Seçim yolunda İran 5 - Ahmedinejad'dan Ruhani dönemine

Ruhani bugün seçim propagandasını nükleer anlaşma ve özgürlük üzerinden yapmaktadır. Fiili cumhurbaşkanının seçim sloganın “ikince kez Ruhani” ve “tekrar yapıyoruz” olması da Hatemi’nin ikinci dönemindeki “reformların devamlılığı” seçim sloganını akıllara getirmektedir.

Google Haberlere Abone ol

Fehim Taştekin’in günümüz İran siyaseti veya cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında yaptığı bir tespitle başlamak istiyorum: "İran’da siyaset ince ince işleniyor ama kantarın topuzunun pek ağır indiği yerler de az değil. Siyasal-toplumsal türbülans potansiyeli ne kadar yüksekse siyaset yeteneği de o kadar derin."

Bu tespit her ne kadar 2017 yılında yapılmış olsa da, aslında sabıka bakımından İran İslam İnkılabı’nın bütün dönemlerini kapsadığını söyleyebiliriz. Çünkü İran İslam Cumhuriyeti, 1979'da kurulduğundan buna yana çok farklı süreçlerden geçmiştir ve aynı şekilde “müesses nizam”ın gölgesinde, her grup veya oluşumun varlığını korumaya çalışması, bu “ince ince işlenen siyaset”e de doğru orantılı olarak etki etmiştir ve etmeye devam edecek gibidir.

PARADOKSAL BİR ÜLKEDE PARADOKS BİR CUMHURBAŞKANI

ahmedinejad İran'ın altıncı cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad

İranlıların veya Farsların kendilerine Azedegan (Özgürler/Asiller) dedikleri bir ülkenin yönetiminde, İslamcılığın babası Cemalettin Afgani’nin düşünce stilini benimseyen İslamcı bir yönetimin olması, hiç şüphesiz bu kavim için hayatı yaşanılmaz kılmaktadır. Böyle bir hayatı yaşamak zorunda kalan Azedegan kavminin başına, radikal İslamcı bir cumhurbaşkanın gelmesi, dünyadayken cehennemvari bir hayat yaşamalarına yol açmıştır. Fakat şu nokta da unutulmamalıdır ki bu kavim ülkede en rahat hayat süren kavimlerin başındadır.

İşte böyle paradoksal bir hayatın olduğu İran’da, hiçbir şey göründüğü gibi olmadığı için, yapılan değerlendirmelerin doğruluk oranında da sapmalar meydana gelebilir ve en önemlisi ise paradoksal hayatın olduğu bir ülkede paradoks bir cumhurbaşkanın olması o ülkeyi daha anlaşılmaz kılar. Bundan dolayı Mahmut Ahmedinejad dönemi için yapılan değerlendirmeleri mantık ve istidlal zaviyesiyle okumamak gerektiğinin kanısındayım.

Tarih 2005'i gösterdiğinde İran’da artık reformcuların gidiciliği de yavaş yavaş anlaşılıyordu. Çünkü muhafazakar kesim son belediye başkanlığı ve parlamento seçimlerinde, ülke genelinde yüksek bir oy elde etmişti ve bu da doğrudan doğruya cumhurbaşkanlığı seçimlerine etki edecekti. Seçim lafzının ülke genelinde konuşulduğu bir hengamede muhafazakar kesim dur olmamış ve seçim için gerekli çalışmalara başlamıştı. Bu sefer rüzgar muhafazakar kesimden yana esiyordu. Muhafazakarlar hem aday hem de imkanat bakımından hiç şüphesiz avantajlı durumdaydılar. Amiyane bir ifadeyle devran bu kesimden yanaydı.

