YAZARLAR

HDP Deklarasyonu: İki ayaklı demokrasiye çeyrek kala

Günümüzde iktidarın laiklik karşıtı uygulamalarıyla bu ihtiyaç bunca yüzeye çıkmışken demokratik tutum belgesinde yer almayışı biraz tuhaf. Eksik bırakmış demokratik tutumu. Laiklik demokrasinin bel kemiği, olmazsa olmazı…

Son yıllarda toplumsal ve siyasal kutuplaşmanın zirvesine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi oturdu. 16 Nisan 2017 tarihli Anayasa Değişiklik Paketi referandumunda oyların neredeyse yarı yarıya bölünmesiyle gördük bu gerçeği. %48.59 hayır oyuna karşılık sadece %51.41 evet oyunun çıkması, yeni sistem için toplumsal uzlaşma (konsensüs) anlamına gelmiyor. Dahası dört yıl önce yapılan referandum sadece üç yıl önce yapılan seçimlerle uygulanmaya başlandığı halde evet oyu kullananların hatta iktidar bloğu önde gelenlerinin bile sistemin iyileştirilmesi ihtiyacını dile getirdikleri biliniyor. Hatta sarayda bir ekibin bu konuda çalıştığı da topluma duyurulmuş ama herhangi bir sonuç açıklanmamıştı. Sistemi kuranların bile hoşnut olmadığı bu ucube sistemin değiştirilmesine yönelik toplumsal talebin evet oylarının önüne geçtiği söylenebilir. Referandum sonucunu evet oyuyla belirleyen 1.379.934 seçmenin hala sisteme evet diyeceğini düşünmek pek mümkün değil. Sistemden hoşnutsuzluk iktidar bloğunda bile dile getirildiğine göre yaklaşık 60 milyon seçmenin bir buçuk milyonu bile bulmayan farkı çoktan erimiş ve hatta karşı görüşe geçmiş olmaları çok yüksek ihtimal. Bu ihtimalin üzerine eklenecek bir başka gerçek ise iktidar bloğunun anayasa hazırlığı içinde olması. Hatırlanacağı üzere sistem değişiklik paketi yerine hep anayasa değişiklik referandumu söylemini seçmişti iktidar. Ve 82 anayasası yerine yeni anayasa yaptıkları propagandasıyla çıkmışlardı seçmenin karşısına. Bu söylemin üzerinden sadece dört yıl geçtikten sonra bugün topluma dönüp “darbe anayasasından kurtulma” ihtiyacı üzerine konuşmaları, taslaklar hazırlamaları hep referandum sonrası değişen seçmen eğiliminden kaynaklanıyor. Türkiye için “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” kitabıyla, gönül çelen bir ütopya kurulurken, yeni anayasa söylemiyle de seçmene yeni bir hikaye sunmak murat ediliyor. Çünkü ihtiyaç çok açık, çünkü oylar eriyor, taban kaybediliyor.

Böylesi bir siyasal ortamda kimlik siyasetinin oluşturduğu kamplaşmanın yerini toplumsal ve siyasal taleplerin aldığını, sistem sorunuyla başetme ihtiyacının tüm toplumsal kesimlerde yüzeye çıktığını söylemek mümkün. Ki bu nedenle muhalefet partileri ve kitlesel muhalefet, demokrasi ve parlamenter sistemin yeniden inşası üzerine ortaklaşıyor. İşin garibi yeni anayasa üzerinde iktidarın da muhalefetin de ortaklaşıyor olması ama maalesef yeni anayasa üzerinde ortaklaşmaları, ortak anayasa yapabilecekleri anlamına da gelmiyor. Anayasa üzerinde her kesimin çalışmaları olduğu ortada ama bunlar arasında en çok HDP deklarasyonunda işaret edilen anayasa yapım sürecine ilişkin görüşler önemli. Zira anayasa yazmak kolay ama ortaklaşmak zor ve yazılan herhangi bir anayasanın demokratik olabilmesi için öncelikli ilke demokratik yöntemlerle yapılması. 11. Madde tabii ki kağıt üzerinde yazılması kolay ama hayata geçirilmesi zor konulardan fakat imkansız değil elbette. Her kesimden katılımcıyla çoğulcu yapıya sahip olmak ve eşit yurttaşlık ilkesine dayanan bir anayasa yapmanın eşiğinden dönmüştük zaten. Anayasa uzlaşma komisyonu sürecindeki hatalardan ders almak yeterli bence demokratik bir anayasa yapmak için.

