Arzu Çerkezoğlu: Demokrasinin olmadığı yerde emeğin hakları olmaz

Kani Beko’nun CHP’den milletvekili adayı olmak için DİSK Genel Başkanlığı görevinden istifa etmesinin ardından Arzu Çerkezoğlu ilk kadın genel başkan olarak görevi üstlendi. OHAL sürecinde işçilerin yaşadıkları zorluklardan ekonomik krize kadar birçok konudaki sorularımızı Çerkezoğlu yanıtladı.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Kani Beko’nun 24 Haziran seçimleri öncesinde istifa ederek CHP İzmir milletvekili adayı olmasının ardından DİSK’in yeni genel başkanı Arzu Çerkezoğlu oldu. Beko artık milletvekili. Çerkezoğlu ise DİSK’in ilk kadın genel başkanı…

Hekim olan ve yıllardır sendikal mücadele içerisinde yer alan Arzu Çerkezoğlu, OHAL döneminde işçilerin yaşadıkları sorunlardan son açıklanan 15 yılın en yüksek enflasyon rakamlarına kadar merak edilen konulara ilişkin sorularımızı yanıtladı. “Hem demokrasi mücadelesini, eşitlik özgürlük adalet barış mücadelesini hem de emeğin haklarının mücadelesini zor koşullarda da olsa haklılığımızdan aldığımız güçle hayata geçireceğiz ve hep birlikte omuz omuza yürüteceğiz” diyen Çerkezoğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

'İŞÇİ SINIFININ HAKLARINI KORUMAK DAHA DA ZORLAŞACAK’

24 Haziran seçimlerinden kısa süre önce DİSK Genel Başkanlığı görevini üstlendiniz. Önümüzdeki dönem DİSK'in ne tür çalışmaları olacak?

24 Haziran seçimleri Türkiye açısından oldukça önemli bir seçim süreciydi. Biz DİSK olarak yaptığımız açıklamada 24 Haziran seçimlerini cumhuriyet tarihinin kader anlarından birisi olarak tarif etmiştik çünkü 24 Haziran’da sadece kimin milletvekili ya da cumhurbaşkanı olacağını değil rejimi oyladık. 24 Haziran seçimlerinin sonuçları itibariyle de baktığımızda DİSK’in üzerindeki görevler son derece önemli ve tarihsel. Böylesi bir dönemde DİSK’in genel başkanlığı gibi onursal bir görevi üstlenmek de benim açımdan önemli. Türkiye’de bir işçinin üstlenebileceği en onurlu görevdir DİSK genel başkanlığı. Kuşkusuz bu rejim değişikliğiyle birlikte “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı altında Türkiye’nin bir tek adam yönetimine evrildiği süreçte daha  zorlu bir dönem bizleri bekliyor. İşçi sınıfının hak ve çıkarlarını korumak, hakları için mücadele etmek OHAL’in ilan edildiği 20 Temmuz 2016’dan bu yana olan süreçte de gördüğümüz gibi daha da zorlaşacak. Türkiye’deki siyasi iklim bir yere imza vermekten basın açıklaması yapmaya kadar her şeyi daha zorlaştırıyor. Türkiye toplumunun dörtte üçünün artık emeğiyle geçinen bir ücretler toplumu haline geldiğini düşünürsek emek alanının taleplerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki süreçte DİSK olarak işçi sınıfının kazanılmış haklarını koruyacağız.   Önümüzdeki dönemde yaşanacak ekonomik krizin de sonuçları itibariyle düşündüğümüzde işçilerin yaşam koşullarını geriye götürecek her türlü politikaya karşı DİSK olarak tarihsel görevi yerine getirmeye çalışacağız.

'DEMOKRASİNİN OLMADIĞI YERDE EMEĞİN HAKLARI OLMAZ'

 24 Haziran seçimlerinin ardından Türkiye yeni bir yönetim sistemine geçti. Yeni dönemde nasıl bir sendikal mücadele öngörüyorsunuz?

Türkiye’deki siyasal iklim bir bütün olarak ciddi baskıcı bir sürece doğru gidiyor. Sendikal mücadele açısından zorlu bir dönem ama biz emeğin haklarını savunmak açısından her türlü zorlu dönemlerde DİSK olarak ayakta durmayı başardık ve bayrağı dik tuttuk. En ufak bir eyleminiz, basın açıklamanız OHAL gerekçesiyle yasaklanıyordu. OHAL’i aratmayacak düzenlemeler yapacaklarını söyledi Başbakan. Grevler yasaklanıyor Türkiye’de. En temel hak arama araçlarının işlevsiz hale getirildiği, fiilen ortadan kaldırıldığı bir ortamda işimiz zor ama bir o kadar da haklı bir mücadele veriyoruz. Dünya üzerinde emek mücadelesinden, ekmek mücadelesinden daha gerçek ve haklı bir mücadele yoktur. Demokrasi mücadelesiyle emek mücadelesini aynı sürecin parçaları olarak görüyoruz. Demokrasi işçinin ekmeğidir deriz. Demokrasinin olmadığı yerde emeğin hakları olmaz. Hem demokrasi mücadelesini, eşitlik özgürlük adalet barış mücadelesini hem de emeğin haklarının mücadelesini zor koşullarda da olsa haklılığımızdan aldığımız güçle hayata geçireceğiz ve hep birlikte omuz omuza yürüteceğiz.

