YAZARLAR

Hijyenik ped, doğum kontrol hapı ve temiz tuvalet

Çok geç de olsa yardım paketlerinin içeriklerine pedler dahil edildi. Sütyenler de. Ama hala kadınların dağıtım merkezlerine gidip bunu bizzat talep edemedikleri söyleniyor. Bunu hesaba katarak, bu yardımı onların ayağına götürmek ve talepkar olmak konusunda onları cesaretlendirmek önemli. Acil ihtiyaç listesi için aklımızda olsun: Ped, tampon, doğum kontrol hapları, prezervatif, tırnak makası, tüy dökücü krem, pişik kremi, merhem, onarıcı bakım kremi, cımbız.

Deprem bölgesindeki kadınların en çok ihtiyaç duymalarına rağmen talep etmekte en çok zorladıkları şey hijyenik pedmiş. Bölgeye yardım götüren, sorunları tespit etmeye giden ve depremden etkilenerek başka şehirlere yerleşen kadınlar bunu dile getiriyorlar sürekli. Benim kulak verdiğim tanıklıklarda, ilk ağızda iç çamaşırı kategorisinde sayılmayan sütyenin de erişilmesi oldukça güç bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştı. En azından ilk günlerde. Demek oluyor ki, kadınlara özel ihtiyaçlar ilk bakışta görülmüyor. Hatta LGBTİ ve engellilerin ihtiyaçları da öyle. Hijyen malzemesi deyince tuvalet kağıdı, dezenfektan, sabun vb., iç çamaşırı deyince de don-atlet geliyor akla. Bu ihtiyaçlar görülmediği gibi talep edilmesi de zor, çünkü başta da dediğim gibi, kadınların bunlardan bahsetmeleri ayıp, hatta günah.

Bununla da kalmıyor. Kadınlar, erkekler, LGBTİ’ler için, çocuklarla yaşlılar için, engellilerle hamileler için farklı düzenlemeler gerektiren tuvalet ve duş ihtiyacının, hiç kimse için günlerce çözülemeyip salgın hastalığa davetiye çıkardığını da ekleyelim. Sık tuvalete gitmemek için az sıvı tüketip yetersiz beslenen deprem mağdurlarının ve kurtarma ekibi mensuplarının anlattıklarına rast geliyorsunuzdur. Enkaz altından kurtarılıp uzuvlarını kaybetmiş kişilerin bundan sonra fiziksel mekanlarda hep kendilerine özel düzenlemelere ihtiyaç duyacaklarını da düşünürsek, bu sorunları çözülene kadar inatla ve ısrarla konuşmak gerekliliği daha belirgin biçimde ortaya çıkıyor.

Peki kadınlar neden en temel ihtiyaçlarını dile getiremiyor bunların karşılanmasını talep edemiyorlar? Hem de bir felaketten sağ kurtulabilmiş oldukları, sivil dayanışmanın sarıp sarmalayıcı gücünün en yoğun hissedildiği dönemde.

KİRLENMEK

Adet görmek kültürümüzde maalesef bir kız çocuğun veya genç kızın evlenmeye hazır hale geldiğini gösterir. Kadınlığa geçiş eşiği olduğu düşünülür. Adet gören kız çocuğun daha ağırbaşlı davranması, bedenindeki dönüşümleri özellikle erkeklerden gizlemesi gerektiği empoze edilir hep. O sebepten adet günlerimizde bir köşeye siner, göğüslerimiz belirginleşmeye başladığında kamburlaşır, genişleyen kalçalarımızı uygun kıyafetlerle örteriz. Akranlarımız olan erkeklerin hiçbir hormonal dönüşüme yol açmayan sünnet operasyonlarının cinsiyet kimlik ve rollerinin dönüm noktası sayılıp kutlanması ne kadar kanıksanmış bir durumdur halbuki. “Erkek olmuş” sayılmak öyle değerlidir ki kutlanmalıdır.

Adet görerek “kadın olmuş” sayılmak da değerlidir. Çünkü evlenebilir ve çocuk sahibi olabilir ehliyeti alırsınız böylece. Ama regl kutlanmak, ilan edilmek bir yana gizlenmesi gereken bir döngüdür. Her ayın belli günlerini stres içinde geçirmeniz, kendinizi kirli görmeniz, çocukluktan çıktığınıza ikna olmanız, ağırbaşlı davranmanız için bütün bir toplum işbirliği yapmış gibidir. Bizden önceki kuşaklar adet olmuş kız çocuğundan “kirlendi” diye bahsederlerdi. Hâlâ devam eden bir adet, regl dönemlerinde kadınların turşu gibi “tutması”, yani adeta efsunlanarak hazırlanıp bir kenara kaldırılması gereken gıdalara el sürmemelerini öngörüyor. Oruç ve namaz zaten yasak regl dönemlerinde.

Adet görene birçok yasak dayatan kültür, adet göremeyeni de itibarsızlaştırır. Hiç adet görememiş kadın doğurgan değildir ve kadınlık hormonları işlevini yerine getirmediği için değersizdir. Adetten kesilen, menopoza giren kadının da bir cinsel kimlik olan kadınlığın her veçhesinden uzaklaştığı, ıskartaya çıktığı düşünülür.

