'Kendimi Kürtçe konuşan bir Yahudi olarak hissediyorum'

Kadın hakim, "Kendini gerçekten bir Yahudi gibi hissediyor musun?" diye sordu, Sami Bey, "Kendimi Kürtçe konuşan bir Yahudi olarak hissediyorum" cevabını verdi... Böylece Yahudi adını ve soyadını aldı...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İmparatorluktan ulus-devlete geçiş esnasında, otokton (yerleşik) halklar ciddi anlamda bu ayrılığın ve değişimin acısını ve sancısını çektiler. Bu geçiş bazı topraklarda yumuşak karakterli olurken, bazı topraklarda daha sert, hatta kanlı bir sürece evrildi.

Bunlardan biri de, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışının son on senesinde yaşanmıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yöneticileri yüzünden Birinci Dünya Savaşı'na girilmiş, 1915’deki Ermeni Soykırımı (Tehciri) bu kadro tarafından gerçekleştirilmiş ve Anadolu’nun otokton halkı bu topraklardan sürgün edilmişti. Sürgüne ve katliama dahil olmayanlar ise, canını kurtarmak ve doğduğu topraklardan uzaklaşmamak için bir şekilde kimliklerini gizlemiş veya dinlerini değiştirmek zorunda kalmışlardı.

Özellikle Ermeniler Müslüman tebasına geçerek imparatorluk sınırları içinde bir şekilde var olmaya başlamışlardı. Ulus-devletin başlangıcı olan dini ve etnik ‘temizlikle’, öncesinde Müslüman, sonrasında da etnik kimliği Türk olan bir ulus yaratılmak istenmişti. Tüm bunlar Müslüman halkın dışında kalanlar için büyük bir kabus oldu. Sadece Ermeniler değil, bu ‘savaştan’ Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, Keldaniler ve adını sayamadığım halklar büyük zarar gördü.

İşte yaşanan bu travmatik anlar hafızaları devamlı işgal ederek, bugünlere kadar acısının uzamasına sebep oldu. Acının bir başka boyutu ise Müslümanlaştırılma hikayesiydi. Ve biraz önce değindiğim gibi, halklar bu yönteme maruz tutuldu. Müslümanlaşmak zorunda kalan halk da yaşamak, hayatta kalmak için din değişikliğini yaparak, kendi hikayelerini gizleyerek uzun yıllar boyunca yaşadılar.

Müslümanlaştırılmış Ermeniler olgusu bir süredir hem akademide, hem STK’larda hem de gazeteler aracılığıyla araştırılıp yazılmakta. Diğer halklar veya dinlerle ilgili bu tip çalışmalar Ermenilerin yaşadıklarına göre daha az yer kaplasa da, onların geçmişleri de gün yüzüne çıkarılmaya başlandı. Bu nedenle, Müslümanlaştırma ya da Müslüman olma halinin başka din veya etnik kimliklerde de olduğu bir hikayeyle başlamak istiyorum.

Din değiştirmek zorunda kalan halklardan biri de Yahudiler. Bildiğim kadarıyla, bu alanda çok da fazla bir çalışma yok gibi. Bunlardan en popüler olanı ‘Sabetayistler’ denebilir. Bu konuyla ilgili basında bayağı bir haber yapılmış, hatta hakkında kitaplar yazılmıştı. Anti-semitizme kayan bu anlayış, Yahudi cemaati arasında da pek tutulmamıştı. Fakat burada anlatılacak olan hikaye, başka bir coğrafyadan gelip din değiştiren bir aile ferdinin yaşamı olacak.

Kendini Kürt bilen ve anadili Kürtçe olan insanlardan bazıları eskiden (19'uncu yy. sonu ve 20'nci yy. başlarında) Yahudi iken, zorunlu göçler, savaşlar nedeniyle Anadolu’ya göçmek ve Müslüman olmak zorunda kalmışlar. Bu konu daha arka planda olduğu için Yahudilikten Müslümanlığa geçme az rastlanan bir olgu. İşte bu olgunun günümüze kadar gelen hikayeleri çok çarpıcı kesitler sunuyor bizlere.

