YAZARLAR

İki hapa, bir kreme muhtaç, zengin ve aciz Avrupa

Hollanda’daki Eczacılar Birliği (KNMP) bu yılın başında alarm zillerini çaldı. Kurum, 2022’de tam 1514 ilaca, uzun süreler boyunca (ortalama üç ay) ulaşılamadığını söylüyor. On yıldır giderek yükselen bir eğilim… 2022’nin sonu itibariyle bu artık dev bir kriz. İspanya, Fransa, Birleşik Krallık, Türkiye… Her yer aynı. Neden bu krize saplandık?

1.

Göz damlası? Yok… 

Uyku hapı? Yok…

Gut ilacı? Yok…

Böyle uzayıp giden bir liste bu… Hollanda’nın NRC gazetesi, başkent Lahey’deki eczaneleri dolaşarak durumun vehametini tarihe not düşmüş.

Tarihe düşülen not sadece ileriki nesiller için… Çünkü gazetenin, eczanelere yolu düşen herhangi bir Hollandalı’ya anlatabileceği çok konu yok. Birçok ilacın ne rafta ne depoda kaldığını artık çoğu insan biliyor. ADHD’liler için ilaçlar, epilepsi ilaçları, göz ilaçları, hatta en temel ağrıkesiciler… Yok yok yok…

NRC’ye konuşan bir eczacı “kalp hastalarının dil altı spreyi nihayet geçen cumartesi geldi” diyor. “O bile aylardır yoktu.”

2.

Hollanda’daki Eczacılar Birliği (KNMP) bu yılın başında alarm zillerini çaldı. Kurum, 2022’de tam 1514 ilaca, uzun süreler boyunca (ortalama üç ay) ulaşılamadığını söylüyor. On yıldır giderek yükselen bir eğilim… 2022’nin sonu itibariyle bu artık dev bir kriz.

Avrupa’nın geri kalanında durum farklı değil. İspanya’da 672 ilaç yok… İsviçre’de 773… Fransa’da 320… İtalya, son on yılda üretimi durdurulmuş ilaçları da kattığı “yoklar” listesinde 3 binden fazla kaleme yer veriyor. Bunların içinde en bilinen en çok kullanılan ağrıkesiciler, antibiyotikler ve antidiyabetiklerden de var. 

Fransa’nın Le Monde gazetesi, sadece kendi ülkesindeki değil, başka Avrupa şehirlerindeki eczaneleri de dolaşmış. Atina’da iki çocuk annesi bir kadın, “beş eczane dolaştım, bebeğime şurup bulamadım” diyor. Bir başka anne de oğluna astım ilacı bulamadığını anlatıyor. Ama yok. Yunanistan’da, Fransa’da, İngiltere’de ve bu arada Türkiye’de... 

Avrupa’da ilaç yok.

Sadece eczanelerde değil, hastanelerde de yok. 

Bordeaux Üniversite Hastanesi’nin sağlık ürünleri biriminin başındaki Isabelle Maachi-Guillot, Le Monde’a anlatıyor: “Kalp krizi ve miyokard infarktüsünde kullandığımız ilaçlarda sorun yaşıyoruz. Çok endişeliyiz, çünkü aylardır bu durum böyle. Vaktimizin büyük bölümü çareler aramakla geçiyor.”

Neden böyle oldu? 

Küresel kapitalist sistem böyle kurulduğu için… Geçen hafta, bolluk çağının bittiğini ve kapitalizme ayrılan sürenin sonuna geldiğimizi işleyen bir makale yazmıştım. İlaç krizi, hem sebepleri hem de sonuçlarıyla, bu yeni dönemin en ciddi göstergelerinden biri. 

Bu krizi yaşıyoruz çünkü dünya ilaç üretimi son derece karmaşık. Kâr maksimizasyonu peşindeki küresel ilaç firmaları, üretim sürecini birçok aşamaya böldü ve dünyadaki birçok kendilerince elverişli noktaya dağıttı. Öyle ki bir ilacın üretiminin tamamlanabilmesi için bazen dünyayı iki defa dolaşması gerekiyor. Bu da tedarik zincirini aşırı kırılganlaştırıyor. 

Savaşlar, hacker saldırıları, pandemi… Zinciri kırmak için çok fazla olağan şüpheli var. Son yıllarda gördüğümüz üzere, bazen tek bazen hepsi birden hücuma da geçiyorlar. 

Zincir kırılıyor. 

Üstelik ilaç üretimi için gerekli hammaddenin yüzde seksene yakını sadece Çin ve Hindistan’dan temin ediliyor. Bu, dünyanın geriye kalanı açısından müthiş bir bağımlılık. Küresel liberal sistem, kapitalizme güveniyor ama küresel gündem bu sistemin güllük gülistanlık işleyeceği kadar tozpembe mi? 

