Üsküdarlı Çakır Ahmet: Sevdalı bir külhanbeyi tatlıcı

Eskiden garibe, yetime, fakire sahip çıkan birileri vardı: Mahalle kabadayıları.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Üsküdar’da Üsküdarlı herkesin bildiği bir kabadayı yaşıyor. “Asıl kabadayılığın ne olduğunu kimse bilmiyor,” diye söze başlayan Ahmet Ersan; namı diğer Üsküdarlı Çakır Ahmet. “Kabadayılık garibe, fakire, yetime sahip çıkmaktır. Sokakta kavga, gürültü etmek değil. Ayşe Teyze’nin odunu yok. Giderdik oduncuya, gönderirdik odununu. Kimden geldiğini bile bilmezdi. Öbürünün erzağını gönderirdik. Evlenecek, çeyizi yok. Mağazaya gider, adresini verir, çeyizlikleri gönderirdik. İşte kabadayılık bu. Muhite sahip çıkmak bu. Abi olmak bu,” diyen Çakır Ahmet ekliyor: “Zarfı çocuklarla gönderirdik. ‘Aman,’ derdik ‘oğlum kimden geldiğini sakın söylemeyeceksin. Bir amca gönderdi, dersin. Bitti. Eğer karşı taraf bilirse yaptığının hükmü yok.”

SON ON BEŞ!

Ahmet Ersan 1958 yılından, yani doğduğundan beri Karacaahmet’te yaşıyor. Çerkez asıllı bir aileden geliyor; ataları Kafkasya’dan, anne babası ise Giresun Görele’den gelmişler. “Ben aslında babasız büyüdüm,” diyor Çakır Ahmet “Ama nasıl babasız büyüdüm? 9 yaşındaydım, babam işçi olarak Almanya’ya gitti. Eskiden fakirlik vardı. 7 yaşımdayken Üsküdar meydanında gazete satardım. ‘Yazıyor, yazıyor! Kasımpaşa’daki cinayeti yazıyor!’ Son Gazetesi vardı, 15 kuruşa. ‘Son on beş!’ diye bağırırdık. Hacı Baba çay bahçesinde çok satardık gazeteyi. Bazıları sattığımız gazeteyi okur, bırakırdı. ‘Abi, okudunsa versene’ derdik. Gazeteyi düzeltir, bir daha satardık. Sonraları simit de sattık, ayakkabı da boyadık.”

uskudar12 Ahmet Ersan'ın gençlik günleri...

İlkokulu bitirdikten sonra bir elektrikçinin yanında çıraklığa başlar. Hemen hemen her erkek çocuğu gibi futbola meraklıdır. O dönemler mahalle takımlarının bolca bulunduğu zamanlar. Çakır Ahmet de güçlü kuvvetli bir çocuk. Bu takımlardan İnkılapspor’da oymaya başlar. “Selimiye sahasında turnuva oynanırdı. O zamanlar saha toprak tabii. Oradaki maçları izleyen Fethi Demircan bana kartını verdi; hoca. Galatasaray’ın paf takımıyla idmanlara çıktım; Cüneyt Tanmanlarla filan. Naci Özkaya hocamızdı, Çilli Naci. İyi de sağ açıktım. Ama para, pul yok. Bazen antrenmanlara geç kalacak olurdum, buradan 125 kuruş verip taksi tutardım. O zaman için iyi para. Hele bizim fakirliğimizde çok iyi para. Baktım olmayacak, o iş öyle bitti,” diye anlatıyor o dönemi Çakır Ahmet.

'BABA BANA ÇOCUKKEN LAZIMDI'

O sıralarda babası da Türkiye’ye dönüş yapar. Ama “Bana çocukken baba lazımdı. Sen bana 10 yaşımdayken lazımdın. Ben ayaklarımın üstünde duruyorum,” diyerek babasına postayı koyar Ahmet Abi. Fakat sonra yapacak bir işi de olmadığı için babasının açtığı bakkal dükkânında “takılmaya” başlar. Mahallede namı iyice duyulan Çakır Ahmet çok da yakışıklıdır. “Yolda yürürken kadınlar kibrit kutusu içinde mektup atarlardı önüme. O kadar yakışıklıydım,” diyor. Çakır Ahmet’in gönlünü çalansa takıldığı dükkânın üst katında yaşayan birisi olur. “Ben büyük bir sevda yaşadım,” diye başlıyor Çakır Ahmet “Hâlâ sevdalıyım. O da bana sevdalı. O kızı çok sevdim, âşık oldum. Dükkândan ayrılmaz oldum. O da sürekli pencerede. Askerlik çağım geldi. Dedim ‘bizi nişanlayın, ancak öyle gidebilirim askere.’ İstemeye gittik; vermediler. Kabadayılık yapıyorum diye ‘bundan koca olmaz’ dediler.”

'7 KERE İSTEDİM VERMEDİLER'

Yine de askere gider Çakır Ahmet. Aşkları çevrede de duyulan çift için mahalleli de devreye girer ve Ahmet Abi askerdeyken gıyabında bir isteme daha gerçekleşir. Sonuç yine olumsuzdur. “Tam 7 kere istedim; vermediler,” diyor Çakır Ahmet “13 sene sevdik birbirimizi ama elimizi bile tutamadık. Hâlâ sızısını duyarım. Bazı geceler uyku tutmaz, saatlerce onu düşünürüm. O benim ilk göz ağrım. Askerliğim sırasında bana tam 144 tane mektup gönderdi. Hepsini saklarım. Onları okuduğum zaman ilham gelir, şiirler yazarım. 3000 tane şiir, 600 tane beste yazdım. Onları parayla satmam piyasaya; benim yaşanmış gerçek duygularım çünkü.” Ahmet Abi 20 yıldır evli. Romanyalı eşi de bu sevdasından haberdar. “Her şeyi açıkça anlattım ona,” diyor “Eşimi seviyorum, saygım sonsuz. Ama ona sevdalıyım.”

Yanlış anlaşılmasın, Çakır Ahmet eşi için “Hayattaki en büyük mükafatım,” diyor. “Tüm kötü alışkanlıklarımı eşim ve oğlum sayesinde bıraktım. Hayatta en önemli şey saygı, sevgi. Evinde huzur varsa onu korumak için her şeyi yapmalısın. Benim evimde huzur olmasa, eşimi, çocuğumu sevmesem, yaşım olmuş neredeyse 60, gelip bu soğukta burada, ayakta bekler miyim?” diyen Ahmet Abi’nin şimdiki yaptığı tatlı işine nasıl başladığını soruyorum. “Eskiden kumar çok olurdu,” diye anlatmaya başlıyor Çakır Ahmet ve devam ediyor: “Eskiden kahvelerde bile kumar oynanırdı. Ben de kulüpçülük yaptım. Barbut oynattık, poker oynattık. ‘Duk’ diye bilinen açık poker de oynattık. Güzel paralar kazanıyordum. Ama kavga dövüş hiç eksik olmuyordu. Bir gün eve yine böyle üstüm başım dağınık bir şekilde döndüm.

'EV YAPIMI TATLILAR'

“Eşim ‘Bu hayattan bıktım, bu halin ne?’ dedi. ‘Geceleri uyuyamıyorum. Sana bir şey olsa ben ne olurum. Tamam, bu işin parası çok ama huzuru yok. Hem sen Müslüman değil misin? Müslümanlıkta kumar parası haram değil mi?’ diye sordu. ‘Haram’ dedim. ‘Bana niye haram ekmek yediriyorsun? Kuru ekmek getir ama helal kazan’ dedi. Ben de ondan çocuk istiyordum. ‘Bu işi bırakırsan sana çocuk da vereceğim’ dedi. Bunun üzerine gittim tövbe ettim. Eşime de dedim ki ‘Ben imdi ne yapacağım?’ ‘Git simit sat, ayıp değil ya. Ben utanmam’ dedi. Bundan sonra evde eşimle birlikte simit, poğaça, kurabiye yapıp satmaya başladım. İki tane büyük plastik kabın içine doldurup yaptıklarımızı sokakları gezerdim. Çay bahçelerinin orada satış yapardım. Ramazanlarda iş yapmıyorduk. Ama bir ay boyunca çalışmamak bizi sarsıyordu. Bir seferinde yine eşimin aklına tatlı satmak geldi.

“Eşim tatlıları yapıyordu, ben satıyordum. İyi de gitti işler. Hatta bana soranlar oluyordu ‘Ramazan bitince ne satacaksın?’ diye. ‘Tatlıya alıştırdın bizi. Hafif bunlar. Bırakma’ dediler. Ondan sonra tatlıya döndük. 15-16 senedir sokakta satış yaparım. Son 4-5 yıldır da tatlı satıyorum.” Çakır Ahmet’i yaklaşık bir ay önce TRT için hazırlanan bir belgeselde çekmişler. Bunu izleyen Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen “Bu adam çok güzel bir insan. Üsküdar da bu adamı çok seviyor. Ona bir araba hediye edelim. Üsküdar’ın yüzü olsun,” demiş. 15 gün önce de arabasını hediye etmişler Çakır Ahmet’in. “Allah razı olsun,” diyor Ahmet Abi “Üsküdar’ın en güzel yerinde dükkân açtım.” Muhallebi, çikolatalı ve muzlu supangle, tavuk göğsü, şam tatlısı, sütlaç gibi çeşitler bulunuyor. Mevsime ve duruma göre eklenen çeşitler de oluyor. Hepsi de ev yapımı, fabrikasyon olmayan geleneksel tatlılar.

uskudar2

'DOĞU TERBİYESİ GÖRMÜŞ' DERDİK...

“İnsanları mutlu etmek için yaşadım,” diyen Ahmet Abi “Garibe, fakire iki tatlı mı verdim; inan çok mutlu oluyorum,” diye devam ediyor. Ki benimle konuşurken bile parası çıkışmayana, onu tanıyanlara para almadan tatlılar veriyor. “Biz mahalle kültüründe yetiştik,” diye açıklıyor bu durumu “Akşamları halılar, kilimler kapı önüne serilirdi. Ocakta çay, börek, kızartma yapılırdı. Otururduk, yerdik, içerdik. Herkes elindeki kardeşçe paylaşırdı. Şimdi yok Kürtsün, Lazsın, Çerkezsin, Alevisin. Var mı böyle bir şey ya? Bu ülke hepimizin, kardeşçe yaşayacağız. En iyi dostlarım Kürtler, Aleviler. Onlar kadar iyi insan var mı? Eskiden derdik ki ‘Doğu terbiyesi görmüş’ derdik.”

Bir zamanlar “haram” işlerden eline geçen parayı bile hep dağıtırmış. “O yüzden burada tatlı satıyor,” diyor onu bilenler. Çakır Ahmet de “Param çok varken ‘Ne yapacağım bunu?’ diye başım ağrırdı, aklımı yerdim. En iyi dostlarımı para nedeniyle kaybettim. İhtiyacı olmayan, beni kullanmak isteyen de gelirdi. Şimdi öyle huzurluyum ki!” diyor ve devam ediyor: “Bana diyorlar ‘Ya usta artık bir de namaza başlasan?’ Sen 5 vakit namaz kılar kimseye güzellik yapmazsın; ben namaz kılmam ama herkese güzellik yaparım. Namaz kılıyorsun ama kalbin 24 saat cenabet. Senin emelin temiz değil ki! Bir yoksula, garibe bir parça ekmek bile vermezsin. Kıldığın namaz kendine.”

Bazı insanlar vardır, kendini över ama iş gerçekte öyle değildir. Çakır Ahmet ise yaptıklarının çoğunu bana anlatmadı bile. Neler yaptığını onu tanıyanlardan duyabilirsiniz. Parayla işi olmayan insanlardan. Zaten konuşmamızı bitirirken de dedi ki “Allah bana ev, araba, para nasip etmesin. Bana sağlık, huzur ve yetecek kadar versin. Bana çalışma gücü versin, kimseye muhtaç etmesin. Benim için hayattaki en büyük zenginlik bu.” Çok yaşa Üsküdarlı Çakır Ahmet. Bilmem, başka söze gerek var mı?

usku1