İbrahim Özden Kaboğlu’nun erken seçime dair değerlendirmelerinin düşündürdükleri

Kaboğlu'nun Cumhurbaşkanının Meclisi feshetme yetkisinin bulunmadığı yönündeki değerlendirmesi, CHP'nin 2017 Anayasa Referandumu sürecinde ortaya koyduğu çizgi ile de aykırılık taşımaktadır.

Google Haberlere Abone ol

Kağan Şeker*

Ülkemizin en saygın Anayasa Hukukçularından biri olan İbrahim Özden Kaboğlu tarafından 5 Ocak 2023 tarihinde kendisinin sosyal medya hesabı aracılığıyla paylaşılan metinde; erken seçimin tarihine, Cumhurbaşkanının adaylık koşullarına, Cumhurbaşkanının fesih yetkisinin bulunup bulunmadığına, Cumhurbaşkanı tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde seçimlerin gerçekleşeceği tarihe ve seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin uygulanabileceği en erken tarihe ilişkin kimi değerlendirmeler yer almaktadır.

Öncelikle 4 Ocak 2023 tarihinde yine bu satırlarda yayımlanmış olan yazıda kıymetli Kaboğlu Hoca’nın değerlendirmelerde bulunduğu hususlara dair kendi düşüncelerimi ifade etmiştim. Kaboğlu Hoca’nın erken seçimin gerçekleşmesi için, seçim tarihinin seçim başlangıç tarihinden evvel bir tarihte gerçekleştirilmiş olması gerektiğine dair görüşü benim de yazıda kendi pozisyonumu tarif ettiğim savdır. Keza, seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin uygulanabilmesi için seçim başlangıç tarihinin 6 Nisan 2023 tarihinden sonraki bir tarihte yapılması gerektiği hususunda da kendisiyle aynı fikirde olduğumu belirtmeliyim. Ancak diğer kimi başlıklarda Kaboğlu Hoca ile farklı düşünüyor olmam nedeniyle, bunu tartışmayı derinleştirmek adına bir fırsat olarak gördüğümü de ifade etmek isterim.

CUMHURBAŞKANININ FESİH YETKİSİ BULUNUYOR MU?

Bir önceki yazıda seçimlerin yenilenmesi ile erken seçim kavramları arasındaki ilişkiyi ifade etmeye çalışmıştım. Bu yazıda da seçimlerin yenilenmesi kavramı ile fesih kavramı arasındaki ilişkinin ele alınması gerekmektedir.[1] Zira, “fesih” ifadesi Anayasa’da lafzen yer almamakla birlikte, bir irade beyanının fesih olarak tanımlanması için mutlak biçimde fesih olarak adlandırılmasına da ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu nedenle, fesih kavramının kurucu unsurlarının tespiti önem taşımaktadır.

Fesih, devam etmekte olan hukuki bir ilişkiyi tek taraflı olarak ve ileriye etki doğuracak biçimde sonlandıran, bozucu yenilik doğuran bir irade beyanıdır. Tanımdan hareketle fesih kavramının kurucu unsurlarının, tek taraflılık, ileriye etkililik ve bozucu yenilik doğurmak olduğunu söyleyebiliriz.

Öyleyse, bir yerde fesihten söz edeceksek, bunun tek taraflı biçimde alınması, alındığı tarihten ileri bir tarihte etki doğurması ve söz konusu hukuki ilişkiyi bozan, sona erdiren bir niteliğin mevcut olması gerekir.

Anayasa hukukunda fesih ise tahmin edeceğiniz üzere daha da komplekstir. Her ne kadar kavramın özü ve kurucu unsurları korunmuş olsa da bunun hükümet sistemleri ile birlikte değerlendirilmesi zorunludur. Özellikle parlamenter sistem gibi kuvvetler ayrılığının daha yumuşak olduğu hükümet sistemlerinde rastladığımız fesih yetkisi, başkanlık sistemlerinde görülmez. Bu yazının kapsamında ne deve ne de kuş olarak tarif edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine dair tartışmaları yinelemek niyetinde değilim, yalnızca bu “özgün” modelin “karşılıklı fesih” prensibi içerdiği yönündeki argümanın bizatihi sistemin savunucusu isimler tarafından dile getirildiğini ifade etmekle yetineyim şimdilik.

Anayasa hukukunda fesih, bu başlıkta yazılmış en önemli eserlerden birine imza atmış olan Tunçer Karamustafaoğlu tarafından, parlamentoların seçim dönemlerini, bu dönem dolmadan önce sona erdiren işlem, olarak tanımlanıyor. Karamustafaoğlu’nun bu tanımını, birlikte, fesih kavramının kurucu unsurlarına uygulayalım. Parlamentoların seçim dönemleri, hukuki ilişkinin sona ereceği tarihtir. Seçim yenileme kararını Cumhurbaşkanı veya TBMM’nin ayrı ayrı alabilecek olmaları ise tek taraflı irade beyanı anlamına gelir. Bu kararın, alındığı tarihten, kanunda düzenlendiği üzere altmış gün sonra hüküm doğuracak olması ise ileriye etkililik unsurunu karşılarken, hukuki ilişkiyi sona erdirecek bir karardan söz ediyor olmamız ise bozucu yenilik doğuran bir işlemden söz ettiğimizi gösterir.

