Katırcıoğlu: Ekonominin tamiri zor, erken seçime gitmek zorunda kalacaklar

HDP Milletvekili Prof. Erol Katırcıoğlu, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşulların tamir edilmesinin zor olduğunu söyledi, “Bir erken seçime gitmek zorunda kalacaklar gibi görünüyor" dedi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Hükümetin pandemi döneminde vatandaşlara yaptığı yardımın yetersizliği tartışılıyor. Yetkililer “milyarlarca lira” destek yapıldığını açıklarken muhalefet özellikle ‘tam kapanma’ dönemindeki desteğin yetersizliğine dikkat çekiyor. Dünyanın farklı ülkeleri ile yapılan kıyaslamalar da Türkiye’nin doğrudan destek veren ülkeler sıralamasında oldukça geride yer aldığını gösteriyor. 

Hükümetin ekonomiye bakışında problem olduğunu, salgın döneminde topluma yönelik doğrudan desteklerin yeterli olmadığını belirten HDP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu ile konuştuk:

Salgın döneminde ekonomik anlamda da toplum zor bir süreçten geçiyor. Pandemi döneminde iktidarın topluma yönelik doğrudan ekonomik destekleri yeterli oldu mu?

Tabii ki hayır. Hükümetin ekonomiye bakışında problem var. Hükümet sanıyor ki pandemi sadece üretimi vurdu. Ekonominin arz yapısına dokundu diye düşünüyorlar. Onun için de iş dünyasına destekler vererek üretimin artmasını planlıyorlar. Hükümet tersten bakarak, üreticiyi destekleyerek, elde edeceği üretim artışını satın alacak talep varmış gibi iş dünyasına destek vermeyi tercih etti. Öte yandan işsiz kalanların, asgari ücretle çalışanların, kadınların, gençlerin talepleri söz konusu olmadı. Hükümetin böyle bakmasından dolayı toplumun talep tarafını yani toplumun geniş kesimine yönelik bir uygulama yapmadı. O sebeple de hükümetin pandemiyle mücadelede doğru kararlar verdiği kanaatinde değilim.

‘HÜKÜMET GELİR TRANSFERİ POLİTİKASI ORTAYA KOYMADI’

DİSK Araştırma Merkezi'nin (DİSK-AR) yaptığı araştırmaya göre Türkiye, dünyada pandemi döneminde vatandaşlara en az nakit desteği veren ülkelerden biri oldu. Dünya genelinde yapılan 7,9 trilyon dolarlık küresel gelir desteği ve nakit harcamanın içinde Türkiye'nin yaptığı harcama yalnızca binde 1 oranında kaldı. Bu bağlamda pandemi dönemi Türkiye’de, dünyadaki farklı ülkelere göre daha ağır yaşanıyor diyebilir miyiz?

Diyebiliriz. Hükümet 17 günlük kapanma kararı verdi ama bu kararı verdiğinde ortaya çıkacak olan gelir kayıplarını önlemek için herhangi bir gelir transferi politikası ortaya koymadı. Bunun tersini yaptı. Kapanma söz konusu olduğunda esnafa, işsiz kalmış insanlara, yoksul kalmış insanlara destek vermek gibi bir politika izlemedi. Hükümetin anlamakta zorlandığı şeylerden bir tanesi şu. Bu pandemi denen hikâyenin etkisi çok uzun yıllar belki de devam edecek. Şu an yaşadığımız süreci düşündüğümüzde pandeminin bütün istatistiklere yansıyan etkileri oldu. Örneğin Türkiye’de ölçülen enflasyon tümüyle yalan bir enflasyon oranı. Çünkü TÜİK çok iyi niyetli bile olsa şunu gözeten bir yerden bu işi yapmıyor. Pandemi insan davranışlarını, tüketim alışkanlıklarını değiştirdi. Dolayısıyla enflasyon sepetinin içerisine neler koyacağınız aşamasında daha önceki tercihlerden farklı tercihler söz konusu olmaya başladı. TÜİK bu değişimi dikkate alan bir enflasyon hesaplaması yapmıyor. Yapmaya çalışanlara da soruşturma açıyorlar.

‘YARIN İKTİDARIN PARÇASI OLACAĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUZ’

HDP, sahada ekonomik sorunlara dair yaşananları birinci ağızdan dinleyerek Diyarbakır, İzmir, Mersin ve Van’da, “İş ve Aş Buluşmaları” gerçekleştirdi. Saha bize ne anlatıyor? 

Halkla temas ettik ve çıkan şey şu. Bir kere Halkların Demokratik Partisi’nin tavrını doğru buluyorlar.  Özellikle bizim önümüzdeki dönemde büyük bir olasılıkla iktidarın parçası olacağımızı söylememiz özellikle bize oy veren ve sempati duyan insanların beklediği bir ifadeydi. Bunun ötesinde yaptığımız bazı hatalı davranışları da eleştirdiler. Ama bütün bunların ötesinde özellikle esnaf kan ağlıyor. Gittiğimiz altı yedi şehirde esnaflarla konuşacak gibi değildik. O kadar çok sayıda insan AK Parti’ye oy verdiğini söyleyerek şu andaki uygulamalara kızgın ki… Biz bunu duymuş olmaktan dolayı hem üzüldük hem de sevindik. Gerçekten de hükümet açısından bakınca her şey parlak. Kimse aç değil açıkta değil. Öyle bakıyorlar ama gerçek o değil. 

