Seyahat Ya Resulallah!

Yüz Yıl Önce Güney Afrika, Brezilya'da İlk Müslümanlar ve Türk Denizcilerinin İlk Amerika Seferi: Dünyanın farklı yerlerinde bulunan Müslüman ahalisine İslam’ı hakkıyla öğretmek üzere gönderilen alimlerin aralarında büyük tesadüfler bulunan seyahatnâmelerinin serüvenleri...

Google Haberlere Abone ol

Okan Çil

DUVAR - 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında birbirinden habersizce yazılan, buna rağmen aralarında büyük tesadüfler bulunan üç seyahatnâmeye rast geldiğimde epey bir heyecanlanmıştım. Üstelik bunlardan ikisinin, Osmanlı’nın (tesadüfi de olsa) ilk Amerika seferini gerçekleştirmesi / kaleme alması da cabası.

İşte bu pek ilginç ve bir o kadar da masalsı serüvene başlamadan evvel, en az kendisi kadar merak uyandırıcı ön hikayesine kulak kabartmak gerekiyor.

Yıl 1862, Londra Büyükelçisi Kostaki Müsürüs Paşa, İngiliz Kraliçesinin gönderdiği yazıyı Sultan Abdülaziz’e arz eder. Yazıda geçen hususa göre; İngiliz sömürgesinde bulunan Ümit Burnu’ndaki Müslüman ahalisi, kendilerine İslam’ı hakkıyla öğretecek bir alim talep etmektedirler. Hemen her konuda ihtilafa düşmeleri, bağlı oldukları imamların keyfi tutumlar sergilemeleri nedeniyle ciddi problemler yaşamaktan illallah etmektedirler zira.

Hatta Müslümanların Ümit Burnu Valisine yazdıkları mektupta “Malûmdur ki, her millet kendi din ve mezhebini layıkıyla bilip icra eylemeye mecbur bulunduğundan bizim de meslek ve mezhebimiz üzere olmaklığımız tabiidir. Halbuki bizim lisanımız olan Cava lisanını unuttuğumuzdan ve elimizde bulunan kitap ve risaleler de Cava diliyle yazıldığından, onları da okuyup anlamak için bir muallime muhtaç olduğumuz bedîhîdir. Bu yüzden bizim talim ve tedrisimiz için Müslüman memleketlerden bir muallim getirilmesi ve hal-i pür-melâlimize merhamet eylemenizi ricâ ve niyâz eyleriz,” derler. (Ömer Lütfi, syf:27)

Yüz Yıl Önce Güney Afrika – Ümit Burnu Seyahatnâmesi, Ömer Lütfi, Kitabevi Yayınları, Haz: Hüseyin Yorulmaz

Bu talep önce kraliçeye, ardından Sultan Abdülaziz’e iletilince Bağdat ulemasından Ebubekir Efendi’ye görev verilir. O da yanına 7500 kuruş harcırahını, din kitaplarını ve öğrencisi Ömer Lütfi’yi alarak, Paris büyükelçiliğine atanan Mehmet Cemil Paşa’yla birlikte Fransa vapuruna binip İstanbul’dan ayrılır.

Ve biz Ömer Lütfi’nin yazdığı Ümit Burnu Seyahatnâmesi’yle yolculuğa ortak oluruz. Ömer Lütfi, geçip gördüğü şehirlere dair izlenimlerini, hayret ve teessüflerini açık açık belirtir. Marsilya’dan bindikleri trenle bir dağ tünelinden geçerken yaşadığı şaşkınlığını, Paris caddelerinin yan yana otuz araba sığacak genişlikte olduğunu, Londra’da köpeklerin uşak gibi alışverişe yollandığını anlatır ha anlatır.

Hayvanlara dair yaşadığı şaşkınlık bu kadarla da bitmez. Ebubekir Efendi’yle birlikte, hayvanat bahçesinde ayıların olduğu yere giderler sonra. Ayıların süpürgeyle bir odayı temizlediğini, diğer ayıların masaya oturup sohbet eder gibi geviş getirdiklerini, hatta evrak bile imzaladıklarını yazar.