İlk başlarda Muhammet Bakır Kalibaf, Muhsin Rızayi, Ali Ekber Velayeti, Ahmet Tevekkoli ve Ali Laricani gibi isimler muhafazakar kesimin adayları olarak öne çıkmıştı ama daha sonra bu siyasetçilerden sadece ikisi seçime katılacaktı. Bu isimler arasına biri daha katılacaktı ve o da 2003'te seçilen dönemin Tahran Belediye Başkanı Mahmut Ahmedinejad’tan başkası değildi. İran dini lideri Hamenei’in gözü gibi sevdiği (şimdi rehberle arası pek iyi değil) Ahmedinejad'ın, kendisinin iltifatlarıyla seçime katıldığını söyleyebiliriz.

İNKILABIN BABASINA REVA GÖRÜLEN ZULÜM

Muhafazakar (usulgereyan) kesimdeki adaylar farklı parti ve gruplar tarafından desteklenmeye başlanınca, reformist kesim de cumhurbaşkanlığı için aday sürecine girmişti. Reformist (eslahteleban) kanat, 2009 olaylarından dolayı hâlâ ev hapsinde olan Yeşil Hareket’in lideri Mehdi Kerrubi’nin aday olduğunu ifade etmesiyle seçim çalışmalarına başlamıştı. Reformcu şemsiyesinin altında Mehdi Kerrubi’yle birlikte Mustafa Muin ve Muhsin Mehralizade de seçim çalışmalarına başlamıştı. Fakat bu dönemin en önemli siyaset ve devlet adamlarından  Haşimi Refsencani’nin muhafazakar kesim karşısında yer alan Kargozeran-i Sazendegi Partisi’nden aday olması hiç şüphesiz muhafazakarları kızdırmıştı.

Bundan dolayı Refsencani’nin adaylık başvurusunda bulunmaması için perde arkasından sahne önüne akan düşünceler, menfi haberler olarak manşet yapılmaya başlanmıştı. İnkılap yıllarında İmam Humeyni’nin hep yanında yer alan ve onun ölümünden sonra da İran İslam İnkılabı’nda bir baba görevini üstlenerek Hamenei’in rehber seçilmesinde direkt etkisi olan birinin cumhurbaşkanlığı aday adaylığının sabote edilmesi hazin bir durum olsa gerek.

Oysa Haşimi Refsencani inkılabın çocuğu veya torunu değil bizzat babasıydı. Elbette onun hakkında yapılan menfi haberler hiçbir zaman hız kesmeyecekti. Fakat bu haberler aleni bir şekilde de yapılıyor değildi. Belki farklı yol ve yöntemlerle yapılıyordu ki “muesses nizam” içinde gücü kırılsın. Çünkü her kademedeki devlet adamı, Refsencani’nin tek bir işaretiyle milyonlarca kişinin sokaklara dökülebileceğinin farkındaydı. Daha sonra bu gücün kırılması adına da 2013'teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Anayasa Koruyucular Konseyi (Şura-yi Negehban) tarafından yaş haddinden dolayı veto edilecekti.

İLK DEFA BİR SEÇİM İKİNCİ TURA KALMIŞTI

2005 İran cumhurbaşkanlığı seçimleri, 1979'dan bu yana en renkli seçimlerden biri olmuştur. Hem Ahmedinejad gibi bir siyasetçi aday olmuştu hem de İran cumhurbaşkanlığı seçimleri tarihinde ilk defa bir seçim ikinci tura kalmıştı. Aynı şekilde 12'nci cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday olup son anda İbrahim Reisi lehine adaylıktan çekilen eski nizam mensubu Kalibaf’ın varlığı da seçime ayrı bir renk katmıştır.

Yavaş yavaş seçimlere yaklaşırken her seçimde olduğu bu seçimde de, hiç şüphesiz adayların birinci gündem maddesi ekonomiydi ve seçim sloganlarında da bu ifade ediliyordu. Bu seçimin iki önemli ismi Haşimi Refsencani ve Mahmut Ahmedinejad’ın seçim sloganları şu muhteviyattaydı: Hilelere dikkat çeken Refsencani, cumhurbaşkanının güçlü biri olmasına atıfta bulunuyordu. Ahmedinejad ise devletin musrifane olarak milletin parasını harcadığı para politikasını eleştirmiş ve bu paranın millete verilmesi gerektiğini dile getirmişti. Seçilmesi durumunda ise devletin zayi ettiği bu parayı millete vereceğine dair vaatlerde bulunuyordu.