'OHAL’İ ARATMAYACAK BİR TABLOYU ÖNÜMÜZE GETİRMEYE ÇALIŞIYORLAR'

İşçilerin grev ve eylem hakları sizin de söylediğiniz gibi OHAL döneminde engellendi. OHAL'in kaldırılacağına dair demeçler veriliyor. OHAL'de işçiler neler yaşadı? OHAL kaldırıldığında işçiler kazanılmış haklarından yararlanabilecek mi?

OHAL koşulları işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını çok ciddi anlamda geriye götürdü. OHAL’in yıl dönümünde, “OHAL işçiye zararlıdır” adı altında bir raporla bir yıllık süreçte işçilerin nasıl kayıplar yaşadığını ortaya koymuştuk. Ücretlerden gelir dağılımı eşitsizliğinin daha fazla belirginleşmesine, açlık seviyesinin altındaki ücretlerden iş cinayetlerindeki artışa ve 140 bin üzerindeki kamu çalışanının işten çıkarılmasına kadar OHAL’in kendisi işçiler açısından çok ciddi olumsuz sonuçlar ortaya çıkardı. OHAL’in kalkacağı söyleniyor ama  rejimdeki değişiklik OHAL’in yetkililerini cumhurbaşkanına tanıyor. İkinci olarak son Başbakan OHAL’i kaldıracağız ama yeni düzenlemelerle bu alandaki boşlukları dolduracağız dedi. OHAL’i aratmayacak bir tabloyu önümüze getirmeye çalışıyorlar. Cumhurbaşkanı her konuşmasında çok açık bir biçimde OHAL’den istifade ederek grevleri yasaklıyoruz demişti. OHAL olduğu için bir yerde grev kararı açıklandığında yapamazsınız diye özellikle işverenlere çok ciddi güvenceler vermişti. Açık açık, “OHAL’i biz sizler için ilan ettik” demişti. Bu baskı rejiminin hangi sınıfların çıkarına, hangi sınıfların zararına olduğunu biz iki yıldır yaşayarak görüyoruz. Önümüzdeki dönemde de OHAL kaldırılsa bile mevcut rejim değişikliğiyle ve yeni düzenlemelerle OHAL’den daha baskıcı bir sistem öngörülüyor ama önümüzdeki dönem açısından bakıldığında bütün bu baskıcı rejime karşı mücadeleyi geçmişte olduğu gibi sürdüreceğiz. OHAL bir bütün olarak sermaye rejimi olarak yaşanıyor Türkiye'de. Bütün sonuçlarıyla birlikte OHAL’in kaldırılması ve aydınlık geleceğin olabilmesinin tek yolu demokrasinin yeniden tesis edilmesidir. O nedenle DİSK olarak OHAL’in yarattığı tüm sonuçlarla birlikte kaldırılması ve demokratik mekanizmaların en geniş biçimde işlemesi gerektiğini söylüyoruz. Türkiye’nin geleceği de budur. Emekçiler açısından da insanca bir yaşam, üretilen değerlerin eşit paylaşılması bu söz ettiğimiz koşullar sağlanırsa mümkün olur.”

'TAŞERON ÇALIŞTIRMA EMEK HIRSIZLIĞIDIR'

Seçimlerden aylar öncesinde taşeron işçiler yapılan düzenlemelerle  kadroya alındı. Bu süreçte bazı işçilerin mağdur olduklarına dönük pek çok haber kamuoyuna yansıdı. Taşeron işçilerle ilgili ne tür çalışmalar yapacaksınız ve size doğrudan gelen mağduriyetler var mı?