Londra’dan bindikleri bir vapurla kırk dört gün yaptıları yolculuk nihayetinde, Tarih 17 Ocak 1863’ü gösterdiğinde, Ebubekir Efendi’yle Ömer Lütfi Ümit Burnu’na ulaşırlar. Yöre Müslümanlarıyla tanışıp, gerekli yazışmaları ulaştırmanın ardından ilim tahsiline başlarlar.

Brezilya’da İlk Müslümanlar – Brezilya Seyahatnâmesi, Bağdatlı Abdurrahman Efendi, Syf. 72, Kitabevi Yayınları, Haz: N. Ahmet Özalp, Çevirmen: Antepli Mehmed Şerif

Yıl 1865’i gösterdiğindeyse, İstanbul’dan Basra’ya gitmek üzere görevlendirilmiş, Bursa ve İzmir isimli iki savaş gemisi yola çıkar. Bursa gemisinde görevli Mühendis Faik’in tuttuğu Seyahatnâme-i Bahri Muhit, her ne kadar teknik detayları, koordinatları ve yer yer yaşanmış olayları bildirse de, aynı gemide yazılacak olan bir seyahatnâme daha vardır. Gemiye imam olarak atanan Bağdatlı Abdurrahman Efendi’nin Brezilya Seyahatnâmesi… (Orijinal ismi Tesliyetü’l Garib.)

Basra’ya yönelen bu iki gemi, denizde yaşadıkları tufan ve sis nedeniyle zaman zaman birbirlerini kaybederler; zaman zaman da yaşadıkları hasarı giderebilmek için uygun bir limana yaşanıp gemileri bakımdan geçirirler.

Yine bir fırtına zamanı İzmir’le birbirlerini kaybetmişken, sadece gemi değil, personel de ciddi şekilde hasara uğrar. Fırtına dört gün boyunca sürer. Havanın normale döndüğü vakitlerde Ekvator’dan geçilir (Hatta Mühendis Faik burada, bazı denizcilerin hayali Ekvator çizgisini görebilmek için saatlerce denizi gözlediklerini yazar). Çok geçmeden daha şiddetli bir doluya ve borana tutulurlar. Faciayı atlatırlar atlatmasına ama bu hasarla yolculuğa devam edemeyeceklerine kanaat getirip karşılarına çıkan Rio kıyılarına yönelirler. İzmir gemisiyle de orada buluşular.

Biz Rio de Janerio limanına gelen ilk Osmanlı gemisiydik. Brezilya tarih kitaplarında Osmanlılar hakkında ‘Son derece cesur ve kahraman olmakla birlikte yamyamdırlar!’ gibi bilgiler yazılıydı. Hakkımızda bu kitaplarda okuduklarından başka bilgiye sahip olamayan Brezilya halkı, biz limana girince, sahile üşüştüler. Sonra da kayıklara binerek akın akın gemimizi ziyarete geldiler. Ama daha önce deniz kuvvetleri komutanlığınca görevlendirilen bir deniz subayı, sorduğu sorularla yamyam olup olmadığımızı araştırdı.” (Mühendis Faik, syf: 34)

Gemiler bakım için havuza gönderildiğinde, Seyahatnâme-i Bahri Muhit ve Brezilya Seyahatnâmesi, diğer bir deyişle Mühendis Faik’le Abdurrahman Efendi farklı yerlere dair tuttukları notları koyarlar önümüze. Mühendis Faik, Brezilya tersanesinin özelliklerini, Deniz Kuvvetlerinin işleyişini, Bursa’nın bakımına dair çeşitli ayrıntıları yazarken; Abdurrahman Efendi oradaki halkın yaşayışına dair görüp ettiklerini anlatır.

Siyahi Müslümanlar, Abdurrahman Efendi'yi pek severler. Sık sık gemiye gelip, bir tercüman vasıtasıyla ondan dini bilgiler öğrenmeye çalışırlar. Öyle ki, bazen Abdurrahman Efendi’yi önlerine katıp evlerine götürdükleri, arkasında namaz kıldıkları, onu yatıya misafir ettikleri bile olur.

.