Türkiye demokrasi tarihinin bize öğrettiği hatalardan da ders almak da kaçınılmaz. Demokrasi tarihimizde hep tek ayak üzerinde sekerek ilerlemeye çalıştık. Normatif demokrasi adına toplumsal talepleri görmezden gelen süreçlerden, toplumsal talepler adına demokratik normları görmezden gelen yönetimlere savrulmakla heba oldu yıllarımız. Siyasi partiler ve iktidarlar salt demokrasinin popülist yanını yani değişimi, değişen toplumsal ihtiyaç ve talepleri öncelediler, kural tanımaksızın. Anayasal kurumlar ise kuruluş kanunlarının yüklediği demokratik normları koruma görevini, devletin resmi ideolojisini koruma görevine indirgedikleri gibi aynı zamanda dünyadaki demokratik dönüşümlere gözelerini kapadılar. Biz dindarların vesayet rejimi dediğimiz Kürtlerinse kısaca “devlet” demekle yetindikleri bu düzen ifrat tefrit düzeni oluşturdu ve hep tek ayak üstünde sektik başta söylediğim gibi. Seçilmişlerle atanmışlar arasındaki gerilim olarak yansıdı siyasete. Ucube sistem ise tüm vesayet odaklarını tek eline almış şekilde seçilmişleri, seçilmişliği değersizleştirdi. Bırakınız kanuna, usule uygun bürokratik atanmışları tek kişinin tercihiyle belirlenmiş siyasi memurları güçlendirdi. Demokrasinden uzaklaşmakla değil artık otoriteryanizmle tarif etmek durumunda kalıyoruz ülkeyi. Demokrasi ve sistem tartışmaları belirliyor hem siyasi partilerin ittifaklarını hem toplumsal kesimleri. Seçimlere iki yıl var demek adet olsa da hızlandı siyaset ve hayli ısındı. HDP hakkında açılmış olan kapatma davası da cabası. Aynı zamanda Halkların Demokratik Partisi'nin oy oranı siyasi dengeler için belirleyici olma konumunda, kilit öneme sahip. Bugün siyasetin anahtarı HDP.

Öneminin de kendisine yönelen tehdidin de farkında olan Halkların Demokratik Partisi ise toplumsal açmazdan kurtulmakla kendisini de kurtaracağını düşünüyor olabilir. Beklenen Demokratik Tutum Belgesinde sıraladığı 11 madde ve maddeler dışı önceliklerini açıkladığında demokrasinin hem ilkesel hem toplumsal yönünü gördüğünü ortaya koydu. 11 maddede özetlemek zor olsa da elbette kağıt üzerinde yazmanın kolay olduğunu söylemek gerekiyor. Fakat hayata geçirmek için çoğulcu, katılımcı ve kapsayıcı yöntemle müzakere sonucu mutabakata ulaşma şartı ve arzusu kesinlikle uygulama için gereken zemin. Belgeyi birkaç kere okumuş olmama rağmen yine de ben mi gözden kaçırdım endişesinden kurtulamadığım önemli bir eksiklik laiklik ilkesiyle ilişkili. Tutum belgesinde laiklik ilkesine atıf yapılması beklenirdi. Çünkü geçmişte olduğu gibi agresif laiklik uygulamaları demokrasi inşasını engellediği gibi AKP yıllarında laiklik ilkesini yok sayan, hukuki konuları dini söylemle bütünleştirmeyi tercih ederek toplumu din yorgunluğuna sürükleyen icraat da demokrasinin bel kemiğini kırıyor. Hem hukuk hem siyaset hem toplumsal talepler alanında dindarın ve sekülerin, Alevilerin ve diğer dinlerin olduğu gibi İslamın farklı yorumlarını da din ve ibadet özgürlüğü kapsamında kendisini suçlanmadan ifade edebilmesi ve inancını yaşaması için laik düzen şart. Günümüzde iktidarın laiklik karşıtı uygulamalarıyla bu ihtiyaç bunca yüzeye çıkmışken demokratik tutum belgesinde yer almayışı biraz tuhaf. Eksik bırakmış demokratik tutumu. Laiklik demokrasinin bel kemiği, olmazsa olmazı… Otuzlarda, kırklarda ve darbe yıllarında olduğu gibi saldırgan, dışlayıcı, din karşıtlığına varan bir laiklik uygulamasından değil elbette özgürlükçü laik düzenden söz ediyorum. Özgürlükçü yorumlanacak bir laiklik ilkesinden söz edilmeyen tutum belgesi, demokrasiye ulaşmak için biraz daha yol almaya ihtiyaç olduğunu düşündürüyor.

Eşitlik vurgusu ve kadın hakları ile İstanbul Sözleşmesi hakkındaki yeniden uygulanır kılma kararlılığı ise kadın emeğinin tutum belgesine yansımalarından. Eş başkanlık sistemi, kadın meclisleri HDP’nin Türkiye siyasetine kazandırdıkları arasında çok özel ve önemli bir yere sahip. Siyasete anlamlı katkı sunan ender partilerden birisi olmasında pay sahibi olan bu iki uygulama tutum belgesinin her yerine sinmiş kuşkusuz. Fakat asıl önemli olan kadın taleplerine yer verilmesi değil bu taleplerin bizzat kadınların bakış açısını, sözünü, sesini içeriyor oluşu. Son günlerde diğer muhalefet partilerinden topluma yansıyan beyanlar ile de benzeşmesi ayrıca demokrasi adına umut veren gelişmeler. Millet ittifakı ve bu ittifaka dahil olmuş gibi görünen Gelecek ve Deva Partileri de yaptıkları her türlü çalışmada, anayasa hazırlığı ve ittifak ortaklığı başta olmak üzere, seçimlere ve sistem değişikliğine dair planlanan her türlü yol haritası hazırlığına en baştan partilerindeki kadın kollarını ve birimlerini katsalar keşke. Ve biraz daha ileriye gidip kadınsız demokrasi olmaz diyerek kadın örgütlerinin görüşlerini almayı önceleseler, bu görüşleri parti kararlarına monte etseler keşke. Aksi takdirde muhalefetin millet ittifakı kanadı da demokrasi yolunda eksik kalırlar.

HDP Demokratik Tutum Belgesi https://www.gazeteduvar.com.tr/hdpden-deklarasyon-haber-1536446


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.