Derve bizim şimdimizi de değiştiriyor

Jînda Zekioğlu’nun, Şırnaklı bir ailenin üç kuşağından kadınların anlattıklarına ve Kürtlerin başından geçen olaylara odaklanan kitabı “Derve” Dipnot Kitap tarafından okurla buluştu. Aksu Bora’nın önsözünü yazdığı çalışma, bir ailenin Kürt coğrafyasının tamamına uzanan sert hikâyesini, anlatı türünde okura sunuyor.

Google Haberlere Abone ol

Özgül Saki

Derve (1), dört parçaya bölünmüş bir coğrafyada, 7 farklı kadınının, 50 yıla yayılan yaşantılarının anlatımından oluşuyor. Derve’nin yazılma süreci Jînda Zekioğlu’nun haber yapmak üzere gittiği Şırnak’ta yeni tanıştığı bir kadının ona “beni dinle yeter” demesi ile başlıyor. Jînda Zekioğlu, Derve’nin bir gazetecilik ürünü olduğunu belirtiyor ancak hemen ardından, gazetecilik ürünü olması “bizi duygularımızdan arındırmaya sevk etmemeli” diye de ekliyor (2). Yazar, yedi kadının anlatıları arasındaki geçişlerde kendi duygu ve düşüncelerini de ulaştırıyor okurlara. Böylece Jînda Zekioğlu da sekizinci kadın olarak anlatıların sahici bir parçası oluyor bana kalırsa.

Kronolojik bir anlatıma sahip değil Derve, aksine şimdi ile geçmiş arasında gidip gelen ama aynı zamanda geleceğe de uzanan bir dille yazılmış. Farklı tarihsel kesitler kadınların dilinden aktarılırken, eserin hiçbir satırında gerçeklik duygusunun zedelenmesine izin verilmemiş.

SAVAŞ KOŞULLARINDA SÜREN GÜNDELİK YAŞAMLAR

Derve bizlere Ruken, Zeliha, Gulê, Meryem, Delal, Roza ve Hêja’nın savaş koşullarında süren gündelik yaşamlarının capcanlı bir resmini çiziyor. Bu öylesine bir gündelik yaşam ki; “Eruh baskını, Cûdî’ye çıkış, bir gerillanın hem de ilk gerillanın karısı olmak, bir “teröristin” karısı olmak; işkenceler, tecavüzler, dağ yollarında gece gündüz kaçmak, elinde veya karnında çocuklarla sınırlar aşmak; Urmiye, Etruş, Ninova, Maxmur, Zaxo; Enfal, Halepçe, Brakuji; bitmeyen işkenceler, bombalanan kentler, Şırnak 1992, Hewler Katliamı'nı (3) sığdırıyor içine.

Derve, Jînda Zekioğlu, 286 syf., Dipnot Yayınları, 2020.

TARİH VE COĞRAFYAYI AŞAN BİR SEYAHATİN ÖYKÜSÜ

Sadece acılar değil anlatılanlar. Çocukken dinlenilen destansı masallar, komik, trajik, çeşit çeşit kadınlık halleri, dağlarda yapılan piknikler, aşklar, Rojava devriminin yarattığı umut, göç yollarında, kamplarda, dağlarda ve kentlerde süren yaşamlardan acı tatlı kesitler tüm gerçekliği ile yer alıyorlar satırlarda. Okura ulaşan bu sekiz kadının yaşantıları, ‘içeri’den bir ses; zaman zaman çığlığa dönüşen ancak çoğunlukla dingin bir kararlılığı taşıyan bir ses. Derve, kadınlar arasında bir paylaşımın, tarih ve coğrafyayı aşan bir seyahatin öyküsü.

İlk bölüm, Zeliha’nın “hayatının en gerisinde hatırladığı hikâye” olan kardeşinin doğumu ile başlıyor. Zeliha, 16 yaşındayken Temo ile istemediği halde evlendiriliyor. Önce Temo’nun anlattıklarına, sonra Temo’nun kendisine âşık oluyor Zeliha. Şırnak’ta baskının ve şiddetin en yoğun yaşandığı zamanlar… Zeliha, geleceğe öfke taşımaktan tedirginlik duyarak başlıyor savaş yıllarında yaşanılanları anlatmaya. Göç yollarına düşerek ülkeyi terk etmelerinin ardından Gulê alıyor sözü.

Gulê, geride kalan kadın olmanın, hem gidenlere sahip çıkma hem de kendi yaşamını sebatla sürdürme kararlılığını tüm hüznüyle ifade ettiğinde, bazen çok çaresiz, çoğu zaman da öfkeli bir hal içinde bırakıyor okuru.

Şırnak’ta 92 yılı Newroz’unda (4) neler yaşandığını Meryem’den dinliyoruz.

Ruken sözü aldığında ise dağlara götürüyor bizleri. Yıllardır çocuk yüreğinde taşıdığı sırra (5) ortak oluyor, dağların güzelliğini anlatırken ise içinizde daha fazlasını dinleme arzusu uyandırıyor.

Heja, Jînda’ya “Sen en mutlu ânın diye sorunca aklıma bu geldi. Bu mutluluk sayılır mı?” (6) diye sorarak anlatmaya başlıyor kendi hikayesini.

