YAZARLAR

İstanbul, İzmir fark etmez, 81 Düzce affetmez

Türkiye’nin son ili, 81 plakalı Düzce’si... Bu kadar doğa harikası bir yer nasıl anlatılır bilemiyorum. Hangi cümleyi kursam, hangi fotoğrafa yer versem eksik kalacak. Zira Düzcelilerin şu “atasözü”nün gerçeklik payı olduğuna inanıyorum: “Bütün şairler İstanbul’u anlatır çünkü Düzce anlatılmaz yaşanır.”

Hiçbir devlet, bu felaketin üstesinden kendi başına gelemezdi. Fakat devlete olan güven, buraya sayısız gönüllüleri de çağırdı. Sivil toplum örgütlerinden, yabancı devletlerden ekipler geldi. Kurtarma çalışmalarına katkıda bulundular. Böylece deprem felaketi, bir insanlık olayı olarak tarihe geçecek duruma geldi. Düzce’nin il olmasının sizlere hayırlı olmasını diliyorum.”

“Karaoğlan” Bülent Ecevit, Düzce’nin il olması nedeniyle Şubat 2000’de düzenlenen törende bu sözleri söyledi. Çok değil, yaklaşık iki ay önce Düzce il ilan edilmiş, üç ay önce de 12 Kasım Depremi yaşanmıştı. 12 Kasım 1999’da meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremde, 800’ün üzerinde can kaybı vardı. Binlerce yaralı, yıkılan binalar... 17 Ağustos 1999’daki depremden de etkilenen Düzce, yirmi üç yıl sonra, 23 Kasım 2022’de yine sallanacaktı ama neyse ki can ve mal kaybı bu kadar çok olmayacaktı.

Ülkelerin yerleşim yerlerinin statülerinin belirlenmesinde çok sayıda kriter aransa da Türkiye’de idari statünün değişikliği konusunda hem belirli kriterler bulunmuyor hem de detaylı sosyal, ekonomik ve demografik araştırmalar çok fazla yapılmadan kararlar alınıyor. Birçoğu politikacıların oy endişesiyle belirlenmiş bugüne kadar. Türkiye’nin son şehirlerinin; Aksaray, Kırıkkale, Bayburt, Karaman, Batman, Şırnak, Bartın, Ardahan, Karabük, Kilis ve Osmaniye’nin il yapılma gerekçeleri genel olarak ekonomik gelişmişlik, nüfus yoğunluğu, göçler ve coğrafî konum olarak sıralanmış. Ama Düzce’nin sebebi hepsinden farklı: Doğal afet! Bu tür felaketlerin bir şehrin geleceğinde de derin izler bırakması maalesef kaçınılmaz. İnsanların yaşadıklarını ya da kayıplarıyla zihinlerinde taşıdıklarını anlatmaya benim kalemim yetmeyebilir. Ama şehrin çehresinin genel olarak nasıl değiştiğine hep birlikte göz atabiliriz. Göç edenler, göç edenlerin yerine gelenler...

'NE MİLLETSİN?'

Günümüze tekrar döneceğim ama biz biraz daha geriye gidelim. 23 Kasım 1913 tarihli Tanin gazetesinden bir haber...  Düzce bölgesinin ova tabanına sahip, ulaşımı kolay bir geçiş bölgesinde bulunduğu, arazisinin son derece geniş, ormanlık yapıya sahip olduğu vurgulanmış. Fiziki durumuna göre nüfusu da nispeten az... Bu sebeplerle Osmanlı döneminde Kafkasya, Balkanlar ve Kırım’dan göçenler Düzce’ye yerleştirilmeye başlanmış ve bölgede birçok göçmen köyü kurulmuş. Yapılan göçlerin sonucunda bölge nüfusunun yüzde 45’i göçmenlerden meydana gelmiş. Çoğu Çerkez, Abaza, Ordulu, Gürcü... Düzce bölgesi, Anadolu ve İstanbul arasında geçiş noktası olunca Karadeniz’den de epey göç almış. Toplu gelip köyünü kuranlar kimliklerini korurken kimisi de halkın kültürüyle kaynaşmış.[*] İşte bu nedenlerledir ki Düzce’ye gittiğinizde yeni tanıştığınız birisi size “Ne millettensin?” diye sorarsa şaşırmayın. Bu sorunun cevabı, sonrası için genelde bir ayrıma sebep olmasa da insanlar merak ediyorlar.