‘İŞ ADAMLARI KÜRT OLUŞLARINDAN DOLAYI KREDİ ÇEKMEKTE SIKINTI ÇEKTİKLERİNİ ANLATTI’

Özellikle Diyarbakır’da müthiş bir ayrımcılık olduğunu anlıyorum. Birçok Kürt Diyarbakırlı iş adamı yatırım yapmak istiyor, yapıyor fakat o kadar çok engelle karşılaştıklarını söylüyorlar ki. Sadece ve sadece Kürt oluşlarından dolayı banka kredisi çekmekte sıkıntı çektiklerini anlatılar bize. Bu çok düşündürücüydü.

‘TÜRKİYE İŞ SERMAYESİ, TÜRKİYE TOPLUMUNU DÜŞÜNEREK DAVRANAN BİR SERMAYE DEĞİL’

Toplum bir yandan geçinemediğini ifade ederken Türkiye’de iş dünyası temsilcilerinde ise sessizlik olduğu ifade ediliyor. Bu sessizlik siyasi havayla doğrudan ilişkili mi?

Türkiye iş dünyası, iş sermayesi Türkiye toplumunu düşünerek davranan bir sermaye değildir bir kere. Türkiye iş dünyası her zaman batıyla işbirliği yapar ve Türkiye devletiyle olan ilişkisi de tamamen “Al gülüm ver gülüm” ilişkisidir.

Bugünlerde Sedat Peker’in açıklamalarını dinliyorsunuz siz de. Esasında ekonomide görünen şeylerin arkasında nelerin yattığına yönelik epey düşündürücü şeyler söylüyor Peker. Marinanın nasıl alındığını, siyasilerin işin içine nasıl karıştığını söylüyor. Bu çok yaygın bir şey esasında. Sanmayın o beş tane Tayyip Erdoğan’a destek veren iş adamı da artık bunun böyle devam etmesinden memnun. Ama kendi güvenliği için bu hükümetin devamından yana davranmak durumunda kalıyorlar. Yani demek istediğim iş dünyası belirleyici olmaktan çok belirlenen olduğu için bu belirlenenlik özelliğinden dolayı da önemli bir aktör olarak gözükmüyor ve sesini çıkarmamayı tercih ediyor.

‘TÜRKİYE’DE SİYASET EKONOMİNİN ÖNÜNDE’

Türkiye’de siyaset ekonominin önündedir. Ekonomik gelişmeler bize ülkenin nereye gideceğine dair yeterince ipucu vermez. Çünkü siyasi aktörlerin ne yapacağı ekonomiden çok daha önemli. Bu nedenle seslerini çıkarmamaları bana garip gelmiyor. TÜSİAD gibi bir kuruluş “Ne oluyor” dese keşke. 128 Milyar dolar nasıl harcandı kime harcandı diye sorsalar keşke. Bu sorulara cevap vermeye zorlayacak iş dünyası yok ortada. 

‘EKONOMİK KOŞULLARIN KISA DÖNEMDE TAMİR EDİLMESİ ZOR’

Hükümetin ekonomik anlamda kaynak sıkıntısı yaşadığını geçmiş açıklamalarınızda ifade ediyorsunuz. Bu kaynak sıkıntısı gelecekte vatandaşların omuzlarına daha da yük olacak mı?

Ekonominin yönetilmesiyle ilgili ciddi sıkıntılar var. Özellikle dış borçlar, iç borçlar ve bunların ödenmesiyle ilgili kaynakların giderek daraldığını düşünüyorum. Son olarak 35 milyar dolarlık bir cari açığın olduğunu düşünüyorum. Biz iktisatçıların borç krizini ima eden oranı yüzde 5-6. Cari açık, Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 5’ini geçerse o ülkenin ödeme sıkıntısı çekeceğini söyleriz.

Bunun ötesinde Türkiye halkının önemli bir tasarrufunu dolar üzerinden yaptığını biliyoruz. Ama ülke ekonomisinde Merkez Bankası’nın politikaları, bu insanların dolarlarını bozdurup Türk Lirası’na geçmeyi cesaretlendiren bir biçimde gelişmiyor. Türkiye’nin ihracatı da çok parlak değil. Önemli bir döviz kalemi turizmdi fakat çok sıkıntılı günler yaşanıyor. Rusya zaten uçuşları durdurdu. Bizim döviz kaynaklarımız ihracatımızda turizm gelirleriydi burada da sıkıntı olduğu çok açık. Bunun yanında çok yüksek düzeyli bir enflasyon var. İşsizlik giderek artıyor. Dolayısıyla bu ekonomik koşulların tamir edilmesi zor. Kısa dönemde zaten çok zor.