Hükümet sistemi savunucusu isimler tarafından, seçimlerin yenilenmesine karar verilmesinin hem Cumhurbaşkanı hem de TBMM tarafından seçimlerin yenilenmesi anlamına gelmesinin “karşılıklı fesih” niteliği taşıdığı yönündeki argüman her şeyden önce bu düzenlemenin bir fesih yetkisi tanıdığını ortaya koymaktadır. Fakat akabinde ileri sürülen karşılıklı fesih kavramının fesih yetkisi anlamına gelmediği yönündeki savı anlamak güçtür. Zira Cumhurbaşkanı tarafından verilen kararın, Cumhurbaşkanının görev süresini de etkileyecek olmasının alınan kararın fesih niteliğinde olup olmadığı ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bir feshin karşılıklı fesih olarak kabulü, kararın TBMM veya Cumhurbaşkanı tarafından ayrı ayrı alınıp alınamayacağına ilişkin olmalıdır. Her iki taraf da tek başına bu kararı alabiliyorsa, feshin tanımına bir sıfat eklemeye lüzum yoktur. Tek başına irade beyanı ortaya koymaları yetmeyecek, bu her iki tarafın da birlikte karar almasına bağlı ise ancak orada feshin önüne getirilen sıfatın bir kıymeti olur. Kaldı ki bu koşulların sağlanması halinde bunun da fesih olarak nitelenip nitelenemeyeceği ayrı bir tartışmayı beraberinde getirir.

Kaboğlu tarafından dile getirilen, Cumhurbaşkanının Meclisi feshetme yetkisinin bulunmadığı yönündeki değerlendirme, şaşırtıcı biçimde mensubu ve milletvekili olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2017 Anayasa Referandumu sürecinde ortaya koyduğu çizgi ile de aykırılık taşımaktadır. CHP tarafından, Cumhurbaşkanı tarafından seçimlerin yenilenmesine dair alınabilecek kararın, açık biçimde fesih yetkisi taşıdığı bizatihi Genel Başkan düzeyinde defaatle ifade edilmiştir. Kaboğlu’nun, seçimlerin yenilenmesinin fesih olarak kabul edilemeyeceği yönündeki değerlendirmesinin gerekçesinin, her ne kadar yazıda yer almasa da TBMM’nin görevinin devam edip etmeyeceğine dair olduğu kanaatindeyim.

Öyle değil ise elbette gerekçesini öğrenmek isterim. Ancak öyle ise, bu noktada şunun altını çizmekte fayda görüyorum. Kurucu unsurları ortaya konulan fesih kavramı, anılan unsurların meydana gelmesi ile birlikte hüküm doğurur. TBMM üyelerinin, seçimlerin yenilenmesi kararının alınması ile birlikte görevden el çekmiyor olması, eş deyişle görevlerine devam ediyor olması, alınan kararın fesih niteliği taşıyıp taşımadığı ile ilgili değildir.[2] Bu ancak, bozucu yenilik doğuran işlemin yürürlüğüne ilişkin bir anlam taşır. Bu yürürlük tarihi, seçimin yenilenmesi sonucunu ortadan kaldırmamaktadır.

Ezcümle, Cumhurbaşkanı tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilebilmesi, parlamentonun seçim dönemlerini süresinden önce sona erdirmiş olması itibariyle bir fesih işlemidir. Fesih kavramının Anayasada açıkça telaffuz edilmiyor olması bu sonucu değiştirmez. Misal, Anayasanın 77. maddesinde yer alan seçimlerin beş yılda bir yapılacağı hükmü de herhangi bir fesih kavramı içermemesine karşın doktrinde; otomatik fesih, zorunlu fesih, anayasal fesih olarak karşılık bulmaktadır. Yine Anayasanın 116. maddesinde yer alan TBMM’nin seçimlerin yenilenmesine dair alacağı karar da doktrinde öz fesih olarak kabul edilmektedir.

CUMHURBAŞKANININ SEÇİMLERİN YENİLENMESİNE KARAR VERİLMESİ HALİNDE SEÇİMİN TARİHİ?