Bu hikayelerden biri de, Kürt olarak doğmuş Sami Bey'in Yahudi kimliğini keşfetme ve mahkeme kararıyla isim ve soyadını değiştirme süreci. Bir hayli engelle karşılaşan Sami Bey, öyküsünü anlatmaya başlayınca, kimliklerin erozyonunun ulus-devletler içinde nasıl homojenize edildiğini, anonimleştirildiğini görüp anlayabiliyoruz. Bu acılar üçüncü kuşak aile bireylerine kadar uzanıyor.

KÖMÜRLÜKTEN ÇIKAN KİMLİK ANLAYIŞI

Sami Bey'in hikayesine gelirsek, 2003 yılında Bursa’da babaannesinin kömürlüğüne temizlik yapmak için girmesiyle başlıyor. Kömürlüğe girdikten sonra şans eseri bohçaya sarılmış bir tomar kağıt buluyor ve hayatı inanılmaz şekilde değişmeye başlıyor. Dedesinden kalan bu kağıtları ilk önce mahallenin imamına götürüyor okutmak için. Fakat imam derdine çare olamayınca, bir arkadaşının da vasıtasıyla, bu kağıtları tercüme ettiriyor. Ve çıkan bu kağıtların Osmanlıca ticari alacak verecek kayıtları ile ilgili olduğunu öğreniyor, ama bunların içinden bir kağıtta yazan şey farklı; o da bir şiir!

Kağıtların arasından bulduğu şiirin Yahudilikle ilgili olduğunu anlayınca içine bir şüphe doğuyor. "Acaba ben/biz Yahudi miyim (miyiz)?" diye sorguluyor. Kafasının karışmaya, düşüncelerinin hafiften çelişmeye başladığı bir dönem oluyor. Tarihe de meraklı olan Sami bey, kafasını karıştıran kağıtta yazan şiiri incelediğinde çok farklı hislere kapılıyor. Samimi arkadaşı "ailenizde Yahudilik var mı" diye soruyor, ama konuya hakim olmadığı için bir şey söyleyemiyor Sami bey. Araştırmalarına göre, şiiri 9 veya 10 yaşlarında ninni olarak dinliyormuş dedesinin babası Sadi.

"Çocukken dinlerdim Erbil Türkülerini

Babam bazen Kürtçe, bazen Arapça bazen de İbranice türkü söylerdi.

Benim babam; güzel sesli Mizrahi Yahudisi Aron

Türkeli’ne (Anadolu-Türkiye) geçince adı Harun oldu

Annem Kerküklü Sera

Ceylan gözlü dilber

Öldüğünde bedeni Kerkük’te kaldı

Yıkık Yahudi mezarlığının kadın bekçisiydi artık."

Bu şiirden yola çıkarak kendi öz kimliğini aramaya koyulan Sami Bey, meşakkatli süreçlerden geçtiğini anlatıyor. Şiirdeki Aron isminden yola çıkarak, dedesinin dedesinin ismini bulmuş, ismi Harun imiş. Aslında 21'inci yüzyılda etkili olan kimlik siyaseti her ülkede farklı şekillerde ortaya çıktı. Bununla beraber yıllarca ulus-devletin homojenize ettiği azınlık halkları kimlikleri ile ilgili yavaş yavaş bilinçlenmeye başladı. Bunun sonucunda, bazı ülkelerde etnik veya dini kimlik hususunda kan dökülürken, bazıları daha barışçıl yaklaşarak sorunu, tam olmasa da çözebildiler, barışı sağlayabildiler.

80’lerin ikinci yarısı ve 90’lı yıllardan sonra, kimlik hareketleri çok çeşitli şekillerde ortaya çıktı. Özellikle de Türkiye’de Kürtlerin ve sonrasında da Ermenilerin kimlikleri ile ilgili mücadelesi çok farklı yönleri ve yöntemleriyle gerçekleşti. İşte Kürt ve Müslüman olduğunu düşünen Sami Beyin de Yahudi kimliğini bulması bu mücadelelerin yansıması sonucunda oldu. Bu değişim Sami beyi kendi kimliğini arayıp bulmasına kadar getirdi.