‘ERKEN SEÇİME GİTMEK ZORUNDA KALACAKLAR’

Onun için de IMF’ye gitmek istemiyorlar ama bir erken seçime gitmek zorunda kalacaklar gibi gözüküyor. Çünkü bu ekonomik olarak sürdürülebilir değil. Zaten birçok yerde dolaylı vergileri arttırarak yürüyorlar. Plan Bütçe Komisyonu’na gelen son iki torba kanuna baktığımızda esasında bütçeye gelir elde etmek için yapılan mali düzenlemeler olduğunu görüyoruz.  Kaynak bulmakta zorlanıyorlar ve halkın vergi ödeyecek hali kalmadı. Dış borca yönelmeleri lazım ama risklerin yüksekliğinden dolayı yüksek faizle ancak kredi bulma şansına sahipler.  Bu da özellikle gelecek kuşakları çok daha büyük mali sıkıntılara sürükleyecek diye düşünüyorum.

‘SEÇİM OLURSA MUHALEFETİN KAZANACAĞI KOŞULLAR ORTAYA ÇIKMAKTA’

Erken seçime gidilebileceğini söylediniz. Toplumda bireylerin borç kapasitelerinde son aşamaya gelindiği ifade edildiği dönemde bu durum sizce sandığa nasıl yansıyacak?

Bir seçim olursa muhalefetin kazanacağı koşullar ortaya çıkmakta. Bunun karşılığında da hükümet muhalefetin iktidara gelmesini daraltmak için elinden geleni yapıyor. Bu ne kadar başarıya ulaşacak bilmiyoruz. Açıkçası muhalefetin de çok akıllıca hareket ettiğini söylememiz çok zor. Hala Akşener, ‘HDP’ diyor. HDP sizden çok daha demokrat bir parti bir kere. Biz Türkiye’nin en demokratik partisiyiz. Nereye bakarsanız bakın. Her konuda en demokratik lafları söyleyen, en önemli önlemleri öneren bizleriz. Biz en azından şöyle bir umudu taşıyoruz. En azından asgari bir demokrasi ve seçim güvenliği meselelerinde birlikte davranabilecek bir atmosfer yakalayabiliriz.  Muhalefetin daha akıllı davranması lazım ama henüz o aklı göremiyoruz. Biz yolumuza devam edeceğiz tabii. Bizim şansımız şu. Biz yüzde 10’un üzerindeyiz ve her geçen gün de oyumuz artıyor. Onun için seçim yapılabilirse ki, parantez içerisinde yapılmama ihtimali hiç yok değildir diye düşünüyorum, Tayyip Erdoğan’ın seçilme şansının çok olmayacağını düşünüyorum.

‘ÜRETİMİN ARTMASI LAZIM’

HDP’nin gelecekte iktidarın parçası olacağını ifade ettiniz. HDP olası iktidar halinde ne tür ekonomik adımları bugünden vadediyor? Hangi adımların acilen atılması gerekiyor?

Türkiye hala gelişmekte olan bir ülke. Yeterince gelişmemiş bir ekonomi ve çok bozuk bir gelir dağılımı var. Biz iktidarda olunca yapacaklarımızdan bir tanesi gelir dağılımını düzeltmek bir diğer yandan da üretimi arttırıcı tedbirler almak. Mesela kooperatifler gibi olabilir, katılımcı şirketler aracılığıyla olabilir. 

‘PARANIN GEÇMEDİĞİ ALANLAR YARATABİLİRİZ’

İkinci olarak da paranın geçmediği kamusal alanlar yaratabiliriz. Orada Ali Koç ya da bilmem kim olduğunuza bakmaksızın aynı hizmeti herhangi bir vatandaşla paylaşabilecek kadar etkili kamu alanları yaratabiliriz. Örneğin öyle bir hastane sistemi getirebiliriz ki, siz Ali Koç da olsanız, dünyanın zengini de olsanız gidip orada ameliyat olursunuz. Ben de sıradan bir vatandaş olarak aynı yerde ameliyat olabilir hale gelirim. Bunu yaptığınız zaman insanları hizmet karşısında eşitlemiş olursunuz. Onların zenginliği, fakirliği o hizmeti alımıyla ilişkili olmaktan çıkar, herkes aynı hizmeti alır. Bu iyileştirici mekanizmadır. Böyle bir perspektifte gelir dağılımının düzeltilmesi gerekiyor. Bunları yaparken de bizim parti olarak hassasiyetimiz çevre ve ekolojidir. Bunları dikkate alan bir yerden bunları yapmamız gerekiyor. Yoksa Tayyip Erdoğan’ın yaptığını söylediği gibi büyük yollar büyük barajlar büyüklükle küçüklükle olacak şeyler değil. Bunlar akılla olacak şeyler. Bir iktisatçı mottosu şudur. Karar alanlar daima kendi çıkarlarına uygun karar alırlar. Karar mekanizmasında az sayıda siyasetçi varsa bilin ki o sistemde alınacak olan kararlar siyasetçilerin lehine olacaktır. Biz katılımcı bir perspektiften bakmaya çalışıyoruz. İnsanlar kendi hayatlarını etkileyecek önemli kararlarda kendilerinin katkısının olmasını istiyorlar ve bunun önünü açacağız.