Taşeron meselesi Türkiye’nin ciddi sorunlarından bir tanesi. Biz yıllardır taşeron çalıştırmanın nasıl bir insanlık dışı çalışma biçimi olduğunu söylüyoruz. Tüm taşeron işçilere ayrımsız, koşulsuz, şartsız kadro verilmesi bizim temel talebimiz. 2013 yılından bu yana yapılan her seçimde hem iktidar hem muhalefet partileri taşerona kadro vaadini seçimin temel gündemlerinden birisi yaptılar. Daha sonradan 7 Haziran seçimlerinde AKP tek başına iktidarı kaybettiğinde yeniden taşeron işçilere kadro verileceği sözü verildi. Taşeron’a kadro, OHAL döneminde yapılan düzenlemeyle bir KHK ile düzenlendi. O bile Meclis’e getirilmedi. Bu bile OHAL’in işçiler açısından nasıl mağduriyetler yaşattığını gösteriyor. Çıkartılan yasa esas olarak kamudaki taşeron işçilere kadro verildiğine dönük yasal düzenleme olarak ifade edildi ama kamudaki taşeron işçilerin yarısını oluşturan yaklaşık 500 bin belediyelerdeki taşeron işçi arkadaşımıza kadro verilmedi. Onlar yine belediyelerin şirketlerinde taşeron olarak çalışmaya devam ediyorlar. Diğer kamu kuruluşlarında çalışanlara ise bir dizi koşul getirildi. Güvenlik soruşturmalarına, sınavlara maruz kaldılar. Birçok arkadaşımız bırakın kadro almayı işsiz kalmış oldu. Çok ciddi mağduriyetler yaşandı bu süreçte. Bizim hep söylediğimiz tüm taşeron işçilere kayıtsız şartsız kadro verilmesidir. Yıllardır hastanede çalışan işçiye sınav şartı getirildi sanki yeni işbaşı yapıyormuş gibi. Bu insanlar yıllardır kamunun o iş yerlerinde kamu adına, kamu hizmetini yürütüyorlar. Bugüne kadar güvenlik riski oluşturmuyorlardı da şimdi mi risk oluşturuyorlar? Taşerona kadro düzenlemesi bütünüyle altı boş bir düzenleme olarak yaşandı. Meclis’e getirilmediği ve hiçbir sosyal diyalog mekanizması işlemediği için bir dizi olumsuzluk ortaya çıktı. Bu bile çalışma yaşamında müzakerenin, sosyal tarafların dikkate alınmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bunu tek bir kişinin imzasıyla yaparsanız hak hukuk açısından son derece olumsuz sonuçlar ortaya çıkar. DİSK olarak kamuda da özel sektörde de koşulsuz şartsız kadro verilmesini ve taşeron çalıştırmanın yasaklanmasını talep ediyoruz. Taşeron çalıştırma açıkça bir emek hırsızlığıdır.

'SEÇİM SONRASI YAPILAN ZAMLAR ENFLASYONA YANSIMADI'

Son 15 yılın en yüksek seviyesine yükselen yıllık enflasyon yüzde 15.39 oldu. Çalışanların gelir kaybı yaşayacağı belirtiliyor. Enflasyon zammı almayan işçi, vergi diliminden nasıl etkilenecek? Bu enflasyon oranları karşısında işçilerin maaşlarına dönük talepleriniz neler?

Son 15 yılın en yüksek seviyesinde bu rakam. Bu kadar yüksek enflasyon, dövizdeki artış ve vergi politikalarıyla birlikte düşünüldüğünde işçiler açısından çok ciddi bir gelir kaybı oluştu. Bunun sonucu olarak Türkiye yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik kısır döngüsü içerisinde. Seçim sonrası yapılan zamlar bu enflasyon rakamına yansımamış durumda. Temmuz  ve ağustos ayı enflasyon rakamlarının daha yüksek olacağı ekonomi uzmanları tarafından da ifade ediliyor. Açıklanan15.4’lük enflasyon, dar gelirliler ve yoksullar açısından daha da yüksek çünkü TÜİK’in açıkladığı bu enflasyon oranının hesaplanmasında kullanılan sepette örneğin dar gelirlerinin en fazla gider kalemi olan kira ve gıda harcamaları çok küçük bir parçayı oluşturuyor. Aslında bizim kendi hayatımızda yaşadığımız enflasyon 15.4’ten daha yüksek. DİSK olarak bütün ücretlerin enflasyon ve vergi giderleriyle birlikte yeniden güncellenmesini talep ediyoruz, asgari ücret başta olmak üzere. 2018’de asgari ücret için yapılan zam yüzde 14 iken haziran ayı itibariyle yüzde 15.4’lük enflasyonu görünce asgari ücretteki artışın enflasyonun altında kaldığı ortada. Asgari ücret başta olmak üzere tüm ücretlerin yıl sonu beklenmeden revize edilmesi ve arttırılması gereklidir. Kamu çalışanları ve emekliler belli bir oranda enflasyon farkı aldılar ve onun bir kısmı vergi dilimi nedeniyle düştü ama 16 milyona yakın işçi açısından eğer sendikalı ve toplu sözleşmeli değilse böyle bir artış söz konusu olmayacak. Görünen odur ki enflasyondaki ve işsizlikteki bu artış devam edecek. Çok ciddi bir reel gelir kaybı var. Önümüzdeki aylar işçiler açısından çok ciddi bir yoksullaşmanın yaşandığı süreç olacak.