Regl döneminin getirdiği bir başka zorluk ise bu dönemi rahat ve sağlıklı geçirebilmek için gerekli donanıma erişebilmektir. En başta sağlıklı ve kişiye özel hijyenik pedler, tamponlar. Ardından temizlik için gerekli malzeme ve tuvaletlerin regl dönemlerindeki kadınlara uygun olarak tasarlanmış olması. Bahsettiklerim tüm kadınlar için her dönemde sorun oluyor. Fakat deprem ve benzer afetlere maruz kalarak her şeylerini kaybetmiş kadınların ihtiyaçları düşünülerek hazırlanan yardım paketlerinde ve acil/geçici düzenlemelerde bunlara dikkat edilmiyor. Son felakette bu tür inceliklere feminist kadınların, kimi sol örgütlerin ve hak temelli çalışan STK’ların organize ettikleri yardımlar arasında rastladık. Muhafazakar partilerin idaresindeki yerel yönetimlerin, tarikatların, din temelli STK’ların, diğer yardım kuruluşlarının ve sivil halkın önemli bölümünün bu ihtiyaçların ya hiç farkına varmadıkları ya da yardım paketleri ve destek faaliyetlerinin içine bunları dahil etmeyi ayıp saydıklarını öğrendik.

Satın alırken bile utandığımız yahut utanmamız beklenen, hatta çoğu zaman satanın da siyah poşete koyup verme yoluna gittiği pedler ve tamponlar cinsiyet ayrımcılığından kadın düşmanlığına doğru yol alan bir kültürün, siyaset etme tarzının ibretlik objeleri. İlk Orkid reklamlarının nasıl infialle karşılandığını hatırlıyorum. Çoğunlukla regl dönemlerimize atıfla ortaya atılan “kadın tuvaletleri daha pis oluyor” iddiası ve hormonal faaliyetlerimizin anormal ve tiksinti verici sayılması da üzerimize kabus gibi çöküyor. Hormonlar ve regl döngüleri neslin devamını sağlamaktaki önemli işlevine rağmen kadına karşı koz olarak kullanılabiliyor. Kirlenmek fiili bu halden kaynaklı türetilmiş belli ki.

TEMEL İHTİYAÇLARI TALEP ETMEK AYIP MI?

Şimdi deprem bölgesindeki sorunlara geri dönelim. Çok geç de olsa yardım paketlerinin içeriklerine pedler dahil edildi. Sütyenler de. Ama hala kadınların dağıtım merkezlerine gidip bunu bizzat talep edemedikleri söyleniyor. Bunu hesaba katarak, bu yardımı onların ayağına götürmek ve talepkar olmak konusunda onları cesaretlendirmek önemli. Önemli olan ve herkesi etkileyecek bir başka konu da tuvalet hijyeni. İlk haftalarda yokluğuyla dert olan tuvaletler, sayıları çoğaldıkça hijyen, mahremiyet eksikliği ve çevreye vermeleri ihtimal dahilinde olan zararla gündemimizdeler. Bu zarar sadece kirlilik değil, salgın hastalık tehlikesi.

Dünyanın hakimi değil, her canlı kadar bir parçası olduğumuzun bilincinde olan azınlık mensuplarından Bediz Yılmaz, haftalardır seyyar tuvaletler ve bunların farklı ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, aynı zamanda çevreye, insanlara zarar vermeyecek biçimde nasıl kurulabileceği konusuna kafa yoruyor, örnekler bulup paylaşıyor sosyal medyadan. Yakında bu konuyu kendisi yazacak ama ben kadınlar özelinde tuvalet ihtiyacının sorunsuz giderilmesi imkanları hakkında onunla konuştum. Şimdi Bediz’e kulak verelim:

"Geçici yerleşkelerde ortak wc'ler öngörülüyor çoğunlukla, bunlar da hijyenik nedenlerle çadırlardan uzakta bir noktaya konuluyor ama kadınlar o uzak noktaya geceleri yalnız başlarına gitmeye çekiniyorlar. Erkekler de üşeniyordur muhtemelen. O yüzden de herkes kendi çadırının yanına bir hela çukuru kazmayı tercih ediyor zamanla. Ki toplu tuvalet aslında bu çadırlara özel wc’leri kaldırmak için yapılıyor ama işe yaramıyor. Çadırlara özel wc yapılamazsa da karanlıkta oraya buraya çöküveriyor insanlar, yine de uzağa gitmiyorlar.

Ortak wc’ler hemen pisleniyor, tıkanıyor, temizlenmiyor, öyle olunca da kadınlar açısından temiz kalmak bir sorun haline geliyor, enfeksiyonlar artıyor. Tabii çocukları, sakatları, yaşlıları da pis bir tuvalete götürmek çok zor bir yük kadınların sırtında. Pis tuvaletler regl döneminde çok daha büyük sıkıntı doğuruyor. Buralardan kapılacak hastalıklar yine kadınlara yük bindiriyor (mesela ishal salgını korkunç bir kabus).