Rio’daki Müslüman halk da, tıpkı Ümit Burnu’ndaki gibi, İslam’ı bilmediklerinden bir sürü yalan yanlış ritüel içinde kaybolmuşlardır. Abdurrahman Efendi, gözüne ilişen bu yanlışlara müdahale ettikçe, siyahlar onu daha çok sevmeye başlar ve nihayetinde bir teklifte bulunurlar. Yanlarında kalıp, kendilerine işin aslını öğretmesini isterler.

Bursa gemisinin kaptanı bunu işitince Abdurrahman Efendi'ye çok kızar. Gemiden inmesini dahi yasaklar. Misyoner gibi anlaşılacağını, Brezilya hükümeti tarafından hizipçilikle suçlanırsa, ikisinin de başının belaya gireceğini söyler. Uzun süre konuşurlar. Nihayetinde kaptan izin verir ve Abrurrahman Efendi eşyalarını toplayarak Rio’ya yerleşir.

Tabii bu, Abdurrahman Efendi’nin seyahatnâmesinde geçen şekli. Mühendis Faik’in yazdığına göreyse o suçlunun tekidir. Müslüman siyahlar tarafından parayla satın alınmıştır.

Abdurrahman Efendi beş-altı gün ortalıktan kaybolmuş, gemi arandığında da eşyalarıyla beraber kaçtığına hükmedilmiş. Akabinde gemi kaptanı resmi makamlara durumu bildirmiş ve imamın kendilerine teslim edilmesini talep etmiş. Abdurrahman Efendi bulunduğunda ise, gemidekilerden memnun olmadığını, Rio’da kalmak istediğini söylemiş.

Türk Denizcilerinin İlk Amerika Seferi – Seyahatnâme-i Bahri Muhit, Mühendis Faik, Syf. 66, 2017, Kitabevi Yayınları, Haz: N. Ahmet Özalp

Sözün kısası, bizim İmam, Brezilya’da firar eyledi.” (Mühendis Faik, syf: 49)

Bu iki zıt ifadenin hangisinin doğru olduğu bilinmez, ama Bursa ve İzmir gemileri iki ay sonra Basra’ya doğru yola çıktığında, Abdurrahman Efendi Rio’daki siyah Müslümanlarla beraber kalmıştır. Ebubekir Efendi gibi, onlara İslam’ı anlatmaya çalışmıştır.

Rio’dakiler, siyasi baskılar nedeniyle dinlerini gizlice yaşamak zorunda olduklarından, Abdurrahman Efendi’nin işi daha zordur elbet. Bunun yanı sıra; bıyık bırakanları kafir kabul etmeleri, içkiyi mübah, tütünü haram saymaları ve pagan inançlarından kurtulamadıkları için falcılık ve büyücükle ilgilenmeleri gibi daha birçok zorluk vardır aşılması gereken.

Kabile reisleri remil (falcılık) ve simya (büyücülük) ilimlerine büyük ilgi duyuyorlar. Bunların İslam’ın yasakladığı şeylerden olduğunu söyleyerek terk ettirmeye çalıştım. Ama terk etmeleri mümkün olmadı.” (Abdurrahman Efendi, syf: 39)

Siyah Müslümanların ve beyaz Hıristiyanların haricinde, Rio’da bir de yerliler yaşamaktadır. Abdurrahman Efendi’nin bu topluluktan bahsettiği bölüm hayli ilginçtir. Yerlilerin pek iri yarı olduğunu, ayaklarının kırk beş santime kadar uzadığını, yağmur yağdığında sırt üstü yere yatıp ayaklarıyla yağmurdan korunduklarını anlatır.