'İLK KADIN BAŞKAN OLMAK BÜYÜK ONUR'

DİSK'in genel başkanlık koltuğuna ilk kez bir kadın oturdu. Türkiye'de son yıllarda çalışma hayatında kadın istihdamının azaldığına dair tespitler yapılıyor. TÜİK verileri ise bunun tam tersini söylüyor. Bu iki farklı veriyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Öte yandan kadınların çalışma hayatında daha fazla yer almasına yönelik DİSK’in hedefleri neler?

DİSK’in ilk kadın başkanı olmak benim için büyük bir onur. Bunun daha fazla anlam kazanması açısından bakıldığında kadın işçilerin çalışma yaşamında daha fazla sendikalı olması için mücadele edeceğiz. Benim ilk kadın başkan olmam da kadınların daha fazla çeşitli kademelerde görev almasıyla anlam kazanacaktır. Kadınları daha güvencesiz işlerde, yarı zamanlı/evden işlerde, sigortasız ve kayıt dışı çalıştırmaya mahkûm eden bir süreç var. Kadınların istihdama katılımı da Türkiye’de istenen düzeyde değil. Kadınların istihdama katılımına dönük bir dizi politika hükümet tarafından da gündeme getiriliyor ama erkek işçilerle eşit şartlarda eşit ücret ilkesiyle değil kadınların daha ucuz ve güvencesiz çalıştırılacak bir iş gücü olarak görülüyor. Bu politikalarla kadınların daha düşük ücretlerde çalıştırılması hedefleniyor. Biz kadın işçilerin erkeklerle eşit koşullarda eşit ücrette çalışması gerektiğini, çalışma yaşamında toplumsal cinsiyete dayalı bakış açısının terk edilmesi gerektiğini ve kadınların iş gücüne katılımını engelleyen en temel konu olan çocuk bakımı, yaşlı bakımı gibi kadına atfedilen işlerin toplumsal bakış açısıyla ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. DİSK olarak bugüne kadar çalışmalarımızda kadın emeğine yönelen bu politikalara karşı bir mücadele yürüttük ve önümüzdeki dönemde de temel mücadele alanlarımızdan bir tanesi bu olacak.

'ARKADAŞLARIMIZLA OMUZ OMUZA MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ'

Sizden önceki DİSK Genel Başkanı Kani Beko genel başkanlık görevinden istifa ederek milletvekili oldu. Beko'nun  siyasete atılması bir yanıyla eleştirilirken bir yanıyla da mücadelenin Meclis çatısı altında genişleyeceği şeklinde yorumlandı. Sendikal mücadeleyle siyaset arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Meclis'te işçi mücadelesinden gelen vekillerin sayısının artması ne tür katkılar sağlar?

Meclis’te işçi kökenli milletvekilleri oldukça fazla ve sayısının artması bizler açısından son derece önemli. Siyasi mücadele içerisinde olmak herkesin demokratik hakkıdır. O anlamda biz Meclis’te sendikal mücadele veren işçi kökenli arkadaşlarımızın olmasını isteriz. Burada temel mesele sendikal alanla siyaset alanındaki ilişkinin daha organik ve sürdürülebilir bir ilişki olmasıdır. Emekten yana siyasi partilerin emek siyaseti açısından emekçilerin taleplerini gündemine alan bir politika ile hareket etmeleri gerekir. 60’ların, 70’lerin Türkiye’sinde yaşamıyoruz. Türkiye’de ve dünyada çok ciddi bir işçileşme süreci var. Bugün Türkiye nüfusunun dörtte üçü doğrudan emeğiyle geçinenler. Emek alanının gündemleri siyasetin temel gündemleridir. Son seçim sürecinde de taşeronla asgari ücretin bu kadar öne çıkması tesadüf değildir. Bunun bütünlüklü bir program dâhilinde olması gerekir. Sendikal alanla siyasal alan ilişkisi çok gerçek, somut politikalar üzerinden kurulmalıdır. Örneğin Türkiye’de bugün işsizlik en önemli sorundur. İşsizliğin ortadan kaldırılmasına ilişkin çok somut politikalara ihtiyaç var. İşsizlik yalnızca sendikal alanın meselesi değil aynı zamanda Türkiye’nin geleceğiyle ilgili bir meseledir, siyasetin de gündemidir. Bunların bütünlüklü politikalara ihtiyacı vardır. Ümit ediyoruz ki her ne kadar Meclis’in yetkileri sınırlandırılmış olsa da yeni sistemde TBMM’yi ve demokratik mekanizmaları daha fazla işleten bir sürece ihtiyacımız var. Ancak demokrasi olursa işçilerin haklarını koruyabiliriz. Emekten yana siyasi tavır alan arkadaşlarımızla omuz omuza mücadele etmeye devam edeceğiz. Meclis’te de sokakta da.