YAZARLAR

Kadın kazanımlarındaki hasarın giderilmesi için…

Kadın ve eşitlik bakanlığı kadın kazanımlarına verilen hasarı gidermenin ilk adımı olacaktır ve bu partilerde böyle bir bakanlığı teşkilatlandırma deneyimine sahip kadınlar var. Kadının adından da bakanlığın eşitlik ilkesinden de fedakarlık etmek yüzlerce yıllık kadın mücadelesine ihanet anlamına gelir. İtirazın, doğru yönlendirmenin tam zamanı, susmayalım ki hiç değilse partilerin, ittifakların seçim bildirgelerinde kadın ve eşitlik bakanlığını görmek mümkün olsun.

Yirmi yıllık iktidarın son sekiz on yılını adeta deprem yıkımı gibi yaşıyoruz. Özellikle son beş yılımız kesinlikle ağır hasarlı bir yapının içinde yaşam sürme hissiyatı oluşturdu çoğumuzda. Toplum hayatından kamu düzenine kadar her alandaki yıkıma son vermek ya da yıkıntının altında kalmak gibi iki uç seçenekle karşı karşıyayız şimdi. Altı yıl önceki referandumla kuruldu bu sistem. Ve o referandum OHAL şartlarında gerçekleştiği için oylama sonucu hiç kimseye güven vermedi. Buna rağmen bir anayasa değişikliği için gerekli görülen konsensus düzeyine hiç yaklaşmayan, tümden uzağında kalan, küçük farkla kabullenildi bu ucube sistem. 49’a 51 diyebileceğimiz şekilde ikiye bölünerek minik farkla Erdoğan rejimi kuruldu. Beş yıldır “Türkiye’yi uçuracak” denilen rejimin ülkeyi uçuruma getirdiğine tanığız. Hal böyle olunca 2017 referandumunda “evet” oyu verenlerden çoğunun fikir değiştirdiğini düşünmek abesle iştigal olmaz. En azından evet-hayır oranlarının yer değiştirdiğine şüphe yok. Üstelik o minik farklı referandumun hiç güven vermeyen oylama ve sayımla kabul edilmiş sayıldığını hatırlamak bile günümüze kadar yaşanan olumsuzlukları üstüne ekleyince bu rejimden memnun olmayanların sayısının yükseldiğini düşündürüyor.

Beş yıllık tek adam rejiminin istikrar değil kötü yönetim getirdiği gün gibi ortada. Sonuç hak ihlalleri, kayırmacılık, din-devlet ilişkisi, kamu görevlilerinin karıştığı mafyatik ilişkiler ve rüşvet çarkından rahatsızlık ve üstüne ekonomik kriz, yüksek enflasyon eklenince seçimin anlamı değişiyor elbette. Hele tüm kamu kaynaklarının toplandığı varlık fonu başkanının da tek karar verici aynı isim oluşu, kamu kaynaklarının birilerine peşkeş çekilmesi sorumluluğunu tek karar vericiye yüklerken aksini düşünmek pek mümkün görünmüyor. Haliyle sayılan gelişmeler ve çok daha fazlası yüzünden 2023 seçimleri, bunca hasara yol açan yönetim sistemine tamam mı devam mı kararı anlamına gelecek.

Artık Millet İttifakıyla ortak hareket ederek topluca ana muhalefet konumunu üstlenmiş görünen partiler hasarın farkında ve seçmene güven telkin edecek, rıza üretecek ortak politikalar metni hazırladı, duyurdu. Metne bakıldığında bir hükümet programı veya vaatler silsilesi gibi görülen hasar tespit çalışması denilebilir. Hasarı tespit ediyor ve yeniden inşa için ortaklaştıkları politikaları sunuyorlar topluma, seçmene. Yargı, ekonomi, kamu yönetimi gibi pek çok alandaki hasarı giderecek öneriler oluşturmuşlar. Ancak eksiklik, kadın kazanımları konusunda bu iktidarın oluşturduğu hasarı tespit etmekten uzak kalınması. Ne olduğu ve adım adım nasıl gerçekleştiği yönünde çalışılmadığı görülen hasarı giderecek yöntemler geliştirilmemiş haliyle. Sadece normal şartlarda yapılıyor olması gerekenlerin, o da ancak bir kısmının sözü veriliyor topluma. Oysa kadın ve eşitlik bilincini yok etmek için tüm mekanizmaların temeli çürütüldü son yıllarda. Millet ittifakı, hatta bütün diğer muhalif ittifak ve partilerle işbirliğine yönelse bile ve seçimi kazansa da bu çürütülmüş temel üzerine inşa edilecek her politika, uygulama sorunlarıyla karşılaşır. Ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar temel çürütüldüğü için eksik ve yanlış kaçacak uygulamalarla kimseyi mutlu edemezler.

