İtibarın hükmü

İtibar insanın aynı anda hem değeri hem de sığınağıdır. İtibar, insanın omzunda on yıllarca taşıdığı yabani kuş misali her an uçup gidebilir.

Google Haberlere Abone ol

Seyfi Elçiboğa

“Onlar kendilerine bir itibar ve güç vesilesi olsun diye Allah’tan başka tanrılar edindiler.”(Kur’an, Meryem 81)

Alanında en iyi olan benim, benden akıllısı yok, benden güçlüsü yok(!) diyorsun. Her engeli aşarım, tuttuğumu koparırım; yeri geldiğinde merhametimle, yeri geldiğinde öfkemle rakiplerimi sollarım(!) diye haykırıyorsun. Öve öve sancak gibi salladığın başınla, herkesi tepeden gören bakışlarınla, sahnenin ortasında durmuş, ayakta alkışlanmayı bekliyorsun. Sana birkaç beden büyük gelen uydurulmuş özgeçmişini yayan reklamların, ilk çekildiği anki hali dışında sana benzemeyen fotoğrafların, internetten indirilmiş sertifikaların, satın alınmış plaket ve ödüllerin ile itibar sahibi olduğunu sanıyorsun.

Gösterişe düşkünlüğün kadar ahraz da olan sana, yanılgılarını anlatmaya evvela itibar kavramıyla başlayacağım. Şimdi sen şu kibirli haline istersen şöhret de, imaj de, kariyer de ama sakın itibar deme! İtibar, öznenin kendi kendisine dizdiği methiyeler ile elde edilen bir makam değildir. Çağrılınca gelen bir yardımcı da değildir. İtibar, Newton'un evrensel kütle çekim yasasına benzer: “Evrendeki her parçacık, başka bir parçacığı, kütlelerinin çarpımı ile doğru orantılı ve aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı olan bir kuvvetle çeker.”  İtibar, öznenin sahip olduğu en değerli güç, insan orijinli öznenin etkileşime girdiği diğerleri üzerindeki çekim kuvvetidir; öyle bir kuvvet ki belirgin bir seviyenin üzerine çıktı mı özne ölse bile o, varlığını yine de sürdürecektir.

Nasıl mı diyorsun? İtibarın varlık sahası insan bilincidir de ondan. Varsayalım özne kişi değil de kurum, şirket veya hükümet olsun. İnsan bilinci onu öncelikle bir kişilik olarak algılayacak, onu kafasında kişileştirebildiği ölçüde kavramaya başlayacaktır. Ardı sıra kişilik atadığı öznede insan öncelikle serveti, şöhreti ve kariyeri değil de, her biri birer karakter olan dürüstlüğü, adaletli oluşu, görgülü oluşu, yardımsever oluşu ve akıllı oluşu arayacaktır. Zihninde ölçecek, biçecek ve insan yerine koyduğu özneye sonunda notunu verecektir. Bu bağlamda itibar, insan orijinli öznenin etkileşime girdiği diğerleri tarafından sonuçlanan not ortalamasıdır.

Şirketler için borsada işlem gören hissenin parasal değeridir itibar, ticari uygulamalar ve sanal ortamda şirketlerin aldığı olumlu yorum ve ortalama puandır. Devletler için ekonomi ve kredi notudur. Bu nedenle şirketlerde, doksanlı yıllardan beri, itibar yönetimi adı altında bizzat patronların kontrolünde işleyen kurumsal kimlik oluşturma, marka yaratma ve vizyon-misyon benimsetme gibi faaliyetler ön plana çıktı. Ne ki hepsinden önce sosyal değerlere önem verilmesi gerektiği fark edildi. Bu durum liberal ekonomik sistemin sosyalist ekonomi modelinden ilk ders alma girişimi olmasa da önemliydi. Buna göre kurum ne denli finansal ve ekonomik güce sahip olursa olsun kolektif yaşamı önemsemeyen, çalışanına değer vermeyen, mutlu çalışan yaratamayan, çocuk işçi çalıştıran, çalışanları arasında ayrımcılık yapan, çevreyi önemsemeyen, halk sağlığını ihlal eden, sadece kâr hırsı ile piyasayı ve halkı aldatan kurumlar bir anda çok büyük bir kriz ile karşılaşabilirdi. İhtimal olur ki halkın tepkisi boykot seviyesine varırsa, bu kurumlar ne denli güçlü olursa olsun iflas kaçınılmaz hale gelirdi.

