Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra

Adam Johnson'un kaleme aldığı George Orwell Arkadaşımdı, Deniz Keskin çevirisiyle Yüz Kitap tarafından yayımlandı. Ödüllü yazar Johnson, ölçülü ama akıldan çıkmayan öyküleri yalnızlık ve soyutlanmışlığın mahvettiği karakterlerin gözünden kaybı inceliyor. Her biri hayatlarında bir kavşaktalar ve bir sonraki adımı atmaya uğraşıyorlar.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - En iyi öyküler beyninize girip oradan çıkmayı reddedenlerse, o zaman Adam Johnson’un yeni derlemesi takdire gerçekten şayan demektir. Edebiyat dalında National Book Award ödülünü kazanan altı kısa, rahatsız edici, unutulmaz çalışmanın her biri diğerinden farklı ve benzersiz, her biri bir incelik ve hassasiyet harikası, her biri başka şekilde sarsıcı. Hepsinin ortak noktasıysa aklınızdan bir türlü çıkmamaları.

Stanford Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık dersi veren Johnson, Kuzey Kore’yle ilgili romanı Yetimlerin Efendisinin Oğlu’yla Pulitzer ve Dayton Edebi Barış ödüllerini kazandı. Johnson’un romana göre daha kısa bir edebi biçim olan öyküde de usta olmasıysa hoş bir sürpriz. Ölçülü ama akıldan çıkmayan öyküleri yalnızlık ve soyutlanmışlığın mahvettiği karakterlerin gözünden kaybı inceliyor. Her biri hayatlarında bir kavşaktalar ve bir sonraki adımı atmaya uğraşıyorlar.

SADECE KAMYONUYLA KALAN NONC...

“Anonim Kasırgalar”da Katrina ve Rita kasırgalarından sonra hayatını tekrar kurmaya çalışan UPS sürücüsü Nonc yaşamın işleyişini anladığını düşünüyor: “Doktor haklıysa Nonc’un babası bu kez gerçekten ölecek gibi. Ama işin aslı, bu da sadece bir olay. Hayat olaylarla dolu— onlar gerçekleşir, siz de onlara ayak uydurur ve yuvarlanıp gidersiniz. Ama bir noktada, mesela kız arkadaşınız Marnie size hamile olduğunu söylediğinde, bazı olayların aslında gelişmeler olduğunu anlarsınız. Görünenin ardında, hakkında hiçbir şey bilmediğiniz büyük bir planın olduğunu anlarsınız ve bu tür bir gelişme de o yönde atılmış ilk adımdır. ... İşin doğrusu, kasırga Nonc’un hayatını azıcık bile olsun değiştirmedi. Babasının ölümü de değiştirmeyecek. Nonc’un keşfettiği üzere, işin zor kısmı bu ikisini birbirinden ayırabilmek.”

Nonc’un hayatındaki en son gelişme kız arkadaşının (artık eski kız arkadaşı) bebek yaştaki oğullarını Nonc’un UPS kamyonuna bırakıp ortadan kaybolmasıdır. Kamyonu dışında kalacak bir yeri olmayan Nonc (fırtınadan önce evinden çıkarılmıştır) çocuğunu da alıp harap olmuş bölgede kargo dağıtmaya devam eder. Bir yandan eski kız arkadaşını ararken bir yandan da kopmuş olduğu babası California’da ölmektedir, ama Nonc yine de hayata tutunmaya çalışır. Fakat Nonc’un yeni manipülatif kız arkadaşının yaşamlarının gidişatıyla ilgili başka fikirleri vardır.

George Orwell Arkadaşımdı, Adam Johnson, çevirmen: Deniz Keskin, 260 syf., Yüz Kitap, 2018.

Kitaptaki tüm karakterler benzer ahlaki ikilemlerle karşı karşıyadır. Bazen teknoloji umut verici bir müttefik olabilir: “Nirvana” öyküsündeki Palo Altolu programcı kendini (ve Başkan’ı indiren binlerce başka insanı) rahatlatmak için suikasta kurban gitmiş Başkan’ın simülasyonunu yaratmıştır. Fakat karısını dokuz aydır felç bırakmış olan Guillain-Barré sendromu karşısında eli kolu bağlıdır (Nonc bunun bir olay değil gelişme olduğunu söylerdi). İyileşebilir veya sonsuza kadar böyle kalabilir, henüz bilmiyorlar. Karısı programcıya zorla hiç vermek istemediği bir söz verdirtmiştir ve geceleri karamsar bir şekilde Nirvana dinleyerek geçirmektedir. İşte buradayız, diye şarkı söyler ölü Kurt Cobain.

'HAYATIMDA HİÇ KİMSEYE ZARAR VERMEDİM'

Derlemenin en tüyler ürpertici öyküsü “Karanlık Çayır”da, düzelmiş bir çocuk pornografisi bağımlısı bizi temin eder: “Hayatımda hiç kimseye zarar vermedim.” Ardından da öykünün geri kalanını baştan çıkmamaya çabalayarak geçirir. Johnson bir canavarın, gözlerimizi bir türlü kaçıramadığımız bir adamın insanî yüzünü açığa çıkarırken inanılmaz bir gerilim oluşur öyküde.

Pedofil gerçekliğin tehlikelerinin farkındadır, öte yandan bazı karakterler de hakikati görmeyi düpedüz reddederler. “George Orwell Arkadaşımdı”daki eski Doğu Alman hapishane müdürü Duvar yıkılmadan önce yaptıklarının bu yeni dünyada nasıl görüldüğünü öğrendikçe hiddetlenir. Ailesi tarafından terk edilmiştir ve köpeğini gezdirip artık işkence müzesi olan hapishanedeki turlara sataşarak orada hiç işkence yapılmadığını iddia etmek dışında bir işi yoktur. “Vazife bilinci, o anda canımızın istemediği şeyleri yapmayı da gerektirir,” der haklılığını ispatlamak için sonuna kadar gitmeyi göze alarak.

İnsanı sarsan ama asla aşırı duygusal olmayan “İlginç Bir Bilgi”deki kanser hastası anne de imkânsızla, çocuklarını ve kocasını terk etmek zorunda kalabileceği gerçeğiyle etmeye çalışmaktadır. Fakat teşhis konunca, ameliyat olunca, herkesin gözle göreceği kadar hasta hale gelince, yaşamakla görünmezlik arasındaki çizginin nerede olduğunu görmenin o kadar da kolay olmadığını keşfedecektir. “Esasında,” der, “hayalet olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlamak için ölmeye gerek yok.”

Güney Kore’de geçen son öyküde de yaşayanlar kendilerini hayalet gibi hissederler. Kuzey Kore’den Güney’e kaçmış iki arkadaş yeni yaşamlarına uyum sağlamakta zorluk çekerler. İçlerinden biri geride bıraktığı bir kadını çok özlemiştir, ama aslında özlediği ne kadar kısıtlı da olsa o eski bildiği hayattır.

Öte yandan arkadaşı özgürlüğe o kadar kuşkuyla yaklaşmaz. Pyongyang’da ürettikleri sahte biletlerin aksine Seul’daki piyango biletleri gerçek olasılıklar barındırır. “Doğru kareleri seçtiğin sürece her biletin kazanma şansı vardı, yani kaderini kendin belirliyordun.” Talihi boş verin. Yerimizden yurdumuzdan kopmuş, kayıp, yuvarlanıp gider veya dimdik ayakta da olsak yine de kaderimizi kendi ellerimize alabiliriz.

Connie Ogle'nin kaleme aldığı metin 21 Kasım 2015’te Miami Herald’da yayımlanmıştır.

Çeviri: Barış Cezar