DEDE YADİGÂRI YAHUDİLİK

Hikayemize geri dönersek, Sami Bey kuşkularını giderecek şekilde 2003 yılından itibaren çalışmaya başlamış. Öncelikle herkesin ilk aklına gelen işe sarılmış ve aile büyüklerine kökenini sormuş. Önce büyük amcasının yanına gitmiş ve bu kritik soruyu sormuş, fakat cevap alabilmiş mi? Kendi ifadesiyle, "hayır tam olarak alamadım, biraz bir şeyler söyledi. Yalnız bana dedemin dedesinin isminin Harun olduğunu söyledi ve Ağrı merkez ilçesi kaymakamlığından alınan nüfus belgesini çıkardı" diye söylediğini anlatıyor.

Bu nüfus belgelerini inceleyince Sami bey "ama ailenin diğer bireylerinin doğum yerleri belli iken, dedemin babası Sadi ve onun da babasının isminin Harun olduğunu öğrendim, yalnız doğum yerleri yazmıyordu" diye belirtiyor. Yanıtlar kendisini tatmin etmeyince, bu sefer iş başa düşmüş ve daha kapsamlı bir araştırma yapması gerektiğini anlamış. Yavaş yavaş internetten Yahudilik ve kimlikle ilgili araştırmalar yapmaya başlamış. İşin içine girdikçe de, ailedeki Yahudiliğe bağlı pratiklerin benzer olduğunu görmeye başlamış.

Sami bey konuyu şöyle anlatıyor, "Bazı hususlar dikkatimi çekti. Şabat günü olan Cumartesi günleri ailemdeki kimse çalışmıyor veya çalışmamaya özen gösteriyorlardı. Ailedeki erkekler sekiz günlük bebek iken sünnet edilmiş ve ediliyorlardı. Nedenini sorduğumda da dedemin ve dedemin babasının vasiyeti olduğunu söylüyorlardı." Daha sonra Sami Bey kimliği ile ilgili ipuçlarını ufak da olsa yakalamaya başlamış. "Şiirde adı geçen Harun ismi, acaba dedemin dedesi olabilir mi?" diye düşündüğünü söylüyor .

Sonrasında eline geçen bilgi ve belgelerle durumu biraz daha net çözebilmiş. Ardından ekliyor, "Baba tarafım 1889 yılında Irak Erbil’den çıkmış; kuzeye doğru devam ederek Türkiye’de Şırnak, Siirt, Bitlis gibi illeri geçerek Ağrı ili merkez ilçesindeki bir köye yerleşmişler. Bu köye yerleştikleri tarih tahminen 1891-1892 olabilir. Osmanlı kayıtlarında ailem Yahudi olarak kaydedilmiş. Ancak köye yerleştiklerinde dedemin dedesi olan Aron yani Harun 1-2 yıl içinde vefat etmiş. Dedemin babası olan Sadi ise o yıllarda 9-10 yaşlarındaymış. Küçük yaşlarda yetim ve öksüz kalması yüzünden, ait olduğu din ile ilgili çok derin bir bilgiye sahip olamamış. Yetim olmasından dolayı köydeki başka bir aile tarafından sahiplenilmiş, bir bakıma evlat edinilmiş. Evlat edinen ailenin Müslüman olması sebebi ile de büyük dedem Sadi zaman içinde asimile olmuş ve özünü maalesef yitirmiş."

20'nci yüzyılın başlarında yerinden edilmelerin fazla olması sebebiyle, bu acıyı büyükbaba Sadi de hissetmiş. Erbil’den Ağrı’ya uzanan hikayesinde öksüz kalmış ve bu yüzden durumu iyi olan Müslüman bir aile tarafından evlat edilerek beraber yaşamaya başlamışlar. Aile çocuğu kendi dini pratiklerine göre eğitmeye ve yetiştirmeye başlamış. İlerleyen yıllarda Sadi askerlik çağına gelince, aile kendisine Ağrı’da küçük bir tarla vermiş.