Önceleri, ellerine geçirdikleri siyahileri yiyorlarmış. Sonraları siyahilerin de kendileri gibi insan olduklarını anlayınca yemeyi terk etmişler. Renklerinin sonradan olduğunu sandıklarından, ellerine geçirdikleri siyahileri suya sokup taşla ovarak derilerinin siyahlığını gidermeye çalışır, böylece öldürme derecesine varan eziyetler ederlermiş. Bu belaya düşen zavallılar, feryat ve figan ettikçe de zevklenerek gülerlermiş.” (Abdurrahman Efendi, syf: 53)

Abdurrahman Efendi görevine devam ederken, Bursa ve İzmir gemileri yolculuğunu sürdürmektedir. Ve demir attıkları yerlerden biri de Ümit Burnu’dur. Ebubekir Efendi ve Ömer Lütfi’nin yaklaşık iki yıldır kaldıkları yer yani…

Piri Reis (1513)

Ebubekir Efendi ve Ömer Lütfi, aradan geçen bu süre zarfında açtıkları okulla gündüz çocuklara, akşamları yetişkinlere İslam’ı anlatıyorlardı. Yaşadıkları en büyük zorluksa, halkın geleneklerini terk etmemesi değil, içlerindeki imamların kişisel hırs ve çıkarları için halkı bile isteye kandırmalarıydı.

Hem Ömer Lütfi’nin sayehatnâmesinde, hem de Ebubekir Efendi’nin yazdığı mektuplarda, bu mücadelenin kazanıldığına yönelik net cümleler göze çarpıyor.

Şöyle ki o havali Müslümanları arasında öteden beri kavga ve ölüm sebebi olan mücerret mezheb ihtilafı Ebubekir Efendi’nin nasihat ve vaazlarının tesir ve berekâtıyla bu kerre tamamiyle zâil ve bertaraf olduğundan bütün ehl-i İslam itikatlarını düzelterek sevinç ve huzurla matlûb olan hayırlı bir kaynaşma husûse gelmiş.” (Ebubekir Efendi, Dördüncü Mektup)

Meseleye bir de Mühendis Faik açısından bakacak olursak, yine tam tersi açıklamalarla karşılaşırız. Ona göre Ebubekir Efendi çok sert ve anlayışsız adamın tekidir. Müslüman kadınlar açık gezdiği için herkesi kafirlikle suçlamış, okuldaki çocuklara şiddet uygulamış ve bunun gibi daha nice olay sonucunda halkla arası iyice açılmıştır.

Ona on odalı bir ev, birkaç hizmetçi vermişler ve kendisine mükemmel bir maaş bağlamışlar. Ama Ebubekir Efendi, şimdeye kadar hiçbir şeyde muvaffak olamamıştır… Bendeniz de bizzat Ebubekir Efendi’nin evine gidip kendisiyle bir hayli görüştüm. Kendisini biraz üzgün gördüğümü belirterek nedenini sorduğumda, halkla geçinemediğini, hatta keyfiyeti Dersaadet’e bildirerek istifanâmesini de gönderdiğini belirtti.” (Mühendis Faik, syf: 53-54)

Tıpkı Abdurrahman Efendi’nin olayı gibi, bu olayda da hangi açıklamanın doğru olduğunu bilemiyoruz.

Bursa ve İzmir gemileri, Ümit Burnu’ndan ayrılıp 14 Kasım Pazartesi günü Basra’ya ulaşırlar. “Padişahım çok yaşa!” nidaları ve top atışlarıyla karşılanırlar. Mühendis Faik’in seyahatnâmesi burada son bulur ve 1868’de yayımlanır.

Abdurahman Efendi’yse Rio’da geçirdiği birkaç yılın ardından İstanbul’a döner ve Arapça yazdığı seyahatnâmesi, Antepli Mehmed Şerif tarafından çevrilerek 1871’de yayımlanır.

Ömer Lütfi de birkaç yıl sonra Ümit Burnu’ndan ayrılır ve İstanbul’a ulaşır. Bu seyahatnâmenin hangi yıl basıldığı belirtilmemiş. Ama kitabın ikinci kısmı olarak nitelendirebileceğimiz Ebubekir Efendi’nin Mektupları (altı adettir) Mecmûa-ı Fünûn dergisinde çeşitli aralıklarla (1863-1866) yayımlanmıştır.

KAYNAKÇA

  • Bağdatlı Abdurrahman Efendi, Brezilya’da İlk Müslümanlar – Brezilya Seyahatnâmesi
  • Mühendis Faik, Türk Denizcilerinin İlk Amerika Seferi – Seyahatnâme-i Bahri Muhit
  • Ömer Lütfi, Yüz Yıl Önce Güney Afrika – Ümit Burnu Seyahatnâmesi