Ne kuş dili ne proksemi aramızda kalsın kamçılanma mesafesi

Genlerimizde taşıdığımız o şifreler kendimizin bile farkına varmadığı o gizem açılır bazen, işte o zaman sadece birbirimizin anladığı bakışlarla da konuşabiliriz ve erkekler hakikaten de münferittirler bu durumdan. Zeynep Uzunbay bu gizi usulca taşımış kitaba. Öyle incelikli bir ustalıkla yazmış ki kadın dilinin bir yol haritası olarak da okuyabiliriz bu hikayeleri.

Google Haberlere Abone ol

Emel İrtem

DUVAR - Kitap üzerine yazıyı kaleme alırken güzel bir haber geldi, “Kamçılanma Mesafesi” Murat Paşa Belediyesi “En iyi Öykü Kitabı” ödülüne değer bulundu. Zeynep Uzunbay’ın Manos Kitap’tan çıkan bu kitabı, bir solukta okuyup sonra tekrar tekrar döneceğiniz cinsten öykülerle dolu. Aslına bakarsanız içindeki bütün kahramanlar tanıdık. Bildiğimiz, akrabamız, komşumuz, arkadaşımız, kendimiz olan kahramanlar. Ama Zeynep bütün bu kahramanların içinde tıpkı yeni coğrafyaları keşfetmeye meraklı biraz dervişvari bir alçakgönüllülükle dolaşan bilge bir seyyah gibi her birinden aldığı acıyı, kederi neşeyi, umudu sayfalara dökmüş bize kadın dilinin kayıp, zengin, çok sesli, renkli dünyasının penceresini ardına kadar açmış.

Zeynep Uzunbay

Kitap kadınların öykülerini anlatıyor. Ama böyle demek kitabı anlatmaya yetmiyor elbet. Bir dil çalışması yapmış Zeynep. Kadın dilini olabildiğince kullanmış. Böyle bir ayrım var mı diye soranlar olabilir. Elbette var. Ne yazık ki kadın binlerce yıl önce yazı dilinden kovulmuştur. Ama konuşma dilindeki varlığını baba dili erk dili silememiştir. Her ne kadar dilde kadın varlığına ilişkin kodlar olumsuzlanmaya çalışılmış da olsa- konuşma dili de dahil, bu beyhude çaba kadının yaratıcı zekâsının yaratma, büyütme, yetiştirme, eğitme yeteneği karşısında tatmin olamadı. Zeynep, Kamçılanma Mesafesi’nde kadının fazlalıktan arınmış, akıcı, samimi dilini düşkün, dar gelirli, kenar mahalleden ve dert çeken kadınlar üzerinden kuruyor. Mesela kitabın kahramanlarından Leyla’ya “gidecek yerin olmadığında her yer senin olur, bir sürü de adın…” dedirtirken dil dışı bağlamda kahramanımız Leyla ile Prenses Diana

arasındaki bütün farklılıkları birden ortadan kaldırabiliyor. Gecekonduda oturan fabrikada çalışan, birahaneye satılan, inek sağmaktan yeni dönen bütün o kadınlarda bu prenses de var, Özgecan’da var elbette.

Edebiyatta kadın meselesi denilince çoğu kişi burun kıvırıyor nerden çıktı diyorlar bazen bizler bile sıkılabiliyoruz. Bu mevzu üzerinde gerekli gereksiz konuşup gayri ciddi bir biçimde içini boşaltan kalemlerimiz de var maalesef. Kitabı okurken yıllardır içimde uykuya yatmış kendi hikâyemi hatırladım. Böylece bütün o kadınların içinden Zeynep ile beraber ben de geçtim. Meryem’i okurken kendime yıllardır mektup yazmadım dedim, Kalbiye’yi okurken ben de onunla beraber söyledim “Dünya yansa yorganım yok içinde, bin derdim var hepsi başka biçimdee...” diye. Hülya ile geri dönüşüm fabrikasını dolaştım, koktum, Tahir kızı Cemile ile eski sevgilimden intikam aldım, Dayı başı Münevver ile mutluluk hormonum bitmiş diye ağladım. Bütün o kahramanlarla bütün hayatlar… sonra bir baktım ki hepimiz tekiz, tek kişiyiz. Zeynep’in tam da burada yaptığı şeyi anladım. Hepsi aynı yerli, hepsi aynı yaşta, hepsi aynı duyguda gibi… değil elbette. Bambaşka hikâyelerin, bambaşka yerlerin, yaşların, olayların ayrıntıları bunlar. Ama burada ustalığını ortaya koymuş bir yazara çarpıyoruz işte. Bizi yazının başında bahsettiğim o kadın diline – Yıldız Cıbıroğlu Lacan’dan ödünç aldığı tanımla “anne dili” olarak daha net koyar ayrımı- bizi oraya getirir bırakır. Bir otobüsteyken yahut pazardayken yahut parkta, hiç tanışmadığı halde kadınlar birbirlerine daha kolay laf atar, erkeklere nazaran daha kolay yol yordam sorar. Genlerimizde taşıdığımız o şifreler kendimizin bile farkına varmadığı o gizem açılır bazen, işte o zaman sadece birbirimizin anladığı bakışlarla da konuşabiliriz ve erkekler -yazık onlara- hakikaten de münferittirler bu durumdan. Zeynep bu gizi usulca taşımış kitaba. Öyle incelikli bir ustalıkla yazmış ki kadın dilinin bir yol haritası olarak da okuyabiliriz bu hikayeleri.

Kamçılanma Meselesi, Zeynep Uzunbay, Manos Kitap, 2018.

Kuşkusuz bilenler bilir, Zeynep Uzunbay şiirle başladı. Roman, çocuk edebiyatı öykü ve edebiyat üzerine yazdığı çeşitli makaleleri de sayarsak, hemen hemen edebiyatın bütün alanlarında ürün verdi. Edebiyatı ciddiye alan bunun üzerine kafa yoran önemli, çalışkan kalemlerimizden. Yapıtları kadın meselesi- ki aslında geçenlerde “bu kadınların değil erkeklerin meselesi, artık kadın meselesi denmemeli” diye konuştuk arkadaşlarla- etrafında şekilleniyor. Acı bir Kuş ile başlayan düz yazı serüveninin şimdilik son durağı Kamçılanma Mesafesi. 2015’te Evrensel Basım Yayından çıkan Yokuş Aşağı Portakallar’ın yolculuğunun devamı.

Yokuş Aşağı Portakallar’ın kadınları da Zeynep’e seslerini ödünç vermişlerdir. Kadının evrensel acısının hikâyesine büyülü sözcükleriyle eşlik eden Zeynep’i bir kez daha kutluyorum. Ve onun edebiyat serüvenini büyük bir keyifle takip ederken Karacaoğlan’ın dilinden dönüştürüp şunu ona gene de hep soracağımın ve yazdıklarının yazacaklarının içinde cevabı arayacağımın notunu düşüyorum

Alemi deftere yazdın da geldin

Deryayı denizi yüzdün de geldin

Derya nedir deniz nedir göl nedir?