Bu arada küçük bir parantez açıp şunu dile getirmek istiyorum: Ülkemizde olduğu gibi İran’da da siyasetçiler hep devleti eleştiren bir tavır takınırlar. Hatta cumhurbaşkanı bile olsa, kendi yanlışlarını sanki başkaları yapmış gibi millete yansıtırlar ve yukarıda verilen iki seçim sloganı örneği de zannımca buna da işaret eder mahiyettedir.

ÖZEL YETKİ MÜHRÜ

Seçimin gidişat yönü Ahmedinejad’tayken Refsencani son anda aday adaylığını kesin bir dille açıkladığı sırada, onun hışmına uğramış ve Ahmedinejad “siyaset arenasını gençlere bırakması gerekiyordu” siteminde bulunmuştu. Ahmedinejad gibi Ali Laricani de hiçbir şekilde hiç kimsenin lehine adaylıktan çekilmeyeceğini ve sonuna kadar seçimde olacağına tekit yapıyordu. Elbette Bakır Kalibaf da aynı görüşteydi ve bu üç isim de muhafazakar kesimin hamiliğini yapıyordu ama farklı gurup ve oluşumların şemsiyesi altında.

Bu adaylar karşısında ise seçimin en popüler adayı Refsencani yer almıştı ve neden adaylık başvurusunda bulunduğunu da şu şekilde açıklamıştı: "Muhafazakar kesim arasında bir ittifak kurulamadığı için, millete hizmet etmek için bunca zaman sonra tekrardan cumhurbaşkanlığına aday oldum ve eğer muhafazakar kesim arasında bir ittifak kurulsaydı adaylık başvurusunda bulunmazdım."

Bahsedilen adayların yanında Mehdi Kerrubi’nin de adaylığı Anayasa Koruyucular Konseyi tarafından kabul edilmişti. Fakat Mustafa Muin ve Muhsin Mehralizade’nin adaylığı bu mezkur konsey tarafından veto edilmişti ama daha sonra dönemin meclis başkanı Haddad Adil’in girişimleri sonucu rehberin özel yetki mührüyle bu iki aday da kabul edilmiştir. Bu olayla birlikte İran İslam İnkılabı tarihinde konsey tarafından veto edilen aday/lar ilk defa rehberin özel yetki mührüyle kabul ediliyordu ve 2017 seçimleri de dahil hiçbir seçimde artık buna benzer bir olay yaşanmamıştır.

2005 Haziran’ında yapılan seçimlerde favori aday Ekber Haşimi Refsencani yüzde 21,13, Mahmut Ahmedinejad ise yüzde 19,43 gibi oranla ikinci sırada yer almıştı. Diğer adayların oranı ise şu şekildeydi: Mehdi Kerrubi yüzde 17,24, Muhammed Bakır Kalibaf yüzde 13,93, Mustafa Muin yüzde 13,89, Ali Laricani yüzde 5,83 ve Muhsin Mehralizade yüzde 4,38.

İkinci tura kalan seçim bir hafta sonra yapılmış ve Ahmedinejad yüzde 61,62 gibi yüksek bir oranla İran cumhurbaşkanı seçilmişti. İnkılabın babası Refsencani ise yüzde 35,93 gibi oy almıştı. Bu seçimle birlikte muammalar silsilesi de devreye girmiştir. Bu muammalardan en önemlisi belki yıllar sonra da konuşulacak olan Ahmedinejad muammasıdır. Çünkü sıradan hayatı bile başlı başına bir anlaşılmazlar silsilesini oluşturuyor.

