YAZARLAR

İstanbul Sözleşmesi yürürlükte: Kimsenin canı kimseye helal değil!

Sözleşme konusu eril şiddetin hedef aldığı toplumsal kesimlere yönelik tehditlerin akıl almaz boyuta tırmandığı bugünlerde, İstanbul Sözleşme’nin hâlâ yürürlükte olduğunu hatırlatmak özellikle önemli. Sözleşme karşıtı ataerkiller, devletin şiddetten korumakla yükümlü olduğu LGBTİ+lara yönelik saldırıları, hukuksuz karardan aldıkları cesaretle yükseltiyorlar.

İstanbul Sözleşmesi hakkında yargı süreci devam ediyor ancak Sözleşme karşıtı ataerkiller, devletin şiddetten korumakla yükümlü olduğu LGBTİ+lara yönelik saldırıları, hukuksuz karardan aldıkları cesaretle yükseltiyorlar. Saldırı biçimini vahim sonuçlar doğuracak şekilde dinle ilişkilendiriyorlar. Sözleşme konusu eril şiddetin hedef aldığı toplumsal kesimlere yönelik tehditlerin akıl almaz boyuta tırmandığı bugünlerde, Sözleşme’nin hala yürürlükte olduğunu hatırlatmak özellikle önemli. Sözleşme, detaylı tarif ettiği ayrımcılık yasağına ataerkil zihniyetin karşı çıkışından etkilenen iktidar tarafından kaldırıldı. Ayrımcılık yasağına itiraz, erkek şiddetinin eşcinsellere yöneldiğinde cezasız bırakılmasını istemek anlamına geliyor. Eşcinselliğe taraf değil şiddete karşı olmak İstanbul Sözleşmesi’nin konusu. Eşitsizlikten kaynaklanıp, eşitsizlikle beslenen erkek şiddetiyle mücadele için kadın erkek eşitliğinin yaşama geçirilmesi gerekiyor. Aile içi/ev içi ve kamusal alandaki şiddetle mücadele edebilmek için toplum hayatının her alanında cinsiyet eşitliğinin kurulması gerektiği belirtiliyor. Cumhurbaşkanı ve iktidar çevrelerince gayet iyi bilindiği şekilde Sözleşme, aileye taraf ya da karşı değil; burada konu şiddet. Her nerede olursa olsun erkek şiddetine karşı önlemler üzerine. İnsan hakları hukukunun bir parçası olan Sözleşme hakkında tüm bu özellikler gayet iyi biliniyor. Cumhurbaşkanı hukuksuz çekilme kararı vermekle, toplumun sadece yüzde beşine karşılık gelen Sözleşme karşıtı ataerkillerin iradesine tabi oldu. Yalnız burada önemli bir ayrıntıya dikkat çekmek gerekiyor. Avrupa Konseyi Sekretaryasına yapılan çekilme (Türkiye açısından tek taraflı fesih) bildirimi ile ülkemiz sadece İstanbul Sözleşmesi bakımından Avrupa Konseyine taraf olmaktan çıktı. Yani Bağımsız Denetçiler Grubu-GREVIO Türkiye’yi izleyip raporlama yetkisine sahip değil, Türkiye yönetimi de bu izlemeyi onaylamak ve raporları uygulamakla yükümlü değil. Ama taraf ülke olmaktan çıkmamıza rağmen "uygun bulma kanunu" yürürlükte. Çünkü Cumhurbaşkanı Meclis tarafından çıkarılan bir yasayı iptal etme yetkisine sahip değil. Evet, yetki aşımıyla çekilme kararı verdi ve o nedenle yargı süreci devam ediyor. Ancak tüm yetki aşımlarına rağmen halen bir yasayı yok sayma gücüne sahip değil. İstanbul Sözleşesi Anayasa’ya göre Türkiye iç hukukunun bir parçası ve uygulamak kamu görevlilerinin yükümlülüğü.

Sözleşme hakkındaki hukuka aykırı karar sonrası hem kadınlar hem LGBTİ+lar için yaşam hakkına, hayat tarzına, seçimine, giyimine yani tümüyle insanlık onuruna yönelik saldırıların artması, erkek şiddetinin yükselmesi üzerinde şiddetle mücadele alanında çalışan kamu görevlilerinin dikkatle düşünmesi gerekir. Hem İstanbul Sözleşmesi hem taraf olunan bütün İnsan Hakları Sözleşmeleri hem de alenen suça teşvik olduğu için ceza kanununun ilgili hükümleri doğrultusunda Eskişehir’de dağıtılan LGBTİ+ bireylere yönelik “katli vacip” anlamındaki broşürleri basan, yayınlayan, dağıtan kişi ve kurumlar için kamuya açık yargı süreci başlamalı. Etkin soruşturma ve kovuşturma yürütülmeli. Hukuk devleti olmanın gereğidir bu olayın soruşturulup, kovuşturulması. Lakin yazık ki Valilik tarafından getirilen etkinlik yasağı kamu görevlilerinin görevlerini yapmak yerine özgürlükleri engellemek eğilimini bir kere daha gösterdi. Öyle ki yasak protestosu da yasaklandı. Fakat bir de komik olan tarafı var bu eylem yasağının. “Vali sahipsiz değildir” eylemi serbest kabul edilip kırk yıllık MHP sloganı biçimindeki tekbir usulünü seçen gruba polis müdahale etmemiş. MHP’den buna bir itiraz geldi mi, bilmiyorum belki ben kaçırmışımdır. Gelmediyse nasıl yorumlayalım şimdi bu olayı? Örneğin illerdeki valiler hukuka uymak yerine Anayasa güvencesindeki ifade özgürlüğünü çiğnemek istedikleri zaman kendilerine sahip olarak MHP’yi seçtikleri takdirde başları ağrımaz mı diyelim?

Diğer yandan eşcinseller için katli vacip anlamına gelen suça teşvik broşüründeki dinden dayanak getirme gayretine de bir çift laf etmek gerekir belki. Ancak o broşürü hazırlayanlar, Müçtehit İmam adını da eklediklerine göre 1400 küsur yıllık fıkıh tarihinden, iki elin parmak sayısınca değil bir elin parmak sayısınca kesilmiş ceza hükmü örneği getirsinler de ondan sonra konuşalım. Çıkarsa bu yönde örnekler o zaman asırlar içinde yaşanmış olan ceza hukukunda insanileşme süreci ve dini hukuk alanındaki yorum farklılıkları ile birlikte tartışırız. Esasen hezeyanlarına, kışkırtıcılıklarına fıkıh tarihinden tek bir örnek ceza hükmü verebilecek olsalar o broşüre yazarlardı bundan kimsenin şüphesi olmasın. İslam’a ve İslam’ın peygamberine cana kıyıcı sözler isnat edip “vurun kahpeye” hezeyanlarını Müslümanlık zanneden gafillere hatırlatalım: “Canı veren Allah alır canı.” İnsan hakları hukukunun evrenselleşmesinden 1400 yıl önce söylenmiş temel haklar hadisi kulaklara küpe olmalı: “Ey insanlar canınız, malınız, ırzınız mukaddestir.” İslam’ın Peygamberi insan hakları sözleşmelerinden bin küsur yıl önce temel haklar hadisinde yaşam hakkının, mülkiyet hakkının, kişilik haklarının dokunulmazlığını hem de hiçbir ayrım yapmadan tüm insanlar için geçerli olan şekilde “Ey insanlar” hitabıyla açıkça ortaya koymuştu. Şimdi kimi siyasi otoritenin nüfus ve beden politikası için ve kendini din otoritesi saydırmak isteyen kimilerinin Allah’ın hükmüne ortak olmak ister gibi yaptıkları yorumlara, verdikleri buyruklara aldananlar varsa onlara da hatırlatalım: “O hükmüne kimseyi ortak etmez. (Kehf/26)”


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.