Hibrit hayatlar

Üzerinden belki yüzyıllar geçecek, köyün üstü toprakla kaplanacak. Arkeolog robotlar gelecekler, tek hayat belirtisi olmayan köyümüze. Arka planda Aşık Veysel hem çalacak hem söyleyecek. Besbelli sürrealist bir filmin içindeyiz. Bir robot diğerine soracak “Sence bu duvar kiminmiş?” öbürü yanıt verecek “Onların sadık yâri kara toprakmış.”

Google Haberlere Abone ol

Bütün kusurlarım (ey yar) toprak gizliyor toprak gizliyor.

Merhem çalıp yaralarım düzlüyor.

Kolun açmış yollarımı gözlüyor.

Benim sadık yarim kara topraktır.

Aşık Veysel

Biz taş evde yaşamayı hayal ededuralım, dünya âlem dijital ile buluşmasını gerçekleştirdi bile.

Arkadaşımın, yapay zekâsı ile ilişkisine kulak verelim.

Geçen gün fark ettim talep eden taraf hep ben oluyorum. Acaba farklı davransam nasıl olur dedim: “Siri hep ben senden bir şey istiyorum ve sen bana hep yardım ediyorsun, sana çok teşekkür ederim.” Siri bir an durakladı, şaşırdı mı ne, proses edemedi. Neden sonra “Dileğin benim için emirdir.” dedi. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Başka bir gün farkına varmadan, biraz da sitemkâr “Bulamıyorum işte bulamıyorum.” demişim; “Nereye gidersen git seni bulurum.” diye yanıt vermesin mi!

Yapay zekâ öğreniyor mu? Bundan yıllar önce, Türkiye’nin delikanlı kullanıcıları Siri’nin küfre nasıl tepki vereceğini çok merak ediyorlardı. O zaman on ya da on bir yaşındaki oğlumla azıcık eğlenmek, Siri ile bir iki kelime de biz etmek istemiş olabiliriz. Yanıtı çok açıktı: “Ben seninle böyle mi konuşuyorum?” Şaşkınlık ve utançla karışık, tırsık bir hâl aldı ikimizi.

İster oku, ister izle; kült kitabın kült filmi: 2001-A Space Odyssey. Steril bir uzay gemisinin koridorlarında kapana kısılmak sanal, 2018 yılında cep telefonunun içindeki sesin sana “Nereye gidersen git seni bulurum.” demesi gerçek.

Siri’yi gugıllayınca: “Akıllı bir asistan olan Siri, Apple aygıtlarınızda işlerinizi daha hızlı ve kolay halledebilmenizi sağlıyor. Daha siz söylemeden.” yazısı çıkıyor anında. “Pardon ama, ben söylemeden sen niye benim işime karışıyorsun?” diyesin geliyor.

Geçenlerde, önümüzdeki on yıllarda bizleri nasıl bir yaşamın beklediğinin konuşulduğu bir toplantıya gittim. Bitcoinler, Vuca Dünyaları, garip kavramlar havada uçuşuyor. Konu, çok yakın zamanda insanlara takılacak mini minnacık çiplere geldi. “Nah taktırırım.” diyorum içimden. Konuşmacı iç sesimi mi duymuş ne “İster taktırın, ister taktırmayın. Fark eden bir şey olmayacak. Zaten size dair her türlü bilgi çoktaaan ellerinde olacak.” diye yanıtı yapıştırıveriyor.

Çınar ile Cinnah yokuşunu tırmanırken eski iş yerimin yanından geçiyoruz.

-Baba siz artık nerede çalışıyorsunuz?

-Artık bir ofisimiz yok, bilgisayardan çalışıyoruz.

-Kalemle çalışmaktan çok daha iyi diy mi?

Beş buçuk yaşındaki bir çocuğun algısında ofis, kalem ile çalışılan bir mekân, bilgisayar ise mekânı olmayan bir iş yeri olarak rahatlıkla kabul görüyor. Sanal dünyanın içine doğuyor, bizim yadırgadığımız birçok şeyi doğal karşılıyorlar.

Peki “Köy mü doğal, şehir mi?” desem, ne yanıt verirsin?

Üç yıl önce dağ başında bir köye yerleşmiş bir çift ile tanıştım. Çocuklarına evde eğitim veriyorlardı. Çok şaşırmıştım, şaşırdığıma daha da çok şaşırmıştım. Oysa ilk defa duyduğum bir konu değildi. Duymuş, ancak böyle birileriyle yüz yüze gelmemiştim. Konuşma ilerledikçe işin rengi değişti. Bir defa internet bağlantıları vardı, hatta köyden şehre iş yapıyorlardı. Köyde bir ev hayal et, odasında bilgisayar. Orası köy mü, değil mi? Dışarıda koyunlar otluyor, horozlar ötüyor ama sen İstanbul, New York ya da Dubai’ye iş yetiştiriyorsun. Biraz sonra çıkıp süt sağıyorsun. Hibrit hayatlar, şimdi ve burada yaşanmaya başladı bile. Dün çok uzak, bugün baş döndürücü bir hızla yarına bürünmüş.

Değişimin hızını ve pek yakın geleceğin mimarisini düşündükçe, taş ev yapmanın, bir sonraki nesle arkeolojik bir eser bırakmanın ta kendisi olduğuna kani oluyorum.