MÜESSES NİZAMIN ADAMI AHMEDİNEJAD

Bu dönem hakkında kitaplar dolusu yazılar yazılan bir dönem olmuştur. Çünkü bu dönemde çok farklı bir siyasi politika izlenmiştir. Reformist ve muhafazakar kesimin güç bakımından dengelendiği ve iki kesimden ikişer adayın kabul edildiği bir dönemdir. Bunun için de seçim kıyasıya bir mücadele şeklinde geçmiştir. Bu dönemin mutlak galibi müesses nizamın adamı Ahmedinejad olmuştur. Ama yine birinci döneminde olduğu gibi mağdur edebiyatı yaparak seçimleri kazanmıştır ve tabii bundan daha önemlisi Ahmedinejad’ın şaibeli bir seçiminle başa gelmiş olmasıdır.

Hatırlarsanız dönemin cumhurbaşkanı Ahmedinejad ilk döneminde sürpriz şekilde ikinci tura kalmış ve ikinci turda ise mağdur edebiyatı yaparak oylarını yükseltmiştir. Aslında Ahmedinejad bütün siyasi hayatı boyunca hep bu edebiyatı sürdürmüştür. Bunun idraki zor bir mesele olmasa gerek. Çünkü ülkemizde de aynı mutevaziyet siyasetin yapılıyor olması bizim için Ahmedinejad’ın siyasi politikalarını  daha anlaşılır kılabilir.

EVET SİYASETİ

Fars ülkesinin siyasi literatürüne bu mezkur cumhurbaşkanı vesilesiyle farklı kelime veya kavramlar da girmiş oldu. Hiç şüphesiz “evet (çeşm)” siyaseti bu dönemin önemli konularındandır. İran’a gidip kalmış biri bu sözün anlamını çok iyi derecede idrak edebilir. İran, bu radikal İslamcı cumhurbaşkanıyla birlikte yeni evreye girmiştir. Hatemi ile gül devrini yaşayan İran halkı, Ahmedinejad’ın ikince kez başa gelmesiyle tekrardan cehennemvari bir ateşte yaşamaya mecbur olmuştur.

Haziran 2009'da yapılan 10'uncu cumhurbaşkanlığı seçimleri ateşin bir havayla başlamış ve dönemin İran cumhurbaşkanı Ahmedinejad yüzde 62,63 gibi yüksek bir oy oranıyla tekrardan seçilmişti. Diğer adaylardan ve Yeşil Hareket’in lideri olan Mir Hüseyin Musevi de yüzde 33,75 gibi bir oranla ikinci olmuştu. Diğer adaylar muhafazakar Muhsin Rızayi yüzde 1,73 ve reformist Mehdi Kerrubi de yüzde 0,75 gibi düşük bir oy almıştı.

Seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra iki reformist aday itirazda bulunmuş ve dönemin cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın seçimlere hile karıştırdığı iddiasında bulunmuşlardı. Bu itiraz halkası zamanla büyüyerek ülke genelini kapsayacak kadar genişlemiştir. Milyonlarca kişi seçimlerin iptali için sokaklarda gösteriler yapmış ve bu gösterilerde binlerce kişi yaralanmış bazıları ise hayatını kaybetmiştir.

YEŞİL HAREKET’İN DOĞUŞU

Yeşil Hareket olarak ortaya çıkan bu protesto halkaları, İran’da “devrim içinde devrim” olgusunu da tekrardan harekete geçirmiş ve bazı kesimlerce de ülkenin zarara uğratılması yönünde kullanılmıştır. Fakat bu hareket ve lider/lerinin amacı bu değildi elbette. Seçimlerin adil bir şekilde yapılmasıydı. Çünkü reformist kesim seçimlerde oyların çalındığına inanıyor ve bu seçimin iptali için meşru bir devleti protesto ediyorlardı. Eski cumhurbaşkanı Hatemi de bu harekete destek vermiş ama onun bu girişimi olumlu bir sonuca evirilememiştir.

