YAZARLAR

İmamoğlu 'kazanacak aday' mı?

Muhalefetin üzerinde diğer yerlerden daha ağır bir şekilde bir İstanbul yükü ve dilemması olacak. Muhalefet bu yükü ya birlikte sırtlayacak ya da İmamoğlu muhalefetin dağınıklığı ve kafa karışıklığına rağmen kazanarak ülkenin geleceğine yeni izler bırakacak.

Muhalefetin ana bloğu genel seçimleri “kazanacak aday”, “kazanamayacak aday” tartışmalarıyla tüketti. Ülke tarihinin belki de en geniş muhalefet ittifakını kuran Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanamaması gelinen noktada kurduğu ittifakın da çatırdamasıyla sonuçlandı. Geriye her partinin kendi iddiası ve adayı kaldı.

31 Mart yerel seçimi muhalefetteki mevcut “müstakil” siyaset tutumunun devam etmesi halinde her partinin kendini tartacağı bir sınav olacak. Ancak dağılmış muhalefet karşısında eskisi gibi yekpare kalan iktidar bloğu yerinde duruyor. Bu bloğa karşı her bir muhalefet partisinin kendi oyu kadar cumhurbaşkanlığı için “kazanacak aday” olarak gösterilen Ekrem İmamoğlu’nun performansı kritik önemde olacak.

14 Mayıs seçimlerinde Türkiye’yi kazanma ihtimali yüksek görülen İmamoğlu’nun ittifak olmadan İstanbul’u kazanıp kazanamayacağı bu nedenle siyasi hayatının en büyük sınavına dönüşecek. Bu sadece İmamoğlu’nun değil Erdoğan’ın da en önemli sınavlarından biri olacağından iktidar elinden geldiğince önceki seçimlerde bir araya gelen muhalefeti birbirinden uzaklaştırmaya gayret ediyor. Bu çabaya belki de dünden razı olan, kendini bir sağcı partiye göre umduğundan çok fazla süredir muhalefete sıkışmış hisseden, bu nedenle bir BBP kadar bile iktidar nimetlerinden yararlanamayan ve bu hapislikten mümkünse bihakkın tahliye arayışındaki İYİ Parti’nin ittifaktan ayrılması hesapları biraz karıştırmışa benziyor.

İmamoğlu’nun geçen 5 yıl içinde bir ülke büyüklüğündeki İstanbul’u idare şekli, toplumun her kesimini kapsayıp kapsayamadığı bu seçimde belirleyici rol oynayacak. Belediye başkanları veya adaylarının kentlerinde yarattıkları etkilerin partilerinin önüne geçip kendi başlarına belirleyici olduğu yerel seçimlerde İmamoğlu’nun böyle bir etki bırakıp bırakmadığının sağlaması yapılacak.

İmamoğlu’nun 2019’da seçimi kazanma sürecinden başkanlığı döneminde karşılaştığı engellemeler ve buna rağmen yapmaya çalıştıklarıyla çoktan partisinin önüne geçtiği, hatta partiyi bir tür uzaktan yönetmeye başladığı düşünüldüğünde yukarıdaki ihtimalin zaten gerçekleştiği söylenebilir. İmamoğlu bu yönden kendi başına bir odak olmayı başardı ve siyasi parti fark etmeksizin seçmenin yönelebileceği bir sembolik figüre dönüştü.

Ancak bunun kadar belirleyici bir başka faktör, İmamoğlu’nun da dahliyle genel başkanlıktan düşürülme şekli biraz acımasızca olan Kılıçdaroğlu’nun kapsayıcı, birleştirici rolünün eksikliği olacak. İYİ Parti’den Deva’ya, HDP’den Saadet’e, ipin ucunu kaçırıp Zafer Partisi’ne kadar siyasetin farklı kulvarlarındaki kesimlerle işbirliği yapabilen Kılıçdaroğlu’nun yokluğu şimdiden olumsuz etkilerini gösteriyor. Birçok seçmen kent idaresinin AKP’ye geçmemesi için İmamoğlu’nu tercih etme yoluna başvurabilse de bunun seçimi kazanmaya yetip yetmeyeceği belirsiz.

Bir başka belirleyici unsur Kürtlerin tercihleri olacak kuşkusuz. Özellikle İstanbul’da yaşayan Kürt seçmen açısından son 5 yılın önceki AKP dönemlerine kıyasla İSMEK’teki Kürtçe kursları dışında çok ciddi bir fark yaratamadığını belirtmek gerekiyor. İmamoğlu, başkanlığının ilk dönemlerinde Kürt meselesine duyarlı bir imaj çizerken zamanla muhtemelen İYİ Parti’nin de etki ve telkinleriyle böyle bir görüntü vermekten uzaklaştı. Akşener ile kurduğu “abla-kardeş” söylemi ve yakınlığı Kürtler kadar sol-sosyal demokrat seçmende de rahatsızlık kaynaklarındandı. Oysa HDP’nin yalnızlaştırıldığı, Kürtçe’nin fiilen engellendiği bir dönemde İstanbul belediyesinin atacağı her bir adım seçmende ciddi izler bırakacaktı. CHP’li kent yönetimi 4-5 milyon Kürt’ün yaşadığı kentte tiyatrodan konserlere birçok temel kültür-sanat etkinliğinde dahi Kürtçe’ye yer/alan açma cesareti gösteremedi veya böyle bir derdi pek olmadı. HEDEP (yeni adıyla DEM) eş genel başkanı Tuncer Bakırhan’ın dediği gibi iktidarın bir belediye işçisine karşı açtığı davada dahi işçisini korumayı göze alamayan hayli ürkek bir tavır sergiledi. Bu nedenle de DEM’in kendi adayıyla seçime girmesi halinde İmamoğlu’nun İYİ Parti seçmeninden çok daha fazla sayıda bir seçmen kaybına uğraması işten bile değil. Bütün bu eksiklik ve sorunlara rağmen DEM’in aday çıkarmaması durumunda ise Kürt seçmenin tercihinin yine önemli ölçüde -ve bu defa biraz kerhen- İmamoğlu olması beklenebilir. 

Kabul etmek gerekir ki; İstanbul’un seçimi sembolik önem ve değeri itibariyle bir kez daha ülkenin en önemli seçimlerinden biri ve önümüzdeki yılları belirleme potansiyeli taşıyacak. Bu nedenle de belki muhalefetin üzerinde diğer yerlerden daha ağır bir şekilde bir İstanbul yükü ve dilemması olacak. Muhalefet bu yükü ya birlikte sırtlayacak ya da İmamoğlu muhalefetin dağınıklığı ve kafa karışıklığına rağmen kazanarak ülkenin geleceğine yeni izler bırakacak.


Hamza Aktan Kimdir?

Avukat. 2001-2016 yılları arasında Bianet, Birgün, Nokta ve İmc Tv gibi yayınlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı. Express, Birikim, Radikal gibi yayınlarda yazıları yayınlandı. 2012'de yayınlanan “Kürt Vatandaş” isimli kitabın yazarıdır. 2018'de avukatlık mesleğine başladı. Çalışma alanları arasında ceza hukuku, iş hukuku, idare hukuku, mülteci hukuku ve tazminat hukuku bulunuyor.