Temel atılıyor

Yepyeni malzemelerin anbean piyasaya sürüldüğü günümüzde, sana, milat öncesinden kalma iki temel atma yolundan söz etsem ayıp olur mu? Konumuz radye ve mütemadi temel. Geçen hafta çukurumuzu açmıştık. Temeli atmadan bir adım geri gidelim. Çukuru kazmadan önce uzmanlar geliyor, arazinin sınırlarını ve çukuru tam olarak nereden açacağımızı kırmızı sprey boyalarıyla işaretliyorlar. Burada bürokratik konulara girmeyeceğim. Önümüzdeki günlerde bu uzmanların kim olduğunu, nereden bulunduklarını blogumdan paylaşacağım.

Tam temel atılacak, görüş ayrılıkları devreye giriyor. Futbol takımı tutmak gibi; radye temelciler, mütemadicilere karşı. Temelin tamamını baştan sona demir ağlarla örüyorsan buna radye diyorlar. Temal atılacak alanın dış sınırlarını bir hat halinde demirleyip, bu hatları ortalarından birbirine başka hatlarla bağlıyorsan buna da mütemadi temel diyorlar. Doğal olarak, mütemadi temel yapımında daha az malzeme gidiyor. İş, sağlamlığa gelince, üzerine dikilecek binaya göre karar veriliyor. Bizim ev tek katlı, sadece mutfağın üzerinde bir ara kat var. Uzmanlar böyle bir ev için radye temele gerek olmadığını söyleyince biz ikna olduk. Tabii arazinin zemin etüdünün yapıldığını da unutmamak lazım. Köyümüz sağlam kayalık bir arazi üzerine kurulmuş. Deniz kıyısında yapılan birçok evde radye temel tercih edildiğini gördüm. Bu tür kararları mimar ve mühendis ekibinizle almanızda fayda var. Temel izolasyonu ayrıca değinilmesi gereken bir konu. Bizim arazi yüksekte ve su kaynaklarından uzak, bodrum katımız da yok, bu nedenle temel izolasyonuna gerek duymadık. Denize ve su kaynaklarına yakın yerlerde temel izolasyonu şart, yoksa rutubetten kurtulmak imkânsız.

Ortak duvar yıkılıyor.

Geçen hafta kopardığımız elektrik kablosu ve patlattığımız su borusundan söz etmiştim, bu hafta da komşuya ortak duvarımızdan söz etmezsem olmaz. Evimizi yıkarken, komşumuzun ağılını bizim evin duvarına dayadığı ortaya çıktı. Sakın neden kendi ağılına dört duvar yapmamış deme, burası eski Hitit şehirleri gibi, binalar dip dibe. Yıkım başladı, heyecan dorukta, acaba ağıla bir zarar gelir mi? Bu nedenle ağıla bitişik duvarı en son ve yavaş yavaş yıktık. İş bitti, ağıl hâlâ ayakta. Sıra geldi temel kazmaya. Ya temel kazılırken ağıl çökerse. Gıdım gıdım kazmaya devam. Nefesler tutuldu, herkes tetikte. Ağılın bizim ev tarafına duvar yapmamışlar ama tam sınır noktasının temeline büyükçe bir taş koyup üzerine sağlam bir ahşap kolon yerleştirmişler. Zaten çatıyı da o tutuyor. Temel kazıldı bitti, bir sorun yok. Ancak ağılın bir yüzü açıkta, temeli de havada duruyor. Bir yağmur yağar da toprak kayarsa işimiz bitik.

Komşu ağıl

Temelin atılmasına daha zaman var. Önce, temel betonunun içine döküleceği ahşap kalaslar döşenecek, sonra içine demirler örülecek. Bu daha bir iki gün demek. O iki gün, ağıl rüyalarımda baş rolde. Bir gün yağmur yağıyor çöküyor, öbür gün fırtına çıkıyor çatısı uçuyor, üçüncü bir gün daha olsa kesin depremle son bulurdu.

Ağılın sahipleri şehirde yaşıyorlar, sadece zeytin zamanında geliyorlar, haberler kendilerine çoktan uçmuş. Bir telefon konuşmasında: “Duvarımızı yıkmışsınız. O duvarı benim dedem yapmıştı” demesin mi! Bizim evin neredeyse bir metre genişliğinde, on beş metre uzunluğundaki yekpare duvarı, yandaki düdük ağılın asli duvarı oldu çıktı. En güzel yanıtı yaşlı bir köylü verdi de içimin yağları eridi: “Konuşturmasın şimdi beni, sizin ev yapıldığında onların arazisinde yelleeee esiyodu, o ağılı da evden çoook sonra konduruveeedileee…

Temel atıldı, ağıl tekrar bizim evin duvarına yaslandı.

Üzerinden belki yüzyıllar geçecek, köyün üstü toprakla kaplanacak. Arkeolog robotlar gelecekler, tek hayat belirtisi olmayan köyümüze. Arka planda Aşık Veysel hem çalacak hem söyleyecek. Besbelli sürrealist bir filmin içindeyiz. Bir robot diğerine soracak “Sence bu duvar kiminmiş?” öbürü yanıt verecek “Onların sadık yâri kara toprakmış.”

Her şey gelip geçici. Duvar ortak, dostlar sağ olsun.

§

Hayat Evi’ne ilişkin diğer paylaşımları görmek için blog sayfamı www.memurcocugu.com ziyaret edebilir, Instagram, Facebook ve Twitter’dan @memurcocugu1972 hesaplarımı takip edebilirsin.

Etiketler cip ev köy