İran'ın yoksulları: Bayel'e ağıt...

Gulam Hüseyin Sâedi’nin Türkçeye çevrilen ikinci romanı, Yapı Kredi Yayınları tarafından “Bayel Ağıtçıları” adıyla yayımlandı. Sâedi, bu romanında yoksul bir Şii köyü olan Bayel’de yaşayan insanların günlük hayatına odaklanıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Gulam Hüseyin Sâedi’nin “Bayel Ağıtçıları” adlı romanı, Bayel adlı bir köyde geçen sekiz hikâyeyi anlatıyor. Bu sekiz hikâye kendi arasında bölümlerle ilerliyor. Kitap ilerledikçe yazarın çok ayrıntı vermeden anlattığı Bayel adlı bir köy, insanları, evleri, hayvanları, yoksulluğu, vefasızlığı, inançları, aşkları, mizahıyla şekilleniyor okurun gözünde. Kimi tipler ve davranışların yanı sıra kimi yaşama biçimleri de aynı şekilde belirginleşiyor ve hatta tanıdık gelmeye başlıyor. “Bayel Ağıtçıları” genel kabul görmüş kurgunun dışına çıkarak, roman sanatına değişik bir soluk kazandırıyor.

Sâedi romanı, neredeyse tamamen, diyaloglar üzerine inşa etmiş. Olayların yanı sıra karakterlerin iç dünyası da yine diyaloglarla anlatılıyor. Korkuyu, aşkı, zalimliği, çaresizliği, yoksulluğu, umudu… ne varsa romanda, romandaki kişilerin kendi aralarında yaptıkları konuşmalarla aktarılıyor okura. İlk başta yadırgansa da diyalogların başarıyla yazılmış olması, romanın canlı ve su gibi akmasına olanak sağlıyor. Günlük yaşantı dili, bir süre sonra okuru sarıp hikâyenin içine çekiyor. Kimi görüntüler de yine bu diyaloglarla netleşiyor.

Bayel Ağıtçıları, Gulam Hüseyin Sâedi, çev: Makbule Aras Eivazi, Farhad Eivazi, 160 syf., YKY, 2017.

YOKSUL KÖYLÜLER

Sâedi yoksul köylüleri anlatıyor. Ama romanda bir tek cümle ‘yoksul edebiyatı’na ya da siyasi önerilere rastlamak mümkün değil. Sâedi, öte yandan, yoksulluğu en sert ve olabildiğince yalın bir şekilde anlatıyor. Bayel’deki yoksulluğa son verecek herhangi bir kurtarıcı kişi ya da siyasi düşüncenin izi yoktur romanda. Sosyalist olduğunu ve bu nedenle cezaevi yattığını ve Fransa’da yaşamak zorunda kaldığını bildiğimiz Sâedi yoksulluğu gösteriyor ve her türlü değerlendirmeyi okura bırakıyor.

GERÇEK İLE BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİK

Köyde gerçek kişiler ve gerçek olaylar vardır. Ama romanın bütün dokusuna serpilmiş büyülü gerçekçilik de vardır. Üstelik kimi bölümler büyülü gerçekçiliğin en iyi örnekleri arasında yer alabilecek niteliktedir. Ramazan’ın uykudan uyanıp öldüğünü bildiğimiz annesinin peşinden sırra kadem basması; meşhedi Hasan’ın nedenini bilmediğimiz bir şekilde ölen ineğine dönüşmesi; hep büyüklerle takılan, kimi haylazlıklar yapan ve romanın tek görünür çocuğu Moserha’nın doymak bilmez bir canavara dönüştüğü bölümler dokunaklı, irkiltici ve büyülü gerçekçiliğin İran edebiyatındaki güzel örnekleri olarak çıkıyor okurun karşısına. Bayel diye bir köy var mı İran’da, bu bilinmiyor. Tebriz’e birkaç kilometre ötede, şimdiki adı Beyg olan gerçek bir köy olduğu da iddia ediliyor, böyle bir köyün hiç olmadığı da… Bayel ve içindekiler, bu yönüyle de, gerçek ile gerçek arasında bir sarkaç gibi gidip geliyor.