Kaboğlu’nun değerlendirmeleri arasında yer alan ve katılmadığım diğer nokta ise Cumhurbaşkanı tarafından seçimlerin yenilenmesine dair alınacak kararın ardından seçimlerin hangi tarihlerde gerçekleştirileceği. Kaboğlu, seçimlerin yenilenmesi kararının alındığı tarihten 90 gün sonraki ilk Pazar günü seçimlerin gerçekleşeceğini ileri sürmektedir. Bir önceki yazıda da ifade edildiği üzere, bu noktada ilgili Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu ile Milletvekili Seçimi Kanununun değerlendirilmesi gerekmektedir. Kaboğlu’nun da ifade ettiği üzere, Milletvekili Seçimi Kanununun 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan hükümde Cumhurbaşkanı tarafından alınacak seçimlerin yenilenmesi kararının ardından seçimin doksanıncı günü takip eden ilk Pazar gerçekleşeceği belirtilmektedir. Bu hüküm, 3403 sayılı ve 10/9/1987 tarihli kanun ile yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, bu hükmün, parlamenter sistem içinde yürütmenin bir kanadını oluşturan “sorumluluğu bulunmayan”, parlamento tarafından seçilen Cumhurbaşkanı tarafından yalnızca parlamentonun seçimlerinin yenilenmesi sonucu doğuran bir hüküm olduğunu öncelikle ifade edelim. Ardından, 2007 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri ile Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karar verildiğini bu nedenle ayrı bir seçim takvimi ihtiyacının gündeme geldiğini ekleyelim. Nihayetinde 2017 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri ile de Cumhurbaşkanı seçimi ile milletvekili seçiminin aynı gün gerçekleşeceğinin Anayasa’da kararlaştırıldığını belirtmeden geçmeyelim.

Bu nedenle, seçim takvimine ilişkin hususların Anayasa’nın mevcut koşulları gereği bir arada değerlendirilmesi gerektiği açık. Öyleyse, 6271 sayılı ve 19/1/2012 tarihli Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununun 2017 Anayasa değişiklikleri sonrasında 7140 sayılı ve 25/4/2018 tarihli kanun ile değiştirilen 3. maddesine göz atmak gerekir. Bu maddede, seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde seçimlerin, yenilenme kararının verildiği günden sonra gelen altmışıncı günü takip eden ilk Pazar günü gerçekleşeceği düzenlenmektedir.

Bu itibarla, iki kanun maddesinin birbiriyle çelişen düzenlemelere yer verdiği zannedersem ki açıktır. İki kanun maddesinin birbiriyle çelişmesi durumunda hangi maddenin uygulama alanı bulacağına ilişkin başvurulabilecek kimi yorum ilkeleri bulunmaktadır. “Lex posterior derogat legi priori” ilkesi yani sonraki kanun önceki kanunu ilga eder prensibi ile “Lex specialis derogat legi generali” ilkesi yani özel kanun genel kanunu ilga eder prensibi başvurulabilecek iki yorum ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Her ne kadar Milletvekili Seçimi Kanunu ile Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu özel kanun olarak birbirinden ayrı değerlendirilemeyecekse de Milletvekili Seçimi Kanununda yer alan, seçimlerin yenilenmesine ilişkin kararın Cumhurbaşkanı tarafından mı yoksa TBMM tarafından mı alındığı hususu özel hüküm olarak değerlendirilebilir. Ama kanunlar arasında özel veya genel kanun ayrımı yapılamayacağından hükmün detay içeriyor olmasına anlam yüklenemeyeceği düşüncesindeyim. Ayrıca yukarıda da ifade ettiğim üzere bu düzenlemenin, Cumhurbaşkanı seçimi ile TBMM seçiminin ayrı gerçekleştirildiği, hatta Cumhurbaşkanının parlamento tarafından seçildiği bir dönemden kaldığı da unutulmamalıdır.

Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununda yapılan değişiklik ile seçimlerin yenilenmesi kararının kim tarafından alındığına ilişkin Milletvekili Seçimi Kanununda yer alan ayrım ortadan kaldırılmış görünmektedir. Zira madde metninde, seçimlerin yenilenmesi kararının kim tarafından alındığının önemsizleştirildiği, her halükarda kararın alındığı günden sonra gelen altmışıncı günü takip eden ilk Pazar günü seçimin gerçekleştirileceği belirtilmektedir. Bu garabetin giderilmesi için de bir yorum ilkesi olan “Lex posterior derogat legi priori” ilkesine yani sonraki kanun önceki kanunu ilga eder prensibine başvurmanın daha yerinde olacağı kanaatindeyim.

Özetle, Anayasada yer alan Cumhurbaşkanı tarafından seçimlerin yenilenmesine dair karar verilebileceğine ilişkin hüküm açık biçimde Cumhurbaşkanına fesih yetkisi tanımaktadır. 2017 Anayasa Referandumunun da en temel başlıklarından biri olan bu husus, değişiklik paketinin karşısında yer almanın en haklı savlarından da biriydi. Bugün de öyle. Seçimlerin bu kararı takiben hangi sürede gerçekleşeceği ise elbette bir teknik hukuk tartışmasıdır. Bu noktada usule ve esasa ilişkin kimi yorum farklılıklarının olması ise eşyanın tabiatından.  

*Kamu Hukukçusu. Lisansüstü eğitimini İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku Programında sürdürüyor. Anayasa hukuku, devlet teorisi ve hukuk felsefesi ile ilgileniyor.  

NOTLAR:

[1] Meraklısı ve ilgilisi için: Tunçer Karamustafaoğlu, Yasama Meclislerini Fesih Hakkı, AÜHF, Ankara, 1982.

Kemal Gözler, Devlet Başkanları, Bir Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku İncelemesi, Ekin, Bursa, 2016

[2] Aynı görüşte olan Kemal Gözler’e bkz.: https://www.anayasa.gen.tr/fesih-yenileme.html, https://www.anayasa.gen.tr/fesih-bozdag.html