Klozet tipi tuvaletler daha çabuk pisleniyor ve herkesin alışkanlıklarına da uymuyor; ama ihalelerde sadece tek tip tuvaletler getirilebiliyor. Öyle olunca da klozetler kırılabiliyor, atıklarla tıkanabiliyor

Tuvalet konusunda herkes çok dertli. Çünkü büyük bir sorun ama buna dair konuşmak ayıp gibi. Hele ki regl dönemlerine dair taleplerde bulunmak hepten zor. Ama neticede her insan günde en az 1 defa (çoğunlukla da 3-5 defa) tuvalete gidiyor, orası aşırı pisse bile orayı kullanıyor, oranın pisliğine katkıda bulunuyor, ama çözüme yönelik adımları atmakta zorlanıyor.

Bizde su ile yıkanarak temizlenme adeti yaygın olduğu için sulu olmayan sistemler kabul görmüyor. Ama şunu da gördüm ve bu çok üzücü; olabilecek en berbat tuvalette dahi insanlar ellerinde pet şişeyle girip taharetlenip çıkıyor gidiyor ve o tuvaletin ne durumda olduğunu belki çok da sorgulamıyor, rahatsız olsa bile. Yani, gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki: su kullanmayacaksın ama tuvalet temiz olacak desek su kullanacağı ama pis bir tuvaleti tercih ederim, diyebilirler.

Bizde zaten bedensel mevzuların pek konuşulmadığı, pek çok meselenin tenhada ve karanlıkta 'halledildiği' sosyolojik açıdan bildiğimiz hususlar, depremle ayyuka çıkan bedensel mevzular da aynı gadre uğradı. Ama her zaman olduğu gibi kadınlar en büyük sıkıntıyı çekti, çekiyor. (Tabii kadınların idrarını da erkekler kadar kolayca ortalığa yapamadığını düşünürsek durum daha da vahimleşiyor). Ben görmedim ama anlattılar, kısmen yıkık binaların en alt katları, duvar dipleri vs kadınların tuvalet olarak kullandığı yerler olmuş ve artçılarla bu şekilde hayatını kaybedenler de olmuş.

Halk sağlığı alanının en hijyenik çözüm olarak önerdiği sahra tuvaletleri, ekolojik nedenlerde önerdiğimiz çukur tipi helalarla tamamen aynı, sadece bizim önerimizde tuvaletin kuru kalması isteniyor (mikropların üremesine elverişli ortam olmaması için), halk sağlıkçılar kireç atıyorlar. Bu hela yöntemi afet durumunda çok hızla oluşturulabilen ve patojenlerin oluşması ihtimalinin en zayıf olduğu yöntem.

Deprem bölgesinde çok sayıda tuvalet gözlemleme şansım oldu, hemen hemen hiçbiri de çukur+kuru hela kadar sağlıklı değildi. Yine de insanları bu yönteme ikna etmek zor, çünkü depremzedelerde devlet bize temiz tuvaletler getirsin beklentisi var haklı olarak. Ama o koşullarda tertemiz kabinli klozetli tuvaletleri alıp oraya koysanız da eğer kanalizasyon sistemi iflas etmişse, su şebekesi bağlı değilse, en temiz tuvalet bile iki günde tıkanacak ve her türlü hastalığa elverişli hale gelecek. Mesele görünüşten ziyade gerçekten sağlıklı olup olmadığına bakmak."

Bundan sonra hazırlayacağımız yardım paketleri/çantalarına koymamız gereken ve ilk anda aklımıza gelmeyen ihtiyaçları bölgeden gelen arkadaşlarıma sorarak listeledim. Aklımızda olsun:

Ped, tampon, doğum kontrol hapları, prezervatif, tırnak makası, tüy dökücü krem, pişik kremi, merhem, onarıcı bakım kremi, cımbız.


Funda Şenol Kimdir?

Doğma büyüme Ankara'lı. Ama aslen Niğde'li. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okurken basın sektöründe çalıştı. Mezun olunca akademisyenliğe geçiş yaptı. 1994-2010 yılları arasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde, 2010 yılından, 686 No'lu KHK ile ihraç edilene kadar Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde çalıştı. Kent sosyolojisi, kent tarihi, toplumsal cinsiyet, basın tarihi çalışma alanlarıdır. İletişim Fakültesi ve Kadın Çalışmaları Programı'nda lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi. Yabanlar ve Yerliler: Başkent Olma Sürecinde Ankara (İletişim Yayınları, 2003); Sanki Viran Ankara (der), (İletişim Yayınları, 2006); Cumhuriyet'in Ütopyası: Ankara (der) (Ankara Üniversitesi Yayınevi, 2011); Kenarın Kitabı (der) (İletişim Yayınları, 2014) ve İcad Edilmiş Şehir: Ankara (der) (İletişim Yayınevi, 2017) adlı kitapları, çalışma alanlarında çok sayıda makalesi, araştırması bulunmaktadır. Şehirleri keşfetmeyi, sokaklarda yürümeyi, fotoğraf çekmeyi, arşivlerde eşelenmeyi, okumayı sever. Tuna'nın annesidir.