İNANÇ VE BATIL OLAN

Bayel Şii bir köy. Şii inancına yönelik göndermeler diğer hikâyelerde de vardır ancak “Üçüncü Hikâye”de köyün inancını daha belirgin kılan bölümler yer alır. Hanım Nine ile Fatıma Nine adlı iki yaşlı kadın sayesinde inanç ritüeli ve buna bağlı olarak yaşama biçimi daha belirginleşir. Sâedi, romanın hikâyelerinden birinin yükünü bile isteye bu iki yaşlı kadına yüklemiştir. Kıtlığa, hastalıklara, ölümlere ağıt yakarak, yas tutarak ve tevekkülle ‘direnen’ bir köy ahalisi sergileniyor bu bölümde. Bayel’de inanç ile batıl olanın iç içe geçtiğini de bu hikâyede daha açıklıkla görmek mümkün oluyor. Sâedi, yine hiçbir itiraz sesi çıkarmadan, iç içe geçmiş olgunun nasıl bir kültüre dönüştüğünü göstermekle yetiniyor. Sâedi gösteriyor, öfkelenmek ya da kederlenmek okurun kendisine bırakılıyor. Bu hikâye, kitabın adının neden “Bayel Ağıtçıları” olduğunun da ipuçlarını veriyor. Sadece Hanım Nine ile Fatıma Nine değil, düğünde saz çalıp insanları eğlendirdiği kadar ağıt yapmakta da usta olan romanın baş kişisi İslam gibi bütün köy yas tutup ağıt yakıyor. Köyde birden çok ağıtçı vardır ve Sâedi, bunu vurgulayarak yine Şii inancının geçmişindeki acılara değiniyor.

‘GİTME İSLAM’

Bütün köylüler romanın başkişisidir. Sâedi, her hikâyede bazılarını daha ayrıntılı anlatarak, bütün köyü kavramamıza olanak sağlıyor. Ancak İslam bunların arasından sıyrılır ve öne çıkar. Dini bütündür İslam, beceriklidir ve olağanüstü durumlarda fikirleri kabul görür. Kimi kimsesi yoktur ve romanın sonunda uğradığı iftira nedeniyle yas elbiselerini giyerek evini sıvayarak kapatması, köyden ayrılıp şehirde saz çalarak bir çeşit dilenciye dönüşmesi, romanın etkileyici sahnelerinden biridir. Burada Sâedi, köydeki vefasızlığın bir örneğini sergiliyor. Aynı zamanda ve belki esas vurgulamak istediği ise köy gibi küçük bir yerde tek eğlencenin, kimi zaman kıskançlıktan beslenen dedikodular için uygun olduğunu ve bunun nasıl felâketlere zemin hazırlayabileceğini göstermektir. Kethüda, köyden ayrılmaya hazırlanan İslam’a şöyle seslenecektir.

“İslam, eğer sen gidersen Bayel’de elinden iş gelen kimse kalmayacak, nasıl gidersin sen söylesene!” Bir çıkarcılık var bu seslenişte. Çünkü köyün en becerikli adamıdır İslam. Ama öte yandan köyün başka türlü bir yoksulluğuna da işaret eder. O da içinde bulundukları koşullara itiraz edecek her türden bir bilgiden yoksun olmalarıdır. Köy hayatının inanç ile batıl olanın iç içe geçtiği akışına bırakmışlar kendilerini, zor durumda İslam gibi akıl danıştıkları birinin köyden ayrılması nedeniyle kendilerini bu denli çaresiz hissetmelerine neden olacaktır. Roman boyunca “Gitme İslam” köyün ortaklaşa tek itiraz cümlesi olur. Ama bu cümleyi, yine bütün köyün birlikte yaktığı bir ağıt, Bayel’e ağıt gibi okumak da mümkün elbette.

ROMANIN DİĞER KAHRAMANLARI

“Kethüda evden çıktı, Ağa’nın köpeği Papah bahçe duvarının üstünden havlamaya başladı ve sokağa atladı.” Roman bu cümleyle başlıyor. Papah, roman boyunca çeşitli davranışlarıyla okurun karşısına çıkıyor. İslam’ın keçisi ve atı da öyle. Sonra inekler, havuzdaki balıklar, fareler, sadece sesleri duyulan böcekler. Bunları uzun uzun anlatmaz Sâedi ancak çıkardıkları bir sese ya da sergiledikleri bir davranışa değinerek, roman sahnesinin içinde yer verir onlara. Sadece siluetleri görünen köylülerden daha çok roman kişileri olurlar. Kimi davranışları ise metaforiktir ve Sâedi’nin büyülü gerçekçiliğine katkı sunar.

ROMANIN FİLMİ VE HATIRLATTIĞI

Romanın “Dördüncü Hikâye” adlı bölümü, “İnek” adıyla filme çekilmiş, Avrupa ülkelerindeki festivallerde gösterilen film beğeni toplamış ve hatırlı ödüller almış. Romanın en irkiltici bölümlerinden birini izlemek ilginç olacak.

“Bayel’in Ağıtçıları” bana yıllar önce okuduğum Yaşar Kemal’in “Yer Demir Gök Bakır” romanını hatırlattı. “Bayel Ağıtçıları”ndan söz etmeye çalıştım bu yazıda ama henüz okumamış olanlara “Yer Demir Gök Bakır”ı da öneriyorum.