Yine aynı şekilde eski cumhurbaşkanı Refsencani de ilk başlarda bu harekete destek vermiş olsa da, daha sonra ülkenin birliği için bu desteğini kesmiştir. Bu dönemin en önemli siyasi olayı Yeşil Hareket’in başlattığı protestolar olsa gerek. Çünkü İran 1979'dan sonra ilk defa böyle büyük çaplı protestolara şahit oluyordu. Ama bu protestolar ülkenin ezici güçleri tarafından sert bir şekilde bastırılmış ve hareketin liderleri Mehdi Kerrubi ve Mir Hüseyin Musevi’ye de ev hapsi uygulanmıştır.

AHMEDİNEJAD MUAMMASI

İran eski cumhurbaşkanı Ahmedinejad muamması bu yıl İran gündemini işgal eden önemli konulardan biriydi. Bunun için Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı yanında biraz da bu muammasından bahsetmekte fayda olacağını düşünüyorum.

Ahmedinejad cumhurbaşkanlığı aday adayı olduğunu açıkladıktan sonra, akla gelen ilk soru “yaptığı bu son dakika hareketi de ne anlama geliyor?” idi. Oysa 2016 yılı son bahar mevsiminde İran dini lideri Hamenei’ye ima yoluyla cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında bir mektup yazmıştı ve Hamenei de Ahmedinejad’a “ülkenin birliği için” aday olmamasını tavsiye ettiğinde kendisi de bu tavsiyeye uyacağını söylemişti. Hatta adaylık başvurusundan birkaç gün önce basına verdiği canlı yayın mülakatında da adaylık başvurusunda bulunmayıp yardımcısı Hamit Bekayi’yi aday göstereceğini ve onu destekleyeceğine vurgu yapmıştı. Ama son dakika hareketiyle anlaşılan herkesi ters köşe yaptı. Bütün eleştirilere rağmen yine niye adaylık başvurusunda bulundu? Ne oldu da dini lidere isyan bayrağı açtı? Bu soruların birkaç cevabı var ama iki seçenek diğerlerine göre hayatî önem arz ediyor: Ya muhafazakâr kesim bir oyun peşinde ya da çok fena biçimde bir oyuna geldi. Konu Ahmedinejad ise her ikisi de mümkündür ama bunun belirleyici özelliklerini de muhakkak yine Ahmedinejad üzerinden değerlendirmek gerekir.

AKIL-MANTIK-DANIŞMA YOK

Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığına aday adayı olmasını, tek başına verdiği bir karar olarak ele alırsak sanırım pek yanılmış olmayız. Çünkü bunun örnekleri geçmişte de vardır ve onun tek başına karar verme tavrı 2010 yılında İran ekonomisinin bir nevi batmasına neden olmuştu. Ahmedinejad’ın verdiği kararlarda akıl, mantık, danışma gibi olgular olmadığı için ne yapmak istediğini kestirmek pek de mümkün görünmüyor. Çünkü onun kararlarında uzun müddetli bir plan-program bulunmamaktadır. Şahsi ve günü birlik kararları anlamak da şüphesiz zordur. Aynı şekilde etrafındakilerin sözlerine kulak vermeyen birinin her zaman hata yapma yüzdesi yüksektir. Bu da Ahmedinejad’ın bir özelliğidir. Bunun için Ahmedinejad muammasını biraz akıl ve mantıktan uzak bir görüşle değerlendirmek uygun olabilir ki zaten bu gibi örnekleri ülkemizde de müşahede ettiğimiz için rahatlıkla bu muamma puzzle'ını idrak edebiliriz. Bunun haricinde “Deliyi ancak deli olunarak derman edebilirsiniz” misalini bu muammaya örnek verebiliriz. O zaman şöyle bir değerlendirmede bulunabiliriz:

1- Ahmedinejad’ın “karizmatik” bir şahsiyeti var ve oldukça da çok sade yaşayan biridir. Tabii bu da varoş kesimlerde bir kabul görüyor. 2- Kendisi de çok iyi bildiği gibi kırsal bölgelerde yaşayan insanlar tarafından çok sevilen biridir ve oyların çoğunu da bu kesimden almaktadır. 3- Siyasetzede olmuş kişiler her zaman Ahmedinejad’ın siyasî politikalarına yaramıştır ve İran toplumunda da bu tür kişiler oldukça fazladır. 4- Ahmedinejad, Ruhani’nin Anayasa Koruyucular Konseyi tarafından veto edilme olasılığını da düşünmüş olmalı ve bunun için Ruhani’nin yardımcısı İshak Cihangiri de son anda adaylık başvurusunda bulunmuştu. 5- Dördüncü maddedeki varsayımın tersi bir olayın yaşanması; Cihangiri’nin adaylığının veto edilmesi Ruhani’nin ise kabul edilmesi. Böyle bir durumda Ruhani, Cihangiri’siz bir seçim kampanyasını başlatmış olacaktı ki Ahmedinejad’ın aday adaylığı kabul edilmiş olsaydı seçimin favorilerinden biri olacaktı. Bu Ahmedinejad için önemli bir varsayımdı. Çünkü İran’da kurum değil şahıs önemlidir. 6- Reisi’nin adaylığının veto edilmesi ve Ahmedinejad’ın adaylığının kabul edilmesi. 7- Altıncı madde tahakkuk etmiş olsaydı seçim muhafazakarları temsilen Ahmedinejad ile diğer adaylar arasında olacaktı.

Eğer Ruhani’nin adaylığı veto edilseydi reformist kanat seçimlerden tasfiye edilmeye çalışılacaktı ve aynı şekilde altıncı madde de gerçekleşseydi muhafazakâr kesimde de ciddi bir iç çatışmanın meydana gelmesine sebep olacaktı. Ruhani veya Reisi ikisinden biri veto edilseydi ve Ahmedinejad da kabul edilseydi kendisi için bulunmaz bir nimet olacaktı. Çünkü Hasan Ruhani, siyasi arenada reformist kanadın en büyük temsilcisidir ve İbrahim Reisi ise seçim planında bizzat İran dini lideri Rehber Hamenei’in desteklediği muhafazakar kesimin en büyük temsilcisidir.

İRAN'IN YEDİNCİ CUMHURBAŞKANI HASAN RUHANİ

ruhani İran'ın yedinci cumhurbaşkanı Hasan Ruhani

Bir ruhani olan Ruhani 2013'ten itibaren İran’ın siyasal ve toplumsal bütünlüğünü koruyan politikalar geliştirmesi sebebiyle hâlâ en çok sevilen devlet adamları arasında yerini korumaktadır. Ruhani, İran İslam İnkılabı’nda görev yapmış bir devlet adamıdır ve onun uzun süreçli siyasi bir hayatının olması hiç şüphe yok ki Hatemi’nin fikirlerinin öncülüğünü yaptığı reformist harekete yakın olmasına bağlıdır.

Ruhani bir reformist değildir belki ılımlı (itidalgera) bir siyasetçidir. Günümüzde ve özellikle yarın yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri dolayısıyla her ne kadar “özgürlük”ten söz ediyorsa da, hatta kendisine basın yasağı uygulanan reformistlerin babası Hatemi’nin ismini ağzından düşürmüyor olsa da bu, onun reformist olduğu anlamına gelmez. Halihazırdaki cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin şu anki siyasi konum ve görüşü bu şekildedir.

Burada şu soru sorulabilir: Nasıl oldu da Ruhani, reformistler tarafından desteklendi ve seçimi de ilk turda kazandı? Bu soruya şu şekilde cevap vermek mümkündür: Aslında reformist cenah Refsencani ve Muhammet Rıza Arif gibi adaylarla seçime girmeyi planlamış ve alternatif aday olarak da Hasan Ruhani düşünülmüştü. Fakat Refsencani veto edilmişti. Ruhani ve Rıza Arif reformist çatısı altında seçime katılmış ve ileriki zamanlarda ise Rıza Arif de Hasan Ruhani lehine adaylıktan çekilmişti. Ama yine Ruhani’nin dayandığı ciddi bir gücü yoktu. Buna ilaveten muhafazakar cephesinde Bakır Kalibaf, Sait Celili, Muhsin Rızayi ve Ali Ekber Velayeti gibi güçlü siyasetçiler vardı. Bu durum muhafazakar kesimin hem yararına hem de zararına olmuştur. Sayı bakımından fazla olmaları seçim çalışmalarını güçlendirmiş ve aynı şekilde bu sayı muhafazakar kesimin oylarının da bölünmesine yol açmıştır.