Dikkat edilirse son yıllarda kadın hareketinin en yaygın söylemi “kadın kazanımlarına sahip çıkmak” üzerine olmakta. Teker teker yok edilen, aşındırılan o kazanımların son yıllarda nasıl olup da bu kadar kolayca elimizden alındığını muhalefete bir kez daha anlatmak gereği çıkıyor ortaya. İktidara talip olanların, Millet İttifakı karar vericilerinin, kaybetmekte olduğumuz o kazanımların nasıl elde edildiğini hatırlaması gerekir. Devlet Planlama Teşkilatını yeniden kurmayı akıl edenlerin, kaybetmemek için mücadele verdiğimiz o kadın kazanımlarının başında gelen kadın bakanlığını yeniden kurmayı düşünemeyişi, bu hatırlama eksikliğinden olsa gerek. Minik bir özetle hatırlatma hasar tespiti için yol gösterici olabilir. Ki hasarı gidermek için işe nereden başlanacağına dair doğru karar verilebilsin. Eşitlik bilincinin ve eşit temsilin baş rolde olduğu insani gelişme ve sosyal kalkınmayı gerçekleştirmenin bir toplumda ekonomik kalkınmayı sürdürülebilir kıldığını biliyorlardır sanırım. Bir süre orta gelir tuzağında bocaladıktan sonra ekonomik krizle yükselen enflasyonla karşılaşmamızın tek sorumlusu AKP’nin kötü ekonomi yönetimi değil. Salt kamu kaynaklarının ölü yatırımlara gömülmesi ve eşe dosta peşkeş çekilmesinden ibaret olmadığını da görelim. Sosyal kalkınma düzeyimizi yükseltemediğimiz, insani gelişmişlik alanında adımlar atamadığımız için takıldık o orta gelir tuzağına. AKP’nin de en büyük kusuru bu gerçeğe sırtını dönmesi. Aynı körlük geleceğin iktidarına talip olan bugünün muhalefetini de sarmasın diyerek başlayayım hatırlatmaya.

1970’lerden itibaren yükselmeye başlayan ve 1990’lara gelindiğinde iyice güçlenmiş olan kadın hareketinin eşitlik mücadelesi sayesinde bir genel müdürlük kuruldu 1990’da. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, başlangıçta doğrudan Başbakanlık bünyesindeydi. İlk yıllarda olmasa da kısa sürede Teşkilat yasası çıkarıldı bu genel müdürlüğün. Başbakanlık bünyesinde olduğu için de her bakanlıktan görevliler yer aldı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nde ve eşitlikçi uygulamaların bütüncül düzenlemelerle gerçekleştirilmesinde bu usul çok etkili oldu. Bir süre sonra genel müdürlük bakanlığa dönüştü. Kadının Statüsünden Sorumlu Devlet Bakanlığı kuruldu. AKP iktidarında kaldırıldı bu bakanlık ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, yeni kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) bünyesine alındı. Kadının Statüsünden Sorumlu Devlet Bakanlığı yok edilip yeni kurulan bakanlıktan kadının adı da çıkarıldıktan sonra bile bir süre Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün görev işleyişinin dayanağı olan teşkilat yasası yürürlükte kaldı. Bakanlıktan kadın adı çıkarıldıktan sonra bile kısa süreliğine de olsa genel müdürlük iyi işler başarmıştı. 6284 sayılı cinsiyet temelli şiddetle mücadele yasasını kadın örgütleriyle birlikte hazırlamak gibi önemli işler başarıldı bu aşamada. Ancak tam şiddet yasası görüşülür, hazırlanırken ve hem de İstanbul Sözleşmesi imzalandıktan bir ay sonra, 2011 Haziran'ında genel müdürlüğün teşkilat yasası iptal edildi. Nazan Moroğlu’nun o günlerde yazdığı gibi “tam yasa ve sözleşmenin uygulanması açısından en gerekli olduğu zaman teşkilat yasasının iptal edilmesi Aziz Nesin hikayelerini hatırlattı.” Adı defalarca değişen bakanlıkta şimdi hala Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü duruyor. Pek az fedakar çalışanı dışında gerçekten kelimenin tam anlamıyla duruyor.

Kısa tarihi hatırlatma genel hatlarıyla böyle, belki tarihlerde biraz yanılmış olabilirim. Ancak muhalefete fikir vermeye yetecektir sanıyorum, ki Millet İttifakı partilerinde o yıllarda bakanlık ve genel müdürlük aşamalarında yer almış pek çok kadın politikacı mevcut. Kaybetmekte olduğumuz o kazanımları elde etmemizde büyük emek sahibi kadınlar şimdi muhalefet partilerinin içinde yer alıyor. Karar mekanizmalarında kadın eşitlik bilincine sahip kadın politikacılara eşit temsil ilkesiyle yer verilmesi mümkün olsa bunları yazmaya hiç ihtiyaç duymazdım eminim. Çünkü benden çok daha fazlasını bilen ve uygulamış olanlar var bu partilerde. Yazık ki sadece yüzde 17’si kadın olan Meclisin ve 23 üyesinden sadece 5’i kadın olan Anayasa Komisyonunun kadın giyimi ve ailenin biçimi üzerine karar verme aşamasında olduğu bu günlerde muhalefetin de kadın kazanımları için emek harcamış kadınların önerilerini dikkate almadığı izlenimi doğuyor. Üzücü ama değişebilir de. Kadın ve eşitlik bakanlığı kadın kazanımlarına verilen hasarı gidermenin ilk adımı olacaktır ve bu partilerde böyle bir bakanlığı teşkilatlandırma deneyimine sahip kadınlar var. Yapabilecekleri bir işi istiyoruz yani. Aile, çocuk, genç, yaşlı, hasta, engelli, yoksul, yoksun yurttaşlar için bir sosyal politikalar bakanlığı da ayrıca kurulsun elbette. Fakat kadın ve eşitlik bakanlığı benim için olmazsa olmazlardan. Yani muhalefete muhalefet etmemek gibi bir çekince kadın hareketini bu talepten alı koymaz sanırım. Çünkü kadının adından da bakanlığın eşitlik ilkesinden de fedakarlık etmek yüzlerce yıllık kadın mücadelesine ihanet anlamına gelir. Bugün bakanlık adına bir kadın kelimesi iliştirmekle bizi razı ederlerse gelecek nesillere daha zor bir eşitlik mücadelesi miras olarak bırakmış oluruz. İtirazın, doğru yönlendirmenin tam zamanı, susmayalım ki hiç değilse partilerin, ittifakların seçim bildirgelerinde kadın ve eşitlik bakanlığını görmek mümkün olsun.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.