YAZARLAR

Van’dan önce, Van’dan sonra

AKP, yine hukuku alet ederek bir belediyeye el koymaya çalıştı ancak oluşan tepkiler en azından şu an itibariyle kendisini bundan pişman edecek düzeye ulaştı. Van’daki benzersiz toplumsal tepki iktidarın kayyım planlarını da -eğer varsa- bir süre daha geciktirecek yeni bir siyasi farkındalık ve kültür yarattı.

Van Büyükşehir Belediye Başkanlığına rekor oy farkıyla seçilen(1) Abdullah Zeydan’a, dolayısıyla Van seçmenine kurulan hukuk hileleri bugüne kadar yapılanlarla kıyaslandığında son derece ince hesaplamaların ürünü olmasıyla diğerlerinden ayrılıyordu. Bu, Van’ın 245 bin seçmeninin iradesine kasteden açık bir mazbata hırsızlığı girişimiydi. Neyse ki Van halkı ülkenin yakın geçmişinde görülmemiş ve yakın geleceğine de izler bırakacak bir itiraz sergileyerek seçme ve seçilme hakkının gasp edilmesine bu defa ve en azından şimdilik izin vermedi.

En azından şimdilik diyoruz, zira hükümet kanallarında ve bir takım ırkçı kesimde Zeydan’ın başkanlığının düşürülmesi için türlü senaryolar üretilmeye devam ediliyor. Bunun için de tartışmayı Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Zeydan’ın memnu haklarının iadesine hükmettiği ilk kararı üzerinde yoğunlaştırmaya çalışıyorlar. Buna göre yerel mahkeme aslında Zeydan’a yönelik ilk kararı zaten vermemeli, verse de bunu savcılığa bildirmeliydi. HSK’nın bu mahkemeye yönelik inceleme başlatma sebebinin de ilk karar olduğu iddia edildi.

Bazı “objektif” hukukçular da Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nin Zeydan’ın memnu haklarının iadesine karar verdiği ilk kararının ikincisi gibi yanlış olduğunu, zira memnu hakların iadesi için Adli Sicil Kanunu’ndaki 3 yıllık geçirilmesi gereken sürenin Yargıtay’ın Zeydan’ın hapis cezasını onadığı tarih olan 2022’den sonra hesaplanması gerektiğini ifade etti. Ancak atıf yapılan Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesinde yasaklanmış hakların geri verilmesi “Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması” şartına bağlanıyor. Yani, kanun mahkûmiyet kararının Yargıtay’ca onanıp kesinleşmesini değil, mahkûm olunan cezanın infazının tamamlanma tarihini esas alıyor.

Zeydan, dosyasından anlaşıldığına göre 04.11.2016 ile 07.01.2022 tarihleri arasında, yani tam olarak 5 yıl 2 ay 3 gün tutuklu kalıyor. Kendisine örgüt propagandası suçundan verilen ceza ise 3 yıl 1 ay 15 gün. Normalde bu hapis cezasının gerçekten infazıyla karşı karşıya kalsa çok daha az bir süre hapis yatacak iken uzun tutukluluk nedeniyle kesinleşen hapis cezasından bu tutukluluğu mahsup ettiriyor. Bir hükümlü hakkında mahsup işlemi yapıldığında da tutuklulukta geçirilen süre ceza miktarını karşılıyorsa artık söz konusu cezanın tamamının infaz edildiğinin kabulü gerekir. Zeydan, kendisine verilen cezayla denk gelecek süreden daha uzun tutuklu kalıyor ve bu sürenin tamamını mahsup ettiriyor. Bu durumda da cezanın infazı 20.12.2019 tarihinde tamamlanmış oluyor. Yasaklanmış haklarının iadesine karar verilen tarih olan 04.04.2023 ile cezanın infazının tamamladığı 20.12.2019 arasında da 3 yıl 3 ay 12 gün gibi bir süre var. Dolayısıyla Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesinde aranan “cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık süre” şartı fazlasıyla yerine gelmiş oluyor. Bu yönden bakıldığında, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ilk kararının hukuki olmadığı yönündeki yorumların herhangi bir karşılığı kalmıyor.