'BOLU DEĞİL, DÜZCE'

Hani birçok ilde daha önce bahsettim ya, Düzceliler de hâlen en büyük çabası Bolu’ya artık bağlı olmadıklarına ispat etmeye çalışmak... Gerçi Zaytung’un bir haberine göre “il olmanın mutluluk getirmediğini fark eden Düzce halkı, tekrar ilçe olmak için imza kampanyası başlatmış”. Şaka bir yana tabii ki il olsa da Düzce, İstanbul ve Ankara gibi iki büyük şehrin tam ortasında olmasına rağmen bir türlü gerekli ilerlemeyi gösterememiş. Büyükleri dinlerseniz “Eskiden küçük İstanbul”muş Düzce ama bugünkü gençlere sorsanız onlar çok sıkılıyorlar. Akşam oldu mu hemen her yer kapanıyor. Gerçi gündüzleri de canlı bir sosyal hayatı yok. En meşhur yeri, “Spor Sokak”. Kentin daha geniş mecburiyet caddesi ise İstanbul Caddesi... Gençlerin en büyük aktivitesi buralarda turlamak... Ya da Düzce’nin ilk ve tek Alışveriş merkezine gitmek... Olmadı, Asar Deresi’nin kıyısında takılmak... Son zamanlarda üniversiteliler çok az da olsa bir kırılma yaşatsa da halkı epey muhafazakâr. Bu dediğim gençlik aktivitelerini öyle kızlı erkekli yapmak pek mümkün değil.

Çayağzı Orhangazi Köyü Camii/Düzce

DÜZCE SAKARYA KOCAELİ YOBAZ ÜÇGENİ(!)

Dediğim gibi kırılmalar var ama eskiden epey genç, Düzcelilerin dayağını yemiş. Ekşi Sözlük’teki “Düzce” başlığının altında yazılanların hepsini okudum ve resmen Düzce’de dayak yiyenlerin güncesi gibi... Şortla evinin balkonunda ders çalıştığı için hakarete uğrayıp yumurta fırlatılan kadınlar mı dersiniz, kızlı erkekli yürüdükleri için sözlü ya da fiziksel saldırıya uğrayanlar mı, ne ararsanız var... Hatta birisi şarkıcı Tayfun’un konsere geldiğinde saçları uzun diye linç edilmeye kalkışıldığı yazmış ama ben bunu doğrulatamadım. Ekşi’de bir de şöyle bir başlık var: “Düzce Sakarya Kocaeli yobaz üçgeni.”

“Kayseri Konya Sivas üçgeni bunları görünce diz çöker tövbe ister” diye yazmış birisi. Kimisi çok daha ağır şeyler söylemiş. Ama Hürriyet gazetesi, bir haberinde “Sapanca, Adapazarı, Düzce” için daha vahim bir söylem de bulunmuş: “Ölüm üçgeni”.

“Türkiye’nin küçük Teksas’ı” diyor kimisi Düzce için. Vakti zamanında her gün dört beş kişi öldüğünden panayırların yasaklandığını iddia edenler var. Birbirlerine “amcaoğlu” diye seslenen Düzcelilerin başlığa çıkardığım sözü de belki buradan geliyor: “İstanbul, İzmir fark etmez, 81 Düzce affetmez”.