Roza’nın Maxmur kampından Şırnak’a dönüşü sonrasındaki duyguları, öfkesi ve ‘dışarıya’ gitmeye karar vermesinin ardındaki nedenler, kamplarda süren yaşam ile kentlerdeki yaşamın taşıdığı gerilimler, çelişkiler tüm içtenliği ile dile getiriliyor. Delal’in anlatımından ise ister içeride ister dışarıda olunsun ‘dışarı’nın varlığının Delal’e nasıl güven verdiğini onu nasıl güçlü kıldığını görüyor, Ruken için gerillaya ‘katılım yapma’nın neden özgürlük demek olduğunu anlıyorsunuz.

Jînda Zekioğlu, Derve’de ders vermeden, nasihat etmeden, duygu sömürüsüne asla prim vermeden, acıların şiddetini etkili bir biçimde duyurabilmeyi başarıyor. “Zeliha’dan aşkı, Ruken’den isyanı, Meryem’den azmi, Gule’den inancı, Delal’den dirayeti, Roza’dan affetmeyi, Heja’dan umudu; Temo ve onun şahsında tüm arkadaşlarından, yoldaşlarından direnmenin gücünü öğrendim. Derve’yi okuyan birçok kadının da bu gücü bulacağına eminim”(7) diyor.

TANIK OLMANIN SORUMLULUĞU

Özetle, Derve için, tanık olmanın sorumluluğu ile yazılmış bir eser diyebiliriz. Yazar bir söyleşisinde, “Kitabın edebi kaygıları olmakla birlikte anlatı/sözlü tarih niteliğini gerçekliğini koruma duygusu ile yansıtmaya çabaladım”(8) ifadelerini kullanıyor. ‘Hakikatin eğilip büküldüğü, tanınmaz hale geldiği bir çağda insanın en derin hakikatlerinden’(9) bahsediyor Derve. Bu anlamıyla da yazarın gerçekliği koruma çabasının fazlasıyla karşılık bulduğunu söyleyebilirim.

Jînda Zekioğlu’nun “Devlet, toplumla ilişkisini adalet üzerinden kurmadığı müddetçe benzerleri yaşanacak"(10) derken, benzerlerinin yaşanmaması için yapabileceklerimiz hakkında düşünmeye, tanık olmanın sorumluluğunu üstlenmeye bir çağrı yaptığını düşünüyorum.

Kitabı okuyup bitirdiğimde, sadece konuşarak değil, damda oturup Cûdî’yi seyre dalarak ya da birlikte oturup susarak kurulan bir iletişimin sahici bir parçası olduğumu hissettim. Peter Bürger, Avangard Kuramı’nda “Geçmiş dönemlere ilişkin ‘nesnel anlama’, anlayan kişinin şimdiki zamanda durduğu noktadan bağımsız bir anlama demek değildir; süreç, anlayan kişinin şimdisinde bir sonuca vardığı ölçüde, sürece ilişkin bütüncül bir kavrayışa ulaşmak demektir” (11) diye yazıyor. Derve’yi, pandemi koşullarının şimdisinde, baskıların, tutuklamaların, kayyum atamalarının devam ettiği bir süreçte okumak; bu bütüncül kavrayışa ulaşmada önem taşımasının yanı sıra bizi gerçekliğe dair eleştirel bir kavrayışa yönlendiren bir işlev de görüyor. Bizim şimdimizi de değiştiriyor.

Beni Derve üzerine yazmaya iten Ruken’in “dinlemek yetmez” sözü oldu. Ben de kendime yalnızca “Okumak da yetmez, paylaşmak gerekir” dedim. Jînda Zekioğlu’nun “Verdiğim isimlerle birlikte sizin hafızanızda yaşayacak bu kadınlarla hayatın içinde daima karşılaştığınızı, yanlarından yürüyüp geçtiğinizi unutmayın isterim”(12) sözleri de kararımı pekiştirdi.

Yazımı, Leyla Güven’nin tutuklama kararını öğrendiğinde zafer işareti yaparak söyledikleriyle bitirmek istiyorum: “Berxwedan Jiyane!”

Kaynak ve Dipnotlar

  1. Derve, Kürtçe’de dışarı/dışarısı ya da hariç anlamlarına gelen, kelime kökünde ise kapıda /kapı kenarı imgelerini vurgulayan bir anlam taşıyor. Yazar, gündelik dilde katılım yapan gençlere “Dışarıya gitti” dendiğini de belirtiyor.
  2. http://cdn3.andyayincilik.com/dergi/kitap_dergi_2020-108.pdf
  3. Jînda Zekioğlu, Derve, Dipnot Yayınları,2020 s.22
  4. Derve,113
  5. Derve, s.135
  6. Derve, s.283
  7. http://cdn3.andyayincilik.com/dergi/kitap_dergi_2020-108.pdf
  8. Age
  9. Aksu Bora, önsöz, Derve s.9
  10. http://bianet.org/bianet/kitap/223700-derve-sevdiklerimizi-birbirimize-emanet-ettik
  11. Peter Bürger, Avangard Kuramı İletişim yayınları, s. 62
  12. Derve, s.7