Ardından ticarete başlayan Sadi, azmetmiş, çok çalışmış ve Kars, Erzurum, Iğdır ve Van’a buğday, arpa satarak para kazanmaya, yaşamını idame etmeye başlamış. İşini gücünü ele alınca köydeki başka bir yetim kız olan Hanife ile İslami usüllere göre de evlendirilmiş. Bu hikayeden yola çıkarak Sami bey kimliğini, yani kendini bulmak için çalışmış.

KİMLİK İÇİN BURSA'DAN ERZURUM'A UZANAN YOL

Sami Bey'in tüm bu bilgi ve belgeleri bulması 7 yıldan fazla sürmüş. Kimliğini bulmaya ısrarlı olan Sami Bey, daha geniş bir araştırma yaparak Yahudi olduğunu kanıtlamaya girişmiş. Böylece, 2010 ila 2011 arasındaki dönemde Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ne durumunu anlatan uzun bir dilekçeyle bilgi almak için başvurmuş. Ardından Nüfus Müdürlüğü'ne bir mektup göndermiş.

Müdürlük sadece T.C. tarihindeki kayıtlarını verebileceklerini söylemiş. Ki onlar da Sami Bey'i cevap için Başbakanlık Osmanlı Arşivlerine yönlendirmişler. İki kez denemiş ama pek muhatap bulamamış talebi karşısında. Aynı mektubu tekrar göndermiş ve ilgili kurum, Osmanlı’nın nüfus kütüklerini ilgili bölgelerdeki kent merkezlerinde tuttuklarını ve Ağrı ilinin kayıtlarının da Erzurum’da olduğunu iletmişler. Sonuçta ısrarlı çabası sayesinde kendisine bir yol gösterilmiş.

Böylece kimliğini resmileştirmek adına Osmanlıca bilen yakın bir arkadaşıyla Erzurum’a doğru yola çıkmış. Ve Erzurum Nüfus Müdürlüğü'nde araştırmalarını yaptığında, Sadi dedesinin evlat edinildiği ve 1913-1914 kayıtlarında dininin 'Yahudi' olarak yazıldığı gerçeğiyle karşılaşmış.

İlk başta şok yaşadığını söyleyen Sami bey, işte o andan itibaren artık yavaş yavaş kendini Yahudi hissetmeye başladığını söylüyor. Hatta "o an ne hissettin" diye kendisine sorduğumda verdiği cevap çok sarsıcı idi, "Kandırıldığımı hissettim. Mideme sağlam yumruk yemiş gibi hissettim. Arkadaşıma döndüm, o da bana döndü ve 'nasıl yani aslen Yahudi miymişsin?' diye şaşkınlığını ifade etti. 'Evet galiba öyleymişim' diye gülerek cevap verdim" diye o şok anını anlatıyor.

Kimliği ile ilgili ilk defa araştırmaya başladığı sıralar aile ve akrabalarından yeterince tatmin edici cevaplar alamayan Sami bey, Erzurum’da karşılaştığı gerçeklerden sonra ailesine durumu tekrar açıp, olayı tüm çıplaklığı ile ortaya koymak istemiş.

Sami Bey, "Erzurum’da durumumu öğrendikten sonra sarsıcı bir değişim geçirerek Bursa’ya geldim. Karmaşa içindeydim. Bu durumu ailem ve amcamlarla paylaşmam gerekiyordu. En büyük amcama birazcık anlattım. Ama beklenmedik bir şekilde bana çok sert tepki verdi. ‘Hayır olamaz öyle şey, yıllardır Ağrı’da Müslüman olarak yaşadık. Bu olayı başkalarının yanında sakın konuşma’ dedi. Tabii ki onu dinlemedim ve diğer amcamla da konuştum, fakat o da benzer tepkiyi verdi" diye yaşadığı sürecin sıkıntılarını paylaşıyor.

