korona virüsü salgınına rağmen ekonomik krizle tetiklenmiş olan protestolar devam etmekte.

4 Ağustos’ta ise iç savaşın yaratmadığı yıkımı, hükümetin sorumsuzluğu yarattı. İngiliz uzmanlara göre bu patlama, tarihte Hiroşima ve Nagazaki’den sonra gerçekleşen en şiddetli üçüncü patlama (5). Birçok yerleşim yerinin yanında, buğday gibi yaşamsal bir hammaddenin yüzde 90’ını bile ithal eden bir ülkenin (6) en önemli limanlarından biri dümdüz oldu ve görüldüğü üzere Beyrut’taki patlama, Lübnan’nın siyasi sisteminin içinde var olan ihmaller zincirinin bir parçası.

(1) “Lebanon in mourning after deadly Beirut blasts,” erişim: 05.08.2020.

(2) “Ammonium nitrate: what is the chemical blamed for blast in Lebanese capital?” erişim: 05.08.2020.

(3) Medyascope. (05.08.2020). Transatlantik: Çin-ABD rekabeti, Beyrut patlamaları, ABD başkanlık seçimleri.

(4) “Ülke Profili: Lübnan,” erişim: 05.08.2020.

(5) “Beirut Explosion is Third Biggest After Hiroshima and Nagasaki British Scientist Says,” erişim: 05.08.2020.

(6) “Lebanon in mourning after deadly Beirut blasts,” erişim: 05.08.2020.

*Öğrenci, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler