Benjamin düşüncesinin patikalarında dolaşmak

Walter Benjamin metinleri farklı türlerde deney yaparak ortaya çıkan metinler ve bize genellikle başka kapılardan çıkma imkânı veriyor. Benjamin’in farklı biçimlerde yazma edimini bize anlatan metin Hikaye Anlatıcısı, Heretik Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap Benjamin'in hayattan devşirdiği hikâyeyi başka metinleri ile diyalog içinde okumamızı sağlıyor. Benjamin okurunun yolu her zaman sürprizlere açık, uğrayacak patikası çok, bu yola girmek ve kaybolmak okura kalıyor...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Walter Benjamin’in yazma edimine ilişkin çok şey söylenebilir ama şu bir gerçek ki onun yazısını tek bir biçimde değerlendiremeyiz. Bu nedenle Benjamin okurluğu biraz karmaşık bir hâl alır. Çünkü okur onun üzerinden bazen politik bir tahayyül edinebilir, bazen kentin içinde, mimari ayrıntılarla kaybolabilir, bazen de bir nesnenin peşinde türlü duygu durumları yaşar bazen de bana kalırsa en belirgin yanı budur geçmişle nostaljiye kapılmadan ilişki içerisinde kalır. Ayrıntılar, incelikli fikirler, doğa imgeleri, oyuncaklar, çeşitli nesneler onun anlatısında yerini alır. Adorno’nun söylediği gibi; “Benjamin’in düşünce sistemi yoktan var yaratmak değil, var olandan kucak dolusu armağan vermekti…”(2012:11). Böylece Benjamin hayatın içerisinden devşirdiğinden kendi bakışıyla bir anlatı oluşturuyordu bu da onu farklılaştıran bir başka yöndü fikrimce. Çünkü anlatısı ‘büyük teorilerin’ tahakkümünü kırarak kendince bir dil ile derdini anlatma kapasitesine sahip oluyordu böylece. Ve bu da okur açısından ‘kucak dolusu armağan” demekti hakikaten. “Benjamin’in sistemli bir düşünür olduğu söylenemez. Nesneleri çözümleyen olgular arasında nedensellikler kuran bir zihin değil onunki. Tarihe kavramların gücüyle değil, yaşantının ışığında bakıyor” (Gürbilek, 2012: 35). Gürbilek’in vurguladığı “yaşantının ışığında bakmak” meselesi de Benjamin düşüncesi açısından düşünüldüğünde belirgin bir şekilde öne çıkıyor. Çünkü düşünürün yazısının belirgin yönlerinden birine daha çıkarıyor bizi yaşantı bir şekilde deneyimle ilişkileniyor ve Benjamin özellikle hikâye anlatıcılığında deneyim yoksunluğunu dert eden bir düşünür olarak, anlatıcılığını deneyimle birleştirmeye gayret ediyordu. Ayrıca yine Adorno’nun söylediği üzere; “Benjamin bu arada edebiyatçı ve düşünür arasına çekilen seti kabul etmeyerek gözle görülen zorunluluklardan kendi anlaşılır erdemini yarattı” (2012:13). Bu da bana kalırsa onun yazı serüvenini başka bir yöne daha iten yanlardan çünkü teorinin imkânsızlığına, aklın sınırlarına, düşüncenin kesinliğine karşı Benjamin metinleri, deneyimin izinde farklı türlerde âdeta deney yaparak ortaya çıkıyor, bize genellikle başka kapılardan çıkma imkânı veriyor.

'BENJAMİN DÜŞÜNCESİNİN DENEYİM VURGUSU'

Benjamin’in farklı biçimlerde yazma edimini bize anlatabilecek bir metin, Heretik Yayınları tarafından, Ebru Akcan çevirisi ile basılan, "Hikâye Anlatıcısı ‘Yalnızlıktan Doğan Masallar" adlı kitap. Metinde Benjamin’in; fanteziler, rüyalar, kent, ulaşım, manzara, oyun gibi çeşitli konularda yazdığı edebi diyebileceğimiz yazılar yer alıyor. Böylece okur, Benjamin’in yazma edimine dair daha fazla fikir sahibi oluyor metnin girişinde de söylendiği gibi bu yazılar; “Benjamin’in edebi metinlerinin çeşitliliği; kıtayı gelişigüzel dolaşıp gazete ve dergiler için iş yapan serbest bir yazar olarak pekiştirdiği ve çoğunlukla da güvencesiz olan varoluşu yansıtır.” Farklı farklı konulardan oluşan bu metinler bana kalırsa Benjamin düşüncesinin deneyim vurgusunu öne çıkarıyor. Bunun yanı sıra bir kalıba sokulamayacak derecede de parçalı anlatılar sunuyor. Yani tıpkı giriş kısmında da bahsettiğimiz gibi bir bakıma Benjamin düşüncesinin ‘edebiyatçı ve düşünür arasına çekilen seti’ ihlâl ettiği yazılardan bahsediyoruz. Bu açıdan bizi Benjamin’in çok yönlü düşüncesine çıkaran, onun hayattan devşirdiği hikâyeyi başka metinleri ile diyalog içinde okumamızı sağlayan bir kitap ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir.

Hikaye Anlatıcısı
Yalnızlıktan Doğan Masallar, Walter Benjamin, Heretik Yayıncılık, 237 syf, 2018.

BENJAMIN DÜŞÜNCESİNİN İZİNİ SÜRMEK

Benjamin’in yazma ediminde, kente dair imgelerin, yapıların önemli yeri olduğunu biliyoruz. Bu metninde de yine kent temasının öne çıktığı anlatılara sıklıkla rastlandığı söylenebilir. Örneğin; “Büyük, Eski Bir Kentte” adlı anlatısında bir tüccar ve onunla yaşayan, yanına nasıl sığındığı belirsiz olan bir kadından bahsederken, metnin girişindeki kente dair tasvir okura şöyle dedirtiyor bence, ‘bu tam Benjaminlik”. Bunu söyleyebilmek önemli çünkü bu metnin yazarın erken dönem eserlerinden olduğu bilgisi ile düşündüğümüzde, (1906-1912 arasında yazıldığı düşünülüyor) bir şekilde bu yazıları onun düşüncesine giden yolun uğrakları olarak yorumlamaya imkân veriyor. Bu da Benjamin’in bildiğimiz eleştiri metinlerinin doğuşuna tanıklık etmek gibi bir durum oluşturuyor bana kalırsa. “Bir zamanlar büyük eski bir kentte bir tüccar yaşardı. Evi kentin en eski bölgelerinden birinde, dar, pis, küçük, küçük ara sokaktaydı. Evlerin tek başına ayakta duramayacak ve birbirlerine yaslanmak zorunda kalacak kadar eski olduğu bu ara sokakta tüccarın evi en eskisiydi ama en büyüğüydü de” diye başlayan anlatı, okuru kentin arka sokaklarına ve eski yapılarına götürüyor.

'KENTE DAİR YOK OLAN ÖNEMLİ'

Benjamin için kente dair yok olanın önemli olduğunu biliyoruz. Yine vurgulamak gerekir ki onun eskiye tutkusu yok olanın nostaljisinden çok onun şimdideki anlamıyla ilgili genellikle çünkü onun düşüncesinde geçmiş bana kalırsa, sadece tarihin büyük olaylarını değil hayatın en küçük ayrıntısının bile şu ânımıza sızan etkisini içeriyor. Bu nedenle Benjamin üzerinden düşündüğümüzde, eski bir yapının mimari tarzı, artık kaybolmuş bir gelenek, bir oyuncak bile bize bir şeyler söyleyebilir geçmişle olan süreklilik bizi şimdide ayakta tutan bir şeye karşılık gelebilir. Örneğin, 1929 veya 1930’un başında yaptığı düşünülen “Eski ve Yeni Berlin’de Sokak Satıcıları” (Radyo Benjamin, 2018: 45-51) adlı radyo programında Berlin’de sokak satıcılarının değişiminden bahsederken de benzer durumu görürüz. Dinleyicilerini ki programı çocuklara yapıyor, Berlin sokaklarında dolaştırırken kente dair ayrıntılardan, şive özelliklerinden, satıcıların kullandıkları pazarlama yöntemlerinden bahseder ve o zamanın şimdisinde onları yeniden canlandırır. Programın son cümleleri aslında onun yapmaya çalıştığının özetidir bir bakıma: “Böyle bir konuşma duyduğunuz sürece, Eski Berlin’in yasını tutmanıza gerek yok. Çünkü yeni Berlin’de de o eskisinden yadigâr çok şey saklı…”( Radyo Benjamin, 2018: 50). Bu açılardan düşününce, “Hikâye Anlatıcısı ‘Yalnızlıktan Doğan Masallar’"ın Benjamin okuru için önemli olabilecek bir yanının, onun düşüncesinin gelişim seyrini takip etme imkânı sağlaması olacak diye düşünüyorum.

