Diyarbakır sıcağı ve siyaset

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 20 gün önce Ankara’dan başlattığı Adalet Yürüyüşü sona yaklaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde benzeri olmayan bu yürüyüş, Diyarbakır sıcağında soğukkanlılıkla takip ediliyor.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Öğleden sonra evimin yakınındaki saat kulesi görünümlü baz istasyonu, hava sıcaklığının 44 derece olduğunu gösteriyordu. Böyle bir havada dışarıda dolanmanın nasıl bir eziyet olduğunu Diyarbakır’ın sert güneşiyle tanışmış herkes biliyordur. Esasında böyle bir havada dışarı çıkmak akıl kârı değildir. Diyarbakır Valiliği de bu nedenle bir gün önce kamu kuruluşlarında çalışan hamile kadınların, yüzde 50 engelli ve kronik hastalığı olanların izinli sayılacağını duyurmuştu.

Ne kamu kuruluşu çalışanıydım ne de (hiç değilse görünürde) kronik bir hastalığım vardı. Ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü hakkında Diyarbakırlıların ne düşündüğünü merak ediyordum. Aslında daha önce konuyla ilgili “Diyarbakırlılar güvenmek istiyor” başlıklı bir yazı yazmıştım. Ama o yazı, yürüyüş başladıktan hemen sonra yazılmıştı. Diyarbakırlılar o vakit pek güvenmiyordu yürüyüşün tamamlanacağına ve en başta Kürt meselesine bir katkı sunacağına. Bu nedenle çok temkinli cevaplar veriyorlar, biraz “bekle gör taktiği” temkinliliği içinde görünüyorlardı.

Yürüyüş 20. gününe girerken fikirlerinde bir değişiklik olmuş muydu acaba? Bunu öğrenmek için 44 derece sıcağa rağmen (ki ben bir kış insanıyım) sokağa çıktım.

Mardin’den gelecek misafirimi ilçe otogarında karşılamam gerekiyordu. Dolmuşçuların klima açma konusundaki cimriliğini bildiğim için, ilçe otogarına taksiyle gitmeye karar vermem hiç zor olmadı. Hem bu kısa mesafede taksiciyle Adalet Yürüyüşü’nü konuşma fırsatım da olacaktı.

TAKSİCİ BANA DEDİ Kİ...

Taksici bana dedi ki, “Boştur abê.” Bu kadar net bir cevap beklemiyordum. Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğündeki kitle Ankara’dan yola çıkalı 20 gün olmuştu. Yol boyunca çeşitli protestolarla ve sevgi gösterileriyle karşılaşmıştı. Hükümet kanadından yürüyüşü kriminalize eden ya da alaya alan açıklamalar yapılmıştı. Bütün bunları “Boştur abê” diye geçiştirmenin, küçümsemenin hatta yok saymanın bir manası olamazdı.

Taksici bana dedi ki, “Abê, hele söyle bana, kimin için yürüyor? Kendi milletvekili için. Kendi milletvekili çıkınca ne yürüyüş kalır ne de başka bir şey. Bizim milletvekilleri hapse girsin diye CHP oy kullandı zaten. Selahattin başkan onların oyuyla hapiste. Şimdi sen bizim milletvekilleri hapse girsin diye oy kullanırsan sıra sana da gelecek. Siyasetçiysen bunu bilmen lazım. Bilmemişsin. Şimdi sıra sana gelince yürüyorsun. İstediğin kadar yürü, hakkındır. Ben daha ne diyeyim.”

Kılıçdaroğlu “Herkes için adalet” yürüyüşü yaptıklarını söyledi. Taksicinin bunu bilmemesi mümkün değil. Ama taksici CHP’nin Kürtleri de kapsayan ‘herkes için’ yürüdüğüne inanmakta güçlük çekiyor.

O halde “Bizim parti” dediği HDP’nin Adalet Yürüyüşü’ne destek vermesini nasıl değerlendiriyor? Söylediklerinden öyle anlaşılıyor ki, taksici, HDP’nin desteğini sembolik buluyor. Dedi ki taksici, “Onlar siyaset yapıyor abê. Doğru bir şey yapıyorlar. Ama biz çok çektik abê. O zaman ne CHP vardı yanımızda ne de başka kimse. Şimdi biraz bizden uzak dursunlar. Biraz da onlar bizim için yürüsün."

CHP AYNAYA BAKSIN

Yolda dondurma yemek gibi bir alışkanlığım yok aslında. Ama su almak için sıra beklediğim büfeden bir genç adam külahta dondurma aldı. Dondurma topları renk renkti ve bir kule gibiydi. Feci sıcakta buram buram terlerken insanın canının çekmemesi mümkün değil.