Bu görüşün aksinin kabulü halinde ise özellikle uzun süre tutuklu yargılanan kişiler açısından dosyalarının kesinleşmesinin çok uzun sürelere yayılması nedeniyle memnu haklarını on yıldan daha uzun süreler geri alamamaları gibi ölçüsüz bir durumun oluşmasının önü açılır. Bir takım ulusalcı-milliyetçiler için mevcut düzenleme de yeterli değil, onlar bu tür siyasi suçlar nedeniyle ömür boyu seçme-seçilme hakkının yasaklanması gerektiğini söylüyor ki, onların izinden gidilse idam da yetersiz kalacaktır.

***

Tartışmanın diğer tarafında da Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ilk kararını savcılığa tebliğ etmemesi, dolayısıyla savcılık görüldü işleminin yapılmaması nedeniyle bu kararın kesinleşmediğinin kabul edilmesi gerektiği iddiası var. Ancak, yine yerel mahkemenin basına yansıyan ikinci kararında ilk hükmün savcılık mütalaasına aykırı şekilde verildiği belirtiliyor. Yani savcılığın böyle bir dosyadan haberi olduğu gibi buna dair mütalaası da bulunuyor. Savcılığın yerel mahkeme kararından haberdar olduğunun bir diğer kanıtını Zeydan’ın avukatları sundu. Buna göre adli sicile bildirilmiş olan hüküm ve kararlarda değişiklik yapan kararların yazıldığı 20.06.2023 tarihli “tali karar fişi”nde cumhuriyet savcısının da imzası bulunuyor. Benzer şekilde Zeydan’ın avukatlarının 03.05.2023 tarihinde müvekkillerinin seçme ve seçilme hakkına ilişkin de bir karar verilmesini talep ettiği dilekçeye dair savcılık 29.09.2023 tarihinde “daha önce 04.04.2023 tarihli ek karar ile memnu hakların iadesine karar verildiğinden bu talep hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi” şeklinde mütalaa veriyor. Savcılığın mahkemenin kararından UYAP üzerinden kendiliğinden haberdar olup olmadığı da ancak UYAP kayıtlarından yapılacak bir incelemeyle anlaşılabilecek.

Öte yandan mahkeme kararlarının kesinleşme şartının savcılık görüldü şerhlerine bırakılmasının hukukiliği de ayrı bir tartışma konusu. Bu mantık ve kabulde 04.04.2023 tarihinde verilen mahkeme kararı 10 yıl daha Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na tebliğ edilmese ve savcılık da 10 yıl daha “görüldü” işlemi yapmasa o kararın o şekilde askıda kalacağı kabul edilmiş oluyor. Bu da ne hukuki güvenlikle ne de belirlilikle izah edilebilir.

Yerel mahkemenin temyize tabi kararını bir yıl sonra kendisinin “kaldırması”, bunu seçimden önceki son mesai gününde ve mesai bitimine 5 dakika kala yapması, savcılığın bir yıl hiçbir şey yapmayıp seçime saatler kala itiraz etmesi gibi hususlar ise ülkenin yargı operasyonları tarihine yazılacak diğer garabetler olarak kalacak.

Van üzerinden başlatılan kriz bize bir kez daha hukukun ve kurumlarının siyasi amaçlar için ne şekilde kullanılabildiğini, araçsallaştırılabildiğini gösterdi. AKP, yine hukuku alet ederek bir belediyeye el koymaya çalıştı ancak oluşan tepkiler en azından şu an itibariyle kendisini bundan pişman edecek düzeye ulaştı. Van’daki benzersiz toplumsal tepki iktidarın kayyım planlarını da -eğer varsa- bir süre daha geciktirecek yeni bir siyasi farkındalık ve kültür yarattı.


1) Dem Parti 31 Mart 2024 seçimlerinde 245.573 oy alarak 120.147 oy alan AKP’ye tam olarak 125 bin 426 oy fark attı. 2019 seçimlerindeki bu fark 64 bindi.


Hamza Aktan Kimdir?

Avukat. 2001-2016 yılları arasında Bianet, Birgün, Nokta ve İmc Tv gibi yayınlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı. Express, Birikim, Radikal gibi yayınlarda yazıları yayınlandı. 2012'de yayınlanan “Kürt Vatandaş” isimli kitabın yazarıdır. 2018'de avukatlık mesleğine başladı. Çalışma alanları arasında ceza hukuku, iş hukuku, idare hukuku, mülteci hukuku ve tazminat hukuku bulunuyor.