Ceneviz Kalesi, Düzce. 
AKLA GELENLER

Bakın aklıma ne geldi? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’nün on üçüncü gününde, Düzce’de kamp kurduğu alanın hemen yanındaki yola kamyonla hayvan gübresi dökülmüştü. Daha da fena bir olay anlatayım mı? Fazilet Partisi kökenli, sonranın Refah Partilisi, ardından AKP’li olan, Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın üniformalarının İslam’a uygun olmadığını savunup sporcuların kendilerini teşhir ettiğini söylediği için MHP’den ihraç edilen, şimdinin “bağımsız” Kaynaşlı Belediye Başkanı Birol Şahin, Düzcespor’un şampiyonluk kutlamalarına getirilen kadın sanatçıyla ilgili bakın sosyal medyada ne demişti: “Düzcespor’un şampiyon olmasından dolayı çok mutlu olduk, sevindik, tebrik ettik. Ancak, cumartesi günü kutlama için bir bayan şarkıcıyı getirmeleri Düzcespor’a ve Düzceli’ye yakışmaz! Düzce muhafazakar bir yerdir. Dini değerlerine bağlıdır. Sevinelim, kutlayalım ama, sınırları aşmadan!!!” Bir Düzceli “atasözü” daha var; “İki Düzceli konuşurken Düzce’yi kötüleyebilir. Ancak dışarıdan gelen biri ima bile edemez.” diyorlar. Hadi “ata”larına saygı göstereyim ve Düzceli olmadığım için susayım. Ama böyle olayların yaşanmadığı bir Düzce hayal etmekte özgürüm sanırım.

Düzce Kaynaşlı Belediye Başkanı'nın Facebook paylaşımı. 
'BÜTÜN ŞAİRLER İSTANBUL’U ANLATIR ÇÜNKÜ DÜZCE ANLATILMAZ YAŞANIR'

Kimin ne dediğini, kötü anıları bir kenara bırakalım ve yine Düzce “ata”ları niye “Bütün şairler İstanbul’u anlatır çünkü Düzce anlatılmaz yaşanır.” demiş ona bakalım. Gerçekten daha önce de dediğim gibi bu güzellikleri nasıl betimleyeceğim konusunda endişeliyim. Her ne kadar 117 ülke ve 6.475 şehrin hava kirliliği değerlerinin analiz edildiği 2021 Dünya Hava Kirliliği Raporu’na göre Avrupa’nın ve Türkiye’nin havası en kirli ikinci kenti Düzce olsa da yaylaları, gölleri, şelaleleri, tabiat parklarıyla inanılmaz bir coğrafya Düzce... Her mevsim birçok aktiviteye ev sahipliği yapsa da ilkbaharı ayrı bir güzel... Kampçıların ve karavancıların son zamanda en gözde yerlerinden biri... Büyük şehirlere yakınlığı da bu ziyaretleri artırıyor.

Saklıkent, Güzeldere ve Harmankaya Şelaleleri. 
'ŞELALE AVCILARI'NIN MABEDİ

Baştan söyleyeyim, başlı başına ayrı bir yazı konusu olabilecek Akçakoca’yı en sona bırakıyorum ve kendime torpil yapıp beni en çok etkileyen şelalelerinden başlıyorum anlatmaya. Kendimi “şelale avcısı” ilan ettiğimi daha önceki yazılarımda söylemiştim. İşte benim ve benim gibiler için mabet Düzce...

Su kaynakları yönünden oldukça zengin bir coğrafya... Düzce Ovası’nı çevreleyen dağlardan doğan su kaynakları, Efteni Gölü’nde toplanıyor ve Büyük Melen Nehri’yle taşınarak Karadeniz’e dökülüyor. Dört büyük akarsu, sayısız küçük akarsu, bu akarsuların beslediği birbirinden güzel şelaleler...

120 metreden dökülen Güzeldere Şelalesi’ni görünce etkilenmemek mümkün değil. Saatlerce izleyebilirim ki öyle de oldu benim için. Yanından ayrılasım gelmedi. Ona keza Samandere, Aydınpınar, Aktaş, Saklıkent, Yoğunpelit Mengen, Harmankaya şelalaleri... Nasıl bir heybet, nasıl bir renk cümbüşü, nasıl bir güzellik... İster gidin sadece bu güzelliği izleyin isterseniz de çevre yollarda yürüyüş yapıp izin verilen bölgelere kampınızı kurun. Doğalı seviyorsanız ve hazırlıklarınız tamsa mutsuz olma ihtimali dahi vermiyorum. Düzce’nin dört tabiat parkı; Güzeldere Şelalesi, Kurugöl, Aydınpınar Şelaleleri ve Yılançatı Kanyonu tabiat parkları konaklama için uygun yerler...