Hatırlayacak olursanız Ahmedinejad’ın her iki dönemi birtakım olaylar içinde geçmiş ve bu olaylar karşısında ise reformist oluşumda saflar biraz daha sıklaştırılmıştır. Elbette bunu perde arkasında yapılan faaliyetler olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü hem içte hem de dışta İran giderek bir inziva sürecine girmiş ve bu da doğal olarak var olan muhalifleri de sindirmiştir.

İran’ın idari sistemi ve özellikle muktedir olan iktidarın (mollalar) düşünce perspektifi 4-5 asır geriden gelirken halkının çoğunun da diğer ülkelerle temas halinde olması, şüphesiz bir karışıklığa da sebebiyet veriyordu. Böyle bir durumda ekseriyet önemliydi ve bu çoğunluğu da halk teşkil ediyordu.

HATEMİ İLE AHMEDİNEJAD'IN KARIŞIMI RUHANİ DÖNEMİ

Hasan Ruhani ilk turda yüzde 50,71 oy alarak seçimi kazanmış olabilir ama aslında öyle değildir. Çünkü ülkenin inzivaya çekildiği bir dönemde tekrardan dünyaya açılma babında daha yüksek bir oy alabilirdi. Elbette Ruhani’nin adaylığı Refsencani’nin adaylığına bir alternatifti. Çünkü daha sonra Refsencani’nin adaylığı Anayasa Koruyucular Konseyi tarafında veto edilecekti. Muhafazakar kesimin vesayeti altında olan bu konsey Refsencani’nin, 8 yıldır inzivaya çekilmiş, yorgun bir halkın oylarının çoğunu alarak birinci turda kazacağını biliyordu. Bundan dolayı Refsencani’nin yaşı bahane edilerek veto edilmişti.

İran, Ruhani’yle birlikte tekrar bir istikrar yakalamış ve 8 yıllık bir inzivadan sonra “nükleer anlaşma” çerçevesinde dünyaya açılmaya başlamıştır. Bu dönemde ülkenin gündemini işgal eden tek konun ambargolar olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar ambargoların hepsi kaldırılmamış olsa da hafifletildiğini İran’ın dış ülkelerle yaptığı ticaret hacmiyle anlamak mümkündür.

Hasan Ruhani, "biz ambargoları kaldırdık" diye naralar atsa da, bunun halkın çoğunluğunda karşılığı olmadığını işsizlik ististatikleri göstermektedir. Fakat yine de şunu da belirtmek gerekir ki Ruhani’nin bu döneminin Hatemi ile Ahmedinejad’ın dönemlerinin karışımı olduğu tespitinde bulunabiliriz. Çünkü İran halkı Hatemi döneminde olduğu kadar rahat bir hayat sürdürememiştir ve yine aynı şekilde Ahmedinejad döneminde yaşanılan siyasi ve ekonomi sıkıntıları da yaşamamıştır.

Bundan dolayı Ruhani bugün  seçim propagandasını nükleer anlaşma ve özgürlük üzerinden yapmaktadır. Fiili cumhurbaşkanının seçim sloganın “ikince kez Ruhani” ve “tekrar yapıyoruz” olması da Hatemi’nin ikinci dönemindeki “reformların devamlılığı” seçim sloganını akıllara getirmektedir.

Son olarak şunu söyleyebilirim ki ihtimaller değil bizzat pusula sekizinci cumhurbaşkanı olarak Hasan Ruhani’yi göstermektedir. Fakat İbrahim Reisi’nin seçilmesi durumunda ise şaşırmak gerektiğini düşünüyorum. Bu seçimde kim seçilirse seçilsin geminin kaptanı yine Hamenei olacak.