Dondurma da istiyorum büfeciden. Büfeci dolaba eğilip seçtiğim dondurma çeşitlerini külaha koyarken Adalet Yürüyüşü hakkında ne düşündüğümü soruyorum. Taksici kadar net bir cevap beklemiyordum nedense ama dondurmacı, bir yandan işini yaparken, “CHP aynaya baksın” dedi. Biraz üsteleyince, bu sefer, “Kimin için adalet istiyorlar?” diye sordu bana ve vereceğim cevabı beklemeden devam etti: “Mesela ‘Kürtler için de adalet istiyoruz’ dediklerini duymadık. ‘Selahattin Demirtaş ve diğer milletvekilleri de hapisten çıksın, Meclis’te siyaset yapsın’ dediklerini duymadık. Adalet bir kişi için istenmez ki, bu ülkede yaşayan herkes için istenir. Adalet korkmadan istenir.”

Adalet Yürüyüşü'nü sorduğum büfeci, "CHP aynaya baksın" dedi. Adalet Yürüyüşü'nü sorduğum büfeci, "CHP aynaya baksın" dedi.

E, ama HDP’liler destek verdiler yürüyüşe? Biraz manalı gülümsüyor gibi geliyor bana, “Destek versinler, biz de destekliyoruz. Biz yıllardır adalet istiyoruz zaten. Adalet isteyen desteklenmez mi hiç?”

EV DURULACAK GİBİ OLMAYINCA…

Ev durulacak gibi değil sıcaktan. İnsan ne bir şey yazmak istiyor ne bir şey okumaya mecal buluyor. “Kafamı boşaltıyorum” diyerek izlediğim televizyon bile izlenecek gibi değil. Zavallı vantilatör boş yere gürültüyle dönüp duruyor.

Ne iyi ki böyle akşamlarda gidilecek yerleri var Diyarbakır’ın. Bilgisayarı aldığım gibi Dicle kenarındaki bir kır kahvesinde aldım soluğu. Saat 21:00’di ve evimin yakınındaki saat kulesi görünümlü baz istasyonu hava sıcaklığının 39 derece olduğunu gösteriyordu.

Kır kahvesinde şehirdeki bunaltıcı sıcak taptaze bir serinliğe bırakıyor yerini. Dicle’den gelen kurbağa sesleri Edip Cansever’in “Çağrılmayan Yakup” şiirini hatırlatıyor elbette. “Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup/Bunu kendine üç kere söyledi/ Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar/ O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım/ Ben, yani Yakup, her türlü, çağrılmanın olağan şekli/Daha hiç çağrılmadım”

Bu enfes şiiri hatırlayıp internetten okuduktan sonra güncel konulara dönmek çok zor. Ama öte yandan aklımda hep bir çeşit sokak röportajı yazmak var. Bu nedenle garsondan bana ayırabileceği birkaç dakika rica ediyorum.

Daha ilk soruda sert kayaya çarptığımı anlıyorum. Gencecik bir çocuk garson ve nedense ondan, “Abi ben anlamam yürüyüşten falan” demesini bekliyorum. CHP’nin gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşü’nden büsbütün umutsuz. Ayrıca hiçbir beklentisi de yok bu yürüyüşten. CHP ile tek ortak yönünü ise “Onlar ulusalcı Türk, ben de ulusalcı Kürdüm” şeklinde tarif ediyor. Hal böyle olunca genç garsonla uzlaşmak, OHAL koşullarında ana muhalefet partisinin bir yürüyüşü gerçekleştiriyor olmasının önemi hakkında hemfikir olmak pek mümkün olmuyor elbette. Tek uzlaştığımız konu, yürüyor olanın kıymetli bir şey olduğu.

SAATLER İLERLİYOR, HAVA SERİNLİYOR

Dicle nehrinin kenarında saatler ilerliyor ve hava giderek serinliyor. Bir günün izlenimlerini yazmaya çalışırken kır kahvesi de ufaktan boşalmaya başlıyor.

Dicle nehri şehrin bunaltıcı sıcaklığını unutturuyor, ancak siyasi gündem burada da tartışılıyor. Dicle nehri şehrin bunaltıcı sıcaklığını unutturuyor, ancak siyasi gündem burada da tartışılıyor.

Günlerce önce konuştuğum insanların Adalet Yürüyüşü hakkındaki düşüncelerinde bir değişim oldu mu, bilmiyorum. Ama yürüyüşten 20 gün sonra konuştuğum başka Diyarbakırlılar, yürüyüşle ilgili neredeyse aynı cümleleri kullanıyorlar.

CHP Kürt halkının desteğini sahiden yanında görmek istiyor mu? Bu yönde ciddi bir işaret yok. Ama eğer istiyorsa daha cesur, inandırıcı ve yüksek sesle Kürtleri yanına çağırması gerekiyor. Bunu yaparken, “Herkes için adalet” söyleminin bir adım daha ötesine geçmesi, Kürt halkının taleplerini içselleştirerek sahiplenmesi gerekiyor.

Kürtlerin CHP’nin yürüyüşüne bütün enerjileriyle katılmaları için HDP’li seçilmişlerinin desteklerini pratikte sunmak adına yürüyüşe katılması da tek başına yetmiyor. HDP’lilerin yürüyüşe katılarak sergilediği destek, Diyarbakırlı Kürtler için sahiden sembolik bir değerden öteye geçmiyor.