YOLLARIN HİKAYESİ

Yol ve yolculuk pek çok düşünürün uğrak noktası olan bir temadır. Çünkü cazibelidir, gizemlidir. Aşina olanı bilinmeze dönüştürmek, haritaları duvardaki asılı hâlinin dışına çıkarmaktır. Bilinmeze duyulan merakla çıkılan yolda gezgin varoluşunu farklı bir yere taşır çünkü başka olanı keşfetmek, ona temas etmek kendi oluşunu da etkileyen bir yerde durur. Yolun kendi yasası vardır bildiğimiz yasalara benzemez sürprizlidir, kapıya kilidi vurup çıktığımız an yersizlik duygusuyla baş başa kalırız çünkü gitmek bilindik bir yere bile olsa bulunduğun yerden uzaklaşmak ve bölünmek anlamını içerir. Benjamin’in kitapta yol temalı anlatılarında kent ayrıntılarını, manzaraları, istasyonları, yolların getirdiği karşılaşmaları, karşılaşılanın anlattığı hikâyeyi, başka bir yerde duyulan yabancılık ve bilinmezlik hissini görebiliyoruz. Örneğin; “Siren” adlı öyküde karşılaştığımız Kaptan G’nin hikâyesinde, sırlarını kendisine saklayamayan kaptanın anlattıkları eklenirken yola, limandan limana dolaşan anlatı, sadece yolculuk ve yola dair olmanın dışında aynı zamanda Benjamin’in “Hikâye Anlatıcısı”(Son Bakışta Aşk: 77) metnini de hatırlatıyor bana kalırsa. Hikâyede sırrını kendisine saklayamayan anlatıcı, yani kaptan bir şekilde yazarın bahsettiğimiz metinde deneyim yokluğunun hikâye anlatıcısına olumsuz etkisinden bahsederken söylediklerinin tersini yapıyor bir bakıma. “Bütün hikâye anlatıcılarının beslendiği kaynak, ağızdan ağıza anlatılan deneyimdir” (age. 78) diyordu Benjamin, “Siren” öyküsündeki kaptan tam da bunu yapan olarak çıkıyor karşımıza çünkü her limanda sır saklayamayıp anlattığı deneyimden çıkan hikâye ağızdan ağıza aktarılanın anlatısını ortaya çıkarıyor. Kitapta yer alan, “Kıpırtısız Hikâye”de ise yolun yönünü tayin eden aşk oluyor, hoşlandığı kadını trende gören bir öğrencinin istasyondan başlayan yolu, kadının kapısının kilidinin sesiyle son buluyor. “Babanın Ölümü” adlı hikâyede ise bir telgraf ile eve çağrılan karakterin yolculuğu, gençliği ve anılarıyla birlikte yer ediyor. Bu anlatıda yolun yönü karakterin gittiği yerdeki geçmişine çevriliyor. Kısacası, Benjamin’in yola dair anlatısı kenti, kırı, denizi, geçmişi, şimdisi, karakter ve anlatıcılarıyla okuru yazarın başka yazı deneyimleriyle de buluştururken, yine onun eleştirilerinin temalarını da bu anlatılarda görmek mümkün oluyor.

'DÜŞÜNÜR VE EDEBİYATÇI ARASINA ÇEKİLEN SINIR'

“Hikâye Anlatıcısı ‘Yalnızlıktan Doğan Masallar’”da Benjamin’in farklı temalarda yazıları yer alıyor. Onun “güvencesiz olan” varoluşundan ortaya çıkan yazılarından da öğrenecek şey, görülecek ayrıntı, devşirilecek anlam var diyebiliriz. Ayrıca “düşünür ve edebiyatçı arasına” çekilen sınırın Benjamin tarafından nasıl ihlâl edildiğini de görebiliriz bu yazılarda. Böylece hiç bağlantısını kesmediği edebiyatın aslında yazarın düşüncesinin oluşumundaki seyri açısından önemini de kavrayabiliriz belki. Kısacası, Benjamin okurunun yolu her zaman sürprizlere açık, uğrayacak patikası çok, bu yola girmek ve kaybolmak okura kalıyor.

Kaynaklar

Adorno, T., A., (2012), “Walter Benjamin Üzerine”, (Çev. Dilman Muradoğlu), İstanbul: YKY.

Benjamin, W., (2012), “Son Bakışta Aşk”, (Der. Nurdan Gürbilek), İstanbul: Metis.

Benjamin, W., (2018), “Radyo Benjamin”, (Çev. Cemal Ener, Elif Okan Gezmiş), İstanbul: Metis.