Ama kimliği ile ilgili gitgelleri yüzünden ailesi ve akrabaları tarafından dışlanmış Sami Bey... Akrabalarını 'bayramdan bayrama' gördüğünü, aradığı zamanlarda kendisini geçiştirdiklerini belirtiyor. Hatta ameliyat olduğunu fakat ziyarete bile gelmediklerini söylüyor.

Genelde ‘öteki’lerin yaşadığı sıkıntıları kendisi daha da sert yaşamaya başlamış. Kürt olması bile yeri geldiğinde 'sıkıntı'yken, Yahudi olduğunu öğrenmesiyle dışlanma süreci hızlanmış. Ailesi ve akrabaları ile daha önceden yedikleri içtikleri ayrı gitmezken, şimdi şemsiye tam ters istikamete dönerek hayatı radikal bir biçimde değişmiş. Fakat duruma hırslanan ve içerleyen Sami Bey, internetten Yahudilikle ilgili makaleleri okumaya başlamış, araştırmalarını derinleştirmiş. Ve yavaş yavaş mahkeme yoluyla isim ve soyad değiştirme sürecine doğru ilerlemeye başlamış.

'KÜRTÇE KONUŞAN BİR YAHUDİ OLARAK HİSSEDİYORUM'

Sami Bey arkadaşlarına, "Benim yerimde olsanız ne yaparsınız" diye sordu ve "Yerinde olsaydık aslımıza dönerdik. Bu saatten sonra Müslüman olarak devam edemezsin" cevabını alınca kafasındaki çelişkileri sonlandırarak, dava açmaya karar vermiş. Mahkeme öncesi nüfus dairesine giderek, din hanesinde yıllardır yazılı duran 'Müslüman' kimliğini, yeni yaşamında sürdüreceği din olan Yahudilik ile değiştirmiş.

2014 yılında kimliğindeki din hanesi değişiminin yetmediğini düşünen Sami bey, artık dava açmak istediğini belirtmiş; isim ve soyad değişimini gerçekleştirmek için avukatına talimat vermiş. Avukatına konuyla ilgili olarak bilgiyi veren Sami Bey, kadın hakimin ilk davayı ertelediğini söylüyor.

İkinci celsede kadın hakimin kendisine, "Adını ve soyadını değiştirmek istiyorsun. Bu kararı verirken sonrasını düşündün mü? Ailen, akrabaların, arkadaşların kötü yönde etkilenebilir. Sana sadece tek bir şey soracağım. Kendini gerçekten bir Yahudi gibi hissediyor musun?" diye sormuş.

Sami Bey de, "Kendimi Kürtçe konuşan bir Yahudi olarak hissediyorum" cevabını vermiş. Bu diyalogtan sonra kadın hakim kararını olumlu yönde vererek, isim ve soyadının değiştirilmesini onaylamış. Bu karar sonrası dosyası Yargıtay’a temyiz için gönderilmiş. Bir sene sonra Yargıtay kararı onayınca, 2016 yılının ilk aylarında yeni isim ve soyadıyla bir Yahudi olarak yeni yaşamına başlamış.

'ANNEM 'SENİN GİBİ BİR EVLADIM YOK' DEDİ'

Tabii ki hayatı bu değişimden sonra istediği veya beklediği gibi olmamış. En yakınındaki annesinin verdiği tepki, "senin gibi bir evladım yok" olmuş. Üç gün dışarıda yatmak zorunda kalmış. Sonrasında ana yüreği dayanamamış ve oğlunu aramış, eve davet etmiş.

Sami Bey, eve döndükten sonrasını, "Bana şöyle teklifte bulundu. Ailenin geçimini ben sağladığım için benimle fazla takışmadı ve kimliğimi fazla kurcalamadı. Bu konularda artık telkinde bulunmayacağını ve karışmayacağını söyledi" diye anlatıyor. "Esas şok, arkadaşlarım adımı değiştirince afalladıkları an" diye belirtiyor. "İlk başta adımı, soyadımı duyunca şaşırma hali oluyor" diyor.