Efteni Gölü/Düzce
EFTENİ GÖLÜ VE EFSANESİ

Ne zamandır size efsane anlatmıyorum o zaman gelsin bir tane: Zamanın birinde Olympos tanrılarının en büyüğü Zeus, ölümlülerin arasına inip onların durumlarını görmek istemiş. Hermes’i de alıp yeryüzüne inmiş ve bir evin kapısını çalarak, “Yolunu kaybetmiş iki garip âdemiz; kapıyı açar mısınız?” demiş. Bu ilk kapı da sonrasında çaldıkları birçok kapı da bırak açılmayı aralanmamış bile. Sonunda Zeus ve Hermes harap bir kulübeye gelmiş. Bu kulübenin her yanı saz ve samanla kaplıymış. Çaldıkları kapıyı yaşlı bir kadın açmış. Karşısında iki zavallı yolcu; yorulmuş ve susamış... Yaşlı kadın kim olduklarını sormadan bu iki yolcuyu buyur etmiş. İçeri girdiklerinde karşılarında güler yüzlü yaşlı bir adam görmüşler. Ev sahipleri ellerinde ne varsa misafirlerine ikram etmiş. Yaşlı kadın ve adam bu ziyaretten çok mutlu olmuş. Üstüne bir de sofradaki yiyeceklerin hiç eksilmediğini, hep aynı miktarda kaldığını görmüş ve şaşırmışlar. Bunun üzerine Zeus; “Bizler ulu kişileriz. Sizin diğer komşularınız hak ettikleri cezaya çarptırılacaklar ama size hiç zarar gelmeyecek. Bırakın evinizi bizimle birlikte dağın en tepesine gelin.” demiş. Zor da olsa tepeye varınca yaşlı çift, köylerinin sular altında kaldığını ve orada bir göl oluştuğunu görmüşler.

İşte bu göl, Efteni Gölü... Düzce merkeze yirmi beş kilometre mesafede... Göçmen kuşları, sazlıkları, bataklıkları, nilüfer çiçekleri, çamur düzlükleriyle fantastik bir yer... Nereden bakarsanız bakın güzel ama seyir terasından o manzarayı izlemek daha bir keyifli... Düzce’nin öne çıkan diğer gölleri ise Topuk Yaylası Göleti, Hasanlar Baraj Gölü, Torkul Yaylası Göleti, Çamlıpınar Göleti ve Kurugöl Tabiat Parkı...

Düzce yaylaları
YAYLALAR, YAYLALAR

Niye bu ara başlığı atıp “Ay Akşamdan Işıktır” kafasına girdim bilmiyorum ama tıpkı sulak alanlar gibi yaylalar bakımından da oldukça zengin potansiyele sahip Düzce. Kamp için size tabiat parkları önerdim önermesine ama “Ben kalabalıklardan sıkıldım, daha ıssız yerler istiyorum.” diyorsanız yaylalara çıkabilirsiniz. Şahsen ben, hele ki hafta sonu, kamp alanlarında kalmayı sevmiyorum. Yaylalara gittiğinizde yürümeyi göze alırsanız kendinize ıssız kamp alanları bulabilirsiniz ama her ihtimale karşı daha önce yazdığım bir haberi buraya bırakayım, belki lazım olur.

Birbiri ardına sıralı ve bütünsel yapı arz eden Düzce yaylaları, Kardüz Yaylası’ndan başlayıp Abant’a kadar devam ediyor. Her bir yayladan diğerine geçiş mesafesi, beş ila yirmi dakika kadar. Hem yaylalarda hem de Düzce’nin hemen her bölgesinde; doğa yürüyüşü, bisiklet, çadır kampı, karavan, foto safari, off-road, motocross, enduro, su altı dalış, yelken, kano, paddle board, rafting, olta balıkçılığı ve atlı gezinti gibi alternatifleri mevcut.

Atbiniciliği, bisiktlet, rafting, off road... Düzce yaylaları sporları. 