ABD enerji devi Enron, Alman Volkswagen, Facebook-Whatsapp gibi dev şirketlerin yakın zamanda yaşadıkları itibar krizlerini hatırla. Uzun yıllara dayanan halkla ilişkiler faaliyetleri ve muazzam reklam bütçelerine karşın kimisi ayakta kalabilse de kimisi tarih oldu. Konya’da süt kazanında banyo yapan işçi ile Balıkesir’de salça havuzuna çıplak ayaklarla girip dans eden işçinin görüntüleri toplumda nasıl da infiale sebep olmuştu değil mi? İtibar sıfırlandı, öyle ki her iki işletmenin faaliyetleri kısa sürede son buldu.

Toplumsal hareketlilik esnek ve dinamiktir. Algılar, hatta değerler bile zamanla değişebilir. Güven kaybetmemek adına aynı esnekliği gösteremeyen özne yenilikçi olmamakla itham edilip itibar kaybedebilir. Biçimsel değişimlerle, öze hitap etmeyen adımlarla algı yaratmanın faturası ağır olabilir. Kostümle, dekorasyonla elde edilen ilgi kısa sürer. Esas saygı sürekli başarıların ardından gelir. Para her zaman her hatanın yarattığı tahribatı onaramayabilir.

Toplumsal hafızada, itibar piramidinin zirvesinde ölümsüz kahramanlar oturur. Tarihi başarıları olan liderler, unutulmaz eserler yaratan sanatçılar, hayatın akışını kolaylaştıran buluşlar yapan bilim ve meslek mensupları, örnek kişilikleriyle ahlak abidesi olan dini şahsiyetler, erişilmesi güç zaferleriyle sporcular, ufuk açan kaşifler, ait oldukları toplumu ileriye taşıyan yazar ve düşünürler, görevlerini icra ederken çabaları dolayısıyla halkın konforunu arttıran doktor, hemşire, öğretmen, avukat, memur ve bürokratlar, cesaretleriyle öne çıkan asker ve polisler, mücadeleleriyle öne çıkan gazeteci, aktivist ve siyasetçiler ülkenin itibarını yükseltirler. Elbette bunun tersi de mümkündür.

İtibar insanın aynı anda hem değeri hem de sığınağıdır. İtibar, insanın omzunda on yıllarca taşıdığı yabani kuş misali her an uçup gidebilir. Bir sözle elde edilebildiği gibi, bir duruşla, bir eylemle, bir yaklaşımla, bir çabayla, bir hizmetle, bir ürünle de elde edilebilir. Kimi zaman savaş meydanında bir erin cesur bir eylemi ona savaşı komuta eden generalden daha fazla itibar getirebilirken kimi zaman da ceketinden pantolonuna dek asılı nişanlar takan Kuzey Koreli generaller gibi tüm itibarı bir kişinin iki dudağı arasına sıkışabilir.

Kasr’ül Beyza isimli sarayda oturup askerlerine hükmetmiş Muaviye’nin itibarı, kerpiç evde yaşayıp ümmetin gönlüne hükmetmiş Hz.Muhammed’in itibarından yukarıda değildi. İnsanlar iktidara geldikleri zamanın şaşalarıyla ölçülmez, insanlar düştükleri zamanki itibarlarıyla ölçülür, der İsmet İnönü. Değil midir ki binlerce şarkıcı, oyuncu arasından en itibarlı olanlar en şöhretliler veya en çok kazananlar değil, halkın güvenini en çok kazanmış olanlardır. Toplumun en itibarlı saydığı meslek neden doktorluk mesleğidir, hiç düşündün mü? Peki neden tüm kurumlar arasında itibarı en yüksek kurum ordu iken adliyeler bu kadar itibarsız olabiliyor sordun mu? Çünkü makama, şöhrete, paraya, güce rağmen doğruluktan, adaletten şaşmayana, edebinden tasarruf etmeyene, haysiyetiyle baş eğmeyip insanlığın başını yükseltenlere insanlığın vefa borcu var da ondan.