Ve her 'öteki'nin yaşadığı belki klişe bir yaklaşımı anlatıyor Sami Bey, "Seni sen olduğu için değil de, aidiyetler, kalıplaşmış önyargılar üzerinden terk ettiklerini görünce çok üzülüyorum. Ama ben hâlâ aynı eski Mehmet’im. Değişmedim ki!" diyor.

Zaman içinde arkadaşları da azalmış. Hatta insanların her Yahudi olanın İsrailli olacağını varsayımı ile hareket etmesinden duyduğu sıkıntıyı da dile getiriyor. İş yerinde eski isim-yeni isim anlaşmazlığı oluyormuş. Yaşadığı kent kozmopolit olduğu için çok da büyük bir sıkıntı çekmiyormuş. Şu anki duygularını sorduğumda, 'kendini iki arada bir derede hissettiğini, ne Yahudi cemaatine ne de eski çevresine kendini kabul ettirebildiğini' söylüyor.

2013 yılında evlendiğini, fakat bu değişim esnasında eşiyle aralarının bozularak boşanma sürecine girdiklerini de ekliyor. Sabetayistler hakkında ne düşünüyorsun diye sorduğumda, "Zaman içinde tamamen asimile olduklarını düşünüyorum. 50 yılda kendi ailem hızla değişmişken, onlar haydi haydi asimile olmuşlardır" diye ifade ediyor.

Tüm bu çabasının arkasında iki amacının olduğunu söylüyor. İlki, 'kendi gibi asimile olmuş ailelerin özgürce ifade edebilmeleri için özgür bir ortamı sağlamak' olduğunu belirtirken, "Türkiye’de asimile olmuş insanlar var ve yalnız değiller. Köklerini aramak bu kadar zor olmamalı. Ben yaşayarak öğrendim, başkalarının bu şekilde engellerle karşılaşmasını istemiyorum" diyor.

Diğer amacının 'Türk Yahudi Hahambaşlığı tarafından Yahudi olarak kabul edilmek' olduğunu ısrarla vurguluyor. Bunu da şöyle ifade ediyor, "İzmir’deki sinagoga gidip bilgi almak istedim. Fakat güvenlik kaygısı ve misyonerlik algısı yaratacağı için sıkıntı çıkabileceğimi söylediler. 'Ya Amerika’ya ya da İsrail’e gideceksin' diye yol gösterdiler. Ama Fransa’daki Hahambaşılığın da kabul ettiğini öğrendim, belki oraya başvurabilirim...”

Ez cümle, Sami Bey'in kömürlükte başlayan yaşam yolculuğu 180 derece değişerek, Kürtlüğünden dolayı ‘öteki’ iken, şimdi Yahudiliğinden dolayı daha da ‘öteki’ olmuş. Her şartta bu dışlanma duygusunu hissederken, ailesi, akrabaları ve eşiyle araları açılmış, kendi kimlik arayışına inanmamışlar. Halbuki, Sami Bey kökenini bulmuş ve gerçeklerle yüzleşmiş.

Bir kez hakikate ulaşınca da, tekrardan 'Mehmet' olamamış. Hakikat kendisini değiştirmiş, başkalaştırmış ve olmasını istediği kimliğe bürümüş. Yani Sami Bey artık eski Mehmet’in zihniyetinde değil. Onu belki de ‘varoluşçuluk’ felsefesini ile açıklayabiliriz. O hayatına şu an farklı bir kimlikle devam ediyor.

Kaybettiklerini biliyoruz fakat kazandığı şey ne(ler) oldu diye sorduğumda, “farkında olmadan insanların ilgisini çektim” diyor. İlk başta hikayesi beğenildi fakat kendi yaşamı içindeki çelişkiler onu başta bunalıma sürüklerken, azmi ve mücadelesi sayesinde kimseyi dinlemedi ve kimliğini söküp aldı. Bu da insanlığın hakikati ne kadar içselleştirdiği ile alakalı. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak onun için...