Hiç böyle bir dönem yaşandı mı ki? 

İşte Çin’in COVID-19 pandemisi sırasındaki sıfır vaka politikası bile tek başına ilaç tedarikine darbe vurdu. Pandemi sonrasında mevsimlik hastalıkların coşması da bir başka kriz sebebi. 

Dünya öngörülebilir bir yer değil. 

4.

Bunu bugünün kapitalizminin taşıyıcı unsurlarından McKinsey danışmanlık firması bile söylüyor. McKinsey, küresel ilaç firmalarına “Tedarik zinciri çok kırılgan, aman ha önlem alın” diye nasihatte bulunuyor, yöntemler öneriyor. 

Hakikaten de bu firmalar o kadar karmaşık bir sistem kurmuşlar ki Vietnam’daki bir tedarikçideki aksaklık, kelebek etkisiyle Yunanistan’daki eczaneyi vuruyor. 

Ama daha önemli bir konu var. McKinsey’in, doğası gereği, aksi yönde tavsiye vermeyeceği bir konu: Kârlılık… 

Bu devasa ilaç krizinin bir nedeni de üretici firmaların, eskisi kadar kârlı bulmadıkları alanlarda yatırımı bırakması, pazardan çekilmesi. Yani ilaç tedarik zincirini akıldışı şekilde kırılganlaştırdıkları yetmiyor, yeterli menfaat görmedikleri anda zinciri kendileri kırıyorlar.

Eh, “kapitalizmin aklı böyle çalışıyor” diyeceksiniz… Haklısınız. Peki silah üretiminde zincirin kırıldığını gördünüz mü? Ya da bunca kırılganlaştığını?

Avrupa yakayı çoktan kaptırmış. Kıtanın ilaç üretiminin çoğu Avrupa’nın dışında. Üreticilerin insafını bekliyorlar. 

Üreticilerin insafı demişken… 

NRC gazetesine konuşan bir eczacı, bulunmayan bazı ilaçları artık kendilerinin ürettiğini anlatıyor. Çünkü ona göre, büyük firmalar bu işte “ekmek” görmüyor. Zaten bu firmaların, eczacıların neler yaşadığından da haberleri yok. Çünkü tezgâhın arkasında çaresizce bekleyen hastayı onlar görmüyor, hasta yakınlarından onlara telefonlar gelmiyor.

Bu yüzden kendi ilaçlarını, mümkün olabilirse, kendileri yapmaya girişiyorlar. Bu zaten eczacılığın ilk prensibi. Bu iş ilk doğduğunda, bizim şimdi alıştığımız üzere, tezgâhta kutuların hazır beklediği bir iş değildi. Eczacılar, ilaçları, karışımları büyük oranda kendileri hazırlardı. Bu tür bir faaliyet bugün ilaçlar, tedaviler bunca karmaşıklaşmışken elbette mümkün değil; eczacılardan böyle bir çaba beklemek de yerinde değil ama hâlen ilaç üretimiyle uğraşan meslek mensupları var. Örneğin, Hollanda gazetesine konuşan Laheyli bir eczacı ve meslektaşlarının, sınırlı sayıda ve çoğu özel gereksinimli hastalar için ilaç ürettiklerini haberden öğreniyoruz. Şimdi o ve onun gibi birçok eczacı, daha yaygın bir üretime geçmek için kolları sıvıyorlar.

Neticede Avrupa yine bir kriz yaşıyor. Hiç de yeni olmayan, üstelik büyümesi sistemdeki tek bir aksamaya, mesela Ukrayna’daki savaşa veya küresel bir pandemiye bakan bir kriz… Yıllardır bu göstergeler var ama bunlar belli ki hükümetleri endişelendirmeye yetmemiş. 

Şimdi bir soru:

Serbest piyasacıların ağzında çiğnemekten bıkmadıkları bir sakız: Devlet orada olmasın, devlet burada olmasın! Peki nerede olsun devlet? Sağlık işinde de olmayacaksa, gerektiğinde ilaç bulamayacaksa devlete ne gerek var? 

İlaç firması kendi tedarik zincirini kendisini kıracaksa, biz bu küresel sistemden ne anlıyoruz?

Küreselleşme, dünyanın küçülmesi, tarihin sonu falan derken insana dair, gereksinimlere dair, topluma dair temel bir bilgiyi topyekûn yitip gitti. 

Gelecekte bu kıtlığı çekenler hakkında, “akılları da pek yerinde değildi” diye yazacaklar. “Paraları pulları teknolojileri de vardı ama kendi ilaçlarını yapmak işlerine gelmedi” diye not düşecekler.

Haksız mı olacaklar?


Yenal Bilgici Kimdir?

Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.