Düzce’deki yaylaların isimlerini sıralamak bile emek istiyor. Ben yazayım siz artık detaylarını araştırıp hangisini beğenirseniz onda konaklayın. Ya da sadece yayla yayla gezin ve nefis bir yolculuk hikâyesi yaşayın: Kardüz Yaylası, Kızık Yaylası, Derebalık Yaylası, Pürenli Yaylası, Hera Yaylası, Balıklı Yaylası, Sinekli Yaylası, Odayeri Yaylası, Kocayayla, Torkul Yaylası ve Göleti, Topuk Yaylası ve Göleti, Yörükler Yaylası, Sırık Yaylası, Sakarca Yaylası, Çiçekli Yaylası, Oflu Yaylası, Eğrelti (Altınköy) Yaylası, Kütüklü (Yeniyurt) Yaylası ve Şehirli Yaylası.

Yığılca'dan Yedigöllere... 
YIĞILCA’DAN YEDİGÖLLER’E

Düzce'nin en doğusuna kadar giderseniz en son ilçe Yığılca... Muhteşem güzellikteki bal ormanları, Hasanlar Barajı, Saklıkent ve Yoğunpelit şelaleleri, Sarıkaya ve Gökçeağaç mağaraları burada. Sarıkaya Mağarası, tavan yüksekliği ve yapısal özellikleriyle dikkat çeken bir yer. Yığılca, Bolu’daki Yedigöller Millî Parkı’na otuz beş kilometre mesafede. Yığılca-Yedigöller arasında yön ve yürüyüş parkurları var. Her ne kadar asfaltlanmış yürüyüş yollarını sevmesem de mevsimine göre bu yolda yürürken doğa sizi sarhoş edebilir. Özellikle de sonbaharda...

BİRAZ DA TARİH

Gelmişken tarihî mekânları da görmek istiyorsanız Prusias Ad Hypium Antik Kenti’ne gidebilirsiniz. Konuralp Mahallesi’nde yer alan antik kentte, akropol, su kemerleri, atlı kapı ve uzantısı surlar, batı surları, hamam ve Roma Köprüsü gibi önemli yapılar bulunuyor. Buradaki antik tiyatro ise halk arasında “kırk basamaklar” olarak biliniyor.

Prusias Ad Hypium Antik Kenti

Prusias ad Hypium Antik Kenti’nin zengin kültürel mirasını yaşatmak üzere kurulan Konuralp Müzesi’nde 1.848 arkeolojik, 491 etnografik ve 3.898 sikke olmak üzere toplam 6.237 eser bulunuyor. Roma dönemi taşınmaza ait zemin döşemesi Orpheus Mozaiği’ni burada görebilirsiniz ama bu bölgeden çıkarılan Tyche Heykeli’nin aslını görmek için İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne gitmelisiniz.

Düzce’nin camilerinin mimarileri de Türkiye’deki örneklerden epey farklı. Yörenin bol ağaçlı olması nedeniyle tamamen çantı tekniği kullanılarak ahşaptan çivi kullanılmadan, kütüklerin birbirine kertilmesiyle inşa edilmişler. Bunlara çantı tipi deniliyor ve yakın çevredeki köyler Cuma namazı için bu camilerde toplandığı için genel olarak “Cuma Camisi” olarak adlandırılıyor.

Hemşin Köyü Camii. 

1928 yılında inşa edilen ve devlet eliyle yapılmış ilk okullardan Orhangazi İlköğretim Okulu da Düzce’de bulunuyor. Ünlü yazar Rıfat Ilgaz da burada öğretmenlik yapmış ve “Karadeniz’in Kıyıcığı” eserini bu dönemde yazmış. Okulda hâlen eğitim öğretim faaliyeti devam ediyor.

DÜZCE’NİN PARİS’İ AKÇAKOCA

Paris, Maris, böyle bir şey diyen yok açıkçası ben salladım ama hani küçük illerin hep daha popüler bir ilçesi olur ya Düzce’ninki de Akçakoca. Diğer ilçeler biraz köy görünümdeyken burası epey gelişmiş.

Akçakoca, Karedeniz kıyı şeridinde otuz beş kilometre uzunluğunda geniş ve güzel bir kumsala sahip... Aslında yeni keşfedilen bir yer değil; 1950’lerden beri, Ankara ve İstanbul üç saat mesafede, Zonguldak ve Bursa’ya da yakın olması nedeniyle epey turist çekiyor. “Almancılar”ın da popüler destinasyonlarından... Sahili boyunca dünyada ender rastlanan siyah inci taneli kumsalları, mavi bayraklı plajları, soyat yalıyar kayaları ve yemyeşil doğası ile bölgenin parlayan yıldızı gibi... Deniz, kum, güneş bir yana gezilecek de epey yeri var.

Akçakoca gün batımı. 

Ceneviz Kalesi, ilçe merkezine üç kilometre mesafedeki plajda bulunuyor. Helenistik, Roma ve Doğu Roma dönemlerinden günümüze kadar gelmeyi başarmış. Moloz taşlarla inşa edilen kale, kara tarafından giriş kapısına ve yanında da yüksek bir kuleye sahip. Kale avlusu içerisinde günümüzde dilek kuyusu olarak bilinen 5.30 metre çapında bir sarnıç var.

Düzce’nin şelaleleri arasında saydığım Aktaş Şelalesi, Akçakoca’da. Suyu elli metre yüksekten düşüyor, etrafı da yemyeşil. Dilerseniz Aktaş Vadisi’nde yürüyüş de yapabilirsiniz. Yine Kurugöl Kanyonu da çeşitli zorluk derecesinde yürüyüş parkurlarına sahip. Gerçi bütün yürüyüş parkurlarını anlatmaya kalksam bu yazıya sığdıramam. Meraklısı zaten bu konuda bilgiye hızlıca ulaşacaktır.

Aktaş ve Aydınpınar Şelaleleri. 

Bulunduğu köyden ismini alan Fakıllı Mağarası’nın toplam uzunluğu 1.017, ziyarete açık alanı ise 350 metre... Doğal özellikler taşıyan mağaranın içinde çeşitli yönlere giden galeriler, sarkıt ve dikitler var. Özellikle beyaz oda olarak anılan bölgeler damlataş bakımından zengin.

Cumayeri-Dokuzdeğirmen köyü, yanından geçen Büyük Melen Nehri’yle tanınıyor. Raftinge elverişli on üç kilometrelik parkuru var. Tabii varlıklara kayıtlı 600 yaşındaki asırlık çınar ağacı ve Harmankaya Şelalesi de bu köyde.

Akçakoca tarihi evleri.

Hem ilçede hem de köylerinde gezerken sivil mimarinin güzel örneklerini görebilirsiniz. Yapılış dönemlerine ve köylerin yerleşimcilerinin kökenlerine göre bu yapılar farklı mimari özellikler taşıyor. Yukarı Mahalle’deki 160 tarihî ev, sit alanı olarak koruma altına alınmış. Yine değişik mimarileriyle dikkat çeken Hemşin Köyü Camii, Çayağzı Köyü Orhangazi Camii, Uğurlu Köyü Yeni Meze Camii ve doğal olarak Akçakoca Merkez Camii Akçakoca’da.

Benden bu kadar... Bu güzellikleri doyasıya yaşamak için bir Düzce kaçamağı hiç fena olmazmış, değil mi? Hadi gene bir Düzce “atasözü” ile yazıyı bitireyim: “Düzceliyiz biz gardaş… Bir tane ilimiz, 81 ilde şeklimiz var... Plakamız özel şehrimiz güzel, Düzceli olmak bir ömre bedel...”

[*] Bilgiler, Doç Dr. Zeynep Özlü’nün Düzce Belediyesi Başkanlığı tarafından desteklenen, İlkçağdan Cumhuriyete Düzce Tarihi (Ahali-yi Sadıka veya Sefine-i Nuh) adlı proje çerçevesinde hazırlanmış. Detayları merak edenler, Özlü’nün “19. Yüzyılda Düzce Kazasına Göçler” başlıklı çalışmasına bakabilir. 


Serpil